Mesajı Okuyun
Old 12-03-2007, 17:38   #2
Av. Dr. V. SEVEN

 
Varsayılan

Eskilerin yanlışlıkları sergilemek üzere anlatmayı sevdikleri bir kıssa vardır.
Kurban olayını anlatmak için kürsüye çıkan biri, “Hz. Davut Allah'a 'Yarabbi bana bir kız çocuğu ver de sana kurban edeyim' diye yakarmış. Duası yerine gelmiş ve Ayşe doğmuş. Tam adağını yerine getireceği sırada Azrail gökten bir keçiyle çıkagelmiş, 'Kızı bırak, keçiyi kurban et' demiş…”
Sabrı o noktaya kadar dayanan bir dinleyici, “Edep yahu!” nidasıyla söze destursuz girmiş: “Hangi yanlışını düzelteyim: O peygamber Hz. Davut değil Hz. İbrahim… İstediği çocuğun cinsiyeti kız değil erkek… Doğan çocuğun adı Ayşe değil İsmail… Gökten gelen melek Azrail değil Cebrail… Kurban edilen de keçi değil koç…”
İlk olarak dikkat edilirse olayda bir BONO (Emre Muharrer Senet) olmasına rağmen sürekli KEŞİDECİ’den bahsedilmektedir (NOT: Bu cevaptan sonra ifadeler sonradan düzeltilmiştir). Maalesef bu çok sık yapılan bir yanlışlıktır. Bonoda keşideci değil “Tanzim Eden” vardır. Keşideci poliçe (TTK m. 583/8) ve çek’te (TTK m. 692/6) söz konusudur. Bu senetlerde keşideci müracaat borçlusudur. Bundan dolayıdır ki, bu kişileri sorumlu tutabilmek için kural olarak süresi içinde protesto çekmiş ve çek söz konusu ise karşılıksız olduğunun tespit ettirilmiş olması gerekir. Halbuki, senedi tanzim eden, poliçedeki kabul eden muhatap gibi sorumlu (TTK m. 691/1) olduğundan tanzim eden senedin asıl borçlusudur ve onu sorumlu tutmak için protesto çekmiş olmak gerekmez.

İkinci olarak bir bonoda kefil yazılmış olması veya kefil sıfatıyla imza atılmış olması taraflar arasındaki ilişkiye Borçlar Kanunu m. 483 vd. anlamında “Kefalet Sözleşmesi” nin hükümlerinin uygulanacağı sonucunu doğurmaz. Çünkü, bononun ön yüzündeki tanzim edenin imzasının dışındaki imzalar “aval” niteliğindedir. TTK m. 613/2’ye göre, “Aval “aval içindir” tabiri ile veya buna muadil diğer her hangi bir ibare ile ifade ve avalı veren kimse tarafından imza edilir.” Bu çerçevede “Kefil veya kafalet” ibaresi de yerleşik Yargıtay kararlarına göre, aval’e muadil diğer her hangi bir ibare niteliğindedir (Bkz. TTK m. 690/3 atfı ile 612-614). Bono metninde avalin kimin hesabına verildiğini gösterilmemiş ise, aval bonoyu tanzim eden kimse hesabına verilmiş sayılır (TTK m. 790/4).

Üçüncü olarak, kefil olmak amacıyla (ciranta) imza atılması olayına gelince, bu durumda lehdar olarak bu kişinin gösterilmesi ve bu kişinin bonoyu üçüncü kişilere (Müvekkilinize) ciro etmesi gerekir ki müvekkiliniz yetkili hamil olsun.

Yapılan bu düzeltmeler sonucunda;
1. İhtimal :TTK m. 690/1 atfı gereği bonolarda da uygulanan m. 676/2’ye göre, “Poliçenin (Bono) iptaline karar verilmiş olmasına rağmen dilekçe sahibi kabul edene karşı, poliçeden doğan talep hakkını dermeyan edebilir.” Senedi (Bono) tanzim eden, poliçedeki kabul eden muhatap gibi sorumlu (TTK m. 691/1) olduğundan tanzim eden senedin asıl borçlusudur. Senetteki (Bono) kefil imzaları aval niteliğinde olduğundan ve metninde avalin kimin hesabına verildiğini gösterilmemiş ise, aval bonoyu tanzim eden kimse hesabına verilmiş sayılır (TTK m. 790/4). TTK m. 614/1’e göre, “Aval veren kimse, kimin için taahhüt altına girmişse tıpkı onun gibi mesul olur.” Hükümleri gereğince bu kişiyi sorumlu tutabilirsiniz.
2. İhtimal : Kefil olmak amacıyla (cironun teminat fonksiyonundan yararlanmak için) imza atılması olayında lehdar müracaat borçlusu olduğundan bu kişiyi sorumlu tutamazsınız. Çünkü, müracaat borçlularına ancak, protesto belgesi ve senedin ibrazıyla müracaat edilebilir.