Konu: Munzam Zarar
Mesajı Okuyun
Old 15-03-2007, 15:02   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Türkiye'de ne yazık ki önemi anlaşılamamış maddelerden birisidir BK.105. madde. Kanunda çok açık şekilde yazıyor. Faizli alacağınız zararınızı karşılamıyorsa aradaki fark için munzam zarar talep edilebilir, diyor. Ancak bu durumu mahkemeler nedense önemsemiyor ve açılan davaların %99'u reddediliyor.

Faizle karşılanamayan zararınızı ispatlamak kaydıyla davanız saçma değildir. Genelde Bankaların verdikleri faiz oranları ile yasal faiz oranı arasındaki fark ortaya konulup, talepte bulunuluyor. Ancak Yargıtay H.G.K. nun aksi yönde kararı mevcuttur.

Alıntı:
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=1611 HUKUKDOKTORU- Yargıtay'a göre, enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, sermaye piyasalarının istikrarsızlığı, mevduat faizlerinin yüksekliği gibi genel ekonomik göstergelere dayanarak alacaklı munzam zarar isteyemeyecektir. Belki alacaklı, kendisi açısından gecikme faizini aşan ölçüde bir zarar uğradığını somut delil ve göstergelerle ispat etmelidir (HGK., 19.06.1996, K.1996/503; YKD., 1997, s.168 vd. ; 15. HD., 27.01.1995, K.1995/363, YKD., 1996, s.65).


(Ben bu kararı hatalı bulduğumu ifade etmeliyim) faizle karşıanamayan zararı her türlü veri ile ispatlamak mümkün olabilmelidir. Para Piyasaları bunun için en elverişli ortamdır. Bir para ancak bir kaç şekilde değerlendirilebilir. sıradan düz bir vatandaşın genelde yaptığı gibi parasını banka vadeli faiz mevduatında değerlendirmek en kolay yoldur. Bundan daha somut bir gösterge olabilir mi? Adam parasını bankada vadeli hesapta değerlendirse hesap ortada... Düz vatandaştan ticari yatırım yapması beklenemeyeceğine göre, onun parasına eklenen faiz oranı ile karşılanamayan zararını başka bir şekilde ispatlamasını beklemek haksızlık olacaktır. Bu parayı zamanında alamadım bu nedenle borç aldım, faiz ödedim gibi çok çok zor ihtimallerle olayı sınırlamak, kanunun verdiği açık bir hakkı sınırlamak anlamı taşır. Kişi zararını her türlü veri ile ispatlama hakkına sahiptir.

Sizin emsaliniz de yanlış sayılamaz. Dava kesinlikle saçma değildir. Saçma olan kanunda var olan bir hükmün saçma bulunmasıdır. Bu konuda Prof. Dr. Hayri DOMANİÇ' in sadece BK.105' i ele alan bir kitabı da mevcuttur. Bulabilirseniz okumanızı tavsiye ederim.

Bir karar:

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1995/2009
K. 1995/4475
T. 1.6.1995
• MUNZAM ZARAR TALEBİ ( Sigorta Bedelinin Geç Ödenmesi Nedeniyle Uğranılan ve Faizle Karşılanmayan Zarar İçin )
• TAZMİNAT TALEBİ ( Sigorta Bedelinin Geç Ödenmesi Nedeniyle Uğranılan Munzam Zarar İçin )
• SİGORTA BEDELİNİN GEÇ ÖDENMESİ ( Faizle Karşılanmayan Munzam Zararın Ödetilmesi Talebi )
• FAİZLE KARŞILANMAYAN MUNZAM ZARARIN ÖDETİLMESİ TALEBİ ( Sigorta Bedelinin Geç Ödenmesi )
818/m.105
ÖZET : Her ne kadar davalı sigorta şirketi, sigorta poliçesinde yazılı sigorta bedeli limiti ile sorumlu ise de, bu bedelin geç ödenmesi nedeniyle davacı sigorta ettiren, bk.nun 105. Maddesi uyarınca, munzam zarar adı altında tazminat da isteyebilir.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul 3.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 30.12.1994 tarih ve 1030-2032 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 30.5.1995 gününde davacı asil Selahattin Burhan geldi davalı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalı sigorta şirketi tarafından 22.5.1989, 22.5.1990 tarihleri arasını kapsamak üzere yat sigorta poliçesi ile sahibi bulunduğu Burhan I isimli yatını sigorta ettirdiğini, bu yatının aralarındaki sözleşme uyarınca 15.7.1989-30.10.1989 tarihleri arasında kiralanmak suretiyle H.Nihat Koşar isimli şahsa kaptansız olarak teslim edildiğini yatın kiracısı tarafından kullanıldığı sırada hasarlanmasına rağmen talep edildiği halde sigorta bedelinin kendisine ödenmediğini, gerekçe olarak da kaptansız olarak kiralanmış olarak gösterdiklerini, bu nedenle ödemeden kaçındıklarını, tazminatın kendisine ödenmemesi nedeniyle kendi imkanlarını zorlayarak yatını tamir ettirdiğini, sigorta aktinden doğan alacağının tahsili için İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1990/548 sayılı dosyası ile davanın devam ettiğini sigorta tazminatının gününde ödenmemesi nedeniyle gelir kaybı ve maddi zararları olduğunu ileri sürerek toplam ( 70.000.000 ) liranın reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevabında; taraflar arasındaki sigorta şartlarına davacının uymadığını, meydana gelen hasarlanma sonucu talebin sözleşmeye uymaması nedeniyle yerine getirilmediğini bu nedenle toplam ( 90.000.000 ) lira tazminin tahsili amacıyla dava açıldığını ve davanın devam ettiğini, davacı talebinin dayandırılabileceği davalı şirket tarafından inkar edilmiş herhangi bir haksız fiil sözkonusu olmadığını ayrıca istenen miktarın fahiş olduğunu hasarlanan teknenin onarılması ve bu sebeple kira ve diğer kayıplara uğramasının davalı şirketin kusurundan kaynaklanmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddiaya, savunmaya, toplanan delillere göre, davacının davasının taraflar arasındaki ilişki nedeniyle hukuki dayanağı yoktur. Davacının uğramış olduğu zararın zamanında ödenmemesi nedeniyle yapabileceği talep ilk davada münakaşası yapılmış değerlendirilmiş ve gecikme meydana gelmişse bu gecikmeden dolayı talep edebileceği husus faiz olarak değerlendirilmiştir. Bunun haricinde davalı tarafından gerek taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan ve gerekse davalının haksız fiilinden kaynaklanan bir tazminat ödeme yükümlülüğü olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı temyiz etmiştir.

Yukarıda da özet olarak açıklandığı üzere, davacı, davalı sigorta şirketinin, sigorta bedelini zamanında ödememesi nedeniyle gelir kaybı ile maddi zararının oluştuğunu ileri sürerek, tazminat isteminde bulunmuştur. Her ne kadar davalı sigorta şirketi, sigorta poliçesinde yazılı sigorta bedeli limiti ile sorumlu ise de, bu bedelin geç ödenmesi nedeniyle davacı sigorta ettiren, BK.nun 105. maddesi uyarınca, munzam zarar adı altında tazminat da isteyebilir. Davacı taraf, dava dilekçesinde açıkça BK.nun 105. maddesine dayanmamıştır. Fakat, iddia ettiği maddi olayların hukuki niteliğini saptamak, mahkemeye aittir. Dava dilekçesinin içeriği ve dayanılan delillere göre, davacının, önceki davada isteği sigorta bedelinin faizle birlikte olsa, geç ödeme sonucu oluşan ve karşılanmayan zararını isteği anlaşılmıştır. Davacının, işbu davanın dışında açıkça BK.nun 105. maddesine dayalı ayrı bir dava açması da, az önce Dairemizin vardığı sonuca etkili görülmemiştir. Açıklanan bu durum karşısında, yerel mahkemece, davacının ana para ve faiz ile karşılanmayan zararını isteği kabul edilerek iddiasının incelenmesi gerekir.

BK.nun 105. maddesine göre, alacaklının uğradığı zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe, bu zararı dahi borçlu tazmin ile yükümlüdür. Davalı borçlu temerrüde düşmüş ve açılan önceki davada sorumlu tutulmuştur. Buna göre, davalı sigorta şirketinin kusurlu olduğu ve BK.nun 105. maddesine göre, munzam zarar ile sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Ancak, mahkemece, işin esasına girilerek bu zararın tutarı saptanmamıştır. O halde, davacının iddiasının BK.nun 105. maddesi kapsamı içinde olduğu kabul edilerek tarafların iddia ve savunmaları ile delillerinin değerlendirilmesi ve gerektiğinde bilirkişi aracılığı ile munzam zararın saptanması ve sonucu çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde karar tesisi doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı tarafın temyiz isteminin kabulüyle yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, davacı vekili duruşmaya gelmediğinden duruşma vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 1.6.1995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.