Mesajı Okuyun
Old 23-05-2013, 15:22   #9
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ahmet Küçük
yalnız arkadaşımızın sorusuna tam cevap bu değil sanırım
eğer ipotek verenin kendisi imzalayıp müteselsil kefilliği kabul etseydi limit ipoteği durumunda limite kadar kefil olduğunun kabul edilmesi gerekirdi. belki bu şekilde diğer bölümden de sorumlu olurdu.
Fakat vekaletnameyle müteselsil kefil olunmuyorsa (çünkü bu yetki verilmemişse) 200binlik ipotek verilmiş, fakat dairenin ederi-satış sonunda ele geçen rakam 100binse ve adamın belirttiğimiz gibi kefilliği de geçerli değilse, limit miktarına kadar yine sorumludur-muvakkat rehin açığı belgesiyle diğer şahsi malları üzerinde haciz yapılabilir diyebilirmiyiz? DİYE SORUYOR
doğru mu anladım bilmiyorum
bana göre olmamalı
çünkü kefaleti geçersiz, e yer de satılmış adam üzerine düşeni yapmış, şahsen diğer malvarlığına gidilemez.
bu konuda örnek ve Yargıtay kararları olan varsa sunmasını dilerim.

Sn. Ahmet Küçük;

Olayı ikiye ayırarak değerlendirmekte fayda var:

Öncelikle, ipotek veren 3. kişinin borçtan şahsen sorumlu olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir:

Yargıtay; eski BK 484'teki koşulları taşıması halinde ipotek senedi ile de kefil alınabileceğini ve bu kefaletin geçerli olduğunu ve bu kefaletin ipotek limiti ile sınırlı olduğunu bir çok kararında ifade etmiş:

Alıntı:
T.C. YARGITAY

12.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/16722
Karar: 2011/16988
Karar Tarihi: 29.09.2011


Uyuşmazlık, ipotek akit tablosundaki bu hüküm nedeni ile davacının aynı zamanda kefil olarak sorumlu tutulup tutulamayacağı ve kefalet sözleşmesinin geçerli olup, olmadığı noktasında toplanmaktadır. BK’nun 484. maddesine göre kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olacağı miktarın gösterilmesi yeterlidir. İpotek resmi senedinde yer alan bu kefalet akdi de BK’nun 484. maddesindeki koşulları taşıdığından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2001/19-159 E, 2001/197 K. Sayılı, 28.2.2001 tarihli kararında da belirtildiği üzere geçerlidir. Kaldı ki, tapu memuru huzurunda düzenlenmiş olan ve yukarıda belirtilen hususu da içeren ipotek akid tablosunun şikayetçi tarafından imza altına alınmış olduğu da belirtilmektedir. Bu nedenle şikayetçi, hem ipotek veren üçüncü kişi, hem de ipotek limiti miktarı ile sınırlı olmak kaydı ile müteselsil kefil sıfatıyla sorumluluk altına girmiş bulunmaktadır. O halde mahkemece yapılması gereken, işin mahiyeti nazara alınarak duruşma açılmak ve taraf delilleri toplanmak suretiyle yukarıda belirtilen ilkeler ışığında bir karar vermekten ibaret iken, bu hususlar dikkate alınmadan yazılı gerekçeyle hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.



Diğer yandan; söz konusu kefalet "kefil olma yetkisi" içermeyen bir vekaletname ile verilmiş ise o zaman vekaletnamedeki diğer yetkiler tartışılacağına dair bir karar:

Alıntı:
T.C. YARGITAY

11.Hukuk Dairesi
Esas: 2010/9069
Karar: 2010/8312
Karar Tarihi: 13.07.2010


Dairemizin 10.6.1988 tarih, 1988/4317-3844 sayılı kararında da belirtildiği üzere, uygulamada ve doktrinde vekilin kendi kendisi ile kendi lehine sözleşme yapabilmesi, borç altına soktuğu müvekkilinin açık yetki vermesi ile veya böyle bir yetki olmadan yaptığı işlemlere vekil edence sonradan icazet verildiği takdirde mümkün olabilmektedir. (Bkz Tekinay, Borçlar Hukuku; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, İst. 1985; Prof Dr F.N. Feyzioğlu, Genel Hükümler Cilt 1, İst. 1976 s.417, 420).

Dava konu vekaletnamelerin içeriği incelendiğinde, vekalet veren davalılar tarafından vekil olan dava dışı H.'ın kendisi lehine davacı bankadan alacağı krediye sahibi bulundukları taşınmazı teminat göstermeye, taşınmaz üzerine ipotek tesis etmeye, tapuda işlemler yapmaya, kredi borcuna ilişkin ipoteğin paraya çevrilmesi ile borcun tecil ve taksit senetlerini imzalamaya, bankaya tevdi ve takdime, bu kredi ve ipotek işlemleri nedeniyle banka, tapu, noterlik ve diğer resmi kurumlarda yapılacak işlemler için her sıfat ve suretle davalılar adına işlem yapmaya, borç senetleri, taahhütname ve her türlü evrak düzenleme ve imzalamaya yetki verilmiştir. Görüldüğü üzere, davalılar tarafından verilen vekaletnamelerde vekile çok geniş yetkiler verilmiş olup, davaya konu kredi sözleşmesine vekilin davalılar adına kefil sıfatı ile imza atması için BK’nın 388. maddesine göre özel bir yetki gerekmez.

KARŞI OY

Dava, kredi borcuna kefalet nedeniyle, kefiller aleyhine açılmış bir alacak davasıdır.

Davalılar kefalet akdinin vekil marifetiyle kurulduğunu, ancak vekile, kendisinin aldığı krediye kefil olmaları için herhangi bir yetki vermediklerini, sınırlı yetki tanınan vekaletnameye dayalı olarak tesis edilen kefaletin geçerli olmadığını savunmuşlardır. Mahkemece davalıların savunmasına itibar olunarak davanın reddi cihetine gidilmiş; davacı vekilinin temyiz istemi üzerine, Dairemiz muhterem çoğunluğunca, yukarda açıklanan gerekçesine istinaden yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

BK’nun 388/3. maddesinde, vekilin özel yetki bulunmaması hallerinde hiç yapamayacağı iş ve işlemler sayılmış olup bu anlamda kefalet akdi kurulması için -kural olarak- vekile özel bir yetki verilmesine gerek olmadığına iştirak etmekle birlikte, vekaletin kapsamının açıkça belirgin olduğu hallerde, vekaletin şümulünün değerlendirilmesi, vekaletnamede belirtilmeyen hususlarda özel yetki verilmesi gerekip gerekmediğinin yasakoyucunun 388. maddenin 1. fıkrası ile çizmiş olduğu sınırlar dairesinde her somut olay bakımından ayrıca ele alınması gerektiği görüşündeyim.

Bilindiği üzere, BK’nun 111. maddesi uyarınca vekalet akdi çerçevesinde görülecek işin müvekkilin dışında, üçüncü kişi yararına da yapılması mümkün ve muhtemel olmakla birlikte, söz konusu yararlanıcı üçüncü kişinin, her halükarda, vekil olmaması iktiza eder. Aksinin kabulü, vekilin açık yetki verilmemesi hallerinde, kendi kendisi ile ve kendi lehine akit yapması yasağının ihlali olur. Vakıa odur ki, vekalet akdinden ötürü vekilin de bir menfaati olabilir, ancak bunun vekilin ücrete hak kazanması gibi bizatihi akitten kaynaklanan bir menfaat olmaması durumunda, söz konusu yasağın ihlal edildiğinden söz edilmelidir. Somut olaya bakıldığında , davalıların dava dışı H.’a vermiş olduğu vekaletnamede, adı geçen vekilin, davacı banka dan alacağı kredi için ipotek verilmesi dışında ayrıca kefalette bulunması için yetki vermedikleri, vekaletnamenin kapsamının, davalıların savunmasında belirttikleri gibi H. tarafından alınacak banka kredi si için teminat olarak taşınmaz ipoteği kurulması ve bununla ilgili iş ve işlemlerle sınırlı bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, vekil tarafından kendisi ve banka lehine olacak şekilde banka ile vekaleten akdettiği kefalet sözleşmesinin vekilin vekaletnamede açıkça belirtilen hususlar dışına çıkarak vekalet görevini kötüye kullandığının, davacı bankanın ise bu lazimeyi ve vekaletnamede bu yolda açık bir yetki verilmediğini bilebilecek durumda iken, ipotek ile teminat altına aldığı kredinin geri dönüşünü, davalıların kefaletiyle ayrıca teminat altına almak suretiyle ve kötüniyetle hareket ettiğinin kabulü gerekmekle, vekaleten kurulan kefalet akdinin, davalılar için hüküm ifade etmesi beklenmemelidir.

Açıkladığım nedenlerle yerel mahkeme kararının davanın reddine ilişkin kararının doğru olduğu kanısıyla Dairemiz muhterem çoğunluğunun aksi yöndeki kararına karşıyım. (¤¤)


(Yukarıdaki açıklamalar ışığında)Borçtan şahsen sorumlu olmayan ipotek veren 3. kişinin sorumluluğunun sınırına ilişkin de bir karar:

Alıntı:
T.C. YARGITAY

12.Hukuk Dairesi
Esas: 2004/3959
Karar: 2004/8753
Karar Tarihi: 09.04.2004



4.11.1999 tarihinde alacaklının ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlattığı takipte borçlu Mehmet Köseoğlu taşınmazın asıl borçlunun borcuna karşılık ipotek eden malik üçüncü kişi konumunda olup, icra dosyasında yapılan kıymet takdirleri sonucu, taşınmazın ipotek borç bedelini tam karşılamadığı anlaşılmakla İİK.nun 150/f maddesi gereğince muvakkat rehin açığı belgesinin asıl ipotek borçlusu adına verilmesi gerekir. Zira üçüncü kişinin bu borçtan sorumluluğu taşınmazının kıymeti ile sınırlıdır. Öte yandan somut olayda gözlendiği gibi takibin kesinleşmesinden sonra 18.5.2002 tarihinde borçlu Mehmet Köseoğlu'nun vefatı ile takip İİK.nun 53/son madde hükmü gereğince mirasçılara ihbar edilmiş ise de murisleri hakkında dahi hüküm ifade etmeyen rehin açığı belgesine dayanılarak, mirasçıların şahsı mallarının haciz edilemeyeceğinin tabi bulunmasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz sebeplerinin reddiyle usul ve kanuna uygun mahkeme kararının İİK.nun 366. ve HUMK.nun 438. maddeleri uyarınca ONANMASINA, 7.880.000.-TL. onama harcının mahsubuna bakiye 2.220.000.-TL. harcın temyiz edenden alınmasına, 09.04.2004 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sanırım bu üç karar birlikte değerlendirildiğinde doğru sonuca ulaşabiliyoruz.

Saygılarımla...