Mesajı Okuyun
Old 27-05-2012, 16:05   #6
uğur deniz

 
Varsayılan TMK 713/2 nin Anayasa Mahkemesinin İptal Kararından Sonraki Yargıtay Kararı

Yargıtay 8.HD NİN 2010 /4414 Esas 2011/7892 Karar sayılı ilamı

.........Dava kazanmayı sağlayan zilyetlik ve TMK nun 713/2.fıkrasında yer alan "maliki 20 yıl önce ölmüş..."hukuki sebebine dayalı olarak TMK nun 713/1 ve 2. fıkraları gereğince tapunun hukuki değerini yitirdiği gerekçesiyle açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
TMK nun 713/2.fıkrasında yer alan "...ölmüş..."ibaresinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle mahkeme kararının irdelenmesi gerekmektedir.
Somut olayda çözümlenmesi gereken öncelikli sorun; eldeki temyiz incelemesinin yapıldığı aşamada yerel mahkemenin kararına dayanak oluşturan hükmün TMK nun 713/2.fıkrasındaki;"...ölmüş..." sözcüğünün Anayasa Mahkemesince iptaline ilişkin kararı ve bu karar yayımlanana kadar hükmün yürürlüğünün durdurulması kararının eldeki davaya etkisinin ne olacağı hususudur.
Davaya dayanak oluşturan TMK nun 713/2.fıkrasında yer alan "...ölmüş..." sözcüğünün,"Anayasa Mahkemesinin 17.03.2011 gün ve 2009;/58 Esas 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline bu sözcüğün uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararın Resmi Gazetede yayınlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına 17.3.2011 tarihinde karar verilmiştir."
Anayasa Mahkemesi Kararlarının Özelliği ve Geriye Yürümezliğinin İrdelenmesi;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 153/2.fıkrasında Anayasa Mahkemesinin bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken,kanun koyucu gibi hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceğini vurguladıktan sonra aynı maddenin 5.fıkrasında da "iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği"açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları,İdari Yargıda verilen iptal kararlarından farklı bir özelliğe sahiptir. İdari Yargıda asıl olan iptal kararlarının geriye yürümesi yani iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas alınmasına karşın Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümemesi asıldır. Bu bakımdan İdari Yargıdaki iptal kararları beyan edici, açıklayıcı nitelikte olduğu halde Türk Anayasa Yargısındaki iptal kararları genelde kurucu(inşai-yenilik doğurucu)niteliktedir.
Türk Anayasa sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı kazanılmış hakları ve hukuksal güvenliği ortadan kaldırıcı ya da toplumun adalet anlayışını zedeleyici sonuçlar doğurmasından kaygı duyulmasını önlemek Devlete olan güven duygularını sarsmamak Devlet yaşamında hukuk kargaşasına neden olmamak hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak olarak özetlenebilir.
Bu bakımdan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi,kabul edilen önemli bir ilkedir.Nitekim Anayasa Mahkemesi 12.12.1989 gün ve 1989/11 Esas 1989/48 Karar sayılı kararında "Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarınıon geriye yüğrümezliği kuralı kabul edilmiştir.Böylece hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürülüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır"denilmek suretiyle konunun önemi vurgulanmıştır.
Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların(kazanılmış hakların)korunması Hukuk Devletinin bir gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin (ceza mahkumiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.
Bu durumda kazanılmış haklar kavramı Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir.
Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı; nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar,Anayasanın 2.maddesinde ifadesini bulan "Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devletidir." hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır,belirsizlik ortamına neden olur ve bu nedenle kabul edilemez.
Anayasa Mahkemesinin 19.12.1989 gün ve 1989/14 esas 1989 /49 karar sayılı kararında aynen;"bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında,bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların korunması Hukuk Devletinin gereği olduğunu"vurgulamaktadır.
Bu karara paralel olarak Danıştay da 16.12.1966 tarih ve 1963/386 Esas 1966/1642 Karar sayılı kararında "iptal kararları geriye yürümez" kuralının kazanılmış hakları saklı tutmak hukuk kararlılığı ve dolayısıyla kamu düzenini korumak amacıyla getirildiği görüşü benimsenmiştir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları kural olarak Resmi Gazetede yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hukuki sonuçlar doğurmaktadırlar.Bu nedenledir ki Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce iptal edilen yasa kuralına dayanılarak verilen ve kesinleşmiş mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenmeyeceği açıktır. Yani Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının iptal edilen yasa kuralına dayanılarak verlen ve kesinleşmiş mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenmeyeceği açıktır.Yani Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir.
Saptanan bu olgular karşısında Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının ya da kanunların geriye yürümezliği ilkesinin istisnalarını kamu düzeni genel ahlak kuralları ile kazanılmış hak ilkesi oluşturmaktadır.Kazanılmış hakkın söz konusu olduğu durumlarda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının uygulanamayacağı kabul edilmektedir.
Eldeki dosyada söz konusu olan somut olaya gelince; TMK nun 713/2 fıkrasında açıklanan üç ayrı hukuki sebepten biri olan "...ölmüş.." sözcüğünün Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra elde bulunan veya açılacak davalara etkisisn ne olacağı üzerinde durulması gerekmektedir. TMK nun 713/1 fıkrasında "tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süre ile ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi o taşınmazın tamamı,bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir."denilmiştir.
Aynı maddenin 2.fıkrasında ise "aynı koşullar altında maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkıında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar ver,lmesini isteyebilir." amir hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi TMK nun 713/2 fıkrasına dayalı olarak açılan davaların başarıya ulaşması bu fıkrada belirtilen koşullar yanında aynı zamanda 713/1.fıkrasındaki koşulların da gerçekleşmiş bulunmasına bağlıdır.Çünkü 2.fıkrada "aynı koşullar altında" denilmek suretiyle aynı maddenin 1.fıkrasına atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır.Bu nedenle 1.fıkradaki koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur.
TMK nun 713/5.fıkrasının son cümlesinde ise "Mülkiyet birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur." ilkesi getirilmiştir.Bu ilke 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Kanunla anılan fıkraya eklenmiştir.
4.12.1988 t. ve 1996/4 Esas 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararından önce 743 sayılı TMK nun 639 (TMK 713) maddesine dayalı olarak açılan davalarda mülkiyetin hangi tarihte doğacağı ve kazanılacağı konusu gerek uygulamada ve gerekse d oktrinde oldukça tartışmalı idi.4.12.1998 t. ve 1996/4 Esas 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile "kazandırıcı zamanaşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK nun 639/1 maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdasi (yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu)nitelikli kararlardır.Mülkiyet hakkı bu kararların kesinleştiği anda kazanılır."görüşü benimsenmişti.Daha sonra 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK nun 713/5.fıkrasının son cümlesiyle aynı maddenin 1 ve 2 fıkralarını da kapsayacak biçimde mülkiyetin 1.fıkrada öngörülen koşulların oluşmasıyla kazanılacağı kabul edilmiştir.
İşte TMK nun 713/5 fıkrasında mülkiyet 1.fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur ibaresi TMK nun 713/1 ve 2.fıkralarına dayalı olarak açaılan davalar açısından "kazanılmış hak" olarak kabul edilip edilemeyeceği sorunu karşımıza çıkmaktadır. Sözü edilen ibare ile 1 ve 2 fıkralarında yer alan tüm koşulların gerçekleşmesi yanında aynı maddenin 1.fıkrasında açıklanan 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda mülkiyetin kazanılacağı kastedilmektedir. Şu halde Anayasa Mahkemesince yürürlüğün durdurulması kararının verildiği 17.3.2011 tarihinden önce dava açanlar (eldeki davalar) ile açmayanlar bakımından 20 yıllık kazanma süresi ve 2 fıkrada açaılanan maliki 20 yıl önce ölmüş olan kişi bakımından söz konusu süreler dolmuş ise bunlar açısından kazanılmış hakkın kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.
TMK nun 713/5.fıkrasına eklenen ibare ile mülkiyet hakkının tüm kazanma koşullarının oluşması ile 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda kazanılacağı açıklandığına ve bu konuda hiçbir duraksama söz konusu olamayacağına göre en az önce açıklanan durumlar bakımından kazanılmış hakkın varlığının kabulü gerekmektedir.Yukarıda yapılan tüm açıklamalar da bunu doğrulamaktadır. 4721 Sayılı Kanunla getirilen ve TMk nun 713/5 fıkranın son cümlesi için gösterilen gerekçede de şu ifade yer almaktadır. "Gerçekten mülkiyet hakkının hangi anda kazanılmış olacağı sorusunu cevaplayan bu yeni hükme göre mülkiyet 1.fıkrada öngörülmüş olan bütün şartların gerçekleştiği anda kazanılmış olacak yani hakimin vereceği tescil kararı geriye dönük sonuç doğuracaktır."denilmektedir.
Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararıyla birlikte 17.3.2011 tarihinde aynı zamanda "...kararın Resmi Gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına"karar verilmiştir.Şu halde yürürlüğün durdurulması kararının verildiği 17.3.2011 tarihinden önce açılmış bulunan davalar bakımından maliki 20 yıl önce ölmüş ve o tarihten dava tarihine veya kayıt maliki adına bulunan tapu kaydının intikal gördüğü tarihe kadar diğer kazanma koşulları yanında 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise bu tür davalar bakımından kazanılmış hakkın kabulü gerekir.Uyuşmazlığa konu yapılan tapu kaydı,malikin ölüm tarihinden 20 yıllık kazanma süresi geçtikten sonra intikal görmüş ise bu tür intikal gören kayıt hukuken bir değer taşımaz ve intikal maliklerine herhangi bir hak bahşetmez. Yine dava açmamış ancak Anayasa Mahkemesinin verdiği yürürlüğün durdurulması karar tarihi olan 17.3.2011 taraihinden önce hak sahipleri yararına kazanma koşulları oluşmuş malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğunun da kabulü gerekmektedir. Bu gibi hak sahiplerinin 17.3.2011 tarihinden önce veya sonra dava açmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler tapu kaydı,veraset belgesi kapsamı,keşif tutanağı,keşifte dinlenen tanık anlatımları birlikte değerlendirildiğinde kayıt maliki Rıza Fidanın 22.10.1985 tarihinde öldüğü veraset belgesiyle sabit olduğu davacının 11.7.1973 tarihinde harici satış senediyle dava konusu taşınmazı Rıza Fidandan satın aldığı o günden beri zilyet ve tasarrufunda bulundurduğu eldeki davanın 27.8.2008 tarihinde açıldığı böylece ölüm tarihinden davba tarihine kadar diğer kazanma koşulları yanında 20 yıllık kazanma süresinin de davacı yararına gerçekleştiği dosya kapsamıyla sabit bulunmuştur.
.....ONANMASINA....29.12.2011 oybirliğiyle