Mesajı Okuyun
Old 16-02-2007, 18:07   #2
Hekimbaşı

 
Varsayılan Olmayacak da ne olacak?

Sn.Kayar,

'Hukuki yönü' dediğiniz zaman ben tartışma dışında kalıyorum; ama yine de 'vicdani yönü', yani adalet felsefesi açısından bazı şeyler söylemek isterim. Sırf konuya hekimlerin, ya da en azından benim gibilerin, nasıl baktığının anlaşılması açısından.

1. İlk örnek olarak hekimini (veya sağlık hizmetini sunanı) seçme hakkına bakalım. Eğer hastanın görevlinin husumeti veya yetersizliği gibi, aynı zamanda şikayete konu olabilecek bir gerekçesi yokken, başka herhangi bir nedenle görevliyi reddetmesi hakkı olacak ise; görevlinin de aynı koşullar altında aynı hakkı olması gerekir. Her iki durumun da ancak başka seçenek varsa geçerli ve anlamlı olacağı ortadadır. Ama, bu durum yoksa, ve hasta nesnel ölçütlere dayanmayan bu hakkı kullanabilecekse, benzer hakkı görevliye de vermiş olmamız gerekir. Bu durumda, birden fazla görevlinin olduğu hallerde, bir görevlinin bütün hastaları reddetmesi ve diğer görevliye yönlendirmesine de razı gelmemiz gerekir. Bunu kabul edecek miyiz? Veya hastaların yönlendirildiği hekim kabul edecek mi? Etmezse ne olacak? Yasayı çıkartan mı bakacak? Bu durum nedeniyle mahkemelik olan hekimlerin davasına bakan yargıç mı?

2. Bir rahatsızlığa birden çok çözüm bulunabilir, hepsinin artıları ve eksileri vardır. Hastaya hepsini seçenek olarak bildirmemiz hastanın hakkı olabilir. Fakat hastanın seçimi bizim doğru bulmadığımız bir seçimse, bunu uygulamak zorunda mıyız? Elbette hayır. O zaman hastaya 'güle güle' demek özgürlüğümüz olmalıdır. Bunun nedenlerinden bir tanesi, hekimlerin ve sağlık kuruluşlarının performans değerlendirmeleridir. Bugünün TC vatandaşı gözüyle bakmayınız; yarının ABD sindeymişiniz gibi bakınız. Neden bunu söylüyorum; çünkü gidişat o yöndedir. ABD de her hekimin, her sağlık kurumunun, her hastalık, her tedavi yöntemi ile ilgili maliyet, komplikasyon, mortalite ve morbidite istatistikleri tutulur. Bunlar sadece dosyada çeşni olsun diye tutulmaz elbette. Onlara dayanarak hekimin ve kurumun risk katsayıları saptanır ve mesleki sigorta primleri ayarlanır. Bu nedenle de ne hekimler, ne de kurumlar daha riskli işlemleri yapmak istemezler. Yapmazlar da zaten. Bunu bir anlamda 'mesleki şöhreti koruma' diye de görebilirsiniz; ama gerçek budur. Hastanın da hekimi buna zorlamaya hakkı yoktur.

Örneklere devam etmekte pek yarar görmüyorum, çünkü ötesi fazla tıbbi kaçacak. Ama işin özü şu: adaletin temel felsefesine aykırı olarak iki kişi arasındaki ilişkiye tek taraflı haklar tanımak kabul edilemez. Mutlaka bu hakların dengeli dağıtılması, ölçüsü olması ve ülkenin gerçeklerine uygun olması gerekir. Hasta hakkından söz ediyorsak, hekim hakkından da söz etmemiz gerekir. Bunların başında da, birim zamanda muayene edilebilecek hasta sayısı gelir, ki ülkemizde genel kabul gören rakkamın altında hasta bakan hekim sayısı % 5 in altındadır. Genel kabul gören rakkamın üzerinde bakanların baktıkları adet ise ortalama ikibuçuk katı fazladır.

Bu rezalet ortadayken, tek taraflı hasta hakları da neyin nesi oluyor? Veya, neye hizmet edecek? Aslında, daha önceki yazılarımda da belirttim, benim cevabım var: sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesini teşvik edecek, hızlandıracak. Ama bir yanılgı var; o da örneklenen yerin sosyal devlet anlayışından hiç nasibini almamış bir yer olması. Kimsenin aklına bize özgü çözümler üretmek gelmiyor. ABD, uluslararası sermaye veya olmadı AB çözümleri dayatılıyor. Ve işin korkuncu, bunlar iyi, güzel şeyler olarak pazarlanıyor; çoğu zaman da yutturuluyor. ABD deki hekim, hastayı muayene etmemeyi bile tercih edebilir. Yatırdığı hastayı kapı dışarı edebilir. Önerdiği tedaviye uymadığı taktirde, kurula tedaviyi kestiğini, hastanın o hastalığıyla ilgili sorumluluğunu artık alamayacağını bildirebilir. Ama dikkat ederseniz, bu haklar hep o hasta hakları çerçevesinde verilmiş haklardır. Polikliniğindeki hasta sayısı belli adedi geçtiği taktirde reddedebilir, buna rağmen hasta gelirse, yönetime uyarı yazısı yazabilir, gereken yapılmazsa dava açabilir, açarsa da mutlaka kazanır. Sadece o değil, ilgili dönemde bakmak zorunda kaldığı, ama yeterince zaman ayırmadığı hastalar bile kurumdan tazminat alma hakkı kazanırlar. O dava açmasa bile, hastalar aynı nedenle açarlarsa, o suçlu bulunacaktır da ondan. Yani, bu çalışma ortamının bizimkiyle ilişkisini bulabilene aşk olsun. Ama buna rağmen, aynı hasta hakları peşindeyiz maşallah.

Konuyu tartışmaya açmak için kullandığınız başlığı bile olumsuz koşullandırıcı nitelikte olduğu için ön yargılı bulduğumu da bilmenizi isterim. Herkesin hakkı oluyor da, hekimlerin niye olmasın; onlar köle mi? Vicdanlarının daha güçlü olması, daha insan olmaları gerektiği gerekçeleri ileri sürülerek, hababam hekimler mi sömürülecek? El insaf! Bütün suçu hekimlerde bulmak bu toplumun bir saplantısı haline geldi, ki bu yanlış. Binlerce idealist, iyi niyetli, çalışkan hekimimiz var; onları kırıyor, üzüyor bu tutum. Bir suçlu aranıyorsa, o da üniversiteler, YÖK ve seçilmişlerdir; o genç arkadaşlarımız asla değil. Ben artık hekimlik yapmadığım için daha az üzülüyorum sanmayın; ben de çok üzülüyorum. ABD deki bütün bu olumsuzluklara rağmen hekimler baştacı edilirken, burada şamar oğlanı. Üzülmeyip de ne yapayım?

Bu durumda başlık önermekle de yükümlü duruma düştüğümü hissediyorum; yoksa sadece eleştirmiş olurum. Bence önyargısız başlık 'Hasta hakları çerçevesinde hekim hakları ne olmalı?' veya biraz daha tarafsızı 'Hekim hakları neler olmalı?' olabilirdi. Ve elbette bu haklar, yetki ve sorumluluklar bir yana bırakılarak tartışılamaz. İş oraya geldiğinde de, hukuktan önce uygulama koşulları, yani ülke gerçekleri gelir; hukuk kuralları o çerçevede geliştirilmelidir.

Saygılarımla,