Mesajı Okuyun
Old 02-07-2012, 23:25   #2
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Sayın Şeker,

Medeni yargılama hukuku ve yeni usul yasası kapsamında kaleme aldığınız ve (özellikle savunma mesleği açısından) sarsıcı, çarpıcı ve etkileyici tesbitlerin yer aldığı makaleniz için size müteşekkirim.

Çalışmanın ve içerdiği saptamaların, her meslekten hukukçu tarafından fevkalade dikkatli okunması gerektiğine kâniyim. Güçlü vurgularla değindiğiniz kimi noktalar, meslekiçi değerlendirmelerde de hepimizi ciddî olarak düşündüren ve kaygıya sevk eden bir yapıya sahiptir. Yanların hakimiyeti üzerine kurulmuş bir yargılama düzeneğinin, onların temsilcilerince akim bırakılması, suistimal ve mesleki bilmezliklere, ilgisizliklere kurban edilmesi, ezcümle yargılamanın doyurgan bir adli sonuca ulaşmaması ve/veya içerikten, zamandan sapmaya yol açılması makbul değildir.

Bu itibarla, burada tüm meslektaşlara, ilkeler üzerinden kendini yenileme çağrısı yapıyorum!

İlkeleri kavrayalım, onlar üzerinden kendimizi yeniden tanımlayalım ve idealize edelim.... Bizi, bu zamana kadar bir adalet adamı ve yargılamanın bir öznesi olmaktan uzaklaştıran, koparan pragmatist ve piyasacı yaklaşımlarla aramıza mesafe koyalım. İddia mevkii için olsun, savunma mevkii için olsun, "etkin hukuki yardım" ın gelişigüzel ve kanıtsal/belgesel/hukuki ön-hazırlığı yapılmamış, ifade dili ve özeni açısından dökülen yönsüz dilekçelerle, mesleki tembelliğin ara kararları ve yeni duruşma günleri üzerinden süre alaraktan bastırılmasıyla, hele hele iddiayı veya savunmayı örtülü olarak kürsüye terk etmekle yerine getirilemeyeceğinin görülmesi gerekiyor.

Yazıda, yan temsilcilerinin pasifliğinin yargılamaya olan menfi tesirleri adeta tebarüz ediliyor. Bu tesbitin ifade ettiği tezahürler yargı pratiğimizde öyle vahim bir hâl almıştır ki; etkin taraf temsilcilerinin salonlarda usulî sistematiğe uygun mesleki inisiyatif ve katkıları, birçok yargıcı (ve dahi avukatı da) rahatsız edebilmektedir. Bu rahatsızlık da gözlerden, yüzlerden, mimiklerden okunabilmektedir. Yargılamada bulunduğu konumun ve mesleki birikimlerinin gereğini yapmak isteyen özneye, "öğretmene yaranmaya çalışan çokbilmiş öğrenci" nazarıyla bakılabilmektedir...

Tüm bu mesleki, insani ve toplumsal sorunlar hamulesinden yargılamayı ve görünen adaleti sakınmaya dair normatif öneriler ise ilkeler bazında yasanın 27, 29 ve 31. maddelerinde yapılmaktadır. Ancak bu ilke/öneriler muhakemesel açıdan tam bir denetime tabi tutulmaya ve yaptırıma bağlanmaya uygun nitelikte değildirler maalesef... Yargılamayı insandan soyutlamak ve makineleştirmek olası değildir zira. Öyle ise, en doğrusu özdenetim yapacak bireyler ve hukukçular yetiştirmektir...

Bu topraklarda yaşayan insanların, maddi ve manevi varlıklarına ilişkin bireysel ve toplumsal yükselişin, kültür ve zihniyet devriminin, mer'i hukuku da başkalaştıracağı ve nitelik kazanmış süjelerin yargılamayı ister istemez etkinleştireceği kuşkusuzdur. Ülke ve hukuk için kurduğum bu "hayalin" birgün gerçek olmasını dilerim.

.............

Bir baktık ki, Sayın Şeker'in yüksek üslup kudretiyle ifade ettiği düşünceleri, içimizdeki su zerreciklerini yağmura dönüştürüvermiş. Bir kez daha içten teşekkür ediyorum. İçimizde sinip kalmış, fakat bizim dahi bilmediğimiz düşüncelere, yine bizi ulaştırdı. Affına sığınarak, yazısında kimi çok önemli addettiğim cümleleri aşağıya almak suretiyle, altını bir daha çizmek istedim. Bunların savunma süjelerince kavranmasını ve çarpıcı etkisinin makes bulmasını çok önemsiyorum zira....

Yazım, taşıdığım meslek ve hukuk aşkına, adalet idealine dair genel ve soyut bir nitelik taşımaktadır. Yanlış anlaşılmayacağını umar ve rica ederim.

Saygılarımla.


MAKALEDEN:


"........hüsran veya başarıyı belirleyecek olan duruşma salonunu ortak alan addeden özneler ya da hükümden etkilenen süjelerin niyetidir."

"Pratiklerin, kurumu kalben benimsediğini buruşturulan yüzler, manasız gözler, boş sözler ile hafife alan mimikler yalanlamaktadır. Gönülleri fethetmeyen bir revizyonun, yargılamayı kavraması, hukuku hakikate dönüştürmesi imkânsızdır."

"Yazgının değişmesi, ilkelerin duruşma salonuna dönmesine bağlıdır."

"Yargıcın, “takdir mahkemenindir”, “bir diyeceğim yoktur”, “dilekçe içeriğini tekrar ederim” gibi sözlere indirgenmiş sav ve savunma konseptiyle aşkınlığa özendirilmesi, ilkesizliğin tetiklediği maruf ve meşhur bir sapmadır. Sırrı yeterince idrak edemeyen meşru ilgili, kontrol yetkisini kürsüye gönlünce ciro etmektedir. Dilediğince konuşmaya, eylemeye ve görmeye alışkın yargıç, farkında olmadan kürsüden inmekte, öznel yansızlığını riske etmektedir."

"Savunmanın sisteme yeteri katkıyı sunmakta akim kalması, sistemin üzerinde yürüyeceği zeminde yarılmalara yol açmaktadır.

"Kişisel beklenti ve maddi kayıpların yarattığı endişe, sulh müzakeresine avukatlık yasasından beklenen desteğin gelmesini önlemektedir."

"Anlatılmakla bitmeyen bu ayıplar zinciri varlığını korudukça, bahaneler saflarını sıklaştırdıkça, HMK’nın istediği özü yakalaması olanaksızdır."

"Cübbelerin, usulün başarısızlığı, kanunun isabetsizliği ya da nicelerini sömürerek işin içinden sıyrılma, yaptıklarını peçeleme veya varlığını başkalarının zaafları üzerinden konuşlandırma huyundan vazgeçmesi gerekir."