Mesajı Okuyun
Old 06-03-2009, 17:02   #18
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan nephilis
Peki alacaklının elinde bonodan başka, temel ilişkiyi kanıtlayacak argümanlar mevcut değil ise ? Alacağını kanıtlayamıyorsa ? Kaldı ki kambiyo taahhüdünde bulunmak yani bono ile borç altına girmek, temel ilişkiden tamamen bağımsız bambaşka bir alacak-borç ilişkisi meydana getirdiğinden (BK.m.114) zaten temel ilişkiye dayanılarak açılacak bir davada sözkonusu bononun yazılı delil olarak kabul edilmesi de öncelikle hukuk mantığına aykırıdır. Aksi bir düşüncenin kabulu halinde yukarıda vermiş olduğum örnekteki gibi suistimaller gündeme gelir.
Dolayısıyla siz yorumumu her nekadar hukuki olarak nitelendirmesenizde yargıtay'ın bu konudaki uygulaması haklı ve mantıklı temellere dayanmaktadır. Kaldı ki hukuk yorumdur ve yorum yapılırken salt kanun tekniği değil o maddenin uygulanmasının meydana getireceği ekonomik,sosyal sonuçlarda her zaman gözönünde tutulmalıdır.

Saygılarımla..

Sayın meslektaşım,
Bononun, zamanaşımı nedeniyle kambiyo senedi olma niteliğini yitirdiğinde sadece yazılı delil başlangıcı olabileceğini kabul edilirken için iki temel hata yapılıyor:
1- Zamanaşımı yargı mercilerince kendiliğinden dikkate alınabilecek bir olgu değildir.
2- Yazılı, imzalı, borç ikrarını içeren bir belge (bono), HUMK 292 uyarınca yazılı delil başlangıcı sayılabilecek çok daha basit, imzasız bile olabilen belgelerle bir tutuluyor.
Yine kambiyo senedinin, borcun nedeninden soyut oluşunun, senedin dolaşım (tedavül) yeteneği açısından gerekli olduğu, esasen her borç ilişkisinde bir temel neden bulunduğu da gözden kaçırılıyor.
Tüm bunlar adaletsiz bir sonuca ulaştırıyor bizi.
Örneğin sizin ve Yargıtay'ın görüşü kabul edilirse (ki uygulamada böyle), yanında tanık olmadan arkadaşına borç veren ve borca karşılık bono alıp, borçlunun oyalaması ile zamanaşımı süresi içinde yasal yollara başvurmayan alacaklı, daha sonradan takip/dava yoluna başvursa bile hakkını alamıyor.