Mesajı Okuyun
Old 04-07-2009, 16:01   #1
av. hamza nuh özer

 
Varsayılan İhtiyati Tedbir Kararından Kaynaklanan Zararın Tazmini

Değerli meslektaşlarım, çözümü konusunda tatmin edici sonuçlara ulaşamadığımız hukuki bir problemde yardımınızı istiyorum. Bilgilerinizi benimle paylaştığınız için ve vaktinizi ayırdığınız için şimdiden teşekkür ederim.

Yargı süreci:

1-Müvekkilim A ŞİRKETİ, müteahhit şirket, X KURUMUNDAN bir okul yapım işi ihalesini aldı. İşi tamamlayarak teslim etti. Eksik imalatlardan dolayı, X KURUMU tarafından müvekkil A ŞİRKETİNE karşı 2002 yılında alacak davası açıldı.

2-X KURUMU, eksik imalatlardan kaynaklanan 50 bin TL alacağını istemekteydi. Yargılama sırasında, müvekkilim A ŞİRKETİNİN, başka bir kurum olan Y KURUMUNDAKİ, 50 bin TL tutarında istihkakı üzerine ihtiyati tedbir kararı ile bloke konuldu.

3-Yargılama 2008 yılında sonuçlandı ve Yargıtay incelemesinden geçerek 14.11.2008 tarihinde kesinleşti. Mahkeme, X KURUMUNUN talebini kısmen kabul etti ve müvekkilimin 40 bin TL tutarında borcu 15.01.2002 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte ödemesine karar verdi.

4-X KURUMU müvekkilim aleyhine ilamlı icra yoluyla başlattığı ve kesinleştirdiği takibatta, haciz yoluyla, daha önceden ihtiyati tedbirle bloke konulan Y KURUMUNDAKİ, 50 bin TL tutarında istihkakını haczetti. Y KURUMUNDAKİ para X KURUMUNA ödendi.

5-Ancak, müvekkilimin borcuna 15.01.2002 tarihinden itibaren ticari faiz işletildiğinden toplam borç tutarı 100 bin TL oldu. Y KURUMUNDA ihtiyati tedbirle 2002 yılında bloke edilen 50 bin TL parası ise faizsiz olarak aynı tutarda kaldı. Bu nedenle aynı tarihlerde doğmuş yaklaşık aynı tutarlardaki borç ve alacaklar birbirlerini karşılamaya yetmedi. Hâlbuki Y KURUMUNDA bekletilen paraya ticari faiz işletilseydi, müvekkil A ŞİRKETİNİN alacak tutarı 120 bin TL ye ulaşacak ve borcu ödendikten sonra bakiye 20 bin TL müvekkilime ödenecekti.

Sorularım şu şekilde:

1-İhtiyati tedbirle Y KURUMUNDA bloke edilen istihkaka hak kazanıldığı tarih olan 15.02.2002 tarihinden itibaren ticari faiz işletilmesi gerekir mi? Cevap olumlu ise Y KURUMUNA karşı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre dava açılır mı?

2-Hukuk yargılamasının 6 yıl gibi uzun bir süre devam etmesinden ve uzun süreli ihtiyati tedbir kararından dolayı Adalet Bakanlığı’nın veya yargılamayı yapan hukuk hâkimlerinin sorumluluğuna gidilebilir mi? Cevap olumlu ise bu konuda bir tazminat davası açılır mı?

3-İhtiyati tedbir kararını koyduran X KURUMUNA karşı, ihtiyati tedbirden kaynaklanana zararların tazmini için dava açılabilir mi? Eğer cevap olumlu ise:

a-İhtiyati tedbirle bloke konulan 50 bin TL tutarındaki tüm paraya işletilecek ticari faizi mi
talep ederiz? (Ben bu yolu izleyen bir dava açma hazırlığı içerisindeyim. Baki Kuru’nun
görüşlerinin ve bir kısım emsal Yargıtay kararlarının bunu desteklediğini düşünüyorum)

b-İhtiyati tedbirle bloke konulan 50 bin TL ile mahkemenin kısmi kabulü ile ortaya çıkan 40
bin TL arasında oluşan, 10 TL fark tutarına yönelik ticari faizi mi talep ederiz?

NOT: tarihler ve tutarlar hesaplama kolaylığı açısından yuvarlanarak belirtilmiştir.

Konu ile ilgili olarak elde ettiğim ve beni umutlandıran iki emsal karar şu şekildedir:

T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 1986/685
Karar: 1986/2012
Karar Tarihi: 04.03.1986

ÖZET: Özellikle dar gelirli bir memurun ortak malın satılmasıyla eline geçecek 1.200.000 lirayı, vadeli banka hesabına veya benzer gelir getiren yerlere yatırarak yararlanması beklenen bir davranıştır; bu toplumumuzun içinde bulunduğu ekonomik - sosyal yaşantısına uygun düşer. Bu nedenle davacının, yasal faiz üzerinde bir ek zararının bulunmadığı davalı tarafından kanıtlanmalıdır; oysa bu yolda ne açık bir iddia ileri sürülmüş ve ne de kanıt getirilmiştir.


(818 S. K. m. 41, 104, 105) (743 S. K. m. 6)

Dava: Taraflar arasındaki haksız ihtiyati tedbir nedeniyle tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 6.4.1984 tedbir tarihinden 18.12.1984 tarihine kadar % 5, 19.12.1984 tarihinden 6.11.1985 karrarın kesinleşmesine ve dava tarihine kadar % 30 faizi olan 359.000 liranın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının fazla isteğinin reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalı ile davacı avukatı taraflarından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:

Karar: 1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davalının temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2 - Davacı, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğradığı zarar karşılığı olarak 570.000 liranın tahsilini istemiştir.

Mahkeme, davacının zararı değil, faizi talep ettiği gerekçesiyle, yasal faiz oranlarını gözeterek 359.000 liranın tazminine karar vermiştir.

Gerçekten tarafların müşterek bulunduğu taşınmazın izalei şuyu satışı sonunda: Davalının, arsa üzerindeki binaların kendisi tarafından yaptırıldığı ve bu nedenle, davacıya satış bedelinden düşen miktarın içinde kendi hakkı olduğu iddiasıyla açtığı alacak davasında 1.200.000 lira bedel üzerine ihtiyati tedbir koydurduğu ve sonunda açtığı davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.

Davacı, üzerine bu şekilde tedbir konulan 1.200.000 TL. satış bedelinin, kendisine 1 yıl 7 ay geç ödenmesinden doğan zararın tazminini istemektedir.

Mahkemenin, davacının tedbirli süre için yalnız yasal faiz talep ettiği yolundaki kabulü; isteğe ve olayın hukuki niteliğine uygun düşmemiştir. Çünkü davacı dava dilekçesinde: Ortaklığın giderilmesi davası sonunda satılan taşınmazdan kendi hissesine düşen 1.200.000 lira üzerinde davalının koydurduğu ihtiyati tedbirin kesinleşen kararla haksız olduğunun ortaya çıktığını, bu nedenle bu parayı 19 ay kullanamamaktan doğan zararın tazminini istemiştir. Ayrıca davacı zararın kapsamının banka vadeli mevduatı gibi gelirlerden yoksun kalınmak suretiyle gerçekleştiğini ileri sürerken; fazla haklarını saklı tutarak şimdilik % 30 temerrüt faizinin esas alınmasını açıklamıştır.

Kural olarak, BK.nun 104 ve 105. maddelerinin sözleşme dışı sorumluluk hallerinde de uygulanacağı kabul edilmektedir. BK.nun 104. madde de belirtilen gecikme faizi, zarar koşuluna bağlı olmayan bir alacak niteliğindedir. Kuşkusuz alacaklı, para borcunun vaktinde ifa edilmemesi yüzünden uğradığı müsbet zarar, yasal gecikme faizinden daha fazla ise, aradaki farkın ödenmesini de borçludan isteyebilir; 105. maddede belirlenen bu ek (munzam) zararın alacaklı (zarar gören) tarafından kanıtlanması gerekir. Borçlu da temerrüdünü kusura dayanmadığını ispat ederek, gecikme faizini aşan miktarı ödemekten kurtulabilir.

Davaya konu olayımızda, para borcunun ödenmemesi nedeniyle istenilen bir zarar söz konusu değildir. İstek, kendisine satış sonunda resmi makamca ödenmesi gereken paranın davalının haksız aldığı ihtiyati tedbir kararıyla ödenmemesinden oluşan (paranın gelirinden yoksun kalma) zarardan ibarettir. Davacının zararının en azı, olay tarihinde yürürlükte olan faiz oranıdır (BK. m. 104). Mahkeme, 6.4.19884 - 18.12.1984 arasında % 5 yasal faizi esas alırken, davacının ek zararı üzerinde durmamıştır.

Davalının sorumluluğun kaynağı, (bir para borcu değil) alınan haksız ihtiyati tedbirden doğan objektif - kusursuz sorumluluktur. Davacının, kanıtlamak kaydıyla, yasal faizin üzerindeki zararını istemesine bir nami bulunmamaktadır (BK. m. 41, 105). Buna karşılık davalının 105. maddede belirtilen ek zarardan kurtulma olanağı da yoktur; çünkü davacının zararı ihtiyati tedbirden doğmuştur. Bu bakımdan davalının temerrüdünün ve bunun kusura dayanıp dayanmadığının aranması da gerekmeyecektir.

Herkes iddiasını kanıtlamak zorundadır (MK. m. 6); ne var ki, bu kural mutlak değildir. İstisnaların başında karineler gelir. Var olan bir durumdan bilinmeyen bir durumun çıkarılması halinde karineden söz edilir Olayımızda yasal bir karine söz konusu değildir; buna karşılık hayat olaylarından çıkan eylemli bir karinenin varlığı tartışmasızdır; Özellikle dar gelirli bir memurun ortak malın satılmasıyla eline geçecek 1.200.000 lirayı, vadeli banka hesabına veya benzer gelir getiren yerlere yatırarak yararlanması beklenen bir davranıştır; bu toplumumuzun içinde bulunduğu ekonomik - sosyal yaşantısına uygun düşer. Bu nedenle davacının, yasal faiz üzerinde bir ek zararının bulunmadığı davalı tarafından kanıtlanmalıdır; oysa bu yolda ne açık bir iddia ileri sürülmüş ve ne de kanıt getirilmiştir.

O halde, paranın faiz olarak getirebileceği gelir (ve her türlü hizmet maldaki bilinen fiyat artışı) % 30'un üzerinde olduğu gerçeği de kabul edilerek isteğin tamamına hükmedilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın ikkinci bentte gösterilen nedenle davacı yararına (BOZULMASINA), devalının temyiz itirazlarının birinci bentde österilen nedenlerle reddine ve davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 4.3.1986 gününde oybirliği ile karar verildi.



T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi

Esas: 2003/6978
Karar: 2003/9037
Karar Tarihi: 08.07.2003

ÖZET: Davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, mahkemece yukarda açıklanan biçimde hesap yönteminde ve banka borcunu kapatma miktarında yanılgı sonucu daha fazla miktar ile davalının sorumluluğuna karar yerilmesi yeniden bozmayı gerektirmiştir. Öte yandan davanın kabul edilen kısmı üzerinden davacı yararına tarifede belirtilenden daha fazla miktarda hesaplama yapılmak suretiyle avukatlık ücreti takdir edilmesi de benimseme biçimi açısından ayrıca bozmayı gerektirmiştir.

(1086 S. K. m. 465)

Davacı N. Es vekili Avukat G. Kılıç Özalp tarafından, davalı C. Taşdöken aleyhine 28.12.1999 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.4.2003 günlü kararın Yargıtay'da duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 8.7.2003 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı asil C. Taşdöken ve vekili Avukat İç Uslu ile karşı taraftan davacı asil N. Es ve vekili Avukat G. Kılıç Özalp geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Önceki bozma ilamında davacının zararının hesaplanma yöntemi açıklanmıştır. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda: tedbirin uygulandığı tarihte taşınmazın değerinin 19.000.000.000 lira olduğu aynı tarihte davacının banka borcunun 11.167.258.825 lira olduğu, davacının tedbir olmasa idi taşınmazım satarak banka borcunu kapatması durumunda 7.832.741.175 lira parasının artacağı belirlenmiştir. Mahkemece, tedbir kalktıktan sonra taşınmazın satışı 32.000.000.000 liraya tarihinde olan borcunun 34.383.989.922 lira olduğu kabul edilmişse de, davacının borcunu kapatmak için bankaya bu miktarı değil 2.7.1999 ve 15.7.1999 tarihli banka yazılarından da anlaşıldığı üzere banka ile mutabakata vararak 24.000.000.000 lira ödemek suretiyle borcu kapanığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla 24.000.000.000 lira esas alınarak davacının zarar miktarının hesaplanması gerekirken mahkemece 34.383.989.922 liranın esas alınması doğru görülmemiştir. Öte yandan yukarda belirtilen 7.832.741.175 liranın güncelleştirme ve uyarlama yolu ile taşınmazın satıldığı tarihe taşınması yönünde bir yönteme bozma kararında değinilmediği halde bozma kararına aykırı olarak bu şekilde hesaplama yapılması da doğru görülmemiştir.

Bozma kararında gösterilen yöntem gereğince davacı zararı şu şekilde hesaplanmalıdır. Davacı tedbir kararının uygulandığı tarihte taşınmazım 19.000.000.000 liraya satabileceğine ve banka borcunu ödemesinden sonra elinde 7.832.741.175 lira kalacağına göre, "tedbir kalktıktan sonra 32.000.000.000 liraya taşınmazım sattığından bu rakamların orantılanması sonucu elinde kalacak rakamın

(32.000.000.000 x 7.832.741.175) 13.191.983.158 - lira olacağı diğer bir anlatımla
19.000.000.000

32.000.000.000 lira bedelden banka borcu kapatıldığında elinde 13.191.983.158 lira kalması gerektiği halde 32.000.000.000 - 24.000.000.000 = 8.000.000.000 lira kaldığı gözetilerek ikisinin farkı olan 13.191.983.158 - 8.000.000.000 = 5.191.983.158 liranın davacının haksız tedbir nedeniyle uğradığı zararı olarak kabulü ile 5.191.983.158 lira üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, mahkemece yukarda açıklanan biçimde hesap yönteminde ve banka borcunu kapatma miktarında yanılgı sonucu daha fazla miktar ile davalının sorumluluğuna karar yerilmesi yeniden bozmayı gerektirmiştir.

Öte yandan davanın kabul edilen kısmı üzerinden davacı yararına tarifede belirtilenden daha fazla miktarda hesaplama yapılmak suretiyle avukatlık ücreti takdir edilmesi de benimseme biçimi açısından ayrıca bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve temyiz eden davalı vekili için takdir olunan 275.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 8.7.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.


İyi çalışmalar dilerim.