Mesajı Okuyun
Old 25-03-2003, 22:19   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Shipbroker,

Deniz ticaret hukuku benim de bir ara ilgilendiğim bir hukuk dalı. Aklımda kalan tek kural : PARÇA BAŞI SORUMLULUK

Bir kibrit kutusu da denize düşse, bir lokomotif de denize düşse aynı tazminat ödeniyor. Bu kurala alışamadığımdan deniz ticaret hukukundan hızla uzaklaştım.

Sizinle deniz ticareti hakkında sohbet edecek kadar bilgim yok. Bildiğim tek kuralı da çoktandır unuttum.

Ama ilk sorunuzun yanıtını çok iyi bildiğimden lafa karışmadan edemedim: deniz ticareti ile ilgili davalarda hakimlerimizin bilgisi NE YAZIK Kİ yetersizdir. Değişik durumlarda aklınıza gelmedik sorular ve sorunlar ile karşılaşabilirsiniz. Ülkemizde verilen (keyfi demeyelim de, adalet duygusunu tatmin etmeyen) kararlar için aşağıda sunduğum önlem önerilerim çok genel. Ancak sizin 'teminat' konusundaki somut önerinize katılamıyorum:

Adalet arama yollarının dikensiz ve düz olması gererkir. Teminatın yüksek tutulması hak arayan davacıyı zor duruma sokacaktır. Adalet yokuşun sonunda görünse bile, ki bu görüntü çoğu zaman seraptır, ulaşılmasının zorluğu davacıyı caydırır. Mahkemelerde hak aramanın zorluğu karşısında davacılar ya korsanlardan yardım isteyecek ya da karşı tarafla istemedikleri halde anlaşmak zorunda kalacaklardır. Bence bu durumda korsanların palazlanması en büyük tehlikedir. Davacılar mahkemeler dışında adalet aramak zorunda bırakılmamalı. Eğer mahkemeler yerine başkaları adalet dağıtmaya kalkarsa, bundan zarar görecek olanlar sırasıyla davacı, davalı, devlet, ekonomimiz ve geleceğimiz'dir. Geriye zarar görmeyen kimse kalmamaktadır. Korsanlar dahi diğer korsanlar nedeniyle gün yüzü göremezler.

Özetle, deniz ticareti konusunda bilgileri yeterli olmasa da, kararlarını beğenmesek de mahkemelerimizin değerini bilmeliyiz.

Ama öte yandan gerenler de yapılmalı:

Mahkemelerimizin istenen düzeyde adalet dağıtması için hakimlerimizin kendilerini geliştirebilecekleri ortamı sağlamalı, uzmanlaşmalarına fırsat verilmeli. Meslek yaşamı boyunca anadoluda görev yapmış ve deniz ticaret kurallarına yabancı hakimlerimiz, İstanbul ve İzmir gibi kentlere atandıklarında ilk görev yerleri Ticaret Mahkemesi üyeliği olmamalıdır kanısındayım.

Hakimlerimiz için yazılan bu temennilerim, aynı şiddetle, avukatlarımız için de geçerlidir. Bugün deniz ticareti konusunda uzman olduğunu iddia eden çoğu avukatın da bilgisi uzmanlık düzeyinin altındadır. Gerçekten bu konunun uzmanı olan birkaç avukat, kendilerini bildiklerinden, benim bu sözlerime alınmayacaklardır. ((( ''Bilgi müsterih kılar'' Türkçesi; bilgi rahat ettirir. Gerçekten bilgili olanlar bu yazdıklarımdan 'rahatsız' olmayacaklardır. )))

Kara ticaret hukuku ile deniz ticaret hukuku arasındaki farkın 'sudan bir farklılık' olmadığı artık herkesce anlaşılmalıdır. Tüketici Mahkemesi, Aile Mahkemesi gibi uzmanlık mahkemeleri nasıl kuruldu ise, Deniz Ticaret Mahkemesinin de kurulması 'doğal hakim' ilkesine aykırı düşmez kanısındayım.

Uzattığımın farkına vardım. Ama konu uzatmaya değer. Konuyu açtığınız için teşekkür ederim. Umarım diğer deniz kazazedeleri de tek palmiyeli küçük adacığımıza ulaşır ve sohbetimize katılırlar. :-) Katılmak için hukukçu olmaya gerek yok; denizde olmak yeterli bence. Deniz İşletmeciliği Yüksek Okulları, sigorta şirketleri, armatörler bu sohbet ortamını seveceklerdir sanıyorum.

Saygılarımla

Bir Dost