Mesajı Okuyun
Old 20-11-2009, 10:44   #5
av.yasemin coşgun

 
Varsayılan

size muvazza ile ilgili targıtay kararıda gönderiyorum. aydınlaıcı olur.

T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

E:2006/11417
K:2006/13293
T:28.12.2006

Muris Muvazaası

Özet:
Uyuşmazlığın çözümlenmesi için miras bırakanın gerçek iradesinin ortaya çıkarılması şarttır. Bunun için ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşme yapmakla haklı ve makul bir sebebinin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olguların araştırılması gerekir.

818 s. Yasa m. 18

Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları Mehmet'in diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğlu Kemalettin'e intikali sağlayabilmek için 94, 95 ve 96 nolu parsellerini aracı Ramazan'a satış göstererek temlik ettiğini, onun da davalı Kemalettin'e devrettiğini ileri sürüp, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, olmazsa tenkis istemişlerdir.
Davalı, murisin kumar borçlarını ödemek amacıyla taşınmazlarını Ramazan isimli şahsa sattığını, birkaç ay sonra bedelini taksitle ödeyerek satılan yerleri kendisinin aldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, işlemin danışıklı olduğunun kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; tetkik hakiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil, olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı Mehmet'in 94 parsel sayılı taşınmazın tamamına, 95 ve 96 parsel sayılı taşınmazlann 1/2 payına malik iken, bu yerleri 14.03.1996 tarihinde Ramazan'a, onun da 04.06.1996 tarihinde davalıya satış yoluyla temlik ettiği, miras bırakanın 25.02.2005 tarihinde öldüğü görülmektedir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsufvasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanun'un 706, Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle, miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakan Mehmet'in ölünceye kadar 96 parsel üzerindeki evde yaşadığı, davalının ve miras bırakanın tanıdığı bir kişi olan ara malik Ramazan'ın taşınmazı hiç tasarruf etmediği, devirlerin çok kısa aralıklarla yapıldığı, akitteki değer ile taşınmazların gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, miras bırakanın taşınmazı mal satmaya ihtiyacının olmadığı, davalının ise, alım gücünün bulunmadığı dosya kapsamı ile sabittir. Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakan Mehmet'in Ramazan'a yapmış olduğu temliklerin bedelsiz ve muvazaalı olduğunun kabulü gerekir. Son kayıt maliki davalının, miras bırakanın oğlu olup muvazaalı işlemi bilen kişi konumunda bulunduğu ve Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi koruyuculuğundan istifade edemeyeceği açıktır. Yapılan işlemlerle taşınmazların davalıya intikal ettirilmesi amacıyla aracı kullandığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.