Mesajı Okuyun
Old 18-03-2009, 16:55   #2
Gamze Dülger

 
Varsayılan

[quote=av.ahmetkilinc]sevgili meslektaşlarım,
devam eden bir davamla ilgili bir hususu sizlerle paylaşıp değerli fikirlerinizi almak istedim.
Sayın meslektaşım,

İmzalanan belgenin içeriğini tam olarak bilememekle beraber,toprak dökümü konusunda olduğu,hafriyatın ise toprak sayılamayacağını düşünüyorum.

Yani aslında ortada bir hata yok.Belki hile ile belge tanziminin sağlanması var..Tarla sahipleri toprak dökülmesine izin vermişler ancak karşı taraf hafriyat dökmüş....

Bu nedenle verilen ibra niteliğindeki belgenin de,hafriyat sözkonusu olduğu için akte aykırılık sebebiyle geçerli olmayacağını düşünüyorum.Yani aslında akte aykırılık olmasaydı "Hafriyat yerine toprak dökülsey di ibraname geçerli olacak dava açılamayacaktı."Örneğin kaliteli toprak yerine kalitesiz toprak dökülse idi ,bundan doğan tazminat hakkı mevcut olamayacaktı ..

Yine de var olan durumun "Hata - hile " olarak değerlendirilmesi halinde,hak arama süresinin hataya düşürüldüğünün öğrenilmesinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu ve hatanın her türlü delille ispatlanabileceği unutulmamalıdır.( Bk 24-25 )

Yine varolan durum karşısında,hataya düşürülme tanıkla ispat edileceğinden tüm hukuksal durum "makable şamil" olarak ortadan kaldırılabilecektir.

Aşağıda sunacağım kararlar her ne kadar sonucu tapu iptaline bağlı kalıyor ise de sonuç itibarıyla tapu iptaline yol açan sözleşmenin esaslı unsurlarındaki hatalar olarak değerlendirilmesi ve her sözleşmeye uygulanabileceği hususu açıktır.

Hataya düşürülen taraf,hataya düşürülmese idi,sözleşmeyi yapmayacağı sonuç itibarıyla anlaşılıyor ve dürüstlük kuralı gereği karşı tarafın hataya düşürmesi sonucu sözleşmeyi yaptığı belli oluyor ise bu takdirde hatanın varlığının kabul edilmesi yasa ve hakkaniyet gereğidir.Olayınızda tarımla uğraşan ve gelirini tarla ekmekle elde eden yaşlıların,tarlalarının yok olmasını sağlayacak bir sözleşmeye üstelik bedelsiz veya çok düşük bedel sayılacak bir miktara razı oldukları düşünülemeyecektir.Yine gerek sözleşme gerekse verilen ibra bu sebeble geçerli olmayacak,hafriyat sebebiyle tarlanın uğradığı değre kaybı ve gerekse diğer menfi zararlar ilgilisinden tahsil edilebilecektir.

Başka yorumlar olması da mümkündür.

Saygılarımla


T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2001/3500

K. 2001/3680

T. 28.3.2001

• HATA ( Hata ile Sözleşme Yapan Tarafın Yasal Koşulların Kanıtlanması Halinde İptal Hakkını Kullanıp Makable Şamil Olacak Şekilde Ortadan Kaldırabilmesi )

• HİLE ( Hile ile Sözleşme Yapan Tarafın Yasal Koşulların Kanıtlanması Halinde İptal Hakkını Kullanıp Makable Şamil Olacak Şekilde Ortadan Kaldırabilmesi )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Esaslı Hata Nedeniyle )

818/m.23,24,25,26,27,28

743/m.2


ÖZET : Esaslı bir hata sonucu olarak veya karşı tarafın hilesine maruz kalarak aldatılmak suretiyle bir sözleşme yapan taraf, yasal koşulların kanıtlanması halinde esaslı hata veya karşı tarafın hilesi sonucunda oluşan bu ilişkiyi isterse iptal hakkını kullanıp makable şamil olacak şekilde ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, Mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili,dava dilekçesinde 10 parsel 1 noda kayıtlı 17 bağımsız bölüm dairenin mülkiyeti kendisine ait iken, davalıların murisi olan eşi ile yaptıkları anlaşma gereğince intifa hakkı kendisinde kalmak kaydıyla çıplak mülkiyeti bağışlananın bağışlayandan önce ölümü halinde bağışlayana rücu etmesi şartı ile bağışlamak istediğini; ancak, tapuda Borçlar Kanunun 242 maddesinde tanımını bulan rücu şartlı bağış yapılmasının amaçlanmış olmasına karşın irade beyanı sırasında esaslı hataya düşülerek işlemin kati satış şeklinde gerçekleştirildiğini ileri sürmüş iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Bilindiği üzere; Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden ( Subjektif unsur ), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları ( objektif unsur ) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili ( makable şamil ) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi B.K. nun 25.ve M.K. nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Nevarki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille isbat edilebilir.
Hal böyle olunca, tarafların gösterecekleri tanıkların dinlenilmesi ve delillerin eksiksiz olarak toplanılması ve ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, davada ileri sürülen iddiaya taraf muvazaası niteliği verilerek yazılı delil ibraz edilmediği gerekçesiyle davanın reddedilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Davalıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 28.3.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 1999/2255

K. 1999/7015

T. 21.9.1999

• HATA ( Saikte Hata İle Bildirimde Hata Arasında Fark Olması )

• SAİKTE HATA ( İşlem Yapma İradesinin Oluşumuna Etken Olan Tasarım ve Düşünce Yanılgısı )

• BİLDİRİMDE HATA ( İç İrade İle Açıklanan İrade Arasında İrade Açıklamasında Bulunanın Bilgisi ve İsteği Dışında Oluşan Uyumsuzluk )

• ESASLI HATA ( Hatanın Varlığının Kabulü İçin İrade Sahibinin Söz Konusu Yanılgı Noktasını Bilmiş Olması Halinde Sözleşme Yapmayacağının Kabulünün Gerekmesi )

818/m.23,24,25


ÖZET : İç irade ile açıklanan irade arasında irade açıklamasında bulunanın bilgisi ve isteği dışında oluşan uyumsuzluğa "bildirimde hata", işlem yapma iradesinin oluşumuna etken olan tasarım ve düşünce yanılgısına ise "saikteki hata" denilmektedir. Borçlar Kanunu'nün 23 ve izleyen maddelerinde düzenlenen esaslı hatanın varlığının kabul edilebilmesi için, irade sahibinin söz konusu yanılgı noktasını bilmiş olması halinde sözleşmeyi yapmayacağının kabul edilebilmesi ( sübjektif unsur ) ve iş yaşamındaki objektif iyi niyet kuralları ve ticari dürüstlük ilkelerine göre bu yanılgının sözleşmenin iptalini haklı kılıcı önem taşıması ( objektif unsur ) gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 4.11.1998 tarih ve 1998/399-1998/993 sayılı kararın Yargıtay incelemesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için belirlenen 21.9.1999 günde davacı avukatı M. Veysi Hızal ile davalı avukatı Halil Acar gelip temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin esası incelenerek karar bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı kurumun 25.7.1997 tarihinde yaptığı Muş-Bulanık ve Malazgirt arası şeker pancarı nakliye işine ait ihaleyi en düşük bedelli teklif mektubu veren müvekkilinin kazandığını, ihale saatinde davacı şirket yetkililerinin bir cenaze haberi nedeniyle o yerden ayrılmak durumunda kalmaları üzerine ( 17 ) yaşında olan bir yakınlarının ihale işlemlerine devam ettiğini, bu arada davalı yetkililerince teklif mektubunun davacı aleyhine alacak biçimde değiştirilmesinin sağlandığını, sonradan öğrenilen bu duruma itiraz edildiğini, ancak sonuç alınamayınca sözleşmenin imzalanmadığını ve dava şirketçe önceden yatırılan ( 5 )milyar lira teminatın haksız biçimde irat kaydedildiğini ileri sürerek, anılan meblağın reeskont faiziyle birlikte davalıdan istirdadını talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacı şirketçe teklif fiyatlarının hem rakam hem de yazı ile yazılıp şirket kaşesi basılıp imzalanarak verildiğini, BK.nun 24 ve 25. maddeleri anlamında esaslı bir hatanın sözkonusu olmadığını verilen süre içerisinde davacının sözleşmeyi imzalamaması üzerine teminatın irat kaydedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, sunulan ve toplanan kanıtlara dayanılarak, davalının açtığı ihaleye katılan davacının Muş-Bulanık arası için ( 435.000 )TL/ton, Muş-Malazgirt arası için ( 500.000 )TL/ton teklif verdiği, ihaleye ( 12 )firmanın katıldığı, Muş-Bulanık arası için davacıya en yakın teklifin ( 659.000 )TL/ton, Muş-Malazgirt için ise ( 743.000 )TL/ton olduğu, davacının taahhüt ettiği edimin teklif ettiği fiyattan daha fazla olduğunu iddia ettiği, oysa bir kamu kurumu olan davalının en az teklifi verene ihaleyi vermek zorunda olduğu ve davacının hatasını bilebilecek durumda olmadığı, müdebbir bir tacir gibi davranmayan davacının BK.nun 26/1 mad. gereği kendi kusurundan kaynaklanan sözleşmenin feshi zararından sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı şirketin 1997/1998 dönemi için Muş-Bulanık ve Muş-Malazgirt arası taşıma ihalesine başvuran davacı şirket adına teklif veren kişinin yaşının küçüklüğü ve deneyimsizliği sonucu her bir güzergah için bir milyon lira eksiği ile teklif verildiği, bu rakamların bir önceki yılın fiyatlarının dahi altında olduğu, miktarda esaslı hataya düşüldüğü, bildirilen miktarla bildirilmesi düşünülen ( kasdedilen ) miktar arasında önemli fark bulunduğu, hataya dayalı miktarlar üzerinden düzenlenen sözleşmenin imzalanmaması nedeniyle önceden yatırılan teminatın davalı şirketçe haksız olarak irat kaydedildiği savına dayalı irat kaydedilen teminatın istirdadı istemine ilişkindir.
İç irade ile açıklanan irade arasında irade açıklamasında bulunanın bilgisi ve isteği dışında oluşan uyumsuzluğa "bildirimde hata", işlem yapma iradesinin oluşumuna etken olan tasarım ve düşünce yanılgısına ise "saikteki hata" denilmektedir. Borçlar Kanunu'nün 23 ve izleyen maddelerinde düzenlenen esaslı hatanın varlığının kabul edilebilmesi için, irade sahibinin sözkonusu yanılgı noktasını bilmiş olması halinde sözleşmeyi yapmayacağının kabul edilebilmesi ( sübjektif unsur ) ve iş yaşamındaki objektif iyi niyet kuralları ve ticari dürüstlük ilkelerine göre bu yanılgının sözleşmenin iptalini haklı kılıcı önem taşıması ( objektif unsur ) gerekir.
Davacı, kendisine ait teklif mektubunda yazılı miktarlar ile diğer teklif verenler arasında rekabet gereklerine uygun düşmeyen ölçüde büyük farklar bulunduğunu ileri sürerek. Borçlar Kanunu'nun 24. md.nin 3. bendinde belirtilen anlamda miktarda hataya düştüğünü, bu nedenle sözleşmeyi imzalamaktan kaçınmakta haklı olduğunu öne sürmektedir. Mahkemece ise, davacıya en yakın teklif miktarlarının önemli fark taşımadığı görüşüyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, ton başına verilen fiyatlardaki farkın toplam taşıma hacmi içinde önemli bir yekûn oluşturduğunun kabulü gerektiği gibi, davacının vermeyi düşündüğünü bildirdiği fiyatların üzerinde teklif veren ihale katılımcılarının bulunduğu da ihale dosyası içeriğinden anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılan inceleme ve araştırma uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme ulaştırılabilmesi için eksiktir. Seçilecek bir taşımacılık uzmanı bilirkişiden, ilgili dönem taşıma maliyetleri, yörede ucuz yakıt temin olanağı, varma yerinden Muş'a dönüşlerde yük bulma olasılığı gibi olgular da gözönüne alınarak maliyet ile teklif fiyatları arasında makul kazanç sağlayıcı fark bulunup bulunmadığı, yöresel taşıma faaliyetleri verilerine nazaran davacının verdiği fiyatlar ile kasdettiğini bildirdiği fiyatlar arasında rekabet gerçekleri ve ticari teamüllere aykırı biçimde önemlice fark olup olmadığı hususlarında ayrıntılı ve kapsamlı rapor alınıp değinilen olgular değerlendirilerek davacının kasdettiği ve bildirdiği ivaz arasındaki farkın esaslı hata ve bunun sonucunda da sözleşmeyi imzalamaktan kaçınmaya esas oluşturacak mahiyette olup olmadığının saptanması ve oluşacak durum çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, değinilen yönler irdelenmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, 65.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.9.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 1988/8883

K. 1998/10883

T. 13.10.1998

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Yaşlı ve Hasta Olan Kişiden Kandırarak Satın Alınan Taşınmazın İptali İstemi )

• ESASLI HATA ( Tarafın Bu Hata Olmasaydı Sözleşmeyi Yapmayacağının Belirlenmesi Durumunda Sözleşmenin İptalinin Gerekmesi )

• HİLE ( Karşı Tarafın Hilesine Maruz Kalarak Aldatılmak Suretiyle Sözleşme Yapan Tarafın Yasal Koşulların Kanıtlanması Halinde Sözleşmeyi İptal Edebilmesi )

818/m.24,25,26,28


ÖZET : Esaslı bir hata sonucu olarak veya karşı tarafın hilesine maruz kalarak aldatılmak suretiyle bir sözleşme yapan taraf, yasal koşulların kanıtlanması halinde esaslı hata veya karşı tarafın hilesi sonucunda oluşan bu ilişkiyi isterse iptal hakkını kullanıp geçmişe yürürlü olacak şekilde ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali, tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçsinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı, yaşlı, hasta, kandırılmaya müsait bir kişi olduğunu; dava konusu 1215 parseli ölünceye kadar bakma koşuluyla ve davalının bu yöndeki taahhüdü üzerine temlik ettiğini; ancak işlemin satış biçiminde gerçekleştirildiğini; işlemin mahiyetini anlamadığını ileri üsrerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı kızı, işlemin satış olduğunu, yazılı delil gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, olayları bildirmek yanlara, hukuksal niteleme hakime aittir. Somut olayda, iddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriği itibariyle hata, hile hukuksal nedenlerine dayanıldığı açıktır.
Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden ( Subjektif unsur ), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları ( objektif unsur ) açısından, hataya düşülmese idi böye bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili ( makable şamil ) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi BK.'nun 25. ve MK.'nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, BK.'nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir.
Hile ise, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. BK.'nun 28/1. maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı oldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili ( makable şamil ) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile ve hata her türlü delile ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hata veya hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Hal böyle olunca, yukarda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak taraf delillerinin değerlendirilmesi; hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 13.10.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 1995/12066

K. 1995/14247

T. 31.10.1995

• TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Akdin Konusunda Hata )

• ESASLI HATA ( Her Türlü Delille İspat Edilebilmesi )

• HATANIN İPTAL SEBEBİ OLMASI ( Objektif ve Subjektif Açıdan Esaslı Olması Zorunluluğu )

• AKDİN KONUSUNDA HATA ( Her Türlü Delille İspat Edilebilmesi )

1086/m.293

818/m.24,25


ÖZET : Akdin konusunu teşkil eden taşınmazda hataya düşüldüğü iddiasıyla açılan tapu iptali ve tescil davasının her türlü delille ispatı mümkündür. Ancak burada, hatanın esaslı sayılabilmesi ve iptal hakkı bahşedebilmesi, BK.nun 24 ve 25. maddelerinde yazılı koşulların birarada gerçekleşmesine bağlıdır; hata, hem objektif ve hem de subjektif bakımdan esaslı olmalıdır. DAVA : Davacı tarafından, davalılar aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın reddine dair verilen karar da vacı vekili tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmekle; dosya incelenerek, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı, kat mülkiyeti kurulmuş 9335 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki ve 10 nolu bağımsız bölümlerin kayden maliki iken,10 nolu konutun davalı Behiye'ye devir ve temliki hususunda anlaşmaya varılmış olmasına karşın 9 nolu konut yönünden tapuda işlem yapıldığını öne sürmüş, iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir. İddianın ileri sürülüş biçimine göre, davada ( hata ) hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Esasen maddi olayları açıklamak yanlara, uyuşmazlığa çözüm getirecek olan hukuki nedeni saptamak yargıca aittir. HUMK.nun 293. maddesinde ifade edildiği üzere, bu tür iddiaların tanık dahil, her türlü delil ile kanıtlanabilmesine yasal olanak vardır. Akdin konusunu teşkil eden şeyde ( taşınmazda ) hataya düşüldüğü iddiası için hükme yeterli bir soruşturmanın yapılması da zorunludur. Bilindiği gibi, hatanın esaslı sayılabilmesi ve iptal hakkı bahşedebilmesi Borçlar Kanununun 24 ve 25. maddelerinde yazılı koşulların bir arada gerçekleşmesine bağlıdır. Hata, hem objektif hem de subjektif bakımdan esaslı olmalıdır. Hatanın dürüstlük ( objektif iyiniyet ) kuralları uyarınca sözleşmenin iptalini haklı gösterecek önemde bulunması, objektif unsurunu oluşturur. Hata ettiğini bilseydi, sözleşmeyi yapmayacak olan kişinin durumu da subjektif unsur olarak kendini gösterir. Kuşkusuz, subjektif unsurun da belirgin bir şekilde ortaya çıkması icap eder. O halde, yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek yanların gösterecekleri delillerin tümüyle toplanması, icra dosyalarının getirtilmesi, tanıkların dinlenmesi, temyiz dilekçesine ekli, noterde düzenlenen 10.7.1995 tarihli tesbit tutanağının değerlendirilmesi, böylece olayda sözleşmenin iptalini zorunlu kılacak biçimde esaslı bir hataya düşülüp düşülmediğinin açıklığa kavuşturulması ve sonucu çerçevesinde hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek davanın reddedilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.10.1995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.