Mesajı Okuyun
Old 11-08-2002, 13:14   #4
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın Haberleri 2002

Sivil haklar annesi”
Rosa Parks


Zenciydi, ama ayağa kalkıp da bir beyaza yerini
vermedi. Onun oturuşu, bir sivil dayanışma ve direnişi
başlattı. Sonunda yasalar değişti ve zenciler
haklarına kavuştu.

1 Aralık 1955 günü, Rosa için sıradan bir gündü. Terzi
olarak çalıştığı butikteki işlerini bitirmiş, evine
dönüyordu. Otobüse ön kapıdan bindi, parasını ödedi,
indi, arka kapıdan tekrar bindi. Rosa zenciydi ve ön
kapıdan binmesi yasaktı.

Olayın geçtiği yıllarda Montgomery genelinde bir
uygulama vardı. Otobüslerin ön sıraları beyazlar için
ayrılmıştı. Siyahlar ancak arka kısımda kendilerine
ayrılmış olan sıralara oturabiliyorlardı. Orta kısımda
oturabilmeleri, ancak ayakta beyaz yolcu olmadığı
sürece mümkündü. Otobüse binen herhangi bir siyah
yolcu önce ön kapıdan binip parasını ödüyor, sonra
inerek arka kapıdan tekrar biniyordu—ama yeteri kadar
şanslı ise! Kimi zaman şoförler, siyah yolcunun arka
kapıdan binmesini beklemeden gazlayıp gidiyor,
parasını ödemiş olan yolcu da öylece ortada kalıyordu.
Rosa böyle bir olayla 12 yıl önce, 1943 yılında da
karşılaşmıştı. O zaman Rosa’yı otobüse almadan giden
şoför, şimdi tekrar Rosa’nın karşısındaydı: James F.
Blake.

Rosa’nın deyimiyle, 1 Aralık günü Blake’in yine hain
bir görünümü vardı. Ama Rosa yine de otobüse bindi.
Neyse ki, bu sefer Blake Rosa’nın para ödedikten sonra
arka kapıdan tekrar binmesine fırsat verdi. Rosa
otobüste orta sıralardan birinde, bir adamın yanına
oturdu. Ancak üç durak geçtikten sonra otobüse binen
beyaz yolculardan biri ayakta kalmıştı. Montgomery
kanunlarına göre otobüste orta sıralarda oturan siyah
yolcuların kalkıp ayaktaki beyaza yer vermeleri
gerekiyordu. Blake de bu kanunlara dayanarak Rosa’nın
ve aynı sırada oturan diğer üç siyahın ayağa
kalkmasını istedi. Hepsi itiraz etmeden kalkarak yer
verdi, ama yorgun olan Rosa oturmaya devam etti. Gerçi
yorgun olmasa da yer vermeyecekti; çünkü hergün
tekrarlanan bu sahneyi oynamaktan bıkmıştı. Blake,
Rosa’nın göstermiş olduğu bu “küstah” tavır karşısında
çok sinirlendi, el frenini çekip hızla Rosa’nın yanına
gitti. Ona yerinden kalkmasını söyledi. Aksi takdirde
kendisini tutuklatacağını hatırlattı. Rosa ise çok
sakin bir şekilde cevap verdi: “Nasıl isterseniz…”

Blake, hızla otobüsten indi ve az sonra iki polisle
geri geldi. Polisler Rosa’ya neden yerinden
kalkmadığını sorduklarında o, açık ve net bir şekilde
cevap verdi: “Ayağa kalkmam gerektiğini sanmıyorum.”
Polislere neden bunu yaptıklarını sorduğunda
“Bilmiyorum. Ama kanun kanundur ve siz tutuklusunuz”
cevabını aldı. Rosa hiç sorun çıkarmadı. Polislerden
birisi çantasını, diğeri alışveriş torbasını aldı.
Birlikte polis aracına bindiler.

Bu tarihten sonra Montgomery’de hiçbir şey eskisi gibi
olmayacaktı.

Bir dayanışma örneği Rosa’nın tutuklanma haberi,
siyahlar arasında yıldırım hızıyla yayıldı. Rosa’nın
dostları hemen devreye girip kefaleti ödediler ve Rosa
aynı gün serbest kaldı. Hemen ardından annesi ve eşi
Raymond’la yaptığı görüşme, sadece kendisinin değil,
Montgomery’de yaşayan bütün siyahların kaderini
belirleyecek olan bir görüşmeydi. Rosa, siyah Don
Kişot olacak, Montgomery’nin ayrımcı yasalarıyla
mücadele edecekti.

Aynı gece Kadınlar Siyasal Konseyi toplandı.
Toplantıda siyah çocukların gittiği okullarda
dağıtılması için el ilânlarının hazırlanmasına karar
verildi. İlân metni, kısa ve netti: “Sizden, bütün
siyahlardan, tutuklama ve yargılama hadisesini
protesto etmeniz için, gelecek Pazartesi otobüslere
binmemenizi istiyoruz. Bir günlüğüne okula
gitmeyebilirsiniz. Eğer çalışıyorsanız işyerinize
taksiyle veya yürüyerek gidebilirsiniz. Ama lütfen,
çocuklar ve yetişkinler, Pazartesi günü otobüse
binmeyin.”

Ertesi gün 35 bin ilân basıldı ve bütün şehirde
dağıtılmaya başladı. Aynı gün, otobüslerdeki bu
ayrımcılığa karşı nasıl mücadele edileceğini konuşmak
üzere siyah liderler toplantıya çağrıldı. Toplantı
sonunda, Rosa’nın duruşmasının yapılacağı 5 Aralık
günü otobüslere binmeme kararı alındı. Boykotun öncüsü
olarak, daha sonra efsaneleşecek bir isim, Martin
Luther King seçildi. Cuma günü geldiğindeyse, bütün
şehir artık boykottan haberdardı.

5 Aralık 1955 Pazartesi günü geldiğinde King ve diğer
liderler gergin bir şekilde güne başladılar.
Yaptıkları ilk iş, siyahların boykota katılıp
katılmadıklarını tespit etmek oldu. Duraklara gidip
beklemeye başladıklarında büyük bir sürprizle
karşılaştılar. Yağmurlu havaya rağmen geçen
otobüslerde tek bir siyah yolcu bile yoktu! Siyahlar
gidecekleri yerlere yürüyerek, taksi tutarak,
bisikletle, hattâ katırla gidiyorlardı. Bazı siyahlar
bir araya gelerek taksi tutuyorlardı. Bazı siyah taksi
şoförleri ise taksilerini o gün dolmuş gibi
işletiyorlardı; her siyahtan otobüs parası kadar—10
cent—ücret alıyorlar, her otobüs durağında durarak
gidiyorlardı. Böylece her siyah yolcu okuluna, işine
vaktinde yetişebiliyordu.

Bu sırada Rosa’nın duruşması başlayıp bitti. Yarım
saat süren duruşmada Rosa, eyalet yasalarına karşı
gelmekten dolayı suçlu bulundu ve 14 Amerikan doları
para cezasına mahkûm edildi. Artık Temyize gitmekten
başka çare yoktu.

Aynı gün öğleden sonra, Montgomery İyileştirme Birliği
kuruldu. Başkan olarak, Martin Luther King seçildi.
Henüz 26 yaşında olan King’in burada yaptığı
konuşma—aynı zamanda yıldızının parlamasını sağlayan
konuşma—hafızalara bir daha hiç silinmeyecek bir
şekilde kazındı. King, şunları söylüyordu:

“Bir zaman gelir, insanlar artık usanır. Bize uzun
zamandır kötü muamele edenlere ayrı tutulmaktan, küçük
görülmekten usandığımızı, baskının acımasız ayakları
tarafından tekmelenmekten bıktığımızı söylemek için bu
akşam burada bulunuyoruz.”

King konuşurken, sözleri alkışlarla sürekli
kesiliyordu. Bu konuşmayı böylesine unutulmaz yapan,
önemle üzerinde durduğu şeydi: her ne olursa olsun,
asla şiddete başvurmamak. “Bu problemimizi şiddete
başvurarak çözemeyiz. Şiddete karşı şiddetle cevap
vermemeliyiz.”

Konuşmanın sonunda, bilmeden boykotun başlamasına
sebep olan Rosa, bütün seyircilerin kendisini
görebileceği bir yere çıktı, ama hiçbir şey söylemedi.
Söylemesine gerek de yoktu. Ayrımcılığına karşı orada
dimdik duruyordu—yakın bir gelecekte “sivil haklar
annesi” olarak anılmaya başlanacağını bilmiyor olsa
da.

Şiddetten uzak bir boykot kilisede yapılan toplantıda
bütün zenciler ortak bir karara vardılar: Boykota,
haklarını alıncaya kadar devam edeceklerdi. Önceleri
bu karar, ırk ayrımcılarını hiç rahatsız etmedi. Çünkü
onlar siyahların gitmeleri gereken yerlere, özellikle
de işyerlerine geç kalmayı daha fazla göze
alamayacaklarını, boykota en fazla birkaç gün devam
edebileceklerini düşünüyorlardı. Oysa hiçbir şey
sandıkları gibi olmadı. Zenciler örnek bir dayanışma
gösterdiler. Yine şehir içi otobüslerine binmediler,
yine bir araya gelerek taksi tuttular, yine yürüyerek
veya bisikletle işlerine gittiler...

Montgomery’de otobüslerle yolculuk yapanların yüzde
75’i siyahtı ve boykota siyahların hepsi katılıyordu.
Bu yüzden şehir içi otobüsleri işleten firma kısa
zamanda zarar etmeye başladı. Ama firmanın tutumu da,
eyalet kanunları da katıydı. İdareciler, boykota
katılanların tamamının fakir ve kalabalık ailelere
mensup olduğuna, bu yüzden boykotun fazla
süremeyeceğine ikna edildiler. Günler haftalara,
haftalar aylara döndü, ama değişen hiçbir şey olmadı.
Zenciler aynı kararlılıkla boykotu sürdürdüler. Firma
ise çareyi önce otobüs sayılarını azaltmakta, ardından
da 10 cent olan bilet ücretini 15 cent’e çıkarmakta
buldu.

Siyahlar, otobüsleri kullanarak uzak yerlere
gitmedikleri için, alışverişlerini de evlerinin
çevresindeki dükkânlardan yapmaya başlamışlardı. Bu da
şehirdeki mağaza sahibi beyazları zarara uğratıyordu.
Sinirleri iyice gerilen beyazlar, çareyi zencileri
tehdit ederek boykottan vazgeçirmeye çalışmakta
buldular. Ama zenciler, aldıkları öğüdü asla
akıllarından çıkarmıyorlardı: “Bu problemimizi şiddete
başvurarak çözemeyiz. Şiddete karşı şiddetle cevap
vermemeliyiz.”

Bazı ırkçı beyazlar, sabırları taştıkça şiddet
olaylarını arttırdılar ve işi bu sözlerin sahibi
Martin Luther King’in evini bombalamaya kadar
vardırdılar. Olay sırasında evde King’in eşi ve iki
aylık çocuğu da bulunuyordu. Neyse ki, onlara hiçbir
şey olmamıştı. King, olayı duyar duymaz evine
koştuğunda dışarıda zencilerden oluşan öfkeli bir
grupla karşılaştı. Ama King, burada da aynı öğüdü
tekrarladı ve onları yatıştırdı. Zenciler yine aynı
sakinlikle, aynı ağırbaşlılıkla eylemlerini
sürdürdüler ve şiddete asla başvurmadılar. Öncesine
göre tek bir fark vardı: Birbirlerine daha çok
kenetlenmişler, birbirlerine daha çok destek olmaya
başlamışlardı.

Bu arada Montgomery İyileştirme Kurumu da boş
durmamış, şehir içi ulaşımı sağlayan otobüs firmasını
ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle mahkemeye vermişti.
Nihayet 2 Haziran 1956’da mahkeme sonuçlandı ve
federal mahkeme, otobüslerdeki ırk ayrımcılığını
yasadışı buldu. Irkçılar davayı aynı yıl 13 Kasım’da
Temyize götürdüler, ama umduklarını bulamadılar ve
Yüksek Mahkeme de 20 Aralık’ta ırk ayrımcılığının
yasadışı bir uygulama olduğuna karar verdi.

Yüksek Mahkemenin verdiği kararın ertesi günü, 21
Aralık’ta Rosa Parks ve Martin Luther King aynı
otobüse bindi. Rosa bu sefer arka sıralara değil,
otobüsün en ön sırasında oturuyordu.

Sabrın mükâfatı alınıyor Rosa’nın tutuklanmasının
üzerinden tam 381 gün geçmişti. Tek bir kişinin bir
otobüs koltuğuna oturmasıyla başlayan mücadele on
binleri birbirine kenetlemiş, Montgomery’de 17 bin
siyahın yaptığı boykot zaferle sonuçlanmıştı. Yakın
arkadaşı ve aynı zamanda sivil hareket liderlerinden
biri olan Johnnie Carr’ın dediği gibi, “Rosa oturmuş,
dünya da onun etrafında dönmüştü.” O artık sivil
haklar hareketinin annesiydi

Tuba Şimşek
(Özgür ve Bilge'nin Ağustos sayısından)