Mesajı Okuyun
Old 17-03-2011, 15:16   #10
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Hakim Bey, zamanaşımından red kararı celsesinde (şifahen) olayın haksız fiil olduğu ve 1 ve 10 yıllık zamanaşımından dolayı red kararı verdiğini söyledi Bu ahvalde dahi (mesajımda yazdığım gerekçelerle ve eklediğiniz kararlarda da belirtildiği üzere) davamızda zamanaşımı süresinin geçmemiş olduğunu düşünmekle birlikte;

Müvekkil şirketin sorumluluğu iş sözleşmesinden kaynaklı ve iş kazasından mütevellittir ve İçişleri Bakanlığı'nın sorumluluğu ise Anayasadan kaynaklıdır. Bu sebeple müvekkilim ile İçişleri Bakanlığı arasında BK m.51 anlamında teselsül olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla müvekkilimin ikame ettiği rücu davasında uygulanacak zamanaşımının da BK m.125'e göre ve 10 yıl olduğunu düşünüyorum.

Mümkünse sizin (ve düşüncelerini paylaşmak isteyen diğer meslektaşlarımın da) bu konu hakkındaki düşüncenizi de öğrenmek isterim?


Bu karardaki koyulaştırdığım bölümleri şimdilik bir köşede tutalım. Sonra zamanaşımının kesilmesi hususuna birlikte bakalım üstadım.

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 1980/871

K. 1980/821

T. 19.2.1980





DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin Samsun’daki Bakır İzabe Tesislerinin ve davalı şirketin Samsun Azot Fabrikası tesisinin bacalarından çıkan kükürtdioksit ve diğer gazların çevredeki tütün bitkisine zarar verdiği gerekçesiyle üçüncü kişi tarafından açılan tazminat davasının müvekkili şirket aleyhine neticelenerek kesinleştiğini, her iki davalıya ait tesislerden çıkan gazların bağımsız olarak tek başına zarar verdiğinin anlaşıldığı ve bu nedenle davalının da sorumlu olduğunu iddia ederek mahkemece karara bağlanan ve icraya yatırılan tazminatın yarısının yasal faizle beraber davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; üçüncü kişi tarafından açılan davada müvekkilinin zarardan sorumlu olmadığının anlaşıldığını ve zamanaşımının cereyan ettiğini, müvekkili şirketin eşit oranda sorumlu tutulamayacağını, azot tesislerinin (4) ünitesinden zehirli gaz çıkmadığını ve zaman zaman çalışmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan kanıt ve belgelere göre, üçüncü kişinin zararı için icrada tazminat ödendiği ve bu ödeme tarihinden bir yıl geçtikten sonra rücu davasının açıldığı ve olayda uygulanması gereken BK.nun 60. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı geçtiğinden davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

KARAR : Olayda gerek davacı şirkete gerekse davalı şirkete ait fabrikalardan çıkan zehirli gaz ve dumanlar 3. kişiye ait ürünlere zarar vermiş, 3. kişiyi davacı ve davalıya karşı açtığı tazminat davasının davacı şirkete karşı kazanmış, her ne kadar davalıya ait dava reddedilmişse de Yargıtay 4. Hukuk Dairesince "her iki davalının bağımsız olarak zararı meydana getirebilecek şekilde gaz ve duman çıkardıkları, bu durumda birlikte illiyetin söz konusu olduğu ,her iki davalının BK. 50. maddesi gereğince zarardan müteselsilen sorumlu oldukları kusur oranlarına göre birbirlerine rücu edebilecekleri, davalı Azot Sanayiine ait fabrikadan çıkan gaz ve dumanların da zarara neden olduğu anlaşılmakla birlikte davacının, bu davalı hakkındaki red kararını temyiz etmemiş olması nedeniyle bu hususta bozma kararı verilemediği, ancak A. S. hakkındaki davanın reddedilmiş olmasının diğer davalı K. B. İşletmeleri A. Ş.’ nin rücu hakkını etkilemeyeceği" gerekçesiyle hüküm onanmıştır.

İşbu davada K. B. İşletmeleri A. Ş., 3. kişiye tazminatın tamamını ödediğinden bahisle ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararına da dayanak yaparak davalı A. Sanayi A. Ş.’den tazminattan hissesine düşen payın rücuan tahsilini istemektedir.

Mahkeme tazminatın 3. kişiye ödenmesi ile bu dava tarihi arasında bir yıllık zamanaşımının geçmiş olduğu hususuna dayanarak davayı reddetmiştir.

Davacı ise temyizinde, haksız fiil nedeniyle tazminattan müteselsil sorumlu kişilerin birbirlerine rücu hallerinde yasada rücuu düzenleyen bir hüküm bulunmadığı cihetle, BK. 125. madde hükmü gereğince 10 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmektedir.

Müteselsilen borçlu olan kişilerin birbirlerine rücuunu ve bunun zamanaşımını aralarındaki hukuki ilişkinin niteliği düzenler. Zira müteselsilen borçluluk muhtelif hukuki ilişkiler sonucu doğabilir. Borçlar Yasasının 179. maddesindeki bir mamelekin devrinde adi şirkette bir ortağın diğerlerine (BK. 523) ve kefilin asıl borçluya rücuunda (BK. 50/1), (Dr. Fritz Funk Borçlar Kanunu Şerhi Umumi Hükümler 1983, Veldet Selçuk Çevirisi, s. 216; Dr. H. Becker, İsviçre Medeni kanunu Şerhi, VI cilt, Borçlar Kanunu I Kısım, Genel Hükümler, Fas. IV. Dr. Saim Özkök çevrisi s. 173). Ancak rücu hangi hukuki ilişki veya yasal nedenle doğmuş olursa olsun rücü zamanaşımı rücua neden olan ödemenin yapıldığı andan itibaren işlemeye başlar (Dr. F. Funk, age s. 217; Haluk Tandoğan, Türk Müteselsil Hukuku, 1961, s. 215; Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Kanuni Halefiyet, 1979, s. 136, 137) ve bu zamanaşımı süresi de, yukarıda açıklandığı üzere, ödemeyi yapan ve rücu eden ile edilen kişi arasındaki hukuki ilişkiye göre saptanır. Eğer bu rücuun nedeni bir sözleşme ise rücu zamanaşımı bu sözleşmeye ilişkin zamanaşımıdır.

Olayda davacı ile davalı arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut değildir. Davacı ve davalı, yukarıda anılan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararından anlaşılacağı üzere birlikte zarar veren iki haksız fiil faili durumunda olan kuruluşlardır ve birbirlerine rücu hususu BK. 50. maddesi ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu durumda olayda haksız fiil zamanaşımının uygulanması gerekmektedir ki o bir senedir (H. Tandoğan age s. 392) ve ödeme tarihinden başlayacaktır. Davacının tazminatı ödediği tarihten itibaren 1 yıl geçtikten sonra dava açmış olması karşısında mahkemenin davayı zamanaşımından redde ilişkin kararının onanması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının tüm temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 19/02/1980 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.