Mesajı Okuyun
Old 08-01-2013, 22:20   #2
SHODAN

 
Varsayılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1992/15-649 K. 1992/732 09.12.1992

Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesi)’nce davanın reddine dair verilen 25.12.1990 gün ve 1990/57-539 sayılı kararın incelenmesi davacılardan Şükran vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY Onbeşinci Hukuk Dairesinin 16.10.1991 gün ve 1991/1246-4846 sayılı ilamı ile; (... Dosya kapsamına göre davacı Şükran’ın dükkanının 75.62 m2 yapılması gerekirken 17.62 m2.’lik bir noksanla teslim edildiği ve yapı kullanma izninin 19.3.1985 tarihinde alındığı davanın ise BK.nun 363/2 nci maddesinde öngörülen beş yıllık süre geçirilmeden 13.2.1990 tarihinde açıldığı ve böylece olayda dava zamanaşımının GERÇEKLEŞMEDİĞİ ANLAŞILMAKTADIR.

Bunun dışında, Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre, eserdeki ayıplardan dolayı teslim alınırken ihtirazi kayıt ileri sürülmesi gerekmesine karşılık noksan teslim edilen eserin zamanaşımı süresi içinde bedeli istenebileceğinden ve dükkanın küçük yapılması eksik işe girdiğinden ve bunun için bir ihtirazi kayıt dermeyanına lüzum bulunmadığından mahkemece işin esasına girilerek bir KARAR VERİLMELİDİR. Ancak, alacağın miktarı hesaplanırken davacının bu hakkını uzun zaman kullanmamak suretiyle davacının zararının artmasına neden olduğu hususu da nazara alınmalıdır (BK. 98, 44 md.). Bu nedenle sözkonusu alacağın hesabında binanın teslimi gereken tarihten itibaren davacının hakkını kullanması için geçecek makul bir süre sonraki rayiçler dikkate alınarak ZARAR BULUNMALIDIR.

Mahkemenin bu hususta yanılgıya düşerek davacı Şükran’ın davasının reddine karar vermesi DOĞRU GÖRÜLMEMİŞTİR...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.

Yanlar arasındaki uyuşmazlık arsa payı karşılığı inşaat SÖZLEŞMESİNDEN DOĞMUŞTUR. YARGITAY Özel Dairesiyle mahkeme arasındaki görüş ayrılığı, davacı arsa sahibine ait dükkanın sözleşmede kararlaştırılan 75.62 m2. yerine 17.62 m2 küçük olarak 58 m2. yapılmasının "eksik iş" mi, yoksa "ayıp" mı olduğu NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR.

Kentleşmeyle birlikte giderek yoğunluk kazanan "arsa payı karşılığı inşaat" adı altında yapılan eser sözleşmelerinde yüklenici, mesleki bilgi ve deneyimiyle işin sonuçlarını, özellikle ekonomik çıkarını arsa sahibinden daha iyi DEĞERLENDİREBİLECEK DURUMDADIR. Keza yüklenicinin sözleşmede öngörülenle, imal ettiği eserin değer ve amaca elverişlilik bakımından aynı olmadığı hallerde, yaratılan farkın başlangıçta arsa sahibinin aynı ücretle sözleşme yapmasına engel olacağını da BİLECEĞİ KUŞKUSUZDUR. Kararlaştırılan edimlerin sözleşmedeki koşullara uygun biçimde yerine getirilmesi "ahde vefa" (pacta sunt serventa) İLKESİ GEREĞİDİR. Dürüstlük ve doğruluk kuralına uyulmuş olması da, noksansız ifayla gerçekleşir. Olayda, davalı yüklenici akdi yükümlülüğünü bilmesine rağmen eseri isteyerek ve kendi yararına noksan şekilde yerine getirmekle iyiniyetli sayılamayacak bir TUTUM İZLEMİŞTİR. Davacıya ait bağımsız bölümün yüzölçümünü cm2.ne değin hesapla işe başlamış, sonuçta ise 75.62 m2 yerine 58 m2.lik dükkan TESLİM ETMİŞTİR. Bu haliyle de akdin ihlal edildiği ve gereği gibi yerine GETİRİLMEDİĞİ AÇIKTIR.

Borçlar Kanunu, satış, kira ve eser sözleşmelerinde ayıplı ifayı özel OLARAK DÜZENLEMİŞTİR. Bu nedenle ayıplı ifa hallerinde BK.nun 96 ncı maddesine göre "gereği gibi ifa etmemeye" dayanılarak istemde bulunup BULUNULAMAYACAĞI TARTIŞMALIDIR. Federal Mahkeme, eser sözleşmesi dışında 96 ncı maddeye dayanılabileceğini KABUL ETMİŞTİR. YARGITAYın da satış akdinde buna uygun kararları mevcuttur (12. HD. T. 4.4.1974, E. 492 K. 755; T. 16.3.1984, E. 9818, K. 2052). Eser sözleşmesinde de, yüklenicinin kusurlu olması kaydıyla- iş sahibinin ayıptan ötürü BK.nun 96 ncı maddesine dayanarak yüklenici aleyhinde dava açabileceğini kabul eden görüşe rastlanılmakla beraber (M.R. Karahasan - T. Borçlar Hukuku, 1992 B., s. 989 vd. İmar - İnşaat İhale Hukuku, 1979 B., s. 150 vd.) ağırlıklı düşünce, BK.nun 359 ve 362 nci maddelerinde öngörülen muayene ve ihbar külfetine katlanmayan iş sahibinin, ayıptan ötürü hakkının düşeceği şeklindedir (Prof. Dr. H. Tandoğan- Borçlar Hukuku, c. 2, 3. B., s. 160 vd.; Prof Dr. F.Eren- Borçlar Hukuku, c. 3, 3. B., s. 214 vd; Yr. Dç. Dr. A.Turanbay A.Ü.H.F. Der., 1988-1990, s. 1-4). Davacıya teslim edilen bağımsız bölümün, kararlaştırılandan küçük yapılmasının ayıp sayılması halinde durum böyle olmasına rağmen, bu halen eksik iş olarak kabulünde BK.nun 96 ncı maddesine dayanılarak istemde BULUNULABİLECEĞİ TARTIŞMASIZDIR. Eksik işte, noksan ifa halinde teslimde çekince koymaya, muayyene ve ihbara gerek olmadığı hususunda öğretide halen görüş birliği bulunması bir yana kararlılık kazanmış yargısal kararlar da BU YÖNDEDİR.

Satımla eser sözleşmesinin ayıba karşı tekeffül hükümlerinde yakın benzerlik varken, taşınmaz satışında yüzölçümünün eksik çıkmasını ayıp sayan BK.nun 215 inci maddesi hükmüne, benzer bir hükme eser sözleşmesinde YER VERİLMEMİŞTİR. Yüzölçümündeki noksanlığı satıma hasren vasfa ilişkin ayıp sayan bu hükmün, eser sözleşmesinde de uygulanması gerekmez. Hukuk Genel Kurulunun 13.11.1957 gün, 4/80 E, 77 Karar sayılı ilamında da, "...Satılan bir gayrimenkulün yüzölçümünün eksik çıkması durumunun, vasıfla ilişiği bulunmaması dolayısıyla aslında malın vasfındaki ayıp halindeki tekeffüle ait hükümlerle bir ilgisinin bulunmaması gerekirdi" denilmekle, genelgede yüzölçümündeki noksanlığın ayıp sayılamayacağı GÖRÜŞÜ BENİMSENMİŞTİR. Aksine düşünce, muayene ve ihbar külfetine ilişkin hükümlerin tacir olmayan alıcılar- iş sahipleri- için ağır olduğu, muayene biçim ve süreleri için daha geniş davranılmasının uygun olacağı, aktin gereği gibi yerine getirilmemesinden dolayı genel hükümlere göre istemde bulunabilme olanağı tanınmasını savunan yeni görüşlere de ters düşmektedir (Prof. Dr. H. Tandoğan - Borçlar H., C. 1/1, s. 170 vd).

Bu itibarla; yüklenici tarafından bağımsız bölümün kararlaştırılandan küçük yapılması halinde teslimde çekince koymaya, ya da ihbara gerek olmaksızın eksik ifadan ötürü genel hükümlere göre BK.nun değişik 126/son maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresinde dava açılabileceği gözönünde tutularak Özel Daire kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi DOĞRU DEĞİLDİR. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme KARARI BOZULMALIDIR.

Sonuç : Davacılardan Şükran vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 9.12.1992 gününde, OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.