Mesajı Okuyun
Old 08-11-2006, 23:51   #4
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

Bebeğe tecavüz (bu tabiri her kullandığımda gerçekten fiziken içim acıyor.) olayında, denizde boğulan kimdir? Ya da şöyle diyeyim: Sizlerin, boğulan olarak şüphelileri görme hakkınız kadar benim "esas boğulanın bebek olduğunu" iddia etmek hakkım yok mudur?

Kendimizi tanımladığımız kimliklerimiz muhtelif: Doğuştan sahip olduğumuz kimliklerimiz olduğu gibi; (örneğin insan olmak) bir de sonradan kazandığımız, edinilen kimliklerimiz vardır. (Dini, siyasi, mesleki kimlikler vs.) Tercih gerektiğinde doğuştan sahip olunanı, öz olanı, edinilene yeğlerim. İnsani kimliğim, hukukçu kimliğimin önüne geçiyor diye de yeislenmem. Nitekim ne cezalar ve ne de bir dönem için o cezaları öngören kanunlar mutlak değildir. Bu anlamda ne o fiile verilecek cezayı ve ne de bunun infazını öngören yasayı adil bulmuyor ve mağdur bebeğin hakkının iadesi, kamu vicdanının rahatlaması ve dahası nice bebeklerin mağduriyetinin önlenmesi için İDAMI ÖNERİYORUM. Bunu insani kimliğimle yapıyorum. Vicdanım rahat, dahası hukukçu kimliğimle de tezat içinde değilim. Olsaydım da insani kimliğimi tercih ederdim. Hukuk insan için nihayetinde, kanunlar da ilahi emirler değil. Aksi halde ilk konulan kanunların ebedi olarak uygulanması gerekirdi. Hukukçu hakkaniyete uygun olmadığını düşündüğü bir kanuna mutlak biatını sunmak zorunda değildir. Bu halde meslek kurallarına aykırılık da yoktur. Her daim hukukçu olmak, hukukçu kalmak ve hukuki düşünmek sorumluluğum yoktur.

Saygılarımla.