Mesajı Okuyun
Old 22-09-2006, 20:01   #10
Adilyaşam

 
Varsayılan

Değerli arkadaşlar bu konuda yazdığım bir makaleden konu ile ilgili kısa bir alıntı eklemek istiyorum. saygılarımla..

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda insan hakları ile ilgili ileri düzenlemeler yapılmıştır. Yaşam hakkı yönünden TCK’nda incelenmesi gereken ilk düzenleme yaşam hakkının istisnasının oluşturan yasal savunma, kanundaki deyimiyle meşru savunma ve zorunluluk halidir. Yasal savunma ceza yasasının 25. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni şöyledir:
“Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez”.
Yaşam hakkı en önemli haktır. Bu hak olmadan diğer hakların kullanılması olanaklı değildir. AİHM içtihatları yasal savunma hakkının yalnızca bireylerin yaşam hakkına haksız saldırı, vücut bütünlüğüne ve cinsel dokunulmazlıklarına ciddi saldırı durumunda ve son çare olarak kullanılabileceğini kabul etmiştir. TCK’nun 25. maddesinde bu istisnai durumlar genişletilmiştir. 1. fıkrada kişilere yönelik olan haklar denilerek bireylerin tüm hakları kastedilmiştir. Bu hakların içerisine örneğin mal varlığı hakları, mülkiyet ve diğer akla gelebilecek haklar girebilir. Bu ise AİHS’ne aykırı olur. Ayrıca AİHM birçok içtihadında yaşam hakkına sınırlar getiren istisnaların dar yorumlaması gerektiğini belirtmiştir. Bu nedenle bu düzenlemenin değiştirilmesi gerekmektedir. Düzenlemede yasal savunma, kişinin yaşama hakkına, cinsel dokunulmazlığına ve vücut bütünlüğüne yönelik haklara ciddi saldırı durumunda kabul edilmelidir. Düzenleme bu hali ile kalırsa ayrıca AİHM’ne ileride bu nedenle yapılacak başvurularda ihlal kararları verilmesi kaçınılmazdır. Devletin AİHS’ne göre hak ve özgürlükleri koruması için mevzuatını uyarlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülüktür.
5237 sayılı yasanın 27. maddesinde yasal savunmanın sınırının aşılması düzenlenmiştir. Bu maddenin metni şöyledir:
“Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.”
AİHS yaşam hakkı konusunda 2. maddenin 2. fıkrasının a, b ve c bentlerinde istisnalar getirmiştir. Bu düzenlemede, öldürmenin kuvvete başvurmanın kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda ölümün meydana gelmesini yaşam hakkının ihlali saymamaktadır. Bu durumlar şunlardır: Bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunması, usulüne uygun olarak yakalamak veya yine usulüne uygun olarak tutuklu bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek ve ayaklanma ya da isyanın yasaya uygun olarak bastırılması için yapılan eylemlerdir. AİHM bu istisnaları oldukça dar yorumlamıştır. Birçok kararında öldürmenin son çare olduğunu belirtmiş ve öldürmenin kasıtlı olmaması gerektiğini söylemiştir. Kusurlu işlenen eylemlerden dolayı olan ölümlerin de yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. TCK’nun 27. maddesinin sınırın aşılması konusundaki bu hükmü uygulamada AİHS ve AİHM içtihatları ile çelişebilecek düzenlemedir. Özellikle maddenin 2. fıkrası yeniden ele alınmalıdır.