Mesajı Okuyun
Old 19-08-2010, 23:44   #19
Sadık Toprak

 
Varsayılan Bu karar değişecektir. Çünkü....

Değerli üyeler,

Sayın Mustafa Kırmızı'dan bugün edinilen bilgilerden Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 19 Temmuz 2010 tarihinde mal rejimi davaları için 10 yıllık zamanaşımı süresini kabul ettiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Acizane olarak kararın yanlış olduğunu ve bu kararın er geç değiştirileceğini söylüyorum.

Sadece bir cümle söylüyorum. 743 sayılı kanunda bu konuda olan boşluğu ve boşluğun içtihat kararlarıyla doldurulduğunu bile bile, kanun koyucu yeni 4721 sayılı kanunda da yine boşluk yaratıp, BK'dan kıyas yoluyla alınan 125. maddedeki 10 yıllık zamanaşımı uygulamasına devam edilmesini istemiştir demekten başka bir şey değildir bu Yargıtay kararı.

4722 sayalı uygulamaya ilişkin kanunun 20. maddesini de inkar etmek demektir bu karar. Yanlış olmuştur. Yakın bir gelecekte düzeltilecektir. Ancak gönül Türk hukukunun yaz boz tahtası haline getirilmemesini dilemektedir.

Gerek doktrinde, gerek yargıda mal rejimi tasfiye davaları için süren zamanaşımı tartışmaları 3 noktada toplanmaktadır.

(I)- 4721 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önceki evlilikler sırasında sahip olunan mallar ile bu Kanun yürürlüğe girdikten sonra edinilen malların, boşanma nedeniyle sona eren mal rejimi davalarında tabi olacağı zamanaşımı süresi;
(II)- Mal rejimi tasfiye davasının, 4721 sayılı Kanunun 178. maddesine göre, “boşanma hükmünün kesinleşmesinden” sonra doğan dava haklarından sayılıp sayılmayacağı;
(III)- Yasal mal rejiminin kabul edildiği evlilikler ile, sözleşmeye bağlı mal rejimleri arasında farklı zamanaşımı uygulanmasının gerektiği.

Eğri oturup doğru konuşalım. Gerek konuyu müzakere eden tartışmacıların, gerek Yargıtay içtihatları ve HGK kararlarının yansız ve objektif bir yaklaşım içerisinde olmadıkları gözlemlenmektedir. 178’inci maddede boşanmanın feri’lerinin kastedildiği gerekçede verilen örneğe dayandırılmaya çalışılmaktadır. Madde bir kere boşanma feri’lerinden bahis dahi etmemiştir. Nereden icat ediliyor bunlar? Yok feriler harçsızken mal rejimi tasfiye davaları nisbi harca tabiymiş. O nedenle feriler gibi işlem göremezmiş.

İşte bu gibi, af buyurun, uydurma gerekçeler işin içinden çıkılmaz hale getiriyor, sade bu konuyu değil mevzuatımızda tartışılan her konuyu. Madde metni sadece ”Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları..” diyor. Nereden çıkıyor yok fer’iler, yok nisbi harç? Bunlar zorlama, yanlı, sübjektif yaklaşımlar değildir de nedir?

Esasında, mal rejimi tasfiye davalarında zamanaşımı süresinin 4721 sayılı TMK yürürlüğe girdikten sonra tartışılacak bir yönü kalmadığını düşünüyorum.

743 sayılı Kanunda zamanaşımı yönünden bir eksiklik vardı. O nedenle içtihatlara başvurulmuş ve BK’nun 125. maddesi ile bu boşluk giderilmeye çalışılmıştır. Hal böyle iken, kanun koyucunun yeni kanunda yani 4721’de de bu boşluğun yine içtihatlarla giderilmesine göz yumduğu mu söylenmek isteniyor?

Kanun koyucunun böyle bir düşünce ile hareket edip etmeyeceğini takdirlerinize bırakıyorum.. 4721 sayılı Kanunun bu konuda gayet açık olduğu kanaatindeyim.

Şöyleki;

1- 743 sayılı TKM’nde mal rejimi tasfiyesi için kanun herhangi bir zamanaşımı süresi öngörmemiştir. Yani önceki 743 sayılı KANUNDA bu konuda bir hüküm bulunmamaktadır.

2- Bu nedenle, Yargıtay İÇTİHATLARI ile, 818 sayılı Borçlar Kanunun (BK) 125. maddesinin alacak davalarında öngördüğü 10 yıllık zamanaşımının mal rejimi tasfiye davalarında da kullanılması karar altına alınmıştır.

3- Kanun hükmü olmadığı takdirde boşluğu doldurmak için içtihatlar ve içtihadı birleştirme kararlarının uygulandığı malumdur. Yani, kanun hükmünün bulunmaması halinde içtihatlar uygulanır. Konu hakkında kanun hükmü vazedildiğinde İÇTİHATLAR GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRİR.

4- BK 125. madde, “Bu Kanunda başka suretle HÜKÜM MEVCUT OLMADIĞI takdirde…” ifadesini kullanmıştır. Üstelik, “Bu Kanunda” diyerek açıkça Borçlar Kanunun kastetmiştir. Artık o konuda boşluk yoktur. 4721 sayılı TMK’nun 178. maddesi, bir genelleme yaparak, boşanma sebebiyle doğan davalarda 1 yıllık zamanaşımını KANUN HÜKMÜ olarak açık seçik ortaya koymuştur. İçtihatlara ve BK’nun 125. maddesini kullanmaya veya atıfta bulunmaya artık gerek kalmamıştır.

5- Deniyor ki, 4722 sayılı TMK’nun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanunun 1. ve 10. maddeleri çerçevesinde 1 Ocak 2002 tarihinden önceki evliliklerde, boşanma halinde mal rejimi tasfiye davalarında 743 sayılı TKM hükümleri uygulanır. Doğrudur, KANUN HÜKÜMLERİ uygulanır. 4722 sayılı Kanun, İÇTİHAT KARARLARI dememiştir. Kaldı ki, belli bir konuda içtihat varsa, aynı konuda kanun hükmünün vazedilmesiyle bu içtihat geçerliğini yitirir.

6- 4721 sayılı Kanunun 225/2 fıkrası da keza gayet açıktır. Mal rejimi, boşanma davası açıldığı tarihten geçerli olmak üzere sona erer. Dolayısıyla, Kanun boşanma ile mal rejimi arasında doğrudan bir ilişki kurmuştur. Bunun aksini iddia edenlere şu soruyu sormak istiyorum: 4721 sayılı Kanun yürürlüğe girdiğinden bu güne kadar, boşanma davası kesinleşmeden, sonuçlandırılmış tek bir mal rejimi tasfiye davası gösterilebilir mi? Mal rejimi tasfiye davası açılsa bile, boşanmanın kesinleştirilmesi bekletici sebep yapılmaz mı? Niye boşanmanın kesinleşmesi bekletici sebep yapılıyor? Taraflar belki boşanmadan vazgeçtiler. Yahut mahkeme ayrılığa karar verdi. Dolayısıyla, mal rejimi ile boşanma olguları arasındaki doğrudan bir ilişki mevcuttur. Eski tabiriyle “illiyet rabıtası” vardır. O nedenle de mal rejimi davaları evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesi halinde doğan bir dava hakkıdır..

Kaldı ki, 178.maddenin gerekçesinde, “yıllar sonra” eşlerin tazminat ve nafaka gibi nedenlerle karşı karşıya gelmelerinin önlenmek istendiği ifade ediliyor diye, bu maddenin mal rejimi davalarını dışladığını hukuk mantığına ve kanunun sistematiğine uygun değildir. Yani, eşlerin mal rejimi davaları için karşı karşıya gelmelerinde kanun koyucu bir sakınca görmemiş midir?

Hal böyle iken, mal rejimi tasfiye davasının 178. maddedeki boşanmadan doğan davalardan olmadığını iddia etmek kanun maddesinin zorlanmasından başka bir şey değildir.

7- Belki de yukarıda kayıtlı açıklamaları yapmaya hiç gerek bulunmamaktadır. 4722 sayılı Kanunun ”Hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri” başlıklı 20. maddesi herhangi bir yoruma ihtiyaç duyulmayacak kadar açıktır.

MADDE 20. —Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, Türk Kanunu Medenîsi hükümlerine tâbi olmaya devam ederler. Ancak söz konusu süreler, Türk Medenî Kanununun belirlediği süreden uzun ise, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, bu Kanunda belirlenen sürenin geçmesiyle dolmuş olur.

Kanun yürürlüğe girmeden önce işlemeye başlamış süreler DAHİ, TMK’daki sürelerden uzunsa, TMK’daki hüküm uygulanacaktır. İşlemeye başlamamış süreler ise haliyle TMK hükümlerine tabidir.


8- TMK 241/2. madde dahi, “Dava hakkı alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak 1 yıl ve her halde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden 5 yıl geçmekle düşer.” ifadesini kullanarak, mal rejimine ilişkin dava hakkının 1 yılda zamanaşımına uğrayacağını teyit etmektedir.


O zaman ne tartışılmaktadır? 1 Ocak 2002 tarihinden önce akdedilmiş evlilik birliliğinin boşanma, iptal veya ölümle son bulması halinde mal rejimi tasfiye davalarında 743 sayılı TKM hükümleri uygulanacaktır. Peki, güzel, önceki Kanun döneminde, kanun hükmü de olmayan, içtihat kararlarına göre, başka bir kanuna atıfla oluşturulmuş 10 yıllık zamanaşımı süresi, 4721 sayılı TMK’nun öngördüğü 1 yıllık zamanaşımı süresinden uzun değil midir? Uzundur. O zaman 4722 sayılı kanuna göre ne yapılacaktır? 4721 sayılı Kanunda mevzu bahis olan, yani 1 yıllık süre uygulanacaktır.

9- Öte yandan, ayrı bir mal rejimi sözleşmesinin olması ve olmaması hallerini de göz önünde bulundurarak farklı zamanaşımı süreleri uygulanması gerektiği yönündeki görüşler de tamamen bir zorlamadır. Kanun veya kanunlarımızın neresinde böyle bir ayrım yapılmıştır? Bir tek madde gösterebilirler mi? Bu gibi zorlama kanun yorumları uygulamada karmaşadan başka hiçbir olguya hizmet etmemektedir. Bu görüşü savunanlar, muhtemelen mal rejimi sözleşmesi tabirinde sözleşme kelimesi geçiyor, ayrı bir akittir, ayrı bir alacak davası oluşturur yaklaşımı ile konuyu ele alıyorlarsa, büyük yanlış yapıyorlar. Evlilik esasen bir “akittir”. Farklı bir mal rejimi sözleşmesi seçenler ile, yasal mal rejimini tercih edenler arasında borç/alacak konusunda hiçbir ayrım yapılamaz. Yasal mal rejimini, 4721 sayılı Kanundan evvel veya sonra seçenlerin de aralarında “evlilik akdinden” doğan bir sözleşme vardır.

Yargıtay’ın bu kararı er veya geç değişecektir. Yanlış olmuştur. Hep birlikte göreceğiz.

Saygılarımla.