Mesajı Okuyun
Old 05-12-2006, 22:10   #35
ibreti

 
Varsayılan

Hiç unutmam;
Meslekteki ilk senemdi.
İki borçlusu olan bir takipte, tebligat yapılmış olmasına rağmen asıl borçlunun evini bulamadım ve kefilin evine gittim.
Kefil olunca varlıklı biri sanmıştım aslında. Gördüm ki adamın hali perişan. Okul çağında üç çocuk, fazlaca bilgisi görgüsü olmayan, kendin idare etmekte zorlanan bir eş, kendisi dersen ona keza.
Adam, kapısına alacaklı getirtmiş olmanın mahcupluğu ile bir eşine, çocuklarına baktı. Boynunu büktü. Çok zorlu bir ifade ile bana döndü ve "Avukat bey, beni mazur görürsen bir ricam var. Seni bir kaç kere aradım ama bulamadım. Ben kendime zor yetiyorum. Bu adama kefil oldum ama sonra olmadık işler geldi başıma ve bu hale geldim. Asıl borçlu kaçmaya hazırlanıyor. Adresini göstersem de orada haciz yapsanız, bana bu kadarlık bir yardımın olsun..." dedi. Kabul ettim ve asıl borçlunun adresine doğru o önde, biz arkada yola koyulduk.

Eve girdik ki; borçlu bizim işleri kolaylaştırmış. Halılar rulo edilmiş, tv mukavva kutuya konulmuş, buzdolabı, fırın, çamaşır makinası hepsi içi boşaltılmış, muhafazaya hazır halde bekliyor. Nakliye kamyonu bile evin önünde duruyor Eh.. Sahiden kolaylık oldu. Haczi başarıyla tamamladık ve yed-i emin döposunun yolunu tuttuk.
Depoya mal tesliminden sonra büroya geldim. Borçlu ve eşi benden evvel gelmişler büroya. Hacizli malların kendilerine teslim edilmesi için binbir türlü yalvarıyorlar. Tabiki bu mümkün değil. Adam kaçmak üzereyken sobelendi çünkü.

İcra dairesine eksik kalan masrafları yatırmak için çıktım bürodan. Borçlu ve eşi de benimle birlikte çıktı. Yalvarmalar ana caddeye kadar devam etti. Caddeden karşıya geçtik. Yalvarmalar tehdide dönüştü. Umursamadım. Adliyenin kapısına kadar geldik. Daracık bir merdivenden giriliyor adliyeye. Apartmandan bozma kiralık bir yer çünkü. Tam içeri adım attım ki, daracık merdivenin duvarlarındaki gölge hareketinden bana bir elin kaltığını farkettim. Kolumu savurmamla sırtıma bıçağın inmesi bir oldu. Üzerimdeki gömlek yukarıdan aşağıya kadar kesilmiş, sırtımda bıçağın ucu ile çizilmiş. Savunma amaçlı olarak bir kaç tane okkalı yumruk tekme savurdum. Etraftan vatandaşların da gelmesi ile borçlu ve eşi kaçtı.

O vaziyette ikiyüz metre yakındaki iskele karakoluna gittim. Durumu anlattım. Polis memuru alaycı bir eda ile "Avukat bey, savcılıktan gelmezseniz bişey yapamayız." dedi ve hiç umursamadı. Küçücück ilçe. Üçyüz metre ötede de savcılığın bulunduğu ceza adliyesi var. Koşa koşa oraya gittim. Nöbetçi savcıyı buldum. Durumu anlattım. Sırtımdaki bıçak yarasını gösterdim. Savcımız "Avukat bey, yazılı müracaat edin." deyip önündeki evrakları okumaya başladı. Mahkeme kalemlerinden birine girip, katipten daktilosunda bir dilekçe yazmak için izin istedim ve datkilo ile apar topar bir dilekçe yazdım. Apar topar savcıya gittim tekrar. Dilekçemin havalesini yaptı ve "kaleme bırak, kaydını yapsınlar." dedi. Kaleme evrakı bıraktım. "Biz karakola göndeririz." dediler.
Aradan bir ay kadar zaman geçti. Postacı takipsizlik kararını getirdi. İtiraz için dosyayı inceledim. O tarihlerde zorunlu müdafiilik yoktu. Orta okul ve liseyi birlikte okuduğumuz bir meslektaşım sanığın savunmasını yapmış. Sanık ifade vermiş "Görmedim. Duymadım. Bilmiyorum."....
-
Sahiden de yargı kimsenin tekelinde değildir.
Sahiden de kutuplaşmadan bir yarar gelmez.
Kutuplaşma sahiden de yargıyı yıpratır.
Ne varki bu gerçeklik kolay değişeceğe benzemiyor.
-
Anketin geldiği noktaya baktım;
"Borçlu tutuklanmış, vatandaş tutuklanmamışır." diyenlerin sayısında artış var.
Buna karşın "Vatandaş tutuklanmış, borçlu tutuklanmamıştır.." diyenlerin sayısı nisbeten daha az.
Bütün arızalarına rağmen hukuka güvenin daha önde olması sevindirici. Hala vakit geçmiş değil



Saygılarımla..