Mesajı Okuyun
Old 30-08-2018, 00:59   #7
Av. Tolga Ersoy

 
Varsayılan Rahmetle ve saygıyla anıyorum. Mekanı cennet olsun.

PROF. DR. ALÎ NAÎM İNAN'IN ANKARA BAROSU ÇOCUK HAKLARI MERKEZİ VE KURULUNCA ANKARA BAROSU KÜLTÜR MERKEZİNDE 25/04/2005 TARİHİNDE DÜZENLENEN II. ÇOCUK HAKLARI GÜNLERİ “YARGIDA ÇOCUK HAKLARI VE YAŞAMDA ÇOCUĞUN KORUNMASI” BAŞLIKLI PANEL KONUŞMASI:

Değerli arkadaşlar, başta Sayın Ankara Barosu Başkanı …. gönül isterdi ki burada çocuklarımız kadar hukukçularımız da olsun, biraz onların söylediklerinden ben yararlanayım çünkü artık benim yaşamımın son demleri belki de hocanız bu sene inşallah 80. yaşına girecek. Şu güzel çocukları, öğretim üyesi değilim, avukat olarak büyütsem çok heyecanlanırım açıkçası.

Nevzat Toros diye bir arkadaşımız var, hukuktan mezun olan arkadaşlarımız bilir. Bir çocuk hakları konferansı, konuşması yapar mısın, dedi. Çok sevdiğim bir arkadaşım olduğu için “evet” dedim. Fakat beni zannediyorum Atılım’la ilgili, Atılım’ın ilköğretim kısmıyla ilgili bir okula gönderdi. Birde baktım ki, en büyüğü dokuz yaşında çocuk. Dili eski hoca, kendisi, konuşması eski hoca, ne anlatırsanız buna? O zaman dilimizin erdiği, gücümüzün erdiği kadar 12 yaşından küçük çocuklarla ilgili bazı şeyler söyledim.

Malum hepiniz, hukukçular tarafından bilinen ceza ehliyetinin olmadığı dolayısıyla bunlar hakkında kovuşturma yapılamaz ve cezai uygulama yapılamazı anlattım. İlkokul birinci sınıftaki bir çocuk parmağını kaldırdı, Hocam, dedi, eğer şimdi ben çikolata çalsam, hapsedemez misiniz dedi, edemem, dedim. Bu söylediklerimizi yalan çıkaracak değiliz ya. ama senin hakkında bazı güvenlik tedbirleri uygulanır, dedim. Nasıl yaparsınız, dedi. Senin yanına bir kişi çağırırız, bu işleri yapmaman için, en çabuk unutman için terbiyeli, ıslah edici şeyler yaparız, dedim.

Şimdi bu yüzden … Sayın Asma’nın … konuşmasında dinledim, orada benim adımdan da bahsettiler….. Türkiye’de çocuk hakları özgürlüklerinin korunması ve çocuklara uygulanacak kurallarda ne gibi çalışmalar yapılmıştır?Biz hep kendimizi kötüleriz, Türkiye bir şey yapmıyor, etmiyor falan. Bunlardan bahsedeyim çünkü ihtiyarlar biraz tali şeyleri anlatmak güzel olur. Churchill’e demişler ki, ekselansları, artık yaşlandınız, bıraksanız da daha genç arkadaşlar gelse, başbakanlık yapsa cevabı şu; ilkokulda ezberlediğim şiirleri bile hatırlıyorken …….(gürültü var ve mikrofon yok)

İltifat ettiler, bir Devlet Bakanlığı daha sonra da Adalet Bakanlığı bu tür komisyonlara yaşlı hoca olmam hasebiyle beni başkan tayin ettiler ve biz bazı böyle çalışmalar yaptık. Ama Türkiye’de acaba ne gibi bugüne kadar çocuklarla ilgili bir çalışma yapılmıştır bir seyir halinde anlatacağım. Öbür tarafları malumen ilan etmeme de ben hakimlik yapmadığım için ilam yazdırmayın diyeceğim. Ama bundan sonra arkadaşlarımın bana soruları varsa bildiğim kadarıyla her şeyi bildiğim iddiasında asla ve kat’a kabul edemem. Bu Medeni Hukuk hocasıyım ama buna rağmen Medeni Hukukta zafiyetlerimiz var. Onda da iddiam yoktur.bir açık tarafı vardır.

Sizlerle bir hasbıhal yaparsak ve bir istirhamım var; o da şu; İslam Hukukunda fiil ehliyeti bakımından bir sıralama yaptılar, cenin’den başlıyorlar… arkasından sabahat* devresi dedikleri bir devre 0 ile 15 yaş arası. Sonra da sine-i rüşt* dedikleri bir devre yahut fuzili* dedikleri bir devre, 15-22 yaş arası. 22 ile 70 arasındaki bir devre var ki, en uygun devre var ki, rüşt devresidir, ergin devresi. Bakınız ona 70’in üzerinde bir devre var, o devre çok esaslı bir tabiri var, aket devresidir. Lügatlere baktım ben Arapça ve Farsça bilmediğim için, bunaklık devresi diyor lügatte, unutkanlık devresi diyor.

Bir ufak hatıramı anlatayım, güzel şeyler bunlar galiba işte Churchill’in söylediği gibi çocukluğumuzdaki bazı şeyleri hatırlıyoruz. Aklıma bir şey düştü; Amerikan başkanlarından birisinin adı aklıma gelmedi Washington’dan başlıyorum, Abraham Lincoln’ü sayıyorum, ondan sonrakileri sayıyorum bir tanesi gelmiyor. Naçizane işte şimdi bir yerde idari görevi yapıyoruz, dekanlık görevi yapıyoruz. Derse girdim, üç-beş defa girdim çıktım, rektör yardımcısı arkadaşlarla konuştum ve onlara da söyledim, bir Amerikan cumhurbaşkanının adını bir türlü hatırlamıyorum, hiç birisi de Allah razı olsun neydi, hangisiydi diye filan deyip bana sorup, hatırlatmadı, yapmamdılar da dün yahut evvelsi gün elimi, yüzümü yıkarken hemen hatırıma geldi. Clinton. Clinton şu için geldi; kafamda tasarlarken burada konuşacağım lafları Clinton’ı örnek olarak gösterecektim. Biliyorsunuz Clinton’ın kızı 18 yaşından küçüktü, bir koruması ile beraber bir keops’tan yada bizim büfe dediğimiz bir yerden içki veya sigara aldı. Çocuğa ceza verdiler. Polise de, koruma polisine de ceza verdiler. Polise bir idari ceza verdiler, şimdi bizde kabahatlerdeki olduğu gibi genellikle para cezası şeklide bir ceza verdiler. Kıza da 30 gün müddetle bir ihtiyarlar, düşkünler yurdunda bir hanımefendinin kitaplarını gelecek günde bir saat falan roman okuyacak veya gazetesini okuyacak cezası. Cumhurbaşkanı görevini yapıyor, kız cumhurbaşkanının kızı ve buna böyle bir ceza. Bunun için acaba burada zamanı gelirde söyler mi diye bunu hatırıma getirdim.

Bugünde eğer öyle bir sürçi-lisan veya fendim unutkanlık olursa bağışlayacaksınız, işte dedim ya ahet devri, bunun içindeyiz. Unutkanlıklar oluyor. Biz bir şey ile, müsaade ederseniz ben oturaraktan anlatırsam biraz daha rahat edeceğim çünkü yaşım dolayısıyla uzun süre ayakta durmakta bazen iyi olmuyor. Biz kendimizi beğenmeyen bir milletiz. Bazen de hamasi işler olduğunda çok beğeniriz. Astığımız, kestiğimiz kazandığımız zaferlere geldi mi hiç bizim arkamızdan da söyleyecek laf yoktur, iyidir de belki. Ama yaptığımız bazı şeylerde var.

Sene 1902, bir zat çıkıyor Bandırma Bizade Essei Ahmet… çok şatafatlı bir ad, Üsküdarlı, Münir Ahmet oğlu, Bandırma mir zade de atalarının Bandırma’dan geldiğini ifade eden bir zat. 1902’de “Hukuk-u Velet” diye bir kitap yazıyor. Dünya literatürüne bakıyorsunuz hiçbir dünya literatüründe 1902 de yazılmış çocuk hukuku kitabı yok. Çok enteresan bir şey. Tabi diyeceksiniz ki, acaba içinde ne var hocam? İçinde o günkü devlet idaresinin bağlı olduğu İslam-i eğilimlere göre düzenlenmiş çocuklara ve ilgili her türlü kural var. Ama devletin idare tarzı ta ki dini esaslara dayanmış bir idare hakim. Daha bir çok kitaplar yazılmış yine çocuklarla ilgili.

Ama doğrudan doğruya çocuk hukuku ile ilgili terbiyeli gayelerle, çocuklara bu kadar nasihatler verme gayesi ile yazılmış kitaplar var.

Ama 980 ile 1037 yıllarında yaşamış bir Türk bilgini var. Koca da bir hastaneye adını verdik Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İbn-i Sina Hastanesi dedik. İbn-i Sina’nın biliyorsunuz el kitabı, El Kitab-üş Şifa, El-kanun fıkıh* dedikleri kitabı var. O kitaplara baktığınız zaman halen 1983’lerde, 1990’lı yıllarda Türkiye’de veya dünyada münakaşa edilen hususlara 980 ile 1037’lu yıllarda yani bir asır evvel yani 1000 sene evvel bazı şeyler söylemiş çok enteresan. Bunlar hep unutulmuş söylediği laflar şunlar; diyor ki, “çocuklarınızı mutlaka okula gönderiniz” ve arkasından ilave ediyor; “çocuklar okula gittiği zaman iki şeyi çok iyi öğrenirler, bir haklarının ne olduğunu öğrenirler, iki; başkalarının haklarına riayet etmeyi öğrenirler.” Bundan güzel bir şey var mı? Şurada bir haftada on gündür bütün yaptığım çalışmalarda ne diyorsunuz, çocukların hakları, arkadaşların hakları vesaire, vesaire, devletin bunları himayesi. Mektepte, okulda öğretilir. Daha enteresan 1900’lü yıllara geliyoruz, Dünya Sağlık Örgütü’nün öncülüğünde ve Birleşmiş Milletlerin, efendim diğer örgütler de dahil toplantı yapılıyor Roma’da. Toplantının adı, sütle ilgili, ana sütü ile ilgili ve 1990’lı yıllarda Roma Bildirisi diye de bir bildiri yayınlıyor. Ve diyorlar ki, analar çocuklarını emzirsin. Estetik gerekiyorsa bazı uzuvlarda bozulmada, onları biz hallederiz. Siz çocukları emzirin. Çünkü çocuklar için ilk ve en iyi gıda çocuğa ana sütü. Bundan 15-20 gün veya bir ay evvel bilemiyorum tam tarihini eğer posta geldiyse size, bizim postanenin mühürleri üzerinde ana sütü propagandasını yapan amblemler var. Sene 1990. Geliyorum 900’lü yıllara, 800’lü yıllara İbn-i Sina diyor ki, “Çocuklarınızı analar emzirin, sütünüz yetmezse keçi eti yiyin” diyor. Bilemedim sordum birkaç tabibe, acaba keçi eti anaların sütünü arttırıcı bir maddeyi mi içeriyor, diye. Onlar da fazla bilgi sahibi olamadılar. Bunlar söylenmiş çok güzel laflar.

Acaba bunları bitirdikten sonra Türkiye’de çocuk koruma ve adalet sistemlerin gelişmesinde ne gibi çalışmalar yapılmış, eskilere bir dönmek lazım. 22-12-1944 yılında tek parti sistemi, Cumhuriyet Halk Partisi başka parti yok. O zamanın Hatay milletvekili Tayfun Sönmez bir takdir veriyor, önerge. Çocuklarla ilgili bir araştırma yapalım ve bir rapor hazırlayalım arkasından da bir kanun tasarısı hazırlayalım. Sene 1944, bakın daha Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi vesaire şeylerin yalnız bildiğiniz gibi ki bizim bildiğiniz rahmetli Atatürk’ün imza ettiği beyannamenin adı da “Cinevre Beyannamesi” diye yazılmıştır. 1930’da imza edilmiştir çünkü Harf İnkılabından bir sene sonradır. Böyle bir beyanname var bizde ki 1948’de mi ‘59’da mı Birleşmiş Milletler aynen benimsemiştir. Bu yokken Türkiye’de çocukların korunmasıyla ilgili bir çalışma yapılıyor, 25-05-1945’de de bir rapor hazırlanıyor ve sekiz maddeden de oluşan bir tasarı, taslak yahut hazırlanıyor. Adı “Kimsesiz, Bakımsız, Yoksul ve Aylak Çocukların Korunması, Eğitilmesi hakkında kanun.

2005’li yıllara geldik yine, aynı şekilde de söylüyoruz, kimsesiz, bakımsız, yoksul aylağı değiştirdik, sokak çocukları dedik, sokak çocuklarının korunması yetiştirilmesi hakkında mevzuat yapalım, kanun yapalım, kural yapalım diye korkuyoruz. Arkasından tarihi gelişmeleri biraz daha irdelersek o zaman geliyoruz korunmaya muhtaç çocuklar hakkında bir kanun dizisi var, iki tane kanun, birbirinin ardından aynı adlarla çıkarılmış iki kanun var. İkisi de korunmaya muhtaç çocuklar adını taşıyor. Bir tanesi 23-05-1949’da çıkarılmış, 5387 sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu diye bir kanun.

Bu kanundan sonra bu ‘57’li yıllara kadar devam ediyor. 15-05-1957’de de 6972 sayılı yine aynı adlı korunmaya muhtaç çocuklar hakkında kanun çıkarılıyor. İki kanun arasında ufak bir fark var, fark şu; birinci kanunda çocukların bakımı, gözetimi, yetiştirilmesi Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında paylaştırılmış. Malum bizde doğrudan doğruya bir bakanlığın görevlendirmediğiniz zaman, hiçbirisi o işe sahip çıkmaz. Biliyorsunuz bende çok iyi, bizim halen yürürlükte olan Türk Ceza Kanunumuzun 53, 54 ve 55 ay sonuna doğru, gelecek ayın sonuna doğru bitecek süresi ama halen yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu 53, 54, 55 hatta 56. maddelerine göre 12 yaşını doldurmamış, o zaman 11’di, 11 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında kovuşturma yapılamaz, ceza verilemez ama güvenlik tedbirleri alınır. Güvenlik tedbirlerinin alacağı yerler içinde devlet müesseseleri gösteriliyor.

Ben 1965 yılında muhterem hocamız Hamide Topçuoğlu’dur. Eğitim Fakültesi dekanlığı yaparken bir teklifle karşılaştım, Çocuk Hakları ve Kurumları ile ilgili bir ders alır, okutur musun, dediler. Evet, dedim gerçi kalktı çünkü daha evvelde çocuk hukuku üzerinde, çocuk mahkemeleri üzerinde çalışma yapıyordum. Bu benim bir idomdu,* bunu böyle gerçekleştirmek için buraya başladım. Benim ilk tetkikim şu oldu bu ceza kanunu maddeleri gereğince hakimlere gittim ceza veren yahut güvenlik tedbirleri uygulamayı öngören maddenin tatbikatından bazı bilgiler edineyim diye. Bu işlerle meşgul olan efendim mahkemeler ve de hakimler bana dedi ki, hocam böyle müesseseler yok ki, biz çocukları bu müesseselere yerleştirelim. Ve o zaman bu işlerle görevli Adalet Bakanlığında Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüdür, orada eksik olmasın sınıf arkadaşlarım vesaire vardı, onlardan bazı ricalarda bulundum. Onlarda başka bir cevap verdiler, o cevap da; e hakimlerimiz böyle bir karar vermiyorlar ki, biz bu yurtları, bu yerleri yapalım. Tabi pasif daire ve malum ilham* etmeye de lüzum yok, benim çok kullandığım laflardan birisi, “yumurtamı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar “, hiçbir şey yapılamadı. Şimdi düşünebiliyor musunuz 1926 yılından 2005 yılında, 2006 deyin siz aşağı yukarı, şu kadar yıl içersinde Adalet Bakanlığı görevlerini yapmamış şimdi çocuklarla ilgili bazı sorunlar var, bunları bazı müesseslere kanalize etmek istiyor. Kanalize edebilecek misiniz, o da şüpheli ve benim kafamda da bazı istifamlar var. Ettiğinizi kabul edin, ne neticeler alacaksınız, bunlarda şüpheli. Bunları da sırası gelince eğer çok konuştu hoca demezseniz onları da anlatmaya çalışayım.

Bu üç başlı idareden iyi bilgi, iyi yarar edinemediği için demişler ki, bunları kapatalım, bunları belediyelerle il özel idarelerine verelim. O vakit, il özel idareler ile belediyeler bir araya gelecekler, belediyeler birleşebilecek veya yalnız bir ilin ve çocuk koruma birlikleri kuracaklar o birliklerde çocuklarla ilgili müesseseler yapılacak. Tabi buda fazla netice vermemiş. 1965’ten beri bugüne kadar bugünde çalışan bir arkadaş olarak eğer parasal sorunlar ön planda önünüze koymuyorsa ben bu işi söylüyorum ama bunu kaç paraya yaparım, bunun karşılığı hazır mı diyemiyorsanız fazla bir netice alamazsınız. Özel idarelerin fazla gelirleri yok, belediyelerden şey yok , ondan da fazla ir netice alınamamış. Efendim, tutulmuş, biraz sonra işaret edeceğim, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kurulması hakkındaki kanun çıkarılmış.

Bu arada 1961 Anayasası 35.madde birinci fıkrasında, yine 1982 Anayasamızda da 141. maddesinin birinci fıkrasına bir hüküm konulmuş. Çocukların yargılanması özel kanunla düzenlenir diye ve 7.11.1979 yılında 2223 numaralı bir kanun çıkartılır, çocuk mahkemeleri kuruluş görev ve yargılamaları hakkında kanun çıkartılır. O kanun yürürlük maddesinde de, kanun bir sene sonra yürürlüğe girer denmiş ve yürürlük maddesi sizin avukatlık imtihanı ile ilgili maddeniz gibi hep ertelenmiş. Ancak 1982 yılına gelindiği zaman yürürlüğe girebilmiş ve bugün Tanrıya şükür Türkiye’mizde 16 tane çocuk vakfı var.

Adalet Bakanlığından bir hafta evvel aldığım bilgiler. Oradaki bazı hususlara yine değinmeye çalışacağım. Buradaki bir hususu vurgulamak istiyorum. O da şu; bizim hukuk sistemimizde çocuk mahkemeleri bir ceza mahkemesi yani bunu iyi vurgulamamız, iyi bilmemiz lazım. Bunu şunun için söylüyorum, eğer biz ceza mahkemesi olduğu niteliğini göz önünden kaldırırsak, hep söylüyoruz ya çocukların kanunlarla ihtilafa düşmesi, kanunların önünde mahkemelere çıkarılmaması gibi hususlarda biz, şahsi durumlarla ilişkili olan koruma kararlarının bile ceza mahkemesi olan çocuk mahkemelerinde almaya kalkışıyoruz. Bağışlayın beni ne lahana ne perhiz. Bir yerde çocuğu biz çocukların adaletin önüne bile çıkarmayı istemezsek çocuğu özel bir durumu ahval ve şahsiye ile ilgili bir durumu dolayııyla ceza mahkemesinde ıslah etmeye çalışıyoruz.

Gayet samimi söylüyorum, yalnız ben söylemiyorum bunların bir ceza mahkemesi olduğunu bütün kuralların içersinde gayet açık bir şekilde beyan ediyorum. Bizzat çocuk mahkemelerin kuruluşu hakkında biz kısaca çocuk mahkemeleri kanunu diyoruz, onun 44.maddesinin değişik alt bentlerinde çocuk suçluluğu sebep olduğu faktörleri araştırmak incelemek üzere çocuk suçluluğu konusunda ve arkasından cezaların infazı küçüklerin cezalarının infazı geçici ikinci maddesi var çocuk mahkemeleri ara bentleri okumuyorum. “Küçükler tarafından işlenen suçlara ait soruşturma, kovuşturma hususunda yazılı usullerde görevli mahkemedir”. Şimdi tutuyoruz, uygulamada kolay mı geldi neden geldi bilemiyorum, biz Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğünün hazırladığı çocukların korunmasına ilişkin kararları gidiyoruz ceza mahkemesi olan çocuk ceza mahkemesi dediğimiz mahkemede tasdik ediyoruz korunma kararı olarak. Bütün dünyada çocukların affa ilişkin özellikle Almanya* ile ilgili kanunlarla söylüyorum, 15 yaşına kadar ceza ehliyeti kabul edilmediği için onlara asla ceza mahkemelerine çıkarılmıyor. Hepiniz siz tatbikattan geliyorsunuz, ceza mahkemeleri hakimleri kaşları biraz daha büyük, serttir.

En azından hepiniz biliyorsunuz, tatbikatta görüyorsunuz ben hiç tatbikat yapmadım. Bir avukatlık stajı yaptım yarım yamalak belki sonra doçent oldum, sonra kendiliğinden size ruhsat veririz dediler, yapmadım ama bunu hepiniz teyit edeceksiniz, bir hukuk hakimiyle tartışmanız daha mülayimdir ama bir ceza hakimiyle biraz daha serttir. Hele çocuklara karşı “a ulan falan filan” da vardır. Bunu şunu için arza çalıştım çünkü bizim yeni çalışmalarımızda genç arkadaşlarımız çocuklarla ilgili bütün hususların çocuk mahkemesi denen ve Anayasanın 141.maddesi birinci fıkrasına göre ve daha ilk 61 Anayasamızın 135. maddesinin birinci fıkrasına göre niteliği mutlak olarak benim şahsi kanaatim tabi başka kanaati olan arkadaşlarımız da vardır.

Biz ceza mahkemesine çocukları göndermeyelim. Bu doğru mu, değil mi ki ben yaşlı Bir adam, tecrübesi olan bir adam olarak söylüyorum ama genç arkadaşlardan özellikle istirhamım şu; eğer çocukları biz 11-12 yaşına kadar suç işleyemez aynı İngiltere Kraliçesi gibi, İngiltere Kraliçesi suç işlemez. Hayır çocuklar hakkında ceza kanunumuzda hüküm vardır. Usul ve furu arasında hırsızlık fiili var mıdır. Yoktur. Niçin o ailenin özelliği dolayısıyla o fiil, o mevkide işlenemez kabul etmiştir kanun. O halde 12 yaşına kadar çocukları suç işleyemez kabul ediyorsak hiçbi şekilde ceza mertebelerinin önünden bile geçirmemeliyiz. Bugün bizim sulh mahkemelerimiz var, çok güzel mahkemeler ve genellikle de genç hakimler geldiği için oralarda daha mülayimdir hani hakimliğin verdiği tecrübeyle sertliği de yoktur onların daha pürlenmemişlerdir, arkasından takip eder ama gerçekleri söylüyorum. Oradan uzaklaştırmanın çarelerine bakmak lazım ve dünyada da böyle ahvalı şahsiye mahkemeleri bakıyor Almanya’da 15 yaşından evvelki çocuklara işte.

Geliyoruz ondan sonra, ne gibi bir komisyon çalışmaları yapıldı, benimde dahil olduğum 10.12.2000 yılında Devlet Bakanlığı bir grup arkadaşla beraber beni de bir komisyonda görevlendirdi. Görevlendirme nedeni çocuk hakları sözleşmesinin 15.maddesiydi. Biliyorsunuz çocuk hakları sözleşmesinin 15. maddesi, çocukların dernek kurmalarıyla ilgili bir çalışma yapılmasıydı. Biz, bir iki toplantı yaptık arkasından bir alt komisyon, kalabalıkta bazı şeyler yapılamıyor. Bir alt komisyon çalışması yaptık, hazırladığı bir raporu üst komisyona ana komisyona getirdik ve orada bazı öneriler yaptık. Komisyonumuzda da Adalet Bakanlığı, İç işleri Bakanlığı, Yargıtay, Üniversiteler, Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğünden, Polis ve Jandarma Teşkilatından, avukatlardan, Ankara’daki çocuk mahkemelerinin elemanlarından, yardımcı elemanlarından, uzman elemanlarından ve Barodan zannediyorum bir iki arkadaşımız vardı, şimdi hatırlayamıyorum, bir çalışma grubuyla tasarı hazırladık. Bu tasarıda iki şey vardı; bunlardan birisi 15 yaşını bitirmiş çocuklara dernek kurdurabilme imkanı ve dedik ki bunlar dernek kurabilsin, arkasından da bizim mademki ceza ehliyeti olmayanlara 12 yaşını kabul ettiğine göre 12 yaşını tamamlamış çocuklarda derneklere üye olabilsin. Bir şey mütteşekküri, gurur da duyuyorum, bildiğiniz gibi Yeni Dernekler Yasasında 4.11.2004 tarihinde numaralı kanunla kabul edilmiş. Şimdi artık bizim hukuk sistemimizde 15 yaşını bitirmiş ayırtma gücüne sahip ve kısıtlı olmayan çocuklar velilerinin veya kanuni temsilcilerinin, doğru deyimi ile çocuklara özgür dernekler kurabilecek. Bir başka şey getirildi aynı bizim teklifimizde olduğu gibi, 12 yaşındaki çocuklarda yine aynı şartlarda ve yasal temsilcilerin izniyle bu çocuk derneklerine üye olabilecekler. Hatta son fıkrada da büyükler bu derneklere asla ve kat’a üye olamazlar. Bizim hazırladığımız tasarıda Dernekler Kanunun ceza hükümleri de çocuklar bakımından tamamen değiştirildi ve biraz evvel de söyledim Clinton’un hatırlayamadığımın sebebi oydu ona mümasil bazı şeyler getirdik. Clinton’un kızına uygulanan müeyyideler gibi bazı müeyyideler getirdik. Bunlardan birkaç tanesini örnek vereyim.

Müeyyidelerden birisi şuydu; bir yönetim kurulu toplantısının usulüne göre yapmamışsa çocuk en büyük mülki amirinin ve Sosyal Hizmetler Genel Müdürünün önerisi, en büyük mülki amirinin tespitiyle çocuk, tanınmış, maruf ve meçhul ve sağa sola sapmamış dinci, minci, öyle bir şey olmayan gerçek anlamında hani bizde vardır kuş yemi derneği vardır ama kız yemi dernekliği yaparlar, gayet açık hepimizin bildiği şeyler. Öyle dernekler değilde maruf ve meçhul iyi derneklerle çocuk bir iki yönetim kurulu toplantısına gitsin dedik, defterde bir iki hata yapmışsa defteri düzgün tutana gitsin defter nasıl tutulur, kararlar nasıl yazılır vs. onlar gibi teknik şeylere, hani bizim orta mekteplerde liselerde verdiğimiz ihtar, tekdir falan filan takibi cezalar var ya o gibi cezalar verilsin. Para cezasının hapis cezasının asla ve kat’a çocuklar için pek düşünemezdik de zaten artık dünya artık bu şeyde muayyen yastaki çocuklar hiçbir şekilde ceza sorunu olduğunu kabul etmiyordu. Biz bunun kabul etmedik. Yalnız, çocuklar hakkında para cezalarını da kaldırdık. Şunun için kaldırdık, diyorsunuz ki cezalar kişiseldir diyorsunuz paraya anası babası ödüyor.

Şimdi bizim üniversitemizde bir kopya hadisesi oldu, efendim bu çocukları tart edelim, bir sene okuldan uzaklaştıralım. İyi uzaklaştıralım ama çocuk bize 7 milyar veriyor babası anası yahut kimse finansörü 7 milyarlık cezayı kime veriyorsunuz, anaya babaya veriyorsunuz. Hani cezaların şahsilik ilkesi ihlal ediyorsunuz. Orada başka bir kombinezon bulduk meseleyi daha alternatif bir şekilde hallettik. Burada da böyle, çocuğa para cezası vereceksiniz, şimdi Yeni Kanunda öyle, artık idari cezalar haline getirdi bir hürriyeti bağlayıcı cezalar daha az çocuklar için bir kayıt koydu yeni kanun dedi ki, birinci defa ihtar edilir çocuklara yani kanuna göre cezalar hiçbirisi birinci defa tatbik edilmeyecek, ikinci defa işlerse o zaman o cezalar tatbik edilecek bu da bir aşama. Birden bire her şeyi koyduğunuz zaman bu seferde onun şımarıklığı içersine düşersiniz, onun kötü uygulaması içersine düşersiniz bu da iyi değil.

Gönül isterdi ki, dünya literatürüne uygun bir düzenleme yapılsın. Hatta arkadaşlarımız bana dediler ki, Hocam çok çalıştık böyle hiçbir netice verilmedi bende takip etmedim orada bir gün dernekler kanunu çıkınca bunu gördüğümde hani bir tabir vardır, takkemi göğe attım. O kadar güzel yapılan bir şeyde netice alınmış.

Bütün bunlardan sonra ikinci bir komisyon çalışması yapıldı. Bu komisyon çalışmasında nedenleri bir araştırmak gerekir. Nedenlerin birincisi, çocuk hakları sözleşmesinin 40.maddesi var, 40.maddesi başta çocukların yargılanması sorunları başlığı altında 1 ila 4. bentlerinde ve onun altındaki alt bentlerinde bir çok hususlar getiriyor bize, kaldı ki birde Anayasamızın 90.maddesine bir fıkra ilave edildi 2004 yılında, 5170 sayılı kanunla biliyorsunuz, usulüne göre Türkiye’de uygulanması kabul edilen uluslararası antlaşmalar kanunlar ihtilafından önde uygulanır. Yani bir Türk kanunu ile bir uluslararası kanunlaşma ama Meclisimizden kanun 90.maddeye göre tasdik edilmiş ve ondan sonra uygulanması hükümet tarafından bakanlar kurulu tarafından kabul edilmişse bunlar artık kanunlar ihtilafından öncelikle tatbik edilecek kanunlar kurallar haline getirilecek. Yani hiyerarşide bir düzenleme getirilir. Doğru muydu yanlış mıydı parlamentoda çok tartışmaları yapıldı. Doğru olan kısımları var ama her türlü acaba anlaşmalar buraya dahil edilir mi. Tabi onda da fazla kötümser değilim. Aşağı yukarı her anlaşmayı tetkik edin her anlaşmada o anlaşmadan çıkabilmenize imkan sağlayan hükümler var. Eğer sizin yapınıza hukuk sisteminize uygun gelmiyorsa o anlaşmalardan çıkmanın yollarını denersiniz, çıkarsınız o zaman milli kanununuzu bas, bas uygularsınız. Ama çok tartışıldı bir sebep bunlardı.

Bir şeyi de, 40.maddenin alt bentlerinden sonra bizim hukuk sistemimizde bazı hukuk maddeleri de okursanız çocuk hakları sözleşmesinde özel yaşamların korunması, ana babanın sorumlulukları, çocukların suiistimaline karşı korunması, ailesiz çocuklar vs. cinsel sömürüye karşı çocukların korunması, çocukların satılmasıyla ilgili fuhuşa sevk edilmesiyle ilgili aşağı yukarı 18’den başlayıp 36’ya kadar devam eden maddelerinden çocuk hakları sözleşmesinde bütün bugün tartıştığımız konuların tek, tek … bakımından ele alınması gerekir ve 90.maddede de değişiklik olduğuna göre sizin bunlara zıt düşen hükümleriniz ortadan kaldırmış veya uygulama imkanı bulmamış hale geliyordu. Bu nedenle bir çalışma yapılması ön görüldü. Burada bir hususu da dikkatlerinize serf etmek isterim. Bir çalışma da parlamentomuzda yapıldı biliyorsunuz, verilen bir önerge üzerine yalnız bir, iki milletvekili değil oldukça kalabalık milletvekili her iki kanattan da aşağı yukarı 45-50’şer kişi müracaatları vardı sokak çocuklarının durumlarının tespiti ve önleme çarelerine ilişin bir araştırma komisyonu yapıldı o komisyonda da müspet çalışmalar yapıldı.

Bütün bu daha evvelki çalışmalar yapılırken bizim komisyonumuzda muhtelif defalar bir kısmı İstanbul’da olmak üzere bir kısmı Ankara’da olmak üzere son zamanlardaki çalışmaların büyük kısmı Ankara’da olmak üzere bazı çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar içersinde zikredeceğim iki husus var. Bunlar aslında komisyon çalışmaları gibi olmadı ama komisyon çalışmaları içersine gönderildi. Bunlardan bir tanesi Mustafa Şirin diye bir arkadaşımız zannediyorum bir vakıf başkanı arkadaşımız halende bu vakfın başkanı. Bu arkadaşımız bize bir Anayasa değişikliği yapılması için ve buna bizlerinde iştirak ederek imza etmemiz gerektiği hususunda bir teklifi gönderdi. Bu bizim kurullarımızda biraz fazla taraf bularak değil ama görüşüldü. Böyle bir şey yapılırsa iyi olur dendi ve fakat dikkate alınmadı.

Yine o sırada Rona Serozan arkadaşımız, İstanbul Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Profesörüdür, aynı zamanda kendisine müteşekkirim İstanbul Hukuk Fakültesinde de çocuk hukukunu başlatan bir arkadaşımızdı, çok güzelde her sene kitabını yeniliyor çok güzel çocuk kitabı çıkarıyor ama o daha ziyade özel hukuktan çocuğu alıyor, birde yeni yeni kitabına biraz ceza hukukunu da katmaya başladı genç arkadaşımız inşallah daha esaslı olarak çocuk hukukunun bütün ayrıntılarıyla bahsetti. O da bazı teklifler verdi ve Rona’nın, affedersiniz, nezaketsizlik ama çok iyi dostum olduğu için, doçentlik sınavında da hoca olarak bulunduğum için, Şenozan arkadaşımızın teklifleri içersinde bir hususu da dikkatinize serf etmek isterim. Medeni Kanunundaki bazı değişiklikleri serde ediyordu ve en mühim değişikliklerden birisi de, Anayasada 24. maddesinin 4.fıkrasının ikinci cümlesindeki kuralın tamamen kaldırılması yani zorunlu dil eğitiminin Anayasa’dan çıkarılması üzerine bir teklif. Bu da arz edildi komisyonda. Bu arada da tabi bazı şeyler söylenildi. Fakat Anayasayla ilgili değişiklikler bizim komisyonumuza verilmediği için ki verilse bile Anayasayla yalnızca değişiklikler kolay değişiklik değil. Sizin bir şey söylemeniz, on tane yirmi tane milletvekilini bu hususta ikna etmeniz de yetmiyor. Onlar fazla netice vermedi.

Bizim çalışmalarımızla bir iki husus dikkate alınmaya başlandı. Bunlardan bir tanesi alt komisyonlar kuruldu iki alt komisyon. Birisi özel hukukla ilgili araştırmalar yapacak, birisi kamu hukukuyla ilişkili araştırmalar yapacak ve bunların getirdiği taslak veya tasarılarda komisyonlarda büyük komisyonda münakaşa edilecek. Bir hususta beni bağışlasın ceza hukuku arkadaşlarım duyarlarsa belki çok kızacaklar fakat ceza hukukçu arkadaşlarımızdan fazla iltifat görmedi bu komisyonlara fazla gelmediler. Bir yerde onları da kınamıyorum o sırada Türk Ceza Kanunu ile ilgili çalışmalar vardı. Biliyorsunuz 1944’den beri başlamış 1988’de rahmetli Sulhi Dönmez Hocamıza verilmiş bir şey, görev. Ondan sonra, hocalar bir konuşmaya başladı mı kolay, kolay susmaz, şeyden sonra bırakacağım, onlarda haklılardı bununla meşguldüler tasarı hazırlandı o beğenilmedi arkasından çocuk tasarı denen bir tasarı, tasarı tasarıyı kovaladı ama Ceza Kanunu da bildiğiniz gibi çıktı bazı yerlerde ufak tefek hususlarda çıkınca ertelendi ve Haziran’ın başında da, bilemiyorum iptal edilecek mi, devam edilecek mi, bilemiyorum ben çok kısa bir özetleyim. Sonra arkadaşlarım bir iki soruyu cevaplarsa bunlara da cevap vermeye çalışayım.

Kaynak: http://eski.ankarabarosu.org.tr/PANE...2.G%C3%9CN.doc