Mesajı Okuyun
Old 02-11-2005, 11:42   #36
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sağduyunun sesi



TÜRKAN SAYLAN (Arşivi)

Ortalama 30 yıldır sosyal olaylarla ilgili çalışmalar yapan bir yurttaş olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) yapılanması ve işleyişiyle de ilgilenirim, beş yıldır da Cumhurbaşkanı'nca SHÇEK'e resmen atanmış bir 'danışılmayan'ım.
Tüm bu yıllar boyunca, korunmaya muhtaç çocukların sayısı giderek ve de hızla artarken verilen sayı hep 18 ile 20 bin arasıdır.
Geri kalanı ya evlerinde her türlü eza ve bela içinde sıkışıp kalmış ya da pes edip kendilerini sokakların uyuşturucu, taciz ve benzeri her türlü felaket dolu özgürlüğüne atmışlardır. Onlar artar dururken SHÇEK sanki sınırları asla değişip genişlemeyecek bir kurummuş gibi sabit bir sayıda, değişen her iktidar ve de her bakanla salt kadroları değiştirilen bir kurum olagelmiştir. Sorumu yinelemek istiyorum: Bu ülkede korunmaya muhtaç çocuk sayısı 20 bin midir? Ötekiler nerededir, kim koruyor onları?!

Örtbas etme mantığı

Çocuklarla ve ergenlerle uğraşmak, hele hele örselenmişleriyle, kolay değildir. Her zaman sorunlar yaşanacaktır ve bunun göze alınması, her şeyin açıklık içinde sürdürülmesi gerekmektedir. Oysa bizim bir özelliğimiz de hoş olmayan olayları örtbas etmemiz, duyulunca, en alt düzeyde birkaç günah keçisi bulup, 'münferit' sözcüğüyle damgalayıp köşeye kaldırmamızdır ki işte her şey buradan kaynaklanmaktadır.
SHÇEK, çocuk ve gençlerin çok azını kapsasa bile, farklı siyasi görüşe ve bunu insanların beynine işleme misyonuna sahip egemenlerin her iktidar döneminde değerlendirmek istediği bir odak oldu. Belli iktidarlar döneminde, birkaç gün içinde tüm kadroların değiştirilip yerlerine imamların, ilahiyatçıların ve yandaşların getirildiği, uzmanların kızağa çekildiği, geceleri partili ve de çarşaflı kadınların vaazlara gittiği yolunda çok duyumlar alınmıştır. Kız yurtlarındakilerin evlerine gönderildiği, sonra da yitirildiği dönemler yaşandı. Taciz ve dayakla ilgili haberleri toplasak birkaç kocaman kitap oluşturulabilir...


Kadrolaşma

Konuyu ciddi şekilde ele alıp düzeltmek isteyenlerinse ömrü süresi yeterli olmamış, bir iktidar değişikliğiyle her şey yeniden değişmiş, tepeden tırnağa yapılan atamalar birçok kurumda olduğu gibi, konunun SHÇEK'i iyileştirmek değil alışılageldiği şekilde 'kadrolaşmak' amacı güttüğünü açığa çıkarmıştır. Seçenek arama önerisiyle gelen ve bunun için gereken finansı da bulan bir gönüllü grubun çektiği sıkıntılara tanığım. Pek çok ülkede başarıyla uygulanan, ancak belli sayıda çocuk için alternatif bir çözüm olan 'çocuk köyleri' projesinin başına gelen (ya da getirilen)leri yakın geçmişte hepimiz kaygı ve utançla izledik. Yıllar yıllar önce, yurtdışı gezilerimde gidip gördüğüm, bilgi edindiğim bu sistemi, dönemin SHÇEK genel müdürüne anlattığımda ilk sorusu "Pekiyi de hocam, ranzalarda kız çocuk mu, erkek çocuk mu üstte yatacak?" olmuştu. Tıpkı şimdiki gibi o da cinselliğe takılmıştı.
Oysa Çocuk köylerinde oluşturulan yapay ailede, örneğin abla ya da ablalar 9-10 yaşlarındaysa, erkekler bebek yaşta ya da tersi oluyor ve 12'yi geçen erkek çocuklar, aile bağı sürerek, 'hostel' denen ve daha çok köyün 'baba'sına bağlı yurtlara alınıyorlardı!


Sorun ve çözüm

Ülkemiz Doğuyla Batı arasında bocalamaktadır. "Böyle gelmiş böyle gider" diyerek kafalarımızı o noktada tutup sorunları geleneksel dayak, küfür yöntemlerimizle mi çözeceğiz yoksa, 'Böyle gelmiş, ama böyle gitmez' deyip dünyanın bütün bu süreçlerden geçerek yeni ve çağdaş, bilimsel çözümler üretmiş ülkelerin deneyimlerini mi paylaşacağız? İşte hem sorun hem de çözüm burada yatmaktadır. 30 derece, 35 derecelik bakış açımızı 360 dereceye çıkarıp, "Evet ben siyasal güce sahibim, istediğimi istediğim yere atarım, yanlış yaparsam ve de bunu birileri yazarsa, onlara bağırır çağırır olayı geçiştiririm ama bu çözüm değildir. Acaba konunun uzmanlarını (karşı ya da yandaş ayırmadan) bir araya getirip onları dinlesem, dünyada olup bitenleri öğrensem ve de elimdeki yetkiyi, daha iyiye daha doğruya, daha yararlıya yönlendirip kalıcı bir şeyler mi yapsam?" diye düşünecek yetkililer ve de etkililer gerekiyor bu ülkeye.
Genelde çocuklarla, özelde 'korunmaya muhtaç' çocuklarla ilgili sorunlar bitmez tükenmez. Sistemler iyileştirilse de hep yetersiz kalır. En gelişmiş ülkelerde de böyledir ama arayış ve 'iyileştirme' bitmez tükenmez!


Vizyon gerek

Şu günlerde, Malatya olayı sonrası, siyasilerimiz, her konuda uzmanmışlarcasına öneriler geliştirip duruyorlar ve de hepsi 18 bin çocuk ve onları barındıran kuruluş için. Oysa konunun, tam da zamanında, dünya ve ülke durumu bütüncül şekilde dikkate alınarak, tüm gerçek ilgilileriyle birlikte masaya yatırılması, diğer örnek uygulamaların öğrenilmesi, değerlendirilmesi, ülkemiz için siyaset dışı kısa orta ve uzun erimli hedefler belirlenerek yeni bir eylem planı ve uygulamasının yapılması gerekmektedir.
Bu, bir 'vizyon' meselesidir, konuyu içselleştirme meselesidir. 'Bu benim işim değil', 'Bunu uzmanlarından öğrenmeliyim, onları dinlemeliyim', 'Siyasal yetkimi doğru yolda kullanmalıyım!' diyebilme erdemi gerektirir. Burada neredeyiz, her şeyi makyajla, birkaç yandaş uzmanı belli yerlere getirip birkaç gözyaşlı nutuk atarak, örselenmiş çocuklarla kucaklaşırken fotoğraf çektirerek çözüme ulaştığımızı mı varsayacağız her zamanki gibi. Yoksa o çocukları kendimizinkilerin yerine koyarak mı tavır alacağız?


Öncelikler

SHÇEK'te nasıl bir 'iyileştirme' yapılabilir? Var olan doğru ve güzel örnekleri asla göz ardı edip sistemi yeni baştan kurmaya çalışmamalıyız öncelikle:


Tüm yuvalar ve yurtlarda her şeyin berbat olduğunu söylemek kanımca acımasızlıktır. Bir yerlerde, bunca yetersizliğe, olanaksızlığa karşın çocuklar için insanca bir düzen kurulmuşsa, görün ki oranın başında ve ufacık kadrosunda gerçek insanlar vardır, rastlantısal da olsa. İlgi ve sevgi, tüm olumsuzlukların üstesinden gelebilmiştir. Buraları darmaduman etmemeli, aksine onların deneyiminden yararlanmalıyız.

Yine aklımızdan çıkarmamalıyız ki, koğuş sistemini 'oda'ya dönüştürmek çözüm değildir, tıpkı ranzayı tek yatağa indirmekte olduğu gibi. Önemli olan koğuşta da, ranzada da çocukların mutlu olması, onlara güler yüzle, sevecen ve hoşgörülü davranılmasıdır. Dayak, kötek ve küfürle onların tornadan çıkmış, her şeye baş eğen insan kullarına, kölelere, ispiyonculara dönüştürülmemesidir önemli olan.

Yeni bir yapılanmaya gidilecekse en azından 100 bin çocuk için bir hedef plan yapılması ve hangi yıl hangi sayıya, hangi alt ve üstyapıyla, hangi insan gücü ve bütçeyle ulaşılacağının belirlenmesi gerekir. Bunu bugün biz yapmazsak yarın AB komiserleri, işaret parmaklarını göstererek zaten bizden isteyecek.

Sosyal hizmet uzmanı yetiştirme politikamız acilen gözden geçirilmelidir. Onbinlerce işsiz üniversite mezunumuz dururken bu dalda insan yetiştiren ancak bir devlet bir de vakıf üniversitesinin bulunması, inanılmaz bir aymazlık ve ilgisizliktir. Hiç duraksamadan, hükümetle üniversiteler arası gerginlikleri bir yana bırakarak sosyal hizmet uzmanı potansiyelimiz, bu konuda kurulmuş olan örgütleri işbirliği yapılarak çözüme yatırılmalıdır. Kanımca en önemli adımlardan biri budur, bu olmalıdır!

Kız meslek lisesi çocuk gelişimi, okul öncesi, sağlık meslek liseleri birimleri stajlarını SHÇEK kurumlarında yapamazlar, biliyor musunuz? Çünkü oraları kapalı kutulardır. Yuva ve yurtların, öncelikle bu dallarda öğrenim görenlerin öğretmenleriyle birlikte yürütecekleri stajlara açılmasının getirisini düşünebilir misiniz? Hele SHÇEK kurumlarına, şu anda bile on binlerce mezunu işsiz bulunan bu genç kızlarımızın, 'usta öğretici' olarak alınmalarının sağlayacağı artı değerin ne denli çözümler getireceği çok açıktır.
Sürekli 'hizmet içi eğitim' ile, yurt ve yuvalarda işe alınacak bu genç kızlarımız, kuşkusuz ideolojik yönlendirme baskısına tabi tutulmaz, Cumhuriyetimizin değerleri dışına çıkarılmaz, çocuklara yanlış model olarak kullanılmazlarsa, yurt ve yuvaların en önemli elemanı olacaklar ve giriş kâğıdına CAHİL yazılan firma elemanlarına gerek kalmayacak.

SHÇEK kurumlarının topluma açık olması, sivil toplum örgütlerinin katılımının sağlanması çok doğru ve çağdaş bir öneridir. Ancak bunun proje bazında, başı sonu belli çalışmalar olarak programlanması, yine Cumhuriyet'in temel değerleri dışına çıkartılmaması gerekmektedir.

12 yaşın altındaki çocukları kız-erkek diye ayırmanın mantığını ve ufkunu ayrıca anlamak ve değerlendirmek gerekir. Cinslerin birbirlerini tanıyarak karma eğitimle büyümelerinin topluma neler kazandırdığını, tersinin ise neler yitirttiğini çağdaş ve çağdaş olmayan ülkelere bakarak algılayabiliriz. Bu konu, pedagog, psikolog ve diğer eğitim uzmanlarınca değerlendirilmeli, dinsel motiflere çekilmemelidir.

Bu kurumlara liyakat yerine siyasal iradeyle görevli yönetici atamaktan vazgeçilmeli, atarken cinsiyet ayırımcılığı değil, eşitliği sağlanmalı. Hem kız hem de erkek çocukların, anne ve baba yerine koyacakları figürlere gereksinimleri var. Yeter ki bu role insanlıklarıyla ve birikimleriyle uygun olsunlar.

SHÇEK'e teslim edilen küçüklerin, evlat edinmek isteyenlere verilmesi konusu yeniden gözden geçirilmeli. Bugün oldukça özenli yapıldığına tanık olduğum sistemde, aile en az iki yıl beklemekte, çocuk da, bir sahibi çıkar diye aylarca kurumda tutulmaktadır. Daha hızlı hareketle, bekleyen binlerce evlat edinme arzulusu mutlu edilirken diğerlerinin heveslenerek sıraya girmesi sağlanabilir. Bu konu da uzmanlık gerektiren bir sorundur ve birçok açıdan yeniden değerlendirilmesinde yarar vardır.

Ayda 300 YTL'ye evlerde çocuk baktırmak konusunun ise, çok ama çok iyi şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bizde 'besleme evlatlık' kültürü hâlâ, içimizde saklı kalsa da sürmektedir. Belki çok iyi bir ön eğitim ve sürekli denetimle bu konu akılcı bir şekilde geliştirilebilir. Tuzu kuru ailelerin de, parasal beklentileri olmadan 'koruyucu aile' olmaları özendirilebilir ve bir düş bile olsa, bir sosyal sorumluluk bilinci oluşturulabilir.

Üniversiteler

Bunların her birinde üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin ve diğer uzmanların işbirliği, ülke gerçekleri kapsamında konuların özgürce tartışılması ve çeşitli seçeneklerin ortaya konulması sonrasında yapılabileceklerin belirlenmesi gerekmektedir.
Tüm bu özel konuların yanında, 'ülkemizde çocuk ve ergenlerin durumu' yeniden ve yeniden gözden geçirilerek ele alınmalı, konumuz özgülünde, aile içi şiddete, zaman zaman da tecavüze maruz kalan, çocuk işçi, dilenci ve fahişe olarak kullanılmaya aday, böbrek mafyasının, tiner tacirlerinin eline düşebilecek, kapkaççı yetiştirilebilecek çocuklarımız için önlem alınması da sosyal devletin görevidir. Sonuçlar daha oluşmadan önlemlerin alınması şart. Tüm bu çözümleri, siyasi gücü kullanıp 'Ben bilirim, ben yaparım' diyerek siyasal yandaş ilahiyatçılar, imamlar ve bir dolu cahil bakıcıyla oluşturmak olanaksızdır. Çağdaşlaşma yolunda ilerleyen, ilerlemek için 82 yıl önce karar verip Cumhuriyet'i kurmuş olan Türkiyemizde, 'korunmaya muhtaç çocuklar'ımızı, bilimin ışığında, bu toprakları paylaşan insanlarımızın insan sevgisi ve insana saygı ile örülmüş iyi ve doğru nitelikleriyle sarmalanmış ve de siyasi görüşlerden arındırılmış şekilde korumaya çalışmalıyız. Yurttaşlık görevimiz bize bu ödevi vermiştir. Her bireyin, konuyu irdeleme, öneri geliştirme ve yapılanları gözleyip değerlendirme hakkı vardır.

Prof. Dr. Türkan Saylan: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkan


Radikal den alınmıştır.