Mesajı Okuyun
Old 02-10-2004, 13:20   #7
sbudak

 
Mesaj

Cezaevleri, suç işleyerek kanunlarla korunan toplumsal düzeni bozan insanların Türk Milleti adına yargılama yapan mahkemelerce verilen hürriyeti bağlayıcı cezaların infaz edildiği kurumlardır. Bunu niçin söylüyorum, şunun için: son yıllarda kimileri cezaevi şartlarının iyileştirilmesi konusunu istismar boyutunda ve her fırsatta Türkiye'nin önüne getiriyor. Bu yapılırken sanki cezaevlerinde kalanlar bir doğal felakete maruz kalmış, mağdur olmuş ve devletin yardım ve şefkat elini bekleyen ve devletin kendilerine yardım etmek amacıyla konaklama imkanı tanıyarak cezaevlerine yerleştirdiği kişilermiş de devlet bu kişilere gerekli misafirperverliği göstermekte kusur işlemiş gibi bir hava yaratılıyor. Yani insanımızın cezaevlerinin kuruluş amacı ve işlevi konusunda kafası karıştırılıyor. O nedenle öncelikle konu hakkında konuşan herkes bu konudaki düşüncesini dile getirmeden önce bu kurumların kuruluş amacı ve işlevi hakkında ve kendilerinin talep ve beklentilerinin bu amaç ve işlevle bağdaşıp bağdaşmadığını düşünmesi gerekiyor.

Yukarıda söylediklerim benim konuya bakışım konusunda fikir veriyor sanırım. Ancak konuya bakışımı ortaya koyduktan sonra burada ilave açıklamada bulunmam gerek. Yoksa cezaevleri karanlık mahsenlerden oluşmalı, buralarda eziyet ve işkenceye müsamaha ile bakılabilmeli, şartlar ne olursa olsun tahammül edilmeli şeklinde düşündüğümü zannedenler olabilir. Zira böyle değil. Bir denge kurulmalı ve bu dengenin bozulmamasına çok özen gösterilmeli diyorum. İnsani şartlar ile cezalandırma amacı ve şekli arasında bir denge.

Yedi kule zindanları ve mantığı ihya edilsin diyen elbette yok. Bunu kabul etmek mümkün değil. Modern anlayışla inşa edilmiş yani toprak altında karalık kuytu odaları hatırlatmaktan uzak, güneş gören, temizlik ve barınma açısından insan onuruna yakışan şartlara sahip olan cezaevi olsun. Bu olması gereken, buna karşı olan yok. Ama "koğuşlarda televizyonum olsun, her koğuşa duş konsun, içinde merkezi Türk hamamı olsun, sabah kahvaltıda verilen yumurta ve sosis yetmez dışarıdan bu malzemelerin getirilmesi mümkün olsun, canımız kebap çekti şu lokantadan sipariş getirilmesine izin verilirsin, baklava yemeyeli uzun zaman oldu sipariş verilip getirilmesine engel olunmasın, canımız çok sıkılıyor şöyle şarkılı-türkülü bir eğlence/konser düzenlensin, ziyarete gelen arkadaşlar ve dostlarla hoş sohbete imkan veren uzun ve daimi açık görüş olsun" diyen ve devam eden talepler var. "Hürriyeti kısıtlandı ya yeter" demek ne kadar doğru, bu şartlar sağlanınca hangi hürriyet kısıtlanmış oluyor? Bu konuları düşünmek lazım diyorum. "Bu söylediğiniz talepler nereden çıktı, yok öyle talepler, bu şartlara sahip cezaevi de yok" diyen var mı? Diyen varsa o zaman onlara Paşakapısı Cezaevini gezmelerini ve şartlar konusunda orada kalan tutuklu ve mahkumlardan bilgi almalarını tavsiye ediyorum. Zira bu saydığım konuların çoğu (iki konu hariç) bu cezaevinde hayata geçirilmiş durumda. Bu uygulamaların zaman içinde diğer cezaevlerini de kapsayacak şekilde yaygınlaştırılacağını tahmin etmek de zor değil. Kısaca cezaevleri konusunda son yıllarda yapılması istenen düzenlemelerde ipin ucu kaçtı, bu kurumları kuruluş amacı dışına çıkaran ve öngörülen işlevini yerine getiremez hale sokan talepler haklı talepler olarak kamuoyuna sunuldu, sunuluyor. Bir tek, hafta sonları çarşıya çıkma izni talep edilmediği kaldı.

Türkiye'de cezaevlerindeki şartlardan şikayet edenler Avrupa'daki cezaevlerinin mahkumlara sunduğu yaşam koşullarını biliyorlar mı, bir kıyaslama yaparak mı bu talepleri dile getiriyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Avrupa'daki cezaevlerini görmedim, oradaki şartları tam olarak bilemiyorum tabi. Ama Alaattin Çakıcı'nın Fransa cezaevlerinin şartlarına dayanamayıp Türkiye'ye iade edilmesini istediğini biliyorum. Avrupa'daki mahkumların mahkemeye getirilip götürülmesi sırasındaki alınan güvenlik tedbirlerinin ve mahkumlara uygulanan kısıtlamanın ne boyutta olduğu televizyon ekranlarından gösterilen sınırlı görüntülerden dahi anlaşılabiliyor. Bu görüntülerden görebildiğim kadarıyla mahkemeye getirilmesi sırasında mahkumlar ancak bir kişinin oturabileceği şekilde dizayn edilmiş bir çok kısımlardan oluşan araçlarla naklediliyor. Yani yarım metre karelik alanla sınırlı bir mekanda oturarak naklediliyor mahkumlar. Bu bile Avrupa'daki cezaevlerinin Türkiye'deki cezaevlerine rahmet okutacak nitelikte olduğunu göstermesi sebebiyle önemli.

Türkiye'deki cezaevlerinde kapasitesinin üzerinde tutuklu ve mahkumun kalmadığını iddia etmiyorum. Zira kapasitesinin üzerinde tutuklu ve mahkumların kaldığı cezaevlerinin olduğu bir gerçek. Ama kapasitenin üzerinde kullanım ve bu sebeple kötüleşen şartlar sadece cezaevlerinde söz konusu değil ki. Bunun en tipik örneği Türkiye'deki askeri birliklerdir bence.

Askeri birliklerde askerlik hizmetini yapmak için gelen Türk insanına sağlanan şartlar bugünün cezaevi şartlarından daha kötüdür. Üstelik bu birliklerde kendisine asgari insani şartların altında şartlar dayatılan insanlar bir suç işleyerek toplum düzenini bozan ve geride mağdurlar bırakan insanlar da değildir. Yetersiz beslenme ve insani yaşam için gerekli asgari sürenin altında uyku süresine karşılık yoğun bedensel efor sarfedilmesi, son derece kısıtlı mekanlarda aşırı sayıda kişinin yatmak zorunda kaldığı havasız koğuşlar, kışın yanmayan kalorifer sebebiyle kısıtlı uyku saatlerinin battaniye altında titreyerek geçirilmesi, kötü muamele, hakaret, keyfi disiplin cezaları, disiplinin sağlanamaması sebebiyle koğuş ağası tarzında birlik içinde ağların türemesi ve zayıfları sömürmesi, vs, vs... Bugün şahit olduğum cezaevi yaşam koşulları inananın bugünkü askeri birliklerde vatani hizmetini yapan insanımıza dayatılan şartlardan çok çok daha iyi durumda. Ama ne Avrupa Birliği gözlemcilerinin ne bir sivil toplum örgütü sözcüsünün gözünü cezaevlerinden çevirip askeri birliklerde yaşanan dramaya dair bugüne kadar bir şey söylediğine şahit olduk. Varsa yoksa cezaevleri. Peki, Avrupa Birliği gözlemcilerinin yada sivil toplum örgütlerinin Türkiye'deki kamuya ait hastanelerde insanımızın maruz kaldığı kötü muamele ve sağlık hizmeti alma koşulları konusunda açıklamada bulunup bu konuya dikkat çektiğini hatırlayan var mı? Üniversite öğrenci yurtlarındaki yaşam koşullarından ve fiziki koşullardan haberi olan var mı? Bu konuya ilgi duyan her hangi bir sivil toplum örgütünün adını duyan oldu mu?
Alıntı:
Türkiye'de bir şeylerin hep yapanın yanında kaldığı konusunda da sizinle hemfikirim*, ama her af'tan kısa bir süre sonra cezaevlerinin yeniden dolduklarını, hem de büyük bir çoğunlukla eski sakinleri tarafından, göz önünde bulundurursak, hapis cezasının caydırıcı etkisinin pek o kadar beklenildiği kadar olmadığını görürsünüz; bunun en iyi örneklerini hapis cezası oranı bakımından Türkiyeden daha hafif cezalar uygulayan ülkelerde, suç oranının Türkiyeye kıyasla daha düşük düzeyde olması gerçeğinde görebiliriz.

Çıkarılan af yasalarından sonra cezaevlerinin kısa sürede tekrar dolması zaten çıkarılan af kanunlarının cezaların caydırıcılığını azaltan bir etken olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla af kanunlarından sonra eski mahkumların tekrar suç işlemesi cezaların caydırıcılık etkisinin olmamasından değil bu etkinin af kanunlarıyla yozlaştırılmasından kaynaklanmaktadır. Hapis cezası oranı Türkiye'den daha düşük olan ülkelerde suç işleme oranının da Türkiye'den daha düşük olmasının bir çok sebebi olabilir. Ayrıca Türkiye'de suçlar için öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezalar kağıt üzerinde fazla görünmesine rağmen uygulaması (infazı) o kadar fazla değildir. Zaman içinde yozlaştırılan infaz sistemimiz adeta hakumları, cezalarını henüz tamamlamadan biran evvel tahliye etmenin bin bir türlü bahanesini arar duruma getirmiştir. Bu da doğal olarak verilen cezaların caydırıcılığını ortadan kaldıran bir başka faktör olmaktadır. Bütün bunlara mahkumlara disiplinden uzak ve serbest hareket imkanı ve yaşam koşulları sağlayan cezaevi şartlarının bulunmasını da eklersek hürriyeti bağlayıcı cezaların Türkiye'de caydırıcı olmadığını söylemenin pek mümkün olmadığını görürüz.
Alıntı:
Tutuklama bir tedbirdir. Ceza değildir...

Tutuklama elbette bir tedbirdir. Tutuklanan kişinin suçlu olup olmadığı henüz belli değildir. Doğru, o nedenle tutuklu ile mahkumların aynı kurumlarda kalmaları doğru değildir. Tutuklular, mahkumlardan ayrı bir kurumda kalmalı ve bunlara mahkumlardan farklı bir rejim uygulanmalıdır.