Mesajı Okuyun
Old 22-06-2009, 15:09   #5
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan işinize yarar umarım.

T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi
Esas: 2000/7609
Karar: 2000/8987
Karar Tarihi: 16.11.2000
ÖZET: Rizikonun gerçekleşmesinden sonra ihbarın gerçeğe aykırılığının saptanması halinde, sigortacının sözleşmeden cayması mümkün olmayıp böyle bir durumda sigortacı ya sözleşmeye koyacağı bir hükümle veya Borçlar Kanununun genel hükümlerine dayanarak savunma hakkını koruyabilir. Sigortalının bildirmediği şeker, yüksek tansiyon, kalp ile ilgili rahatsızlıklarının, ölümü ile irtibatlı olup olmadığının, bu hastalıklar konusunda uzman bilirkişi veya kurulundan veya Adli Tıp Kurumundan alınacak raporla aydınlığa kavuşturulmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir.
(6762 S. K. m. 1290)
Dava: Taraflar aras
ındaki davanın (İstanbul Dördüncü Asliye Ticaret Mahkemesi)'nce görülerek verilen 26.5.2000 tarih ve 1999/147-2000/452 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Karar: Davacı vekili, müvekkillerinin murisi H.'in dava dışı Ziraat Bankası'ndan aldığı kredi karşılığında 11.3.1996 tarihinde davalı sigorta şirketine 2,5 milyar lira üzerinden hayat sigortası yaptırdığını, sigortalının 13.2.1997 tarihinde öldüğünü ileri sürerek sigorta bedelinin ölüm tarihinden itibaren faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, sigortalının 10 yıldır yüksek tansiyon hastası olduğunu ve hastanede yattığının öğrenildiğini oysa, önemli rahatsızlıklar nedeniyle hastanede yatıp yatmadığına ilişkin sorulara olumsuz yanıt vermek suretiyle kasten yanlış beyanda bulunduğunu, dolayısıyla sözleşmenin hükümsüz kaldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda sözleşmenin yapıldığı sırada ölenin kendi rahatsızlığını bilmediği, kaldı ki sigortacının 1 ay içinde cayma hakkını da kullanmadığı, sigorta ettiren bankanın sigortalıdan kredi alacağının da bulunmadığı, davalının ödediği 54 milyar lira düşülerek, geriye kalan miktardan davalının sorumlu olduğu, davalıdan tahsil edilen miktarın bankaya yatırıldığı 24.2.1997 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği gerekçeleriyle, davanın kısmen kabulü ile 2.446.000.000 liranın 24.2.1997 tarihinden itibaren faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Sigortacının bir ay içinde cayma hakkını kullanmadığına ilişkin mahkeme gerekçesi yerinde değildir. Şöyle ki, rizikonun gerçekleşmesinden önce sigortacı, sigortalının doğru bilgi verme yükümlülüğünü ihlal ettiğini öğrendiği taktirde TTK. nun 1290. maddesi hükmü uyarınca sözleşmeden cayma hakkına sahiptir. Somut olayda ise, davalı sigortacı rizikonun gerçekleşmesinden sonra yaptığı araştırmalar sonrasında hastaneden gelen belgeler ile bu hususu öğrenebilmiştir. Rizikonun gerçekleşmesinden sonra sözleşmeden cayma esasen mümkün olmaz. Böyle bir durumda sigortacı ya sözleşmeye koyacağı hükümle, ya da Borçlar Kanununun genel hükümlerine dayanarak savunma hakkını koruyabilecektir. Nitekim, somut olayda da genel şartların 2. maddesine konulan hükümle, eksik ve/veya yanlış beyan halinde poliçenin hükümsüz hale geleceği kararlaştırılmıştır. Poliçeye bu yolda konulan hüküm, bilirkişinin görüşünün aksine sigorta hukuku ile ilgili emredici nitelikteki hükümlere aykırı olmadığı gibi, Borçlar Kanununun sözleşme hukuku ilkelerine de aykırı düşmemektedir. Dairemizin yerleşik uygulaması bu yöndedir. Bu durumda, rizikonun gerçekleşmesinden sonra ihbarın gerçeğe aykırılığının saptanması halinde bu konuda düzenleme içermeyen TTK.nun 1290. maddesinde sanki bu yolda bir hüküm varmışcasına sözleşme hükmünün bu maddeye aykırı olamayacağı yönündeki bilirkişi görüşüne itibar edilmesi doğru görülmemiştir.
Öte yandan, sigortacının dayandığı epikriz denilen hastane belgesinde bahsedilen ve sigortalının bildirmediği şeker, yüksek tansiyon, kalp ile ilgili rahatsızlıkların, mernis ölüm tutanağında ölüm nedeninin bilinmediği açıklaması ve 29.11.1996 tarihinde hastaneden taburcu olduktan ve kısa sayılabilecek bir süre geçtikten sonra 13.2.1997 tarihinde ölümün gerçekleşmesi karşısında ölüm ile irtibatlı olup olmadığının bu hastalıklar ile ilgili uzman bir tıp mensubu bilirkişi ya da bilirkişi kurulundan veya Adli Tıp Kurumundan alınacak rapor ile aydınlığa kavuşturulması, ölümün bu hastalıklardan biri nedeniyle meydana geldiğinin kabulü halinde davanın reddine, aksi halde kabulüne karar verilmek gerekirken, uzmanlık alanı ve nerede görev yaptığı anlaşılamayan Adli Tıp Uzmanı sıfatıyla bir doktordan alınan ve bu noktadaki uyuşmazlığa ışık tutmayan yetersiz bilirkişi raporuna itibar edilerek eksik inceleme ile davanın kabulü, bozmayı gerektirmiştir.
2- Kabule göre ise; dosyada mevcut sigorta poliçesi genel şartlarının 14. maddesi uyarınca hak sahiplerince maddede yazılı evrakların kendisine ulaştırılmasından itibaren 10 gün içinde sigortacı ödeme yapmakla yükümlüdür. Mahkemenin temerrüt faizinin başlangıcına esas aldığı 24.2.1997 tarihi, davacıların gerekli belgeleri davalı sigortaya değil, dain ve mürtehin konumundaki kredi alacaklısı bankaya ulaştırdığı tarihtir. Banka belgeleri davalı sigortaya göndermiş ise de belgelerin hangi tarihte sigortaya ulaştığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Mahkemece, bu husus araştırılıp belirlendikten sonra üzerine on gün ilave edildikten sonra bulunacak tarihten itibaren temerrüt faizine, hükmedilmek gerekirken, bu konuda hiçbir gerekçe ve tartışma ortaya konmadan belirtilen tarihin esas alınması da yerinde değildir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı sigorta yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 16.11.2000 tarihinde oybirliği ile karar verildi.