Mesajı Okuyun
Old 05-02-2011, 23:57   #2
ibrahimgül

 
Varsayılan aşk ateştir (love is fire)

“Aşk tereddütleri sever ama…” . Aşığın gözyaşının damlası dünyayı tahrip etmeye muktedirdir; sebat et. Zaten farkında değilim ki. Tereddütler şeytanın en güçlü silahlarından anlaşılan. Kalbim, aklım ve ruhum var ama senin rengine zerre boyanmış. Bir çeşit intihar belki. Evet, gözlerinin uçurumundan kendimizi onun boşluğuna bırakırız. Tereddütler yüreğimizdeki sızı. Ne kadar aşk zengin ve fakat aşıklar yoksul. Ama bir kişiye muhtaç. Her an. Asıl muhtaç aşıklardır. Daha doğrusu ona. Hep Mutlu musun, deriz. Mutlu olmak iyi olmaya yetmiyor, ama. İyilik ve mutluluk ne kadar yabancılar bizim şehrimizde. Ölesiye coşkunsak. Kıyısını köpüğe boğan denizler benim içimdeki tufanları görseler âr ederler. Cidden sözcüklerle anlatamayız bu durumlarda coşkumuzu. Hangi sözlük aşktaki duygunun zerresini tartacakmış! aşk kendinden başkasıyla ölçülmez. Yüce Rabbim bendeki beşeri aşk bana kalsın; bunu kaldıramazken ilahi aşkın zerresi nasıl taşınır. Leylalar, Mecnunlar hep benim şarkılarımı çalmışlar. Ezeli ve ebedi bir saltanatın kapısında kul olmaktan bahtiyarım. O’na yönelsin diye aşkı icat eden O. “Ayrılıklar ertelenmiş ölümmüş” öyle mi? Hangi ölüm benim ayrılık derdime derman olur. Her dem ölen birinin hem ölümle işi ne? Ona ait olan kötülükler bile kar suyu. Kana kana içeriz. Anlasın! Anlamadan aşk olmaz ya. Sırılsıklam teslimiyet şüphe değil. Bilinmez ama ağır olduğunu düşünür ve korkarız. Ne kadar büyük ve büyülü mabettir oysa. Önce takdir. İnsanî aşk ne ince bir yol; şeytanî taşlarla bezenmiş. Sanırım hiçbir sofunun da insanî aşka ihtiyacı yok. Güneşi bulmuş olana aya ne anlam ifade eder. Niye yazıyorum bunları öyleyse aslını bulamadığımdan taklidi ile meşgulüm de ondan. Aşk ilanı da sever. Duyurmak ister kendini. Çağlayanların hoş gürültüsü gibi hep ‘ben buradayım ve varım’ demeyi sever. Meltemdir bazen. Getirir en güzel kokuları hissettirmeden Gerçek sevgi ötede de bitmez, sevenler bir arada olurmuş. Kar suyu kadar berrak. Ana sütü kadar saf. Yeterince yorgun ve kırgın olan aşktır ancak. Anlatamıyorum belki de, yaşamadan bilinmez zaten. İnsan sevince az da olsa, görüp aynı havayı solumak istiyor... “Hoşça kal her neyse, unut her şeyi” deriz apansızca. Anladım, hissettim, anlattım derken “ben gittim, kal sağlıcakla” ile mühürleriz. Bu asimetrik öyküyü. Mutlak aşkın değil, mutlak son olmaya yazılırız çoğunlukla. Rabb yapısı değil miyiz; biz de affeder, esirger, ve severiz. Ne uçurumlardan döneriz bu hastalıklı hal dolayısı ile. Rabbim yanıltmasın. Rahmet asla uyumaz. Her yerde dolu bir ses, bir nefes. Bizse Onun sessizliğinde boğuluruz. İlahi bir güç her maniye rağmen sebebiniz varsa kendine çeker. Yörüngesine gireriz ve şefkati, huzuru keşfederiz. Fırtınalar kopan yüreklerde şüpheler yok olur. aşk tereddütleri sever ama. ‘Vazgeçtim’ dediğimizde kanayan gül yaprağı oluruz. “Ben, bana dönüyorum bir tanem. Umarım seni sensiz yaşayabilirim. Her koşulda dualarım seninle olacak.” diye başladığımız cümleler aslında cüzamlı hislerimizin haykırmasıdır. Kaybetme korkusuyla zorbalaşmak istemeyiz ancak ne mümkün. Vuslat bu kadar kesinken bu tereddüdümüz niye? Evet, aşk tereddütleri severmiş. Ama tereddüt olunca aşk da bitermiş. Bitti. Haklıymışsın… Bu sefer sen, beni anlamadın… Hani, Love is patient, kind, doesn’t act unbecomingly, is not provoked, does not take into account a wrong suffered, believes all things, hopes all things, endures all things and love never fails! When it comes down (Hani aşk sabırdı, hoştu, tüketmezdi, pervazsız davranmazdı, çektiği acıları hesaba katmazdı, her şeye inanırdı, her şeyi umut ederdi ve her şeye katlanırdı. Hani aşk, asla yenilmezdi! Geldiğinde). Neyse sevdiğim aşk ilkelerini bir reçete olarak sunmak istedim. Aşk paradoksları sever en çok. Ama ne güzel şeydir aşık olmak. Yüzümüzde bir tebessüm dolaşır. Bir şey olmasına ihtiyaç yoktur ki o varken! Hele bir de onu gördüğümüz anlar... Birlikte olduğumuz değil, yalnızca onu düşündüğümüz anlar bile bizim için yeterince iyidir bu büyülü maceranın. Uzaktan görürsünüz veya bir yerde karşılaşırsınız ve o andan sonra gözünüzün önünden gitmez. “Dur, bugün sana doğdum” dediğimiz işte ona teslim olduğumuz anlardır. Bu serzeniş ve seslenişlerden çıkarılacak dersleri Dost Ali şöyle ilam eyledi: ”Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını.”; ''Aman sakın kendini'' diye tembihler, muhasebe eder, tartar, ölçer, biçer, kıyaslar ondan sonra adım atmaya karar verir. Kendini akışa bırakmaz. Yüreğin sesini dinlemez. Akıl hükmeder yüreğe. Hâlbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var! Aşk kendini tartmaz. Akışa bırakır. Kendi yolunu bulur. Sebep ya da neden aramadan kaptırır kendini bulanık sulara. Akıl ve bilim ebette ki en hakiki mürşittir ama imkânsızın başladığı noktada akıl biter aşk başlar; aşk yoksa artık akıl ne seni, ne aileni, ne toplumunu ne de dünyayı kurtarabilir. Akıl kelimelerle konuşur, matematikseldir, neyin nereye varacağını görürsün bu fotoğrafta. İnsanları kıyafet veya unvanlarına bakarak değerlendirme. Ne inciler saklıdır yüzeyi kirli görülen suların derinliklerinde. Ve asla kalbine kara noktalar konulmasına izin verme, velev ki maddi kazançlarından mahrum olsan, velev ki maşuku kaybetsen de... Çünkü kalbini kaybeden hayvan olur kardeşim. Hayata çok değer verirsen o seni esir alır; hayata az değer verirsen hayat seni esir alır; orta yolda olursan hayatını dolu dolu yaşarsın kardeşim ve de pişman olmazsın hiçbir zaman yaşadıkların için. Şu andır geleceği planlayan; şu andır geçmişten ders alan. Şu andır geçmişle geleceği inşa eden ama asla geçmişin küflerine takılmadan, beynini zehirlemeden sadece ve sadece geleceği inşa için. İnsan evrim geçiren bir hayvan, biyolojik evrimden bahsetmiyorum. Doğduğumdan beri değişiyor ve gelişiyorum; çünkü gelişmek istiyorum. Kendine yenilemeyenlerin yaşayan ölülere döndüğünü ve toplumu da öldürdüğünü gördüm çünkü kalbimin gözleriyle ve dehşete kapıldım, onlar gibi olmamaya ant içtim. Evren Allah’ın hayranlık uyandıran bir sanatı ki her zerresinde Tanrı’nın eserlerini görüyorum. O halde ben nasıl ayrım yapabilirim aşkın cismaniliği ya da ruhaniliği konusunda. Ben de Allah’ın ruhundan üflenmiş cismani bir varlık değil miyim? Böceklerden ağaçlara, hayvanlardan insanlara herkes bu aşkı onun istediği şekilde yaşarken ey insan sana, sadece sana özgürlük verildi: Sevmek ya da sevmemek! İşte bütün mesele bu! Belki de, The diversity of meaning of my love, combined with the complexity of the feelings involved; makes it unusually difficult to consistently define it; even if it compared to other emotional experiment, do you understand? This is the be obscure declaration of undefined feeling (Aşkın manasının farklılığı, içinde olan duyguların karmaşıklığıyla da birleşince, onun doğru bir biçimde tanımlanmasına neredeyse imkansız kılıyor. İşte tanımlanmamış duyguların anlaşılmaz ilanı?) diye seslenişlerim kifayetsiz kalıyor. Evet, Ne zaman aşk söz konusu olsa kelimelerde kaybolurum. Benim için en etkili yol tek saf ve masum araç olan çocuk dilini kullanmaktır. Genel olarak kabul edildiği üzere, ‘aşk, alabileceğimiz veya verilmesini ancak umut ettiğimiz şeydir’ bununla karşılaştığımız her türlü zor durumdan kurtuluruz. Aşk o kadar güçlüdür ki –somurtkanlıklarımızı, gülümsemeye çevirir. Hatta o dünyadaki bütün çirkinlikleri elde etmiş olmakla çok mutlu olacağımız bir resme dönüştürür. Bu ne kadar yüce bir hediyedir. Sonsuz derinlikteki gönül denizinde kaybolmak benim istek ve arzularımdan biri. Cennetimsi bir iklimi uyandırdığını hatırlamamız, iyiye işarettir. Aşk neler yapabileceği sorusuna, Eğer ona fırsat tanırsak kendi büyüsü ile çalışacağını söylemeliyim. Biliyor musun dünya eylemlerle şekillendirilir, sözlerle değil. Sözler, yalnızca kararlılık ve istek ifade eder; bir şey için fazlası değil. Aşk cennete götüren muhteşem bir kule. Aşkın yoluna çıkacak diğer duyguları erteleyelim. Nasıl olacağını merak ediyor musun? Aşk ödülleri toplar; mutluluk, sağlık, neşe, barış ve pozitif olan diğer şeyleri. Bunlar dünyada kendimiz için en çok istediğimiz şeyler değil mi? Nefis bir resim değil mi? Ne kadar kutsal ile beslenmiş duygu ve ne kadar cennetimsi heyecanlar var içimizde. Falcılar ne söylerse söylesinler. Aşık, şefkat, kararlılık ve arzudan oluşur. Sonsuza kadar seninim, diye geveler dururuz şeytanın romantik göllerinde cenabetlikten kurtulmak için. Aşk şeytanın en büyük ağulu aşı gene de. İlahi bir sevke yaslanmıyorsa yandık! Aşk, gönül gergefinde dokuduğumuz asude bir kilim, içinde özümüzden renkler desenler barındıran… Aşk, zor zanaat… “Sevgi bilmekten doğar” diyor Mevlana Hazretleri, bilmekse doğar aşktan. Aşk, bir yanıyla ham hayal, bir yanıyla tam gerçek. Gönül aşk kırbacıyla dizginlerinden boşalan, akılla dizginlenen yağız at. Aşk, gönül çerağını tutuşturan ateş, akıl ateşe istikamet veren fitil, çile tepeden tırnağa eritirken biriktiren, var olandan arda kalan yokluğun var ettiği… Muhabbet can ocağında pişen aş, çile pişiren, hamken tamamına erdiren… Ah delilik, kapatıldığı hücre duvarına “karanlık” kelimesini kazıyarak güneşi karartmaya çalışanlar da aşıklardır.