Mesajı Okuyun
Old 21-07-2009, 06:37   #67
Av. Memet ŞEK

 
Varsayılan

Yorum yapan ve fikir beyan eden tüm meslektaşlarıma (hakim – savcı – avukat herkesi meslektaşım olarak görüyorum) teşekkür ederim. Öncelikle Hakim – Savcı – Avukat gibi ayrım yapmadığımı bütün yargı mensuplarını buna kalem personelinden, ceza evlerinde görev yapan personele, baro personelinden tutunda öyle yada böyle adalet sisteminde görev alan bütün personele varana kadar herkes dahil olmak üzere bütün yargı camiasını meslektaşım olarak gördüğümü belirtmek istiyorum. Hukukun uygulanmasında hepimizin birer ayak olduğunu düşünüyorum ve sistem içinde doğal olarak herkesin görevi tabi ki başka başkadır bu konudaki tartışmaları gereksiz görüyorum. Ceza hukuku okulda da meslek yaşantımda da pek dikkatimi çeken bir alan değildi ta ki bu olayı yaşayana kadar. Olayı yaşadığım ilk günlerde olayında mağduru olmamın verdiği bir etkiyle tutuklama kararı vermeyen hakimin kararını duygularımla etkisinde hareket ederek ağır bir biçimde eleştirdim. Sorgu sırasında normal şartlarda orada olmamıza rağmen hakimden rica ederek sorguya katıldık. Hakim şüpheliye olayı sorduğunda, şüpheli olayın oluş şeklini anlatmak yerine sürekli borcu olmadığını, yapılan takibin haksız yapıldığını, olaya benim sebebiyet verdiğimi söyledi durdu hakimin bu konu üzerinde çok durması ve icra takibiyle ilgili detaylı sorular sorması ve olayın oluş biçimi üzerinde nerdeyse hiç durmaması, hakimin bütün sorguyu icra takibiyle geçirmesi ayrıca şüpheliye hem karakolda hem de adliyede VIP muamele yapılması (Karakolda nezarete konulmaması gece yarısına doğru nezarete alınması, adliyede kelepçe takılmaması, istediği zaman dışarı çıkabilmesi, azgından sigaranın elinden cep telefonunun hiç düşmemesi, sorguyu beklerken sürekli çay içip yakınlarıyla muhabbet etmesi ve bizim binaya giriş çıkışlarımızda tedirgin oluşumuz ) böyle düşünmem üzerinde etkili oldu. Olaydan sonra CMK Mad. 100’ü kendim incelememe ve meslektaş abi ve ablalarımın “olayda tutuklamayı gerektirecek bir durum yok” şeklindeki söylemlerine, yaşadığım olayın bende oluşturduğu olumsuz etkiden dolayı hak vermedim, veremedim çünkü olayın mağduru bendim. Aldığım darbelerin yüzünden 1 hafta hiç bir şey yiyemedim, canım acıdı, sert yiyecekler dikişli yerlere dokunup kanamaya neden olduğundan meyve suyu ve çorba içerek beslendim. Dikişlerin atmasına ve yaranın kapanmasına rağmen dudağımdaki şişlik henüz bile tam anlamıyla inmiş değil. Yaşadığım tatsız olayın üstünden 27 gün geçti. Şimdi daha makul ve mantıklı en önemlisi hukukçu gibi düşünerek olayı değerlendiriyorum. İlk günlerde Sorgu hakiminin baronun müdafi görevlendirmemesinden dolayı misilleme olarak kasten şüpheliyi serbest bıraktığını düşünüyordum ancak şimdi öyle düşünmüyorum. CKM Mad. 100’de tutuklama halleri tek tek belirtilmiş durumda maruz kaldığım fiillerin hiçbiri tutuklamayı gerektirecek suçlar kapsamında değil ancak şüphelinin beni evde darp etmesinin ardından elinden kurtulup dışarı kaçtım ve vakıf aracına sığındım, şüpheli bu sırada vakıf aracının kapısını zorlayarak içeri girmeye çalıştı içeri giremeyince de beni “Seni bir daha buralarda görmeyeceğim, bu işin peşini bırakacaksın ve bir daha gelmeyeceksin, gelirsen seni öldürürüm şeklinde” tehdit etti. Bu husus CMK Mad. 100’de belirtilen “Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma” şeklinde değerlendirilebilirdi ancak sorgu hakimi bu hususu böyle değerlendirmedi hakimin kullandığı takdir yetkisini saygıyla ve anlayışla karşılıyorum. Değerli meslektaşlarım Zeynel beyinde belirttiği gibi Suistimal emsal olmaz. Hukuk devletinde yaşıyorsak hukukun üstünlüğüne inanmak ve kanunlara harfiyen uymak zorundayız. Anayasamızın 10 Maddesinin 3. Fıkrasında denildiği gibi “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” ilkesine riayet etmeliyiz. Meslektaşlarımdan biri telefonla arayarak Sarıyer’de bayan bir savcının da benzer bir olaya maruz kaldığını ve hemen tutuklama kararı çıktığını bildirdi ve olayın haberini mail olarak gönderdi, bu hadiseyi mahkemede emsal olarak gösterebileceğimden bahsetti. Geçmiş mesajlarda Sayın Murat Özyılmaz yine aynı olaydan bahsederek orada tutuklama kararı verildiğini dile getirmiş oradaki olayda “cinsel saldırı” suçu mevcut tahminimce tutuklama kararı buna dayanarak verilmiştir.


İlgili haberin linki:
http://www.sabah.com.tr/Yasam/2009/0..._taciz_kavgasi


Ben Türk adalet sisteminin hiç mensubu hakim veya savcının sırf avukat olduğu için ayırım yapacağına inanmıyorum, bu nedenle bu hadisenin bir hakim veya savcının başına gelmesi halinde de aynı kararın verilmesi ve bunun olgunlukla karşılanması gerektiğini düşünüyorum.

Kendi fikirlerime gelecek olursak (Tamamen objektif olarak)

1. Sorgu hakiminin vermiş olduğu karar hukuka uygundur ancak bizim itiraz etmememiz için CMK’ da bir hüküm mevcut değildir. Görüş belirten meslektaşlarım CMK Mad. 100 vd. bahsetmişler. CMK Mad. 100 vd. Tutuklama kararı verilmesi halinde olabilecek alternatif durumları düzenleyen maddelerdir. Tutuklama kararının istenmesi soruşturma evresinde savcıya verilmiş bir yetkidir burada zaten tartışma yoktur, ancak ortada tutuklama kararı yoktur dolayısıyla da tutuklamanın istenmesi sırf savcıya verildi diye, tutuklamama durumunda da itiraz hakkını sadece savcıya mal etmek açık bir hüküm bulunmamasından dolayı sadece yorum dayanarak pek mantıklı değildir. Şöyle ki CMK Mad. 101’de “Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır.” denilmekte CMK Mad. 101/5 “Bu Madde ile 100 üncü Madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.” hükmü geçmesinden dolayı, tutuklamama kararına itiraz edilebileceği anlamı çıkmakta ancak bu itirazın kimin yapılacağı konusunda herhangi bir hüküm yok dolayısıyla da burada CMK Mad. 268 “Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci Maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263 üncü Madde hükmü saklıdır” genel hükmü devreye girer. Ben CMK ve diğer kanunlarda serbest bırakma kararına kimin itiraz edileceğine dair herhangi bir hüküm bulamadım, bulan veya bilen meslektaşım bizimle paylaşıp bizi de aydınlatırsa sevinirim. Bu bağlamda genel bir hüküm varken salt diğer maddede Savcıya yetki verildi diye yorum yaparak yasada olmayan bir yetkiyi salt savcıya mal etmeyi hukuk mantığım doğrultusunda kabul edeceğim bir durum değil. İzlediğimiz yol yanlıştı bunu kabul ediyorum CMK Mad. 268 itiraz, itiraz kararı veren mahkemeye yapılır demekte biz kararı veren Sulh Ceza Mahkemesini atlayarak itiraz dilekçesini bir üst mahkeme olan Asliye Ceza Mahkemesine vererek izlenmesi gereken yol yönünden usulde yanlış yaptık. Asliye Ceza Mahkemesi yanlışı düzelterek itirazı Sulh Ceza Mahkemesine göndermiş. Biz her ihtimale karşı bir dilekçede karşı olaya bakan Cumhuriyet Savcısına verdik, bizim verdiğimiz dilekçeden ayrı olmak üzere Baro Başkanlığı da Cumhuriyet Savcılığı’na ayrı bir itiraz dilekçesi vermiştir. Bu anlamda itiraz yetkisinin Cumhuriyet Savcılığında olduğuna dair bir hükmün olduğunu veya uygulamada bu şekilde bir teamülün olduğunu varsayarsak bile her ne kadar gidiş yolumuz olarak usulde bir hata mevcut olsa da esasta bir yanlışlık olmadığını, Cumhuriyet Savcısının bizim dilekçemizi aynen yetkili Sulh Ceza Mahkemesine iletmek yerine kendisinin bir itiraz dilekçesi hazırlaması gerektiğini, yeni bir dilekçe hazırlamayarak bizim dilekçemizi Sulh Ceza Mahkemesine iletmesi Cumhuriyet Savcısının kendisinin itiraz ettiğine karine teşkil edeceğini düşünmekteyim ve bu anlamda Zeynel beyin dediklerine katılmamaktayım.

2. Serbest bırakılma kararırın ardından dışarı çıktığımızda yanımda meslektaşlarım olmasına rağmen şüphelinin abisinin “tefeci avukat sen misin?” diye sorması ve benim “ben tefeci değilim avukatım” diye cevap vermem üzerine “bende Fırat’ın abisiyim, memnun oldum, beni iyi tanı, bir daha da hacze polis almadan gelme” şeklindeki tehditkar sözleri ve bizzat şüphelinin yanıma gelerek koluma girip “bir daha geleceksen eğer en az 50 polis al, gel kafanı koparırım senin” şeklindeki tehdidi üzerine aynı gün müracaat savcılığına tekrar şikayette bulunduk ve ikinci şikayeti, hazırlık numarasını da belirterek hem serbest bırakılma kararına itiraz etmesi için dilekçe verdiğimiz Cumhuriyet Savcılığına hem de itirazı ettiğimiz Asliye Ceza Mahkemesine verdiğimiz dilekçede ayrıca belirttik. Bu anlamda sıcağı sıcağına yapılan bu ikinci tehdit CMK Mad. 100/2/b/2 “2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma” esasınca başlı başına bir tutuklama nedenidir. Asliye Ceza mahkemesi kararında bu hususa değinmemiştir ancak karar verirken bu hususu da göz önünde bulundurmuş olabilir. Bu olay için ayrı bir tutuklama isteminde bulunulmalımıydı yoksa bizim yaptığımız gibi önceden istenilen tutuklama kararına eklenilmesi doğrumuydu buda tartışılacak ayrı bir husustur. İtirazı etmeye gittiğimiz gün şüpheliyi yine adliyede gördük. Elinde bir dilekçe vardı ve meslektaşlarımdan birine “beni içeri attırmadan rahat etmeyeceksiniz değil mi?” şeklinde bir soru yöneltti ve biz Cumhuriyet Savcısıyla görüşüp dışarı çıktığımızda sırada orada birçok meslektaşımın yanımda olmasına rağmen “Adresi biliyorsun seni bekliyorum” şeklinde tehditkar söylemlerine devam etti. Burada bizim en büyük hatamız bu hadiseyi savcılığa yeni bir dilekçe ile şikayet etmemizdir. Bu yaşanan 3. Tehdit olayını sadece itirazı inceleyecek Asliye Ceza Mahkemesi hakimine sözlü olarak bildirdik. Ayrıca şüpheli alacaklıyı SMS yoluyla tehdit etmiştir. Olayın vuku bulduğu tarihte yanlarında sözleşmeli olarak çalıştığım hukuk bürosunun sahibi meslektaşım bu tehditle ilgili ayrı bir şikayette bulunacaklarını beyan etmiş ancak şikayetin edilip edilmediğini tam olarak bilmemekteyim.

Duygularımla hareket olayı dramatize etmek istemiyorum ancak şüphelinin karakolda polislerin “kamu görevlisini dövmüşsün doğru mu?” şeklindeki sorusuna “Hayır ben icra memurana bir şey yapmadım sadece avukatı dövdüm bunu da inkar etmiyorum ”şeklindeki cevabı ve yine şüphelinin sorgu sonrasında bekleyen yakınlarının “ne oldu” sorusuna ve telefonda durumu soran birine “ne olacaktı bir avukat dövdük diye içeri mi girecektik” şeklinde cevap vermesi bence sadece avukatları değil Türk Hukuk Camiasını küçümsemesi anlamına gelmektedir. Yapılan bu saldırıda sadece şahsıma değil meslek camiasının tümünedir. Olayın üzerinden 1 ay geçmesine rağmen olayın korkusunu ve olumsuz etkisini üzerimden atabilmiş değilim sokağa çıktığımda hep içimde hep bir huzursuzluk mevcut. Geçen Kartal’da dolmuşla giderken dolmuş, işaret eden yolcuları almak için durağa yaklaştı ve şüpheliye çok benzeyen biri dolmuşa doğru yöneldi o an içimde oluşan ürpermeyi ve olayı yaşadığım anların gözümde canlanması sonucu yaşadığım rahatsızlığı tarif edemem. Umarım adalet tecelli eder ve şüpheli hak ettiği cezayı alır ve aldığı ceza caydırıcı olur. Olayı tüm medya kuruluşlarına bildirmemize rağmen maalesef hiçbiri ilgilenmedi, sanırım olayı kamuoyuna duyurmaya değecek derecede önemli bulmadılar! Halbuki yaşanan bu vahim olay, bilmem hangi ünlünün gittiği gece kulübünde yakalandığı sevgilisinin haber yapılmasından daha çok haber değeri taşıyordu. Sadece Sabah gazetesi röportaj yapmak için aradı, ofislerine gidip olayı anlatmama rağmen onlarda haberi gündemlerinde daha önemli olaylar olduğundan dolayı daha sonra yayınlayacaklarını beyan ettiler ancak yayınlamadılar. Olay sadece bir internet sitesinde küçük bir haber olarak verildi, medyanın bu olayla ilgilenmesi bu mesleği icra ederken yalnız olduğumuz ve maruz kaldığımız tehlikeler karşısında hiç kimsenin haberinin olmayacağı konusunda beni derin düşüncelere sevk etti.

Şüpheliye müdafi görevlendirilmediğini ve karşısında 30.000 bin kişilik profesyonel ekip olduğunu beyan eden meslektaşım Muhittin Köylüoğlu beye, konunun benim yaşamış olduğum hadiseyle bağdaştırılmaması gereken bir hadise olduğunu bunun Baro yönetiminin CMK görevi yapan meslektaşlarımla almış olduğu ortak karar doğrultusunda uygulamaya koyduğu, angarya olarak kullanılmamaya karşı bir tepki olduğunu hatırlatırım. Şüpheliye müdafi tayin edilmemesi salt mağdurun avukat olmasına dayalı olsa dediklerinize sonuna kadar katılırım ancak durum sizin dediğiniz şekilde cereyan etmemiştir ayrıca sorgu hakimi şüphelinin serbest bırakılma kararında; İstanbul Barosu Başkanı, Baro Yönetimi ve Kartaldaki görevli tüm CMK avukatları hakkında görevi ihmalden suç duyurusunda bulunmuştur.
Böyle bir saldırı durumunda durumda Baronun meslektaşının yanında olması baronun en büyük görevi ve var oluş amacıdır. Ayrıca konuyla hiç alakalı olmasa da İstanbul Barosunun almış olduğu CMK görevlerini kabul etmememe kararını ve avukatların angarya olarak kullanılmasına tepki gösterilmesi anlamında sonuna kadar destekliyorum.


Konuyla ilgili haberin yer aldığı link:
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12111403


Evet, sayın meslektaşlarım hadise bu şekilde cereyan etmiştir. Olayı analiz ederken yaşanan tüm ayrıntıları dikkate alarak değerlendirirsek (2. Ve 3. Tehditleri eğer şikayeti yapılmışsa şüphelinin alacaklıyı SMS yoluyla ettiği tehdidi) o zaman doğru sonuca ulaşabileceğimizi umuyorum. Tek başına yaralama hususundan yola çıkarak tutuklama yada serbest bırakılma kararını tartışmak olay anında ve sonrasında yaşanmış olaylar silsilesini hesaba katmamak doğru muhakeme yapmamıza ve sağlıklı karar vermemize engel olacaktır. Yazmış olduğum bu yazıyı sonuna kadar üşenmeyerek okuyan tüm meslektaşlarıma ayrıca olayın oluş anından itibaren ve sonraki tüm aşamalarda her daim yanımda olan Kartal Hukukçular Derneğine, sevgili meslektaşlarım Av. Elkan Albayrak’a - Av. Zuhat Kaya’ya - Av. Tekfur Yıldırım’a - Av. Hüseyin Güllüce’ye - Av. Mehmet Ümit Erdem’e - Av. Hasan Yılmaz’a - Av. Serap Akkılıç’a ve gerek telefon ederek gerekse mesaj atarak geçmiş olsun dileklerini ileten tüm meslektaşlarıma teşekkürü borç bilirim. Sağ olun var olun. Yanımda olmanız, yalnız olmadığımı ve çok güçlü bir camia olduğumuzu hatırlattı bana. İnşallah hiçbir meslektaşımın başına bu tarz bir hadise gelmez. Saygılarımla Av. Memet ŞEK