Mesajı Okuyun
Old 30-01-2012, 13:39   #98
Gemici

 
Varsayılan

Ön açıklama:
Yazdıklarım bakanlık tasarısının desteklenmesi anlamında algılanmamalı;Tasarı tutarsızlıklarla dolu. Belki de herhangi bir yabancı yasa örnek olarak hazırlandı ve bakanlık hukukçuları bu yabancı yasayı toplulumuz koşullarına uydurmaya çalıştı. Tasarıya karşıyım, ama borçlunun sosyal devlet amacına yönelik korunmasına değil. Sosyal devletin gereği devletin borçluya insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sürdürmesini gerçekleştirmek olmalıdır. Böyle olunca da borçlunun evinden, lüks eşyalar hariç, kendi ve ailesinin yaşamını sağlıyacak eşyaların haczedilmemesi gerekir.


Alıntı:
Yazan Av. Bilal Canbaz, (Prof Dr. Abdurrahim Karslı'nın Yeni İcra İflas tasarısı hakkındaki hukuki mütalaası)
MADDE 9-2004 sayılı Kanunun 82 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) ve (3) numaralı bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, birinci fıkrasına aşağıdaki (13) ve (14) numaralı bentler ile maddeye aşağıdaki son fıkra eklenmiştir.
"2. Ekonomik faaliyeti, sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan borçlunun mesleğini sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşya,
3. a) Para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler,
b) Aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan biri, hariç olmak üzere, borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu her türlü eşya;"
"13. Öğrenci bursları,
14. Diğer kanunlarda haczi yasaklanan mal ve haklar."
"icra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir."
icra iflas Kanunumuzda genel kural, parasal kıymet ifade eden ve borçlunun malvarlığına dahil olan her şeyin alacaklının alacağı için haczedilebilmesidir. Bunun istisnası iiK m. 82, 83 ve diğer bazı kanunlarda gösterilmiştir. Bu düzenlemede genel eğilim haczi kabil olmayan malları artırmaktır. Genelolarak borçlunun haczedilmez mallarının kapsamının genişletilerek neredeyse ev ve iş yerlerinde menkul mal haczinin sonlandırılmasıdır. Borçlunun iş yerinde veya evde her tülü eşya veya ev eşyası kavramının kanun tasarısında bu kadar genişletilmesi borçlunun haciz baskısından tamamen kurtulmasına ve borcunu ifa
için gayret etmemesine sebebiyet verecektir. Alacaklının alacağını tahsil edebilmesi buna mukabil borçlunun da hayatiyetini devam ettirmesi şeklindeki devletin sağlamak ile zorunlu olduğu dengenin tamamen bozulmasına sebep olacaktır. Türkiye ne yazık ki soruşturulamayan mal ve mülk ülkesidir. Kişi ticaretten kazandığı gelir ile şirketi veya kendi şahsına mal varlığı edinmemektedir. Bunu eşi veya üçüncü şahısların üzerine edinerek dolaylı olarak mal kaçırmaktadır. Haciz yollarının kapanması ile bugüne kadar borcunu ödememiş borçlulardan alacak tahsili yine o borçluların insafına kalacaktır. Alacağını devletin himayesi ve varlığı altında tahsil edemeyen vatandaşın hukuk normlarına ve hukuka saygısı da olmayacaktır. Çünkü kanun tasarısının Adalet Komisyonuna sevk edildiğini öğrenen tüccar ve sanayicilerde yasama organı ve hükümetin bu yasalarla kendilerini kandıranları korundukları inancı hakim olacaktır. Bu inancın ve mağduriyet duygusunun doğuracağı sonuçlar daha da vahimdir. Vatandaşın hukuka inancının yok olması demek alacağını tahsil yolunda devlet haricinde başkaca kişilere veya örgütlenmelere yönlenmesini doğuracaktır. Buda SOIi ve 901ı yıllarda Türkiye'nin çokça başını ağrıtan mafya olgusunun yeniden hortlamasını sonuçlayacaktır. Borçlunun Türkiye'de evde haciz yapılacak korkusu toplumsal baskı ile alacağın tahsilini sağlamakta anlaşma zeminini yaratmaktadır. Bu baskının tamamen ortadan kaldırılması alacaklı dramıarını ortaya çıkaracaktır.
Bu tasarı ile borçluya ait üçüncü şahıslardaki mallar ve haklar muhafaza altına alınamamakta, evinde hiçbir şekilde haciz uygulanamamakta ve verdiği çek sebebiyle de ceza almamakta, dolandırıldım diye açılan davalara ise ceza mahkemeleri bu ticari bir iştir bizi ilgilendirmez diye daha savcılık takipsizlik kararı, mahkemeler ise beraat kararı vermektedir. O halde alacaklıya hukuki çareler içinde gidilecek kapı kalmamaktadır.
Türkiye'de borcunu ödemeyenin korunmasına yol açacak bu yargı reformu ile beraber ticaret yapmak isteyene bir fırsat veren üretici ve hizmet sağlayıcılara, bir nevi "siz kusurlusunuz ödemeyecek şahsa niye mal veya hizmet sağladınız" denmektedir. Karşısındakinin ödeyeceğine inanarak mal veya hizmet veren bu ülkenin dinamosu olan Sanayici Tüccar ve Hizmet sağlayıcısı dürüst vatandaşını da "sen de ödeme sen de borçlan ne de olsa kimse evine gelemez kimse işyerine gelemez, gelse bile icra uygulayamaz" diye teşvik edecektir.
Madde ifade olarak da tartışma doğuracaktır. Mesela 2. fıkra için bu söylenebilir. Bir kasabın, berberin, mesleğini sağlaması için gerekli bir takım aletleri vardır. Ancak 21. yüzyılda birtakım lüks makinelerde işyerlerinde bulunmaktadır. Mesela çok yüksek maliyetli bir kıyma makinesi mesleğini sürdürebilmek için gerekli midir? Berberlerin lüks güzellik aletleri mesleğin devamı için midir? Peki bu malların üreticisi olan sanayiciye borç ödenmediğinde üretici borcu karşılığında haciz baskısında bile bulunamayacak mıdır? Veya borçlu evinde 120 ekran plazma televizyon, yüksek bedelle alınmış bilgisayarı ile son model çamaşır makinesi ile evinde huzur içinde uyurken alacağını tahsil edemediği için alacaklının batmasına göz mü yumulacaktır. Tasarı bu hususların hiçbirini öngörmemektedir. Evinde sadece her eşyadan bir tanesinin bulunmasını yeterli görmektedir. işi dolandırma amacıyla yapacak kişi kendi evinde her birinden bir tane bulundurmak şartını da gerçekleştirerek tekstil atölyesi bile kurabilir. Ne de olsa kadının lüzumlu eşyası olarak görülecektir.
Alacaklı ile borçlu arasında, yasayla gözetilmesi gereken denge, borcun ödenmesi hususunun borçlunun arzu ve takdirine bırakılmayıp, cebri icra güvenceleri ile alacaklı yararına takdir edilmesidir. Anayasa mahkemesi kararları ve yargısal içtihatlar bu yöndedir. Ev eşyalarının haczinin kaldırılması, hapis gibi cebri icranın diğer yaptırımlarının kaldırılması, karşılıksız çeke bağlanan hapis cezasının kaldırılması, alacaklı ile borçlu arasındaki yukarıda zikredilen dengeyi bozacak, genelin menfaatini zedeleyecektir.
Bunun için kriter şu olabilir, muhafaza ve icra masraflarını karşılamayacak ev eşyası zaruri olmasa dahi haczedilmeyebilir. Veya haczedilen her türlü ev eşyası borçluyu rencide etmemek için muhafaza altına alınmayabilir, yani yerinde satılabilir. Fakat bu bir ciddi ekonomik değerse alacaklı bundan mahrum edilmemeli.
MADDE 10-2004 sayı lı Kanunun 88 inci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Tasarıya, daha doğrusu bazı ev eşyalarının haczininin yasaklanmasını öngören kıstılamaya karşı getirilen eleştirileri incelemek bir hayli zaman alır, bu sebepten eleştirilerin hepsine değil, bazılarına değinmek istiyorum, zaman diğerlerine de gelebilir.
1. Karşılıksız çek düzenlemek gerçekten dolandırıcılıktır ve cezalandırılması gerekir.
2. Alıntı:...ticaret yapmak isteyene bir fırsat veren üretici ve hizmet sağlayıcılara, bir nevi "siz kusurlusunuz ödemeyecek şahsa niye mal veya hizmet sağladınız" denmektedir. Karşısındakinin ödeyeceğine inanarak mal veya hizmet veren bu ülkenin dinamosu olan Sanayici Tüccar ve Hizmet sağlayıcısı dürüst vatandaşını da "sen de ödeme sen de borçlan ne de olsa kimse evine gelemez kimse işyerine gelemez, gelse bile icra uygulayamaz" diye teşvik edecektir... Basiretli bir tacir mal satarken, kime sattığını, mal sattığı kimsenin bedeli ödeyecek durumda olup olmadığını araştırmak zorundadır. Banka ve kredi kartlarını sokakta veya posta ile müşterisine gönderen, belirli bir rizikoyu önceden hesaplayıp fahiş faiz alan alacaklı basiretli tacir değildir.
3. Alıntı: Borçlunun iş yerinde veya evde her tülü eşya veya ev eşyası kavramının kanun tasarısında bu kadar genişletilmesi borçlunun haciz baskısından tamamen kurtulmasına ve borcunu ifa
için gayret etmemesine sebebiyet verecektir. Alacaklının alacağını tahsil edebilmesi buna mukabil borçlunun da hayatiyetini devam ettirmesi şeklindeki devletin sağlamak ile zorunlu olduğu dengenin tamamen bozulmasına sebep olacaktır. Türkiye ne yazık ki soruşturulamayan mal ve mülk ülkesidir.
Haczin amacı borçlunun malvarlığına borçlu olduğu meblağın ödenmesi için el kymaktır. Borçluyu baskı altına almak, borçluya şantaj yapmak değil. Soruşturulmayan mal ve mülkün hesabı başka, gerekirse cezai yönden sorulmalıdır, hiç malı mülkü olmayanın ev eşyasını 'mal mülk soruşturması' gerekçesi ile elinden almak hukuk devletine yakışmaz.
4. Alıntı: Ancak 21. yüzyılda birtakım lüks makinelerde işyerlerinde bulunmaktadır. Mesela çok yüksek maliyetli bir kıyma makinesi mesleğini sürdürebilmek için gerekli midir? Berberlerin lüks güzellik aletleri mesleğin devamı için midir? Peki bu malların üreticisi olan sanayiciye borç ödenmediğinde üretici borcu karşılığında haciz baskısında bile bulunamayacak mıdır? Veya borçlu evinde 120 ekran plazma televizyon, yüksek bedelle alınmış bilgisayarı ile son model çamaşır makinesi ile evinde huzur içinde uyurken alacağını tahsil edemediği için alacaklının batmasına göz mü yumulacaktır.Girişte de belirttiğim gibi, tasarı, üzerinde uzun bir süre çalışılmış olmasına rağmen belirli konulara hiç değinmemiş; lüks eşya konusu örneğin. Lüks eşya konusunda yabancı hukuk sistemlerinde çok basit bir çözüm var: söz konusu eşya yaşamın sürdürülmesi için bir eşya ise ve lüks bir eşya ise: aynı fonksiyona sahit lüks olmayan bir eşya ile değiştirilir.
5. Alıntı:Alacağını devletin himayesi ve varlığı altında tahsil edemeyen vatandaşın hukuk normlarına ve hukuka saygısı da olmayacaktır. Çünkü kanun tasarısının Adalet Komisyonuna sevk edildiğini öğrenen tüccar ve sanayicilerde yasama organı ve hükümetin bu yasalarla kendilerini kandıranları korundukları inancı hakim olacaktır. Bu inancın ve mağduriyet duygusunun doğuracağı sonuçlar daha da vahimdir. Vatandaşın hukuka inancının yok olması demek alacağını tahsil yolunda devlet haricinde başkaca kişilere veya örgütlenmelere yönlenmesini doğuracaktır. Buda SOIi ve 901ı yıllarda Türkiye'nin çokça başını ağrıtan mafya olgusunun yeniden hortlamasını sonuçlayacaktır.Yasalar uygulanmak için yapılır. Uygulanmaları devletin garantisi altındadır. Devlet kendi yaptığı yasaları uygulamadığı veya uygulayamadığı zaman, adına ister mafya deyin, isterse başka birşey deyin, adını ne koyarsanız koyun, başka güçler ortaya çıkar. Bu başka güçlerin ortaya çıkması, devletin borçlulara insanlık onuruna yakışır bir yaşam sağlama çabası olamaz, olsa olsa devletin güçsüzlüğünün bir göstergesi olur. Hukuka inancının yok olması kredi piyasasının başı boş olarak devam etmesi, müşteriden fahiş faiz alınması ve vatandaşın tefeciler tarafından sömürülmesine devletin göz yumması ile olur.

Saygılarımla