Mesajı Okuyun
Old 04-11-2008, 18:01   #1
baruter

 
Varsayılan İdari işlemin iptali sonucu ödenen cezanın geri alınması , faiz sorunu

Müvekkile Çalışma Bakanlığı tarafından kaçak işçi çalıştırdığı gerekçesiyle ceza kesilmiş ve bu ceza bedeli müvekkil tarafından süresinde ödenmiş ve dava açılmıştı. İdare Mahkemesi tarafından davamız haklı bulundu ve işlem iptal edildi ancak cezanın iadesi ile ilgili talebimiz hakkında bir karar verilmedi. Bunun üzerine ilamsız takip yoluyla, ödeme gününden takip gününe kadar yasal reeskont faizi ile ödenen miktarı talep ettiğimizde, kurumca faizin tümüne, dava karar tarihinden itibaren istenebileceği gerekçesiyle itiraz edildi.

Kurumun hizmet kusuru bulunduğu için buna karşı iptal davası açmak istiyorum. Ancak sulh mahkemesinin bu konuda görevsizlik verebileceğini düşünüyorum. İncelediğim 2577 S. K. m. 12:

İptal ve tam yargı davaları

Madde 12 - İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.

demektedir. Yine bulduğum ek'li karar şöyledir. Değerli görüşlerinizi bekliyorum.


DANIŞTAY 7.DAİRE
Tarih******* : 21.02.2007
Esas No** : 2005/5556
Karar No* : 2007/618
HUKUKA AYKIRI OLARAK TAHSİL EDİLEN VERGİLER İÇİN İDARENİN TAZMİNAT ÖDEMESİ GEREKTİĞİ
*
Vergi idaresince Kanuna aykırı olarak yapılan tahakkuk işleminin hizmet kusuru olduğu ve idarenin, hukuka aykırı vergilendirme ve tahsil işlemleriyle mükellefe vermiş olduğu maddi zararı karşılaması gerektiği, hukuka aykırı olarak tahsil edilen vergiler dolayısıyla vergi idareleri tarafından mükelleflere ödenecek maddi tazminatın miktarının ise hukuka aykırı olarak tahsil edilen verginin Devlet hazinesinde kaldığı süre için, gecikme faizi oranına göre hesaplanacak miktar kadar olması gerektiği.
*
İstemin Özeti: Finansal kiralama yoluyla ithal edilen uçak dolayısıyla ihtirazi kayıtla verilen beyannameye dayanılarak yapılan taşıt alım vergisi tahakkukunun iptali ile verginin tahsil edildiği tarihten itibaren hesaplanacak yasal faiziyle iadesine hükmedilmesi istemiyle açılan davada, dava konusu tahakkuk işleminin iptaline; yasal faiz istemi yönünden ise, davanın reddine dair Vergi Mahkemesi kararının redde ilişkin hüküm fıkrasını, gerekçeye dayanılmaksızın karar verildiği gerekçesiyle bozan Danıştay Yedinci Dairesinin kararına uyarak, davacıların lehlerine verilen kararların sonuçlarına göre iade edilecek vergiler dolayısıyla faiz ödenmesine ilişkin olarak, gerek 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda, gerekse 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda herhangi bir hüküm bulunmadığından, açılan dava sonucu tahakkuku iptal edilen taşıt alım vergisi için davacıya faiz ödenmesine hükmedilmesine yasal olanak bulunmadığı gerekçesiyle, taşıt alım vergisine ilişkin hüküm kesinleştiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına; yasal faiz isteminin ise, reddine hükmeden Vergi Mahkemesinin kararının redde ilişkin hüküm fıkrasının; yasal dayanak bulunmasa da, alacağı için faiz hesaplayıp tahsil eden idarenin faiz ödemesi gerektiği, kaldı ki Danıştay Yedinci Dairesinin kararlarının da bu yönde olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
*
Karar: Temyiz başvurusu; finansal kiralama yoluyla ithal edilen uçak dolayısıyla ihtirazi kayıtla verilen beyannameye dayanılarak yapılan taşıt alım vergisi tahakkukunun iptali ile tahsil edildiği tarihten itibaren hesaplanacak yasal faize hükmedilmesi istemiyle açılan davada verilen kararın faize ilişkin hüküm fıkrasının Dairemiz kararı ile bozulmasından sonra verilen mahkeme kararının yasal faiz isteminin reddi yolundaki hüküm fıkrasının bozulması istemine ilişkindir.
Temyize konu hüküm fıkrasında; gerek 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda, gerekse 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda vergi idareleri tarafından hukuka aykırı biçimde tahsil edilen verginin mükellefine iadesi sırasında faiz ödenmesini gerekli kılan bir yasa hükmünün olmadığı gerekçesine dayanılmıştır.
*
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin üçüncü fıkrasında, ikmalen, re'sen veya idarece yapılan tarhiyatlarda; dava konusu yapılmaksızın kesinleşen vergilere, kendi vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren, son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihine kadar; dava konusu yapılan vergilerin ödeme yapılmamış kısmına, kendi vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar geçen süreler için, 6183 sayılı Kanun'a göre tespit edilen gecikme zammı oranında gecikme faizi uygulanacağı ve gecikme faizinin de aynı süre içinde ödeneceği, gecikme faizinin hesaplanmasında ay kesirlerinin nazara alınmayacağı hükme bağlanmış olup, bu hüküm vergi idaresinin vergi alacaklarına uygulanabilecek niteliktedir.
*
Sözü edilen 112. maddeye 4369 sayılı Kanunla eklenen ve Gelir Vergisi Kanunu'nun 121. maddesinde olduğu gibi fazla tahsil edilmesi ve vergi hatası içeren vergilerde olduğu gibi yersiz alınması nedenleriyle; katma değer vergisi iadesinde olduğu gibi kanun gereği olarak geri verilmesi gereken ve ilgilisince gerekli belgeler tamamlanarak yapılan müracaat üzerine, vergi dairesince uyuşmazlık çıkarılmaksızın, ancak (üç ay) gecikilerek ödenen vergiler için, üç aylık sürenin dolum tarihinden itibaren, Vergi Usul Kanunu'nun "Vergi Hatalarını Düzeltme ve Reddiyat" başlıklı bölümünde yer alan 120. madde uyarınca düzenlenecek düzeltme fişinin ilgilisine tebliği tarihine kadar, tecil faizi oranında (koşullu) faiz hesaplanarak ödenmesini öngören dördüncü fıkrasının, idarenin verginin yersiz alındığını kabul etmediği ve uyuşmazlık çıkardığı olayda uygulanması hukuken olanaklı bulunmamaktadır.
*
Vergi mahkemesinin yukarıda açıklanan gerekçesinde bu bakımdan isabetsizlik olmamakla birlikte, davada faiz talebi herhangi bir yasal düzenlemeye dayandırılmış olmadığından, uyuşmazlığın çözümü, hukuka aykırılığı sebebiyle yargı yerince iptal olunan vergilendirme işlemine dayanılarak tahsil olunan verginin geri verilmesi sırasında, tahsil edildiği tarihten geri verileceği tarihe kadar faiz hesaplanmasının, bir yasa hükmü olmaksızın olanaklı bulunup bulunmadığına bağlıdır.
*
Ekonomilerde bir değişim vasıtası olan para, çeşitli ticari, sınai, zirai vs. faaliyetlerde kullanılmakla, sahibine, kazanç, kira, nema vs. adları altında kimi yararlar sağlayan ekonomik bir değerdir. Paranın, sahibi dışındaki kişi ve kuruluşlarca kullanılması, sahibinin bu ekonomik değerden mahrum bırakılması sonucunu yaratması yanında, enflasyon etkisinde olan ekonomilerde, paranın değerini, yani alım gücünü enflasyon oranına bağlı olarak yitirmesine neden olur. Anayasa Mahkemesi'nin 26.11.1999 gün ve 23888 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 15.12.1998 gün ve E. 1997/34, K. 1998/79 sayılı kararında da belirtildiği gibi; enflasyon ve buna bağlı olarak oluşan döviz kuru, mevduat faizi, Hazine bonosu ve Devlet tahvili faizi oranlarının yüksekliği, borçlunun yararlanması, alacaklının ise zarara uğraması sonucunu doğurmaktadır. Hukuk sistemlerinde paranın sahibinden başkası tarafından kullanılmasının neden olduğu bu zarar, "faiz" adı altında yapılan ek ödemelerle karşılanmaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin 21.09.1988 tarih ve E.1988/7; K.1988/27 sayılı kararında, Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinde öngörülen "gecikme faizi" ile ilgili olarak yapmış olduğu niteleme de bu yoldadır.
*
Öte yandan; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 1. Dairesi de, 9 Mart 2006 gün ve 100162/02 sayılı Eko-Elda Avee/Yunanistan kararında, vergi olarak haksız tahsil edilen ve beş yıl beş ay sonra geri verilen meblağdan yararlanma hakkından uzunca süre mahrum kalınmasını ilgilinin mali durumunda önemli ve kesin zararlara neden olduğunu; bu durumun da, 1 No.lu Protokolün 1. maddesini ihlal ettiğini kabul etmiştir.
Avrupa Mahkemesi, anılan kararında, genel yarar ile kişi yararı arasında olması gereken dengeyi bozduğunu söylediği söz konusu zararın tazminine, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin hükümlerine dayanarak karar vermiş; tazminatın hesabına da, ölçü olarak gecikme faizi oranını esas almıştır.
*
Görüldüğü üzere; gerek İç Hukukta, gerekse Uluslararası Hukukta, faizin hukuki nitelemesi; amacı, paranın sahibinden başkası tarafından kullanılmasının sahibine vermiş olduğu zararın giderilmesi olan, "tazminat"tır. Söz konusu zarar, vergilendirme işlemlerinde, Devlet yönünden, vergi mükelleflerinin vergi ödevlerini zamanında ve gereği gibi yerine getirmemeleri sebebiyle verginin zamanında tahakkuk ettirilememesi; mükellefler yönünden ise, Devletin hukuka aykırı olarak yapmış olduğu vergilendirme işlemlerine dayanarak vergi tahsilatında bulunması halinde doğmaktadır.
Avrupa Mahkemesinin, zararın tazminine hükmederken, Uluslararası Sözleşme hükmüne dayanması doğaldır. İç hukukta, idarenin hukuka aykırı faaliyetleri dolayısıyla idare edilenlerin uğradığı benzer zararların tazmini; Adli Rejimi kabul eden ülkelerde, özel hukuk kurallarına; İdari Rejimi kabul eden ülkelerde ise, İdare Hukuku'nun idari yargı yerlerince geliştirilen idarenin sorumluluğuna ilişkin ilkelerine dayanılarak sağlanır. Dahası; söz konusu zararların tazmini, hukuk devleti olma niteliğinin olmazsa olmaz koşuludur.
*
"İdari Rejimi" kabul eden Hukuk Sistemimizde, idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden dolayı idare edilenlerin uğrayacakları her türlü zararın tazmini için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12 ve 13. maddeleri uyarınca açılacak idari davada, "idarenin sorumluluğu" ile ilgili kurallara dayanılması yeterlidir. İdari Yargı, idare edilenlerin söz konusu zararlarının tazminine hükmederken, kusurlu ve kusursuz sorumluluk ilkelerinden oluşan bu kurallar dışında, herhangi bir açık yasa hükmüne dayanmak zorunda değildir. Esasen; hukuk devletlerinde, açıklanan nitelikteki zararların faiz ya da başka bir ad altında ödenecek tazminatla karşılanabilmesi için, açık yasa hükmü aranması da düşünülemez. Aksine anlayış; Devletin ve ona bağlı idarenin eylem ve işlemlerinden doğan her türlü zararın tazmini için de, açık yasa hükmü aranması sonucuna götürür ki; böyle bir anlayış, İç Hukukumuzda, Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan, "idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." amir hükmü ile bağdaştırılamaz. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun yukarıda sözü edilen 112. maddesinde, ikmalen, re'sen ve idarece tarh olunan vergiler için gecikme faizi öngören ve amacı, normal vadesinde tahsil edemediği vergiler dolayısıyla uğramış olduğu zararını, yargı yerinin hukuki yardımını istemeye gerek olmaksızın, kamu gücü kullanarak, bizzat, giderme olanağı sağlamak olan düzenleme da, Anayasa'ya ve Hukuk Devleti İlkesi'ne aykırılığı açıklanan söz konusu anlayışa hukuki dayanak olamaz.
*
İdarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinin hizmet kusuru oluşturacağı ve bu işlem ve eylemlerden doğan zararların, idare tarafından, kusurlu sorumluluk esaslarına göre tazmin edileceği, Danıştay'ın öteden beri istikrarlı biçimde uygulana gelen içtihadıdır. Vergi idareleri de, kuruluş, görev ve yetkileri bakımından birer kamu idaresidir. Anılan içtihad karşısında, hizmet kusuru oluşturacak hukuka aykırı vergilendirme işlemlerinden vergi mükellefleri için doğan zararların, işlemi yapan vergi idaresi tarafından karşılanması, açıklanan anayasal kuralın ve Hukuk Devleti İlkesi'nin gereğidir.
*
Olayda, davacının ihtirazi kaydı, davalı Vergi İdaresince, benzer davalarda istikrarlı biçimde verilen Danıştay kararları da göz ardı edilerek, kabul edilmemiştir. Bu şekilde yapılan tahakkukun Kanuna aykırılığı, mahkemenin daha önce kesinleşmiş vergi aslına ilişkin hüküm fıkrasıyla kesinlik kazanmış bulunmaktadır. Vergi İdaresince bu şekilde gerçekleştirilen hukuka aykırlık, yukarıda açıklandığı üzere bir hizmet kusurudur. Dolayısıyla; davalı idarenin, hukuka aykırı vergilendirme ve tahsil işlemleriyle davacıya vermiş olduğu maddi zararı karşılaması zorunludur.
*
Yukarıda açıklandığı üzere; Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin üçüncü fıkrasında, Devletin, ikmalen, re'sen ve idarece yapılan tarhiyatlara konu vergileri normal vade tarihinde tahsil edememiş olması sebebiyle uğradığı zararı karşılayan gecikme faizi altında ek ödeme öngörülmüştür. Gecikme faizinin ilgili dönemlerde miktarını belirleyen zarar, hukuka aykırı olarak yapılan vergi tahsilâtlarında, aynen mükellef için de söz konusudur. O halde; hukuka aykırı olarak tahsil edilen vergiler dolayısıyla vergi idareleri tarafından mükelleflere ödenecek maddi tazminatın miktarının, davadaki istem de gözetilerek, anılan gecikme faizinin oranına göre, hukuka aykırı olarak tahsil edilen verginin Devlet Hazinesinde kaldığı süre için hesaplanacak miktar kadar olması da, Anayasa'da öngörülen eşitlik ve adalet ilkelerinin gereğidir.
*Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, mahkeme kararının, Anayasa'nın 125. maddesi ile İdare Hukuku'nun idarenin sorumluluğuna ilişkin ilkelerine aykırılığı açık bulunan davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, oyçokluğuyla karar verildi.