Mesajı Okuyun
Old 08-01-2007, 18:00   #3
erdal7

 
Varsayılan

Sayın Şehper Ferda Demirel

BK 127 madde gereğince Kanun koyucu çok eski haklarla uğraşmamak gayesi ile sözleşme ile zamanaşımı süresinin tadil edilemiyeceği hükmünü getirmiştir. BK dışındaki kanunlarda tespit edilen zamanaşımı süreleri ile BK 3 babındaki başka baplarda yazılı zamanaşımı süreleri de sözleşme ile değiştirilebilir.

Bahsettiğiniz belge tanzim tarihi olmadığından adi belgedir. Kambiyo senedi olsaydı Zamanaşımına çoktan BK 127 madde karşısında ve gereğince zamanaşımına uğramıştır

Adi Belge olarak işleme konulacağını farzederek ; 10 yıllık genel zamanaşımı dolmamıştır. Murisin borçlarından dolayı mirasçıları müteselsilen sorumlu olduklarından hepsine yada bulabildiklerinize karşı ilamsız takip yapabilirsiniz. Alacaklı Türk vatandaşı olmadığından Teminat yatırmak zorundasınız. Bu husus takip ve dava şartıdır.
Yine Unutmayınız mirasçılar içinde miurası red etmiş olanlar olabileceği gibi somut olayda hükmen red sebepleri de ( Defi ) olmuş olabilir.

Yine , Zamanaşımı hususunda Türk Hukuku uygulanır.

Senedin arkasında borçlunun imzası olması yönünden eğer BK 127 maddenin emredici hükmü olmasaydı bu kayıt geçerli olacaktı.

Faize faiz hususundaki görüşlerinize de katılıyorum.

Bir şey daha eklemek gerekir ise : Eğer Kambiyo senedi unsurlarına havi bir sened omuş olsaydı bile arkadaki kayıt ve şartlar belgenin kambiyo senedi olma vasfını ortadan kaldıracağı için adi belge haline getirecekti .Dolayısi ile çözüm yolunun aynı olacağı kanaatindeyim.

Saygılarımı sunarım. Av. Erdal

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1979/1512
K. 1979/1798
T. 5.4.1979
• YABANCI HUKUKUN UYGULANMASI
• TÜRK HUKUKUNDA ZAMANAŞIMI
818/m.127
6762/m.25
DAVA VE KARAR : Davacı vekili, davalı şirketin 15.2.1972 günlü yazılı başvurusu ile, müvekkili firmaya deri bayan mantosu satmayı teklif ettiğini, örneklerinin beğinilmesi üzerine 7.3.1972 günlü sipariş formu ile 1200 adet manto ısmarlandığını, davalının da 20.3.1972 ve 28.3.1972 günlü, yazıları ile siparişi ve satın alma şartlarını teyit ettiğinden, mal bedeli 102.000 DM.'ın akreditif yolu ile davalıya gönderildiğini, malların 18.7.1972 gününde teslim alındığını, ancak gönderilen örneklerin model ve renk yönünden uygun olmadığının anlaşıldığını durumun 1.8.1972 günü teleksle davalıya bildirildiğini, varılan uzlaşma sonucu ayıplı malların müvekkili tarafından, davalı adına satılmasının kararlaştırıldığını ve 29.400 DM.'a satıldığını bakiye 81.600 DM.'ın iade olunmadığını, taraflarca uyuşmazlıklarda Alman Yasalarının uygulanmasının kabullenildiğini belirterek Türk Lirası karşılığı 428.400 liranın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili savunmasında, davacı firmanın ikametgahının yurtdışında olduğundan teminat göstermesi gerektiğini iptidai itiraz olarak ileri sürmüş, bu itirazının reddinden sonra, uyuşmazlığın çözümünde Alman Hukukunun uygulanma olanağı bulunmadığını, sipariş formunda da müvekkilinin imzasının olmadığını, malların ayıplı numuneye uygun teslim edildiğini, süresinde muayene ettirilmediğini ve ihbar yapılmadığını, müvekkili şirketin, kendi adına satma isteğinde bulunmadığını, isteğin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve belgelere göre, taraflar arasındaki uyuşmazlık kamu düzenini ilgilendirmemekle beraber ( zamanaşımı def'inde bulunmak ) davalı tarafın ihtiyarında bir husustur. Mahkemenin bulunduğu yer kanunun ( lex fori ) tayin ettiği azamŒ zamanaşımı süresi amir bir hükümdür. Ve bu nedenle ( lex Forinin ) gösterdiği zamanaşımı süresinden daha fazla bir süre tesbit eden yabancı kanunun uygulanması istenemez ( M.R.Sevig - V.R.Sevig. age. Sh. 572,573 ) ( Osman Berki age, Sh. 200 ). ( Lex Fori ) olan TTK.nun 25/4. maddesi gereğince davanın 6 aylık zamanaşımına tabi bulunduğu kabul edilerek zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Devletler Hususi Hukukundaki ( irade muhtariyeti ilkesi ) Türk Hukukunca da kural olarak benimsenmiştir. Bu ilkeye göre taraflar, aralarındaki ilişkiye bir yabancı hüküm uygulanmasını kararlaştırabilirler.

Mahkemece, ilk etapta, taraflar arasında bu konuda açık bir anlaşma olması lazım geldiğini, oysa olayda, davalının yolladığı teyid mektubunda Alman mevzuatının uygulanmasının kabul edildiğine dair hiçbir kayıt bulunmadığını kabul etmiştir. Bir kere bu kabulün zımni olabileceğini belirten müellifler vardır ( M.Reşit Sevig-Vedat R.Sevig. Devletler Hususi Hukuku, 1962, Sh. 560 ). Diğer yandan ( 00998, 251 ) sayılı davacının 7.3.1972 günlü sipariş mektubunun da ön sahifede sözü edilen şartların mevcut olmadığı hakkında hiçbir ihtirazi kayıt ileri sürmediği gibi bir imada dahi bulunmamıştır. Dava sırasında da davalı vekilleri müvekkillerinin aldığı sipariş yazısının arkasında ileri sürüldüğü veçhile şartların mevcut olmadığını açıkca beyan etmişler, ancak sipariş mektubu ile satış şartnamesinde imzaları olmadığını savunmuşlardır. Gaipler arasında sözleşme yapılması mümkün olduğuna göre davacının sipariş mektubunda davalının imzasının bulunmaması doğaldır. Fakat, ancak mahkemenin 4.11.1978 günlü oturumda, hatırlatılacak nitelikte soru sorması üzerine, davalı vekili 14.4.1978 günlü oturumda, sipariş mektubunu bulamadıklarını ve müvekkilinin ifadesine göre sipariş mektubunun arkasında maktu bir kısım bulunmadığını, beyan etmiştir. Davalının bu konuda bir inkarı olmadığı halde, mahkemenin onu inkara sevkedecek, bu konuyu hatırlatacak biçimde davalı tarafa soru yöneltmesi HUMK.nun 75/1. maddesi hükmüne aykırıdır ve yasanın, bu hükmüne aykırı olarak alınan bu beyana davalı ve mahkemenin dayanmaları olanaksızdır. Nitekim mahkeme de bu beyana açıkca istinat etmemiştir.

Açıklanan bu durum karşısında, taraflar arasında BK.nun 5 ve 10. maddelerine uygun olarak, sipariş mektubunun arkasındaki şartlar da dahil olduğu, halde, yazışma suretile, bir sözleşme yapıldığının ve bu sözleşme gereğince aralarındaki ilişkiye Alman Hukukunun uygulanması gerektiğinin kabulü gerekmektedir.

Ancak Alman ( yabancı ) Hukuku ne ölçüde uygulanacaktır? Davanın görüldüğü mahkemenin bulunduğu memleketin kamu düzenine ve amir hükümlerine aykırı yabancı hukukun uygulanamayacağı genellikle kabul edilmektedir. Diğer bir deyimle Devletler Hususi Hukukundaki irade muhtariyeti ancak yorumlayıcı hükümlere uygulanabilir. Emredici hukümlere ise mahkemenin bulunduğu yer kanunun uygulanır ( M.R.Sevig - V.R.Sevig. age. Sh. 562, Prof.Erdoğan Göger, Devletler Hususi Hukuku, 1075, Sh. 284, 288 ). Kural olarak zamanaşımının kendisine, "lex casusa" yani taraflar arasındaki ilişkiyi idare eden hukuk ( yabancı ) uygulanır. Zamanaşımının kendisi kamu düzenini ilgilendiren nitelikte değildir ( H.R.Sevig - V.R.Sevig,age,Sh.572, 593; Prof. Osman Berki, Türk Hukukunda Kanunlar İhtilafı, 1982, Sh.25, 198, Prof. Göğer, age. Sh. 313 ). Ancak zamanaşımının kendisi kamu düzenini ilgilendirmemekle beraber ( zamanaşımı definde bulunmak ) davalı tarafın ihtiyarında olan bir husustur ). Mahkemenin bulunduğu yer kanunun ( lex fori ) tayin ettiği azami zamanaşımı süresi amir bir hükümdür. Ve bu nedenle ( lex forinin gösterdiği zamanaşımı süresinden daha fazla bir süre tesbit eden yabancı kanununun uygulanması istenemez ) ( M.R.Sevig - V.R. Sevig, age, Sh. 572, 573 ). ( Osman Berki age. Sh. 200 ). ( Lex fori ) durumunda bulunan BK.nun 127. maddesi satışlarda zamanaşımı süresinin azaltılabileceğini kabul etmiştir. Bu durumda varılacak sonuç, Türk Hukukunda tesbit edilmiş olan zamanaşımı sürelerinin yabancı bir kanuna yollama yapılmak suretile uzatılamayacağı, ancak ticari satışlarda kısaltilabileceğidir. Binnetice, yukarıdaki örnekte Alman Hukukunda daha kısa bir zamanaşımı var olsa idi bunun uygulanması olanak dahilinde olacak idi. Ancak mahkeme olayda uzatılması mümkün olmayan Türk Hukuku Zamanaşımının geçtiğini kabul etmiştir. Gerçekten BK.nun 207. maddesi gereğince satılan malın ayıbından doğan davalar, ayıp daha sonra meydana çıksa bile malın alıcıya tesliminden itibaren bir yıl geçmekle sakıt olur. TTK.nun 25/4 maddesi ile tacirler arasında bu süreyi altı aya indirmiştir. O halde olayda uygulanması gereken azami zamanaşımı süresi tesliminden itibaren 6 aydır.

Dava dilekçesinde malların 17.7.1972 tarihinde teslim alındığına iddia edildiğine ve işbu davada iki sene sonra 18.7.1974 tarihinde açıldığına göre, olayda zamanaşımı gerçekleşmiştir. İcra takibinin kesebileceği düşünülse dahi icra takibi de bu süre geçtikten çok sonra ve 23.3.1974 tarihinde yapılmıştır. Bu nedenlerle mahkemenin davanın zamanaşımından reddine ilişkin hükmünün onanması gerekmiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerden dolayı davacının bütün temyiz itirazlarının reddile hükmün ( ONANMASINA ) oybirliğiyle karar verildi.