Mesajı Okuyun
Old 22-10-2018, 23:51   #5
Av. Aybars Karakırık

 
Varsayılan ilgili karar-3

Bu kararda özel dairenin gerekçesi yol göstericidir.

T.C YARGITAY . Hukuk Genel Kurulu Esas: 2016 / 2417 Karar: 2018 / 55 Karar Tarihi: 17.01.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi



Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 13. İş Mahkemesince davacı/karşı davalı işçinin davasının kısmen kabulüne, davalı/karşı davacı işveren davasının ise reddine dair verilen 04.09.2014 gün ve 2012/412 E., 2014/324 K. sayılı kararın davalı/karşı davacı işveren vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 21.03.2016 gün ve 2014/33880 E., 2016/6654 K. sayılı kararı ile;

(….A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı-karşı davalı vekili;müvekkilinin davalıya ait işyerinde 10/02/2005-28/07/2008 ile 26/04/2009-19/07/2012 tarihleri arasında iki dönem halinde çalıştığını, iş akdinin davalı tarafından haksız ve ihbarsız olarak feshedildiğini ileri sürerek,kıdem ihbar tazminatı, izin ücreti, ücret alacağı ve ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini istemiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı-karşı davacı vekili; davacının müvekkili şirkette iki dönem halinde çalıştığını, 28/07/2008 tarihinde istifa ederek işten kendi isteğiyle ayrıldığını, 19/07/2012 tarihinde ise davacının hizmet akdinin, zimmetinde bulunan araca yabancı kişi alması ve sürücü hizmet sözleşmesinin 4. Maddesine aykırı davrandığının tespit edilmesi nedeniyle haklı olarak feshedildiğini,davacının asgari ücretle çalıştığını ve kendisine başkaca herhangi bir ücret ödenmediğini, herhangi bir alacağının da bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.

Karşı davada ise;davacının birinci dönem çalışmasının sonunda ihbar önellerine uymadan istifa ederek işten ayrıldığındai ihbar tazminatının davacıdan tahsilini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davalı-karşı davacı ... Uluslararası Nakliyat ve Tic. A.Ş. vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davanın kısmi eda, külli tespit talepli belirsiz alacak davası olup, ıslah olarak isimlendirilen dilekçenin talep artırım dilekçesi olmasına ve belirsiz alacak davasında zamanaşımının dava açılmakla kesildiğinin anlaşılmasına, mahkemece talep artırımına karşı yapılan zamanaşımı itirazına değer verilmemesinin yasaya uygun olmasına, genel tatil ücretinin kayıtlara göre belirlenmesi karşısında taktiri indirim yapılmamasında bir isabetsizlik olmamasına göre davalı-karşı davacı Şirket vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,

2-Mahkemece davacının kıdem ve ihbar tazminatı talepleri “ davacının kullandığı araca yabancı uyruklu bir kadın alması iş akdinin işverence haklı olarak feshedilmesini gerektirecek ağırlıkta bir eylem değildir” gerekçesiyle kabul edilmiştir.

Davacı ile davalı işveren arasında imzalanan hizmet sözleşmesinde “ davacının araca başka kimse almayacağı” hükmü yer almaktadır.

Davacı uluslar arası tır şoförü olup, 23.04.2012 tarihinde Romanya'nın Livopa şehrinde sevk ve idaresinde bulunan Renault marka ... plakalı tır ile yaralamalı trafik kazasına karışmış Romanya polis teşkilatınca tutulan cezai takip başlatılmamasına dair kararda davacının idaresindeki araçta S.M.D. isimli yabancı uyruklu bir kadının yolcu olarak bulunduğu ve hafif şekilde yaralandığı tespiti yapılmıştır. Bu kararın tercüme edilmesi sonucunda durum davalı işverence öğrenilmiş ve iş akdi süresinde feshedilmiştir.

Söz konusu kazada S.M.D. isimli yabancı uyruklu bir kadın yolcu yaralanmıştır. Kazanın ölüme neden olabileceği ihtimali de mevcuttur.

Davacı sözleşmeye uymadığı gibi, işvereni hukuki sorumluluk altına sokabilecek bir davranışta bulunmuştur. Davacının bu davranışı doğruluk ve bağlılığa aykırı olup, güven zedeleyici niteliktedir. Bu nedenle işverenin feshi haklı olup, davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddi gerekirken kabulü hatalıdır.

3- Hükmedilen alacakların net mi, brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin HMK. nun 297/2. maddesine aykırı olup, infazda tereddüde yol açacağının düşünülmemesi bozmayı gerektirmiştir...)

gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.





HUKUK GENEL KURULU KARARI



Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı/karşı davalı işçi vekili müvekkilinin uluslararası tır şoförü olarak davalı işyerinde çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret, yıllık izin ve genel tatil alacaklarının tahsilini talep ve dava etmiş olup karşı davanın ise reddini savunmuştur.

Davalı/karşı davacı işveren vekili davacı işçinin ilk dönem çalışmasının istifa ile sona erdiğini, ikinci dönem çalışması yönünden ise müvekkili işveren tarafından haklı nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini, karşı dava ile de ilk dönem çalışmasının istifa ile sonlanması nedeniyle ihbar tazminatının davacı/karşı davalı işçiden tahsilini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece davacı/karşı davalı işçinin açmış olduğu davanın kısmen kabulü ile kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin, ücret ve genel tatil alacaklarının kabulüne, davalı/karşı davacı işverenin açmış olduğu davanın ise reddine karar verilmiştir.

Hükmün davalı/karşı davacı işveren vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece bozma kararının iki no’lu bendi yönünden bozma kararına uyulmasına ancak üç no’lu bozma nedeni yönünden ısrar edilerek yeniden yapılan yargılama sonucunda; iş mahkemelerinden verilen kararlarda hükmedilen alacağın, diğer mahkemelerde olduğu gibi net mi brüt mü olduğunun belirtilmesine gerek olmayıp, alacağın net olduğunun anlaşılması gerektiğinden bozma kararının buna dair kısmına uyulmayıp önceki kararda ısrar edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı/karşı davalı işçi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, işçilik alacakları hüküm altına alınırken net mi brüt mü olduğunun hükümde açıkça belirtilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, direnme kararının temyizinde davacının hukuki yararının bulunup bulunmadığı ile direnmeye esas kısa karar ile direnme kararı arasında çelişki oluşup oluşmadığı hususları ön sorun olarak tartışılmış olup somut olayda ilk kararı temyiz etmeyen davacının, bozma kararı sonrası bozmaya karşı direnilmesini talep ettiği, mahkemece bozma kararının iki ve üç nolu bentlerine uyulmasına ancak dört nolu bendi olan “hüküm altına alınan alacakların net mi yoksa brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin infazda tereddüt oluşturacağı” yönündeki bozma nedenine karşı direnilmesine karar verildiği, direnme kararının davacı vekilince temyiz edildiği, temyiz dilekçesi incelendiğinde temyiz nedenlerinin uyulmak suretiyle hüküm altına alınan alacaklara yönelik bulunduğu, direnmeye konu uyuşmazlıkla ilgili temyiz dilekçesinde ileri sürülen bir itiraz da bulunmadığı görülmekle davacı vekilinin direnme kararını temyizinde hukuki yararının bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılmış, hüküm altına alınan alacakların net mi yoksa brüt mü olduğunun hüküm fıkrasında gösterilmemesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297’inci maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olması ve infazda tereddüt oluşturması karşısında davacı vekilinin direnme kararını temyizinde hukuki yararının bulunduğuna oy birliğiyle karar verilmesinden sonra ikinci ön sorunun incelenmesine geçilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 294’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, “hükmün tefhimi her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK'nın 297’nci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.

Nitekim Yargıtay'ın yerleşmiş görüşü de bu yönde olup, Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2014 gün ve 2013/9-595 E.-2014/82 K.: 09.03.2014 gün ve 2013/9-594 E.- 2014/378 K. ile 01.11.2017 gün ve 2017/9-2848 E.-2017/1262 K. sayılı kararlarında da bu görüş benimsenmiştir.

Diğer taraftan, kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 141’inci maddesinin üçüncü fıkrası ile bu yönde düzenleme içeren 6100 sayılı HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.

Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.

Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup, hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.

Nihayet, direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde olmalıdır.

Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 E.-2008/254 K.; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 E.-2009/453 K.; 07.05.2014 gün ve 2013/4-1121 E.-2014/626 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.

Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, ücret alacağı yönünden direnmeye esas kısa kararda dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesine, buna karşılık direnme kararının hüküm fıkrasında ücret alacağına dava tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verildiği görülmüştür.

Bu itibarla, direnmeye esas kısa karar ile direnme kararının hüküm fıkrası arasında çelişki bulunduğundan yerel mahkemece usule uygun direnme hükmü kurulması için, işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.

S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı/karşı davalı işçi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının usulden BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.01.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.