Konu: Kekik Otu
Mesajı Okuyun
Old 14-12-2002, 08:10   #1
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Kekik Otu

Öldürmeye kararlıydı. Kesin mi kesin.
Yazılmışlığına inandığı kaderlerine son noktayı, elleriyle koyacaktı. Öldürmek... Tabancayla, tüfekle, bıçakla mı... Hayır; bu çok kolay, çok basit, çok sıradan olurdu.
Gücü yetse de boğsa mıydı...
Çocukluğunda, anasının leğenden çarşafı sıkarak çıkarması gibi... canını çıkarsa mıydı boğum boğum... Boğmak... Boğsa mıydı?
Eve çağırmalı, eski defterleri açmalı; denilmemiş, söylenmemiş ne varsa demeli, kusmalıydı önce yüzüne. Ölüm sonra gelmeliydi. Ölmek, son arzusu olmalıydı Asım’ın...
Ama nasıl, ne zaman?
Sevişmelerini düşlerken olduğu gibi, öldürmek düşüncesiyle de, apış arasının ıslandığını, zevkin doruklarına yakın olduğunu ayrımsadı. Ürpermekle utanmak arasında kalktı yataktan.
-Kız, öldürmekten korkmuyor, utanmıyorsun da, bi başına şu odada zevklendiğine mi utanıyosun, dedi, aynanın karşısında göğüslerini okşarken.
-Tamam, demişti Asım, -Ant olsun ki boşanacam, seninle evlenecem, demişti.
-On yıl geçmiş, diye iç geçirdi saçlarını tararken.
–On kocca yıl, diye yineledi. –Ha bugün, ha seneye...
Ve şimdi, yani şu son altı aydan beri Asuman denilen kadına kapılmıştı Asım.
Gözüyle de görmese tövbe inanmazdı ya, görmüştü işte. –Hata ettim, affet, demişti.
-Kuran musaf çarpsın, bi defalık bi şeydi işte, demişti. Yalan söylemişti.
Televizyon reklamlarından fırlamış kılıklı karıya ev de tutmuştu üstelik. Kuaför Mualla’da çalışan Fikriye kulaklarıyla duymuştu. Hem de doğrudan Asuman’ın ağzından.
–Sana nasıl yapar bunu be ablacım, demişti Fikriye.
–Söylemek zorundaydım be anacım, diye de eklemişti. –Aferin kız, elbet sölicektin, demişti Saliha da.
Ve de işte o an, o dakka vermişti kararını: Asım ölmeliydi.
Hangi alev, hangi ateş terkedilmişlik duygusundan daha yakıcıydı ki, Asım o ateşte yansın, kavrulsun da, Saliha da elini kana bulamasındı...
Kansız ve uzun bir ölüm olmalı, Asım ölümünü yaşamalıydı.
Ya Necmiye... ya o ne menem bir kadındı ki... Şu adamın ettiklerinden, işte Saliha ile olan birlikteliğinden, şimdilerde Asuman’dan hiç mi haberi olmamıştı?
–Kocam, dediği adamdan hiç mi kuşkulanmamıştı?
Ya da nasıl bir bağlılıktı bu, kadınlık gururu yok muydu bunun? Neden bırakmamıştı Asım’ı?
Asım niye boşanmamıştı. Ya kendisi... neden Asım’a kapılmış, inanmış, bağlanmıştı bunca yıl? Ya bu Asuman şıllığı ne bulmuştu Asım’da? Ya Asım...
Bir kitapta okumuştu, “Kadınlar, kar tanesi gibidir; hiç biri ötekine benzemez” dermiş şu erkekler.
Kar tanelerini canlandırmaya çalıştı gözünde. -Kar altında kalaydı da, gebereydi, diye düşündü. Karda kan izleri gördü, gözlerini yumduğunda. -Ah Asım, diye inledi. –Yaktın beni.
Geçen yıllar, içindeki aylar, içindeki günler, o bekleyiş dolu saatler... Saliha’nın yüreğini mangal bilmişler de, birer ateş parçası olmuşlardı. Ölmeliydi Asım. Ama nasıl?..
Ormandan kekik otu toplayıp, kamyonetle taşıdıkları günü anımsadı. Sonra orman memurlarının arabayı durduruşlarını... Jandarma, tutanak, mahkemeye sevk... Ceza davası aylarca sürmüş, her duruşmada zehir olmuştu kekikler.
Sonunda, -Görevsizlik kararı verildi, demişti avukat, aylar sonra. Ve eklemişti ardından, –Görevli mahkemede dava açılırsa, idari para cezasını öder, kurtulursunuz. O sevinçle, bir kilo kekik almıştı da Saliha, baharatçı da şaşırmıştı.
X
Adlisi, Askerisi, İdarisi... Yargı Yolları ... Kimin için ?