Mesajı Okuyun
Old 17-03-2011, 16:52   #12
halit pamuk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Üstat,

Zamanaşımının kesilmesi konusundaki yukarıda yer alan açıklamalarınızı, (yani "İdari Yargı- Adli Yargı" temelinde, Borçlar kanunundan kaynaklanan bir talebin, İdare mahkemesinde dava edilmesi ile zamanaşımının BK.133/2 135.maddeler çerçevesinde kesileceği konusunu) neye dayandırmaktasınız? İdari Yargıda da zamanaşımının Borçlar Kanunundaki gibi kesilip kesilmediği konusunda (İdari Yargıya fazla vakıf olmadığımn için) kuşkuluyum.

Saygılar,

işyoğunluğu içinde ancak laf atabiliyorum,kendi görüşümü ve tartışmalara katılma hakkımı saklı tutarak iadri yargıda dava açılması durumunda zamanşımının kesilmesi konusunda aşağıdaki kararı paylaşıyorum


T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi


2010/11494E

-YARGITAY İLAMI-

Tüzel kişiliği 5747 Yasa ile kaldırılarak tüm hak, alacak ve borçları ile davacı Belediye'ye katılan Taşdelen Belediye Başkanlığı'nın prim, işsizlik sigortası primi, eğitime katkı payı, özel işlem vergisi, damga vergisi borçlarının bulunduğu gerekçesiyle davacı Belediyeye tebliğ edilen 10 adet 1.667.407,20 TL bedelli ödeme emirlerinin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle mahkemece, "davalı tarafından davacı aleyhine 2009/64216, 64217, 64218, 64219, 64220 sayılı dosyaları ile prim, işsizlik sigortası primi, eğitime katkı payı ve özel işlem vergisi borçları nedeniyle 1.607.860,21 TL tutarında icra takibine , ödeme emirlerinin davacıya 15.02.2010 nde tebliğ edildiği, davacının 7 günlük dava açma ni geçirerek 09.04.2010 ödeme emirlerinin iptalini talep ettiği, İstanbul 7. İdare Mahkemesinde 22.02.2010 tarihinde dava açıldığının dilekçesi ile belirtildiği, İdare Mahkemesine dava açmanın ödeme emirlerinin iptali davasında süreyi kesmeyeceği, kaldı ki söz konusu ın nın dilekçesinde de belirttiği üzere kendisine 12.03.2010 tarihinde tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren de dava açma nin geçtiği..." gerekçesiyle, süre yönünden reddine ilişkin hükmün içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı avukatınca istenilmesi , dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için Salı günü tayin edilerek taraflara kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davacı adına Av. Yadigar Gönüllü geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlandı. Hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hakimi Ercan Turan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki tesbit edildi.

1-Mahkemece, yargılama sürecinde ileri sürülen ve hukuki üzerinde durularak, davanın yasal hakdüşürücü sürede açılmadığının denetimi konusunda gerekli inceleme yapılmadığı gibi; usulen bulunmadığı halde, karar gerekçesi, tahkikat bitirilip, kararın verilmesinden sonra dosyaya sunulan temyiz dilekçesindeki itirazların değerlendirilmesine dayanılarak oluşturulmuştur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun, 27.02.2008 t., 2008/21-140 E., 2008/205 K. sayılı ilamında, “Özel Daire ile Yerel Mahkeme ki uyuşmazlık; 6183 sayılı Amme larının Tahsil Usulü Hakkında da ödeme emrinin iptaline ilişkin davanın içeriğinin belirlenmesi; adli yargıda açılması gereken bir davanın (yanlış yargı yoluna başvurularak) idari yargıda açılmış olmasının hak düşürücü süreye noktalarında toplanmaktadır.

I- 506 sayılı Sosyal Sigortalar un 80. ; prim borçlarından dolayı tüzel kişilerin üst düzey yönetici ve yetkililerinin Kuruma işverenleriyle müştereken ve müteselsilen sorumluluklarını düzenlemiş, 3917 sayılı 1. maddesi ile yapılan düzenleme sonrasında ise, Kurum alacaklarının takibinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Davanın yasal 6183 sayılı Kanunun 58. maddesi, Kurum alacakları yönünden tebliğ edilen ödeme emrine karşı dava açma hakkını 7 gün ile sınırlandırmıştır. İtiraz davası için 7 günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.4.2001 gün ve 2002/21-201-297; 24.3.2004 gün ve 2004/10164-170 sayılı Kararları).

Ödeme emrinin iptaline yönelik dava “menfi tespit” niteliğinde olup, maddede ; “böyle bir borcu olmadığı”, “kısmen ödendiği” veya “zamanaşımına uğradığı” yönündeki iddialar dışında yeni ve ayrı bir itiraz nedeni ileri sürülemeyecektir. İcra ve İflas Kanununun 72. koşut bir düzenlemeye 6183 sayılı Kanunda yer verilmemiş olması karşısında, 7 günlük hak düşürücü süreyi borçlunun, aynı konuda yeni bir menfi tespit davası açma olanağı bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.10.2007 gün ve 2007/21-623- 717; gün ve 2006/21-198-249 sayılı Kararları).

“Üçüncü Şahıslardaki Menkul , Alacak ve Hakların Haczi”ni düzenleyen 6183 sayılı Kanunun 5479 sayılı Kanun ile değişik 79. maddesi sadece üçüncü şahıslar yönünden menfi tesbit davasına yer vermiş, bu olanak Kamu alacağı borçluları yönünden tanınmamıştır.

Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular dikkate alındığında; ödeme emrinin iptaline yönelik eldeki davanın hak düşürücü sürede olup olmadığının öncelikle belirlenmesi, süre aşımının saptanması halinde davanın anılan nedenle reddine karar verilmesi, aksi durumda ise; 6183 sayılı Kanunun 58. maddesinde belirtilen sınırlı itiraz nedenleri dikkate alınarak yapılacak inceleme ve sonucunda karar verilmesi gerekir.

II- Yargı yolu yanlışlığının hak düşürücü süreye etkisi konusunda yapılan değerlendirmede ise aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:

Dava hakkı, bir çok uyuşmazlıkta belirli bir süreyle sınırlandırılmıştır.

Zamanın haklar üzerinde iki tür etkisi bulunmaktadır. Bunlardan ilki hakkı düşüren, ise hakkı engelleyen etkilerdir. İlkinde, belli bir zamanın geçmesiyle hak ortadan kalkar. Diğerinde ise, hak düşmez; ancak hak bunu ileri sürmesi halinde, hak engellenebilir.

Dava açılmasının maddi ve usul hukuku bakımından bir takım sonuçları bulunmaktadır. Davanın açılması ile dava konusu alacak veya hak için söz konusu olan zamanaşımı kesilirken, hak düşürücü süreler de olacaktır.

Davacı vekilince, idare mahkemesinde yapılan yargılaması sonucunda; “davanın, prim borcundan kaynaklanan kurum alacağının 6183 Yasa uyarınca ödeme emri gönderilmek suretiyle tahsili yoluna gidilmesi anlaşıldığı, bu durumda, ödeme emrine karşı , yürürlükteki mevzuata göre adli yargı yerinde görülmesi gerektiği; bu itibarla, iş ine uyuşmazlığın idare mahkemesince esastan incelenerek sonuçlandırılmasına hukuken olanak bulunmadığı” gerekçesiyle; “2577 sayılı Kanun'un 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine, kararın tebliğini izleyen 30 gün içinde Danıştay'a yolu açık olmak karar verilmesi üzerine, bu kez iş mahkemesinde eldeki dava açılmış, Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda esastan karara bağlanmıştır.

Özel Dairece; hatalı (idari) yargı yoluna başvurulması halinde, hukuk mahkemesinde dava için öngörülen hak düşürücü sürenin korunmayacağı belirtilerek bozma kararı

Bir uyuşmazlığın hangi yargı düzeni ki mahkemelerde çözümlenmesi gerektiği hususu kimi kez yanılgılara yol Bu nedenle, yargı yollarına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenerek, Hukuk Usul Kanununda bir düzenleme boşluğu olup olmadığının belirlenmesi nde önem taşımaktadır.

a) İdari yargının görev alanına davalarda:

İdari nitelikteki bir davanın hukuk mahkemesine açılması halinde izlenecek sürece ilişkin 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu (İYUK)’nda birbirini tamamlayan düzenlemeler bulunmaktadır.

Davalı idare, hatalı yargı yolu nedeniyle yargılamanın bitimine kadar yargı yolu ında bulunabilir. HUMK m. 7, yargı yolu itirazı halinde verilecek kararı “görevsizlik kararı” olarak olup, burada edilen görevsizlik kararı yargı yolunu değiştirici niteliktedir.

2577 sayılı İYUK 3 ve devamı maddeler dikkate alındığında; Hukuk mahkemesince ayrıca, idari yargı düzenindeki hangi mahkemenin olduğuna ve dava dosyasının o mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi ise mümkün değildir. Anılan maddelerde bir idari davanın nasıl açılacağı belirtilmiş olup, bu yönteme uyulması zorunludur. Bir davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle, başlangıçta adli yargı açılmış olan davanın idari yargı yerine açılması

İdari eylem ve işlemlere karşı açılacak davalar hak düşürücü süreye bağlanmıştır. İYUK’daki düzenlemelere bakıldığında; davanın süresinde açılmamasının yaptırımı, usul “reddine” karar verilmesidir (2577 sayılı İYUK. m. , 15/1-b).

Ne var ki, “Görevli Olmayan Yerlere Başvurma” başlıklı 9. madde hükmü ile; “Çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve yargı yerlerine açılmış davaların görev noktasından reddi halinde, bu kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.”

Anılan düzenleme; Danıştay’ın, idare mahkemelerinin veya vergi mahkemelerinin görevine bir davanın, genel idari yargı düzeni dışındaki bir mahkemede açılması durumunda, mahkemece verilecek görevsizlik üzerine genel idari yargıda açılacak davada, davanın süre aşımı nedeniyle reddinin önlenebilmesi için 30 ek süre tanınmıştır.

mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine yapılacak işlemler İYUK m. 9’da düzenlendiğinden, HUMK m. 193 hükmü burada uygulanmayacaktır.

b) Askeri yargının (Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin) görev alanına davalarda:

Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde bildirim tarihinden itibaren, larda ayrı süre gösterilmeyen altmış gün olarak belirtilmiştir.

İYUK’da olduğu gibi, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun “Görevli Olmayan Yerlere Başvurma” başlıklı 41. maddesinde de; “Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin giren , askeri, idari ve adli yargı mercilerine açılan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların ve bunlara karşı yolları varsa süresi içinde olmak şartıyla bu yollara başvurulması üzerine, kararların i tarihinden itibaren otuz gün içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesine dava açılabilir. Bu mercilere başvurma tarihi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesine müracaat tarihi olarak kabul edilir.” hükmü yer almaktadır.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunun 02.06.2006 gün ve Esas, 2006/1 Karar sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında; 41. maddede belirtilen sürenin AYİM’in görevine giren , idari ve adli yargı mercilerine açılan davalarda verilen görevsizlik larının kesinleşmesinden itibaren başlayacağı karara bağlanmıştır.

c) Adli yargının görev alanına giren davalarda:

Bir hukuk davasının idari yargıda açılması halinde, resen ya da yargı yolu itirazı üzerine, davanın her safhasında nedeniyle) dava nin reddine karar verilebilir (İYUK m. 14/3-a, 15/1-a).

İdari yargıya mensup bir diğer mahkemenin görevli olması hali dışında, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi durumunda, davanın belli bir hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilemeyeceği maddede açıkça ifade edilmiştir (İYUK m. 15/1-a).

mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine yapılması gereken işlemler önem taşımaktadır. Hatalı yargı yolunda (idari yargıda) görevsizlik kararı ile davanın ne ve hangi sürede adli yargıda (hukuk ) ikame edileceği HUMK’da bir bulunmamaktadır. Ortada bir hukuki düzenleme liğinin mi (kanun boşluğu), yoksa yasa koyucunun bilinçli bir susmasının mı bulunduğunun önem taşımaktadır.

Kanun boşluğu; en yalın anlatımıyla, sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir bulunmaması, yürürlükte olan hukuk düzeni dikkate alındığında, pozitif hukukun sınırları sorunu çözecek bir düzenleme şeklinde ifade edilebilir. Düzenleme yapılmamış olması her zaman kanun boşluğu anlamına gelmeyebilir. Bir sorun hukuk dışı alanda düzenlenmiş ya da , isteyerek susma yasa koyucu tarafından bilinçli olarak düzenlenmemiş de olabilir. Ne var ki, hukuk düzeninin bir ın varlığını gerektirmesine karşın, kanun dışında örf-adet hukuku da bunu düzenlememiş ise bir kanun boşluğundan söz edilmelidir.

Hukukun görevi toplumsal yaşamı düzenlemek ve ilişkilerden doğacak sorunları bir düzenleme öngörmediği davranış biçiminin çözümsüz bırakılması İdari ve askeri yargıda özel kurallar çerçevesinde düzenlenen, hak arama özgürlüğü kapsamında önemli bulunan bu yöne HUMK hükümleri arasında yer verilmemiş olmasında, kanun koyucunun bilinçli susması, olumsuz düzenleme istemesi şeklindeki düşünceyi haklı gösterecek bir gerekçeye rastlanılamamıştır. Bu durumda, bir kanun boşluğu bulunduğunun kabulü ile sorunun çözümlenmesi yasanın amacına uygun düşecektir.

Hakimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için çözümü kanun hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmaması Hakim, kanun boşluğunu doldururken takip yol; Medeni Kanunun 1. maddesinde açıklandığı üzere kanun koyucu gibi hareket etmekten ibarettir. Bu aşamada hakim, kanun koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini , bunları adalet süzgecinden geçirip ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve hukuki bağdaşan bir kural

Bu yönde en önemli araç tır. Boşlukların kıyas yoluyla doldurulması, adaletin bir olan eşitlik ilkesi, benzer olana benzer şekilde davranma ilkesinin de bir gereğidir.

Adli yargı mahkemeleri arasındaki göreve uyuşmazlıklarda başvurulan; görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine, davacının, kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe gerektiği, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine ilişkin HUMK m. 193 hükmünün, somut olaya kıyasen uygulanması gerekir.

Bu durumda, dan görevli mahkemede açılan dava, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı niteliğinde kabul edilerek, görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar tutulmuş olacağından, hak süre de, hatalı yargı düzenine bağlı mahkemede davanın açıldığı tarihe göre

Sonuç olarak; idari yargı kararını adli yargıda (hukuk mahkemesinde) yeni bir dava açabilmenin koşulları şu şekilde belirlenmelidir:

Davanın görevsiz yargı açılmış olması;

Görevsiz yargı yerinde açılan davanın, adli yargı düzeni öngörülen hak süre içerisinde açılmış olması;

İdari yargı yerince verilen kararının temyiz edilmeyerek ya da temyiz edildiği takdirde onanmak suretiyle kesinleşmiş olması, kararı takiben 10 süre içerisinde li adli yargı yerinde yeni bir davanın açılmış olması;

İdari yargıda açılan dava ile adli yargıda açılan davanın aynı nitelikte olması.

Belirtilen bu koşulların varlığı halinde, adli yargıda açılmış dava, hatalı yargı yolunda açılmış davanın devamı niteliğinde bulunacak, hak düşürücü süre de korunmuş olacaktır. Böylece, liğe ilişkin bir kararın, iş bölümü esasına göre veya yargı yolu bakımından verilmiş olmasının, yargı kollarına göre farklı sonuçlar doğurmasının geçilerek, ananitelikteki hak arama özgürlüğü zedelenmemiş olacaktır.

Yukarıda belirtilen ve yasal olgular dikkate alındığında; belirtilen koşulların varlığı halinde, açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile yasal oluşturan 6183 sayılı Kanunun 58. maddesinde belirtilen sınırlı sayılı haller inceleme sonucuna göre karar gereği belirtilmiştir.

Davanın yasal sürede açılıp açılmadığının belirtilen yöntem çerçevesinde yapılacak belirlenmesi ve davanın yasal sürede açıldığının belirlenmesi halinde; ödeme emirlerinin birden fazla sayfadan oluşması nedeniyle, hatalı olarak her sayfa sonucundaki miktarın toplamından hareketle ödeme emirlerine konu toplam miktarın yanlış belirlendiği yönü de , davacının 6183 sayılı Yasanın 58. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gereği üzerinde durulmayıp, incelemeyle sonuca varılmış olması;

2-1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesinde, “Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir. (Ek cümle:16.06.2009-5904 S.K./35. mad) Şu kadar ki hazırlanan de; bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun her türlü için avukatlık tutarı maktu olarak belirlenir.

Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas yer almakta olup; açık yasal düzenleme karşısında, 6183 sayılı Yasanın uygulanmasından davada, mahkeme için öngörülen maktu hükmedilmesi gözetilmemiş olması; usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, avukatı yararına takdir edilen 750,00 lira avukatlık parasının davalıya yükletilmesine, temyiz harcının halinde davacıya iadesine, gününde karar verildi.