Mesajı Okuyun
Old 12-05-2007, 09:24   #14
icra20

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/22124
K. 2003/26064
T. 22.12.2003
• HACİZ ( Sırasında İcra Kefili Olmak - Borçlu Yönünden Takip Kesinleştiğine Göre Şikayetin Tümden Reddi Gereği )
• BORÇLU YÖNÜNDEN TAKİBİN KESİNLEŞMESİ ( İcra Kefiline İcra Emri Çıkarılması Koşulu )
• İCRA KEFİLİNE İCRA EMRİ ÇIKARILMASI KOŞULU ( Borçlu Yönünden Takibin Kesinleşmesi )
• BORÇLUNUN MÜDDETİN GEÇMESİNDEN İSTİFADE HAKKI OLMASI ( Bu Hakkından Vazgeçebileceği - Vazgeçmenin 3. Şahıslara Tesir Etmeyeceği/İcra Kefaletinin Geçerli Olduğu )
2004/m.20,38
ÖZET : İcra dairesindeki kefaletler ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi olduğuna; ancak usulüne uygun icra kefaleti olsa dahi, hakkında takip yapılan borçlu yönünden takip kesinleşmedikçe icra kefiline icra emri çıkarılamayacağı gibi, borç miktarının henüz belirlenmediği bu halde kefil hakkındaki takibin devamı da mümkün bulunmamasına; ayrıca bir müddetin geçmesinden istifade hakkı olan borçlu, bu hakkından vazgeçebileceğine; bu vazgeçme 3. şahıslara tesir etmeyeceğinden icra kefaletinin geçerli olup kefil hakkındaki takip kesinleştiğine; şikayetçi işbu olayda borçlu olan kocası hakkındaki haciz sırasında icra kefili olduğuna ve bu borçlu yönünden takip kesinleştiğine göre şikayetin tümden reddi gerekir.

DAVA : Mercii kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin alacaklı vekilince istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : İİK.nun 38. maddesi gereğince icra dairesindeki kefaletler ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. Ancak, usulüne uygun icra kefaleti olsa dahi, hakkında takip yapılan borçlu yönünden takip kesinleşmedikçe icra kefiline icra emri çıkarılamayacağı gibi, borç miktarının henüz belirlenmediği bu halde kefil hakkındaki takibin devamı da mümkün değildir. Bu konudaki Mercii gerekçesi yasaya uygundur. Ayrıca İİK.nun 20. maddesi gereğince bir müddetin geçmesinden istifade hakkı olan borçlu, bu hakkından vazgeçebilir. Bu vazgeçme 3. şahıslara tesir etmez. Bu nedenle icra kefaletinin geçerli olduğu ve kefil hakkındaki takibin kesinleştiği yönündeki Mercii kararı da doğrudur.

Ancak, somut olayda şikayetçi 14.3.2003 tarihli ve borçlu olan kocası Bilal hakkındaki haciz sırasında icra kefili olmuştur. Bu borçlu yönünden takip kesinleştiğine göre, şikayetin tümden reddi yerine, icra kefiline ait araç ve onun maaşı üzerindeki haczin kaldırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mercii kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 22.12.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. CEZA DAİRESİ
E. 1991/1304
K. 1991/2025
T. 27.2.1991
• TAAHHÜDÜ İHLAL ( Ödeme Taahhüdünde Bulunmayan İcra Kefili Hakkında )
• ÖDEME TAAHHÜDÜ ( İcra Kefilinin Takip Sırasında Yeni Bir Taahhütte Bulunmamış Olması Suçun Oluşumunu Engeller )
2004/m.340
ÖZET : Borçlu Mehmet aleyhinde yapılan haciz sırasında, sanık borca kefil olduğunu kabul ve taahhüt etmişse de, bu kefillik dolayısıyla sanık aleyhine yapılan icra takibi sırasında yeni bir ödeme taahhüdünde bulunmadığından taahhüdü ihlal suçu oluşmaz.

DAVA: Taahhüdü ihlalden sanık Ali'nin yapılan yargılaması sonunda; İİK.nun 340. maddesi uyarınca 1 ay hafif hapis cezasıyla hükümlülüğüne dair, ( Yatağan İcra Ceza Mahkemesi )nden verilen 11.9.1990 gün ve 106 esas, 165 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C. Başsavcılığı'ndan tebliğname ile 20.2.1991 günü Daireye gönderilmekle incelenip, gereği düşünüldü:

KARAR: Borçlu Mehmet hakkında yapılan icra takibi esnasında 13.3.1990 tarihindeki hacizde; Ali takip konusu borca kefil olduğunu ve 30.5.1990 tarihinde bu borcu masrafları ile birlikte defaten ödeyeceğini, icra kefili olarak kabul ve taahhüt etmiştir.

İcra dairesinde yapılan bu kefaletle, kefil yönünden ilamlı borç niteliğinde alacak talimat altına alınmış olmaktadır. Bu kefaletten sonra alacaklının icra kefili aleyhine takibe geçmesi, takibin kesinleşmesini müteakip kefil borçlunun ödeme taahhüdünü ihlal suçundan sorumlu tutulabilmesi için aleyhine vaki kesinleşmiş takip üzerine yasal bir ödeme taahhüdünde bulunması ve bu taahhüdü ihlal etmesi gerekir.

Her ne kadar alacaklı icra kefili aleyhine 14.3.1990 tarihinde icra emri çıkarmak suretiyle takibe geçmiş ve muhtıralarda tebliğ olunmuşsa da icra kefili sanığın kendisi hakkındaki icra takibinden önce 13.3.1990 tarihinde kabullendiği kefalet esnasındaki taahhüdünden sorumlu tutulmasının olanaksız olduğu ve açılan takibin kesinleşmesinden sonra yapılmış yeni bir ödeme taahhüdü bulunmadığı gözetilmeden oluşmayan suçtan dolayı yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi.

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepden dolayı ( BOZULMASINA ), 27.2.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yukarıdaki yargıtay kararlarından hareket edersek öncelikle ilgilinin açıkça tutanakta kefil olduğunu beyan etmesi yani kefil kelimesinin beyanında kefil iradesinin gerçekleşmesi lazım,
Ayrıca borçlu şirket olduğuna göre şirket adına yetkili olan bir kişinin muhatap olması gerektiğinden buda yetkili olduğuna dair noterden tanzim edilmiş bir belge ile şirket yetkilisi olduğunu söyliyen şahsın şirket adına hertürlü taahütte bulunabileceği, ancak taahhütte bulunduğu takdirde şahsım adıma ibaresi geçmediği müddetçe ve şirketin borcunun tamamına icra kefili oluyorum demediği müddetçe kefaletten söz edilemez, şirket adına taahhütte bulunduğundan şirketteki sorumluluğu derecesinde kabul edilmesi gerekir. Şirket tarafından butür sorumluluk ortaklardan birisine verilebileceği gibi orada görevli şirket müdürünede verilebilir.Zira şirketin borcundan dolayı ne şirket müdürüne nede ortakların malları haczedilemez. Ancak şirket borcundan sorumlu kılınabilmesi için kambiyolarda birden fazla imzanın olması, sair hususlarda da açıkça kefil olması halinde mümkündür.Benim görüşüm bu doğrultudadır.