Mesajı Okuyun
Old 15-01-2011, 16:37   #24
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

111- 818 S.K. m.235: “Karı koca malının idaresi usulünden yahut mirasçılık hakkından neşet eden tahditler mahfuz kalmak üzere medeni haklarını kullanmak salâhiyetine sahip olan herkes, hibe yapabilir.

Tasarrufta ehil olmayanın malı, ancak kanuni mümessillerinin mesuliyetleri kaydiyle ve vesayet hakkındaki hükümlere riayetle hibe olunabilir.
Bir hibeyi takip eden sene içinde başlayan bir muhakeme neticesinde vâhibin israfından dolayı hacrine hüküm olunursa, o hibe Sulh Mahkemesince iptal olunabilir.

YBK m.285: “Fiil ehliyetine sahip olan herkes, eşler arasındaki mal rejiminden veya miras hukukundan doğan sınırlamalar saklı kalmak üzere, bağışlama yapabilir.

Bağışlamayı izleyen bir yıl içinde başlatılmış bir yargılama sonucunda bağışlayanın, savurganlığı yüzünden kısıtlanmasına karar verilirse, o bağışlama mahkemece iptal edilebilir.”

Gerekçesi: “…818 sayılı Borçlar Kanununun 235 inci maddesinin ikinci fıkrasının,…Tasarıya alınmamıştır. 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun vesayet altındaki kişi adına önemli olmayan bağışların yapılabileceğine ilişkin 449 uncu maddesi saklı kalmak kaydıyla, bağışlama sözleşmesinin bağışlayan tarafının tam ehliyetli olması zorunlu görülmüştür.

… “sulh mahkemesince” şeklindeki ibare, “mahkemece” şeklinde değiştirilmiştir. Burada, “mahkeme” sözcüğünden anlaşılması gereken vesayet makamıdır.”

(Kanunda m.286 olmuştur)

112- 818 S.K. m.238/3: “Hibe taahhüdü, tenfiz edilince elden yapılmış hibe gibi olur.”

YBK m.287/3:Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme, bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir. Ancak, geçerliliği resmî şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz.”

Gerekçesi: “…Tasarı metnine eklenen hüküm şöyledir: “Ancak, geçerliliği resmî şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz.”

(Kanunda m.288/3 olmuştur)

113- 818 S.K. m.244/1: “Vâhip, aşağıdaki hallerden biri vukuunda elden yaptığı hibeden veya tenfiz ettiği taahhüdünden rücu ve mevhubunlehin elinde halen ne kalmış ise onun iadesini dâva edebilir.”

YBK m.294/1: “Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:”

Gerekçesi: “…bağışlamanın geri alınması için dava açılması zorunlu değildir. Bağışlayanın, geri alma konusunda, bağışlanana varması gerekli tek taraflı bozucu yenilik doğurucu irade açıklaması yeterlidir.”

(Kanunda m.295/1 olmuştur)

114- 818 S.K. m.246/2: “Vâhip, sene geçmeden vefat ederse, dâva hakkı, mirasçılarına intikal eder ve mirasçılar senenin hitamına kadar rücu dâvası ikame edebilirler.”

YBK m.296/2-3: “Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.

Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler.

Gerekçesi: “… bu durumda bağışlayanın mirasçılarının, tıpkı Tasarının 293 üncü maddesinin birinci fıkrasında olduğu gibi, bağışlamanın geri alınması için dava açmaları zorunlu değildir. Bağışlayanın mirasçılarının, geri alma konusunda, bağışlanana varması gerekli tek taraflı bozucu yenilik doğurucu irade açıklamasında bulunmaları yeterlidir.

Maddenin üçüncü fıkrası, … yeni bir hükümdür…”

(Kanunda m.297/2-3 olmuştur)

115- 818 S.K. m.248: “Adi icar, bir akittirki mucir onunla, müstecire ücret mukabilinde bir şeyin kullanılmasını terk etmeği iltizam eder.”

YBK m.298: “Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.

Gerekçesi: “…farklı olarak, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasıyla birlikte, ondan yararlanılmasını da kiracıya bırakmayı üstlenebileceği belirtilmiştir. Buna bağlı olarak, kullandırmayla birlikte yararlandırmanın da kiraya verenin borçlarından birini oluşturabileceği açıkça kabul edilmiştir…”

(Kanunda m.299 olmuştur)