Mesajı Okuyun
Old 12-08-2006, 17:15   #6
Gemici

 
Varsayılan Babalar ve Oğullar: Saygı Geleneğimiz ve İtaat

BU ADAM BENİM BABAM

Bu adam benim babam
Sekiz köşe kasketiyle
Omuzunda sekosuyla hey!
Cebinde yok parası
Bafra'dır cigarası
Yüreğindedir yarası
Altı çocuk büyütmüş
Bir işçi maaşıyla
Bu adam benim babam hey!
....
....
Benim babam mert adamdı
Mangal gibi yüreği
Yufka gibi kalbi vardı
Hayatım boyunca o'na özendim
Fedakardı
Bir dikili ağacı olmadı belki
Ama kendisi
Onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı
Üstümdeki kol kanat
Sırtımı yasladığım dağ gibiydi
Ben babamın oğluyum
Tepeden tırnağa Anadolu'yum

FATİH KISAPARMAK


Babalar iftihar kaynağımızdır.
Özellikle çocukluğumuzda, ... en büyük babamızdır. Babamızdan büyük yoktur. Birisi bize ters birşey söylediğinde, bize küfür ettiğinde, bizi dövdüğünde onu babamıza şikayet ederiz. Ve babamızın bizi korumasını bekleriz. Bazı babalar kuvvetlidir, para ve nüfuz sahibidir; Çocuklarına 'hışt' diyenin hemen hakkını verirler. Bazıları ise tam tersine cılız dır, kuvvetsiz dir ve parasız dır. Çocuklarına gereğince arka çıkacak güçleri yoktur. Para ve nufüz sahibi babalara diş geçiremezler. Buna rağmen yılmaz ve çocuklarına yardım etmeye çalışırlar. En fazla sempati duyduğum bu zavallı ve çaresiz babalardır; çaresizliklerine rağmen çocuklarına arka çıkmaya çalıştıkları için.

Gerektiğinde bizi tehlikelere karşı koruyan, gerektiğinde bize doğru yolu gösteren, bizi büyütüp terbiye eden babalarımıza ne kadar saygı göstersek azdır.

Ana ve babaya saygı en kökten geleneklerimiz arasındadır.

Saygı herşeyden önce, saygı duyduğumuz kimseye verdiğimiz değerin ölçüsüdür, o değerin dışa vuruşudur. İçimizdeki saygı duygusunu davranışlarımızla ve sözlerimizle dışarıya vururuz; saygı duyduğumuz kimseye karşı yüksek sesle konuşmayız, kavga etmeyiz, yanında sigara içmeyiz, bizden birşey yapmamızı istediği zaman yok demeyiz, örneğin. Örnekleri daha da çoğaltabliriz.

Ana babaya ve büyüklerimize karşı duyduğumuz saygı, çoğu zaman itaat ve otoriteye bağımlılık ile karıştırılmaktadır. İster yaş bakımından, isterse de mevki bakımından bizden üst düzeyde olanlar birşey söylediklerinde, itiraz edip fikrimizi söylersek, saygısızlıkla suçlanırız. Buradaki ‘saygısızlığın’ gerçek anlamı genelde ‘itaatsizliktir’. Saygı derken bizden itaat beklenir. Bu durum sadece aile içinde değil, toplumun diğer kurumlarında da söz konusudur.

Emir ve komuta zincirine bağlı olarak işleyen Ordu’da bu durum olağan olarak karşılanabilir, ama toplumun diğer kurumlarında söz konusu olan itaat, genelde sağlıksız bir toplum yapısına yol açar. Sonuç: ya itaat edeceksin, ya da itaat bekliyeceksin. Senden üstte olanlara sırtını büküp eyvallah diyeceksin, senden altta olanlara bir tekme atacaksın. Bükemediğin bileği öpeceksin. Fikrini söylemeye alışmamışsındır çünkü. Fikrini her söylemeye çalıştığında susturulmuş ve saygısızlıkla suçlanmışsındır çünkü, tüm yaşamın boyunca. Öğrendiklerini ve yaşadıklarını sen'de çocuklarına verirsin. Bu gelenek kuşaktan kuşağa geçer.

Kaçımız çocuklarını karşısına alıp onlarla belirli konular üzerinde söyleşip tartışıyor ve onların fikirlerine saygı duyuyor, dersiniz? Çocuklarımız fikirlerimizi beğenmeyip kendi fikirlerini söylediklerinde, kaçımız, ‘sus sen anlamazsın’ diyoruz?. Fikirlerine saygı duymadığımız ve susturduğumuz bu çocuklar, dışarıda nasıl bir davranış sergiliyor?

Babaların oğullarına verebilecekleri en önemli şey itaat’ten ziyade saygı ve anlayış olmalı bence. Bu saygı ve anlayış herşeyden önce kendisiyle aynı fikirde olmayanların fikirlerine saygı ve anlayıştır/hoşgörüdür. Ancak ve ancak bu türden bir saygı ve hoşgörü ile karşıt görüşlerin bir sentezini ve, değişik fikirlere rağmen, bir arada yaşamanın bir yolunu bulabiliriz.

Belirli konulardaki anlaşmazlıkları çözmek için hemen çatışma yolunu seçmemiz ve silaha sarılmamız, saygıyla itaati birbirine karıştırmaktan ve bazı konular üzerinde tartışmayı tabulaştırmamızdan mı geliyor dersiniz? Anlaşmazlıkları çözmenin bir yolu olarak silahlara sarılmamızın kökeninde ne kadar eğitim yatıyor?

Otoriteye saygı duyan eğitim sistemimizin yerine fikirlere saygı duyan bir eğitim sistemi geliştirirsek, babalarımıza ve diğer büyüklerimize karşı gösterdiğimiz saygı gerçek bir saygı olur bence.

‘Su küçüğün, söz büyüğün’ veya, daha kötüsü,‘Sus küçüğün, söz büyüğün’ dediğimiz sürece daha çok eğitim müfettişi, fikrini silah zoruyla başkalarına dayattırmaya çalışan oğlunu ‘...milletin değerlerine hakaret edene bu millet dersi verir, bunu herkes bilsin’ diye savunur.

Not: Birde ‘herşeyi genelleştirme geleneğimiz’ var. Danıştaya saldırıp bir kişiyi öldüren oğlunu Sayın İlköğretim Müfettişi ‘Millet’ olarak görüyor.

Saygılarımla