Mesajı Okuyun
Old 05-03-2009, 15:55   #5
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Hemocrania
Açıkçası bu soru benim de kafamı çok karıştıran bir durum. Tekrar gündeme getirilmesinde fayda olacağını düşünüyorum..

2000 de işe giren şahsın giriş bildirgesi 2006 da verilmiş yine aynı yıl işten ayrılmış. Hak düşürücü sürenin geçmediği açık ancak tespiti istenen süre yönünden davanın 2009 da açılması halinde ne olacaktır?
- 2009 da dava açıldığında geriye dönük 5 yılı mı( 2004 ylından sonrası) yoksa iddia edilen sürelerin tamamı (2000-2006) mı istenebilir .

Aşağıdaki karara göre, 2004 sonrası için dava açılabilir.

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/6010
K. 2004/9621
T. 9.11.2004
• HİZMET TESBİTİ TALEBİ ( Hak Düşürücü Süre ve Başlangıcı - İşe Giriş Bildirgesindeki İmzasını İnkar Eden İşçinin Bu Tarihten Önceki Hizmetlerinin Tesbitini Talep Edebileceği )
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE VE BAŞLANGICI ( Hizmet Tesbiti Davasında - İşe Giriş Bildirgesindeki İmzasını İnkar Eden İşçinin Bu Tarihten Önceki Hizmetlerin Tesbitini Talep Edebileceği )
• İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİNDEKİ İMZANIN İNKARI ( İmza İncelemesi Yapılarak İmzanın Aidiyetinin İncelenmesi Gereği - Bildirgeden Önceki Döneme İlişkin Hizmetlerin Tesbiti Davasında Hak Düşürücü Süre ve Başlangıcı )
• İMZA İNKARI HALİNDE İMZANIN AİDİYETİNİN YÖNTEMİNCE ARAŞTIRILMASI GEREĞİ ( İşe Giriş Bildirgesinden Önceki Döneme Ait Hizmetlerin Tesbiti İçin Açılan Davada İşe Giriş Bildirgesindeki İmzanın İnkarı - Hizmet Tesbitinde Hak Düşürücü Süre ve Başlangıcı )
506/m.79
ÖZET : Dava hizmet tesbiti talebine ilişkindir. Kural olarak işe giriş bildirgeleri sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, bildirgeyi hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını söylememiş ise, işe giriş bildirgesinin verildiği tarihten önceki çalışmalar, hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurulmazsa hak düşürücü süreye uğrar. Ayrıca, davacının aynı işyerinde bu tarihten sonra çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır. Ancak, işe ilk giriş bildirgesindeki imzanın davacıya ait olmadığının saptanması halinde diğer deliller hep birlikte değerlendirilerek çalışmanın tespitine karar verilebilir. Somut olayda, davacı, 3.3.2003 tarihli celsede işe ilk giriş bildirgesindeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiştir. Bu durumda mahkemece, hizmet tespiti davalarının özelliği dikkate alınarak işe giriş bildirgesindeki imza üzerinde yöntemince uzman bilirkişiler aracılığı ile inceleme yaptırılmak oluşacak sonuca göre hak düşürücü sürenin geçip geçmediği belirlenmek ve tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermek gerekir.

DAVA : Davacı davalılardan işverene ait işyerinde 5.8.1996-1.12.1996 tarihleri arasında sigortalı olarak çalıştığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.

Hükmün davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

KARAR : 1- Dava, 5.8.1996-1.12.1996 tarihleri arasında davalı işverene ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve kuruma kayıt ve tescil edilmeyen hizmetlerin tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.

Bu yönüyle davanın yasal dayanağı belirgin olarak 506 sayılı Yasa'nın 79/10. maddesidir. Anılan maddede, yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların, çalıştıklarının, hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilecekleri öngörülmüştür. Somut olayda, davalı işverene ait işyerinden davacı adına 1.12.1996 tarihli işe ilk giriş bildirgesinin kuruma verildiği, daha önceki çalışmalara ilişkin hiçbir resmi belge bulunmadığı ve mahkemeye de 24.4.2002 tarihinde başvurulduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Kural olarak işe giriş bildirgeleri sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, bildirgeyi hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını söylememiş ise, işe giriş bildirgesinin verildiği tarihten önceki çalışmalar, hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurulmazsa hak düşürücü süreye uğrar. Ayrıca, davacının aynı işyerinde bu tarihten sonra çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.2.2003 gün ve E: 2003/21-43, K: 2003/97 sayılı Kararı da aynı doğrultudadır.

Ancak, işe ilk giriş bildirgesindeki imzanın davacıya ait olmadığının saptanması halinde diğer deliller hep birlikte değerlendirilerek çalışmanın tespitine karar verilebilir. Oysa, mahkemece bu yönde hiçbir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Somut olayda, davacı, 3.3.2003 tarihli celsede işe ilk giriş bildirgesindeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiştir. Bu durumda mahkemece, hizmet tespiti davalarının özelliği dikkate alınarak işe giriş bildirgesindeki imza üzerinde yöntemince uzman bilirkişiler aracılığı ile inceleme yaptırılmak oluşacak sonuca göre hak düşürücü sürenin geçip geçmediği belirlenmek ve tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

2- Kabule göre de, ifadeleri hükmü dayanak alınan tanıklar davacıyla birlikte çalışan ve kayıtlara geçmiş kişiler olmadığı gibi, aynı çevrede benzer işi yapan başka işverenlerin çalıştırdığı ve bordrolara geçmiş kimseler de değildir. Bu bakımdan, tanık sözleri çalışma olgusu yönünden somut olgulara dayanmamakta soyut düzeyde kalmaktadır. Giderek, tanık sözlerinin inandırıcı güç ve nitelikte olduğu söylenemez. Ayrıca, tespiti istenilen süreler çok öncelere ilişkin bulunduğundan tanıkların bu sürelerle ilgili bilgileri bu güne değin eksiksiz olarak hafızalarında korumaları da hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmez. Hal böyle olunca, işveren tarafından Sosyal Sigortalar Kurumu'na verilen dört aylık sigorta primleri bordroları celp edilerek, davacı ile aynı tarihlerde çalışan ve söz konusu dönem bordrolarında kayıtlı tanıkların bilgilerine başvurmak ve gerektiğinde komşu veya benzer işi yapan işverenlerin kayıtlarına geçmiş kimselerin tespit edilerek, anılan kişilerin beyanlarına başvurulmak ve sonucuna göre karar vermek gerekirken, mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması da isabetsizdir.

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), 9.11.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.