Mesajı Okuyun
Old 06-12-2018, 14:39   #3
hülya er

 
Varsayılan

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2018/2202 E. , 2018/13279 K.

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.10.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, tenkis ve tazminat isteklerine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ...'in davaya konu 17 nolu dubleks meskendeki payını eşi olan diğer paydaş ve mirasbırakanları ...'ya temlik ettiğini, böylece taşınmazın tam mülkiyetini edinen ...'nın bu taşınmazı davalı Derneğe aslında bağışlamak istediği halde satış suretiyle devrettiğini, işlemin muvazaalı bulunduğunu ileri sürerek payları oranında tapu iptali-tescile, olmazsa tenkise karar verilmesini istemişler; taşınmazın dava açıldıktan sonra üçüncü kişiye satılması üzerine tercihlerini tazminat isteğine yöneltmişlerdir.
Davalı Dernek, bedelini ödeyerek taşınmazı satın aldıklarını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirasbırakan ... tarafından davalıya yapılan temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden:
Davaya konu 1 parsel sayılı taşınmazdaki 17 nolu dubleks meskenin mirasbırakan ... adına kayıtlı iken; 15.06.2010 tarihli vekaletnameyle vekil kılınan ... vasıtasıyla 29.09.2010 tarihli resmi akitte davalı Derneğe satıldığı; davalı Derneğin de bu taşınmazı dava açıldıktan sonra 15.05.2012 tarihli resmi akitte dava dışı Nebehat Aydın'a sattığı; anılan satın alma ve satma işlemlerinin Dernek kayıtlarına da geçtiği sabittir.
Diğer taraftan, 1932 doğumlu mirasbırakan ...'nın 31.03.2011 tarihinde ölünce, geride mirasçıları olarak kızı ..., torunları ... ve ...'nın kaldığı; eldeki davanın tüm mirasçılar tarafından açıldığı görülmektedir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun(HMK) 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun(TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda, yukarıda değinilen ilke ve olgular tüm dosya içeriği ve tanık anlatımları ile birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mirastan mal kaçırma amacıyla temliki gerçekleştirdiği iddiasının sübuta ermediği sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi isabetsizdir.

Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.