Mesajı Okuyun
Old 17-04-2006, 14:10   #2
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın Narin,

Olayda kesin hüküm varsa bu nedenle artık hakkınızın talep edilemeyeceğini üzülerek belirteyim. Yine de bazı notlar düşmek isterim.Mk 6 gereğince kanunda aksine hüküm (karine vb) yoksa herkes hakkını dayandırmış olduğu yani kendisine hak/alacak bahşettiğini iddia ettiği maddi olayı ispatla mükelleftir.İspat kuralları genel olarak HMUK'ta düzenlenmiştir.

TTK'nun 22. maddesi tacirlerin ticari işlerinin meccani değil ücretli olduğuna dair karine getirmektedir. Buna göre ticari işletme adına yapılan iş yapan/ hizmet veren / mal satan adına ücret alacağı doğar. Buna göre bu şekilde bir hizmetin sağlandığı HMUK' ve TTK'daki delillerle ispatlanabilirse alacak davasının kabul edilmesi gerekir.

HMUK'a göre belli bir sınırın altındaki hukuki işlemler, istisnalar baki kalmak şartıyla, kesin delillerle ispatlanmalıdır. Karşı taraf takdiri delilin ileri sürülmesine muvafakat ederse kesin delile ihtiyaç duyulmaz. Yalnız ticari hayatın olağan işleyişi gereği tacirler arasındaki sözleşmelerin bu nedenle yazılı olması esastır. TTK tacire yaptığı iş nedeniyle her ne kadar avantajlar sağlamışsa da ona basiretli bir tacir gibi davranmak, ücretten tenkis isteyememek gibi yükümler de yüklemiştir.

HMUK'a ek olarak ticari işlere özgü olmak kaydıyla TTK tarafların ticari defterlerine de delil niteliği vermiştir.Sizin tutmuş olduğunuz usulüne uygun olan kayıtlar lehinize ve/veya karşı tarafın aleyhine delil olarak değerlendirilebilir. Yalnız, deftere yazılmış kaydın yazılı müstenidatı olması gerekir yoksa defterin usulünce tutulmadığı farzedilir.Olayınızda yazılı bir sözleşme olmadığı gibi karşı taraf faturayı defterlerine kaydetmemiş ve süresi içinde itiraz etmiştir.Bu nedenle ilgili hükümden de yararlanamayacağızı düşünmek gerekir.

Dava dilekçenizde delillerinizi belirtirken yemin deliline de dayandığınız farzedildiğinde diğer delillerle alcağınızı ispat edememişseniz hakimin tarafınıza
yemin delilini anımsatması ve karşı tarafa yemin teklif edip etmeyeceğinizi sorması gerekirdi.Bu husus değerlendirilmeye alınmamışsa ve karar kesinleşmemişse bozma nedeni olabilir.

Hukuk usulünde şekli gerçek maddi gerçeğin önüne geçebilmektedir.Bu ise somut olaya mağdur tarafın gözünden bakıldığında haksız ve adaletsiz sonuçların doğmuş olduğu düşünülmektedir.Ne var ki, usul ve delil sistemi tüm hukuk sistemiyle bir bütün halinde yorumlanmalıdır. Özellikle alacak/borç doğuran hukuki işlemlerin kesin delil dışında genel kural olarak ispatlanmasına göz yumulmasına özel hukuk ve kamu hukuku yönlerinden izin verilmesi sistemin temelinden çökmesine neden olabilir. Örneğin, sizi tenzih ediyorum, kötüniyetli kişiler bir kaç yalancı şahit bularak gerçekte olmayan alacakların kendi lehine doğmasına neden olabilir ya da gerçekten varolan borçlarının hukuk alet edilerek silinmesine yol açabilir. Bu durumun yine, kötüniyetli şikayetçinin ceza usulunde karşı tarafın senette sahtecilik yaptığını şahitle ispatlayabilme hakkına sahip olduğunda olabilecekleri düşünün!

Netice itibariyle, genelde herkesin ve özelde kendisinden özellikle basiretli şekilde hareket etmesi beklenilen tacirin ticari işlerinde tüm olasılıkları düşünüp ona göre ticari faaliyetini sürdürmesi, bu anlamda hukukun işleyişini bilen yetkin kişilerden devamlı olarak danışmanlık hizmeti alması "sözün senet olmadığı" günümüzde bana göre elzemdir.

Saygılarımla