Mesajı Okuyun
Old 09-08-2008, 20:28   #6
Tulin

 
Varsayılan

Hostal Sal Şu anda daha çok göle benzeyen çölün ortasında, simdilerde kullanılmıyor ama eskiden yıllarca yolda izini kaybedenlere yol göstermiş.Şaka değil pek çok insan burada mesafeyi şaşırıp kayboluyor bazıları geri dönmemiş cesetlerinede ulaşılamamış. Sal hostal ziyarete açık ama önce büfeden alışveriş yapmak zorundasınız.Çatısı ve iki camı hariç her şey tuzdan...Kendi gerçekliğimi kaybettim.Muhteşem bir yer masalar sandalyeler duvarlar her şey her şey tuzdan.
İçerde tuzdan yapılmış orjinal boyutlarda insan hayvan heykelleri, figürleri var,girişte kocaman Moralesin posteri var.Hugo Morelesi sevmiyor pek.
Moreles yüksek ögrenim gören halkla haşır neşir her kesin yerel bir dili bilmesini şart koşmuş,ve konuşulan tüm yerel diller resmen tanınıyormuş...
Dışardaki tuzdan pistte beş ülkenin bayrağı var.
Pabloyla ayakkabı, çoraplarımızı çıkardık, buzzz gibi suya bileklerimize kadar girdik,ayağımızın altını tuz zemin kaşıyor biraz acıtıyor ama mutluyuz.Güneşten destek alarak üstümüzdekilerini tişörtlerimiz kalana dek teker teker çıkarıyoruz.Biz dolaşırken Hugo jipin arkasına kahvaltımızı hazırladı,diğer iki cipin rehber ve sürücüleri hugonun akrabaları olduğunu öğreniyoruz.
Suyun altındaki tuzun kalınlığı 50 cm imiş.
Dönüşte tren mezarlığını gezdik hepsi eski antika ilk kullanılan trenler , zamanı geçince buraya atılmışlar ve dğanın etkisiyle paslanıp kabuklaşmışlar, tren mezarlığından arabaya döndüğümüzde yüzlerce sinek araca doldu camları açıp kaçırdık onları bu kez toz içindeyiz.
İnsan mezarlıkları ise renkli kağıtlarla süslenmiş ölümün içindeki canlılığı duyumsamak için .
Pinoce zamanında Şili Uyuni Salar karşılığında deniz kıyısı vermeyi önermiş Bolivyaya, bu konu hala gündemindeymiş Bolivya denize hasret bir Güney Amerika ülkesi.Şili ise boydan boya deniz kenarı.
Tuz gölü-çölündeki volkanik adaya bakıyoruz .Zamanında bu adada çok güzel bir kız yaşarmış ve yöredeki altı kral kıza aşıkmış sonunda kız biriyle evlenmiş ve gebe kalmış ama kocası kral artık onu sevmez olmuş ve doğumadan sonra bebeği ölmüş kızın memelerindeki süt o kadar çokmuşki akıp akıp bu tuz gölünü oluşturmuş.Yaa işte böyle...
Bu gün ilk gördüğümüz köy Kolcani köyü 60 hanelik felan, tamamen tuzdan yapılmış evlerle dolu,tuvalet bile tuzdan.Bir evin kapısı ikinci kattydı ama merdiveni yok , portatif merdiven var yerde onu dayayıp çıkıyormuş sahibi.
Kadınların etekleri büzgülü, kıymışlar parlak renkli kumaşa,kadınların saçlari simsiyah ve kalçalarında daima iki örgü uçlarında o yöreye ait renkli bağcıklar var,başlarında mutlaka o yöreye ait şapka.Henüz saçı ağarmış kimse görmedim buralarda.
Yolda Hugo Frensicanın çevirisyle festivalleri anlatti.Festival ayıymış bu ay ve kimi yerlerde festivalde savaş oyunu oynarken birbirlerini öldürürlermiş.Paça Mama festivalleri toprak anaya şükran,bolluk bereket festivali.
Uyunideki pansiyona döndük Serpilin telofonu yastığın altında kalmış geri döndüğümüzde bulamadık.Polise gittik tutanak tutuldu ama raporu alamadık grubu daha fazla geçiktirmemek için son gün (pazar )zaten tur burada sona erecek o zaman alırız diyerek ayrıldık Uyuniden.
Alota köyünde kalacağız bu gece.Köye vardığımızda sokaklarda kimse yoktu.Şöför yolu bulamıyor sokakaktaki bir kız çocuğuna kalacağımız oteli (evi) sordu.Kız gülerek ve de çok eğlenerek bizi bir takım sokaklara soktu, kasbayı dolaştırdı kısaca.Evleri gösteriyor geldik sanıp yanaşıyoruz ama kız son anda aa burası değil bir sonraki sokak diyor.hep berber kızın bizimle eğlenmesini izledik bir süre.
Sonunda bulduk ev/oteli,bizden önce diğer iki jip gelmiş yerleşmişler bile.Hugo duş alırmısınız diyor beşimiz birden evet diyoruz ama yarım saat sonra bu gün mümkün olmadığını yarın sabah sıcak suyun akacağını söylüyor hava soğuyor hızla vazgeçiyoruz duştan.Solgun, ha gitti gidecek sarı ışık altında kadınların yerlerde oturarak ve kımıldamaksızın , beceriksizce hazırladığı ağız tadımıza hiç te uygun düşmeyen yemekleri yemeye çalıştık.Sohbet ettik diğer turistlerle sohbet ettik çoğu arjantinli.
Saat dokuz gibi yattık.



1 subat 2008

Sabah bahçedeki musluktan akan buz gibi suda ellerimi yüzümü yıkadım , tuvaletteki küçücük lavaboya sığmak mümkün değil.
Kahvaltı beş buçukta bizim pişi(yağda kızartılan mayalı hamur) ye burada torta frita diyorlar. Torto frita dışında bir şey yiyemiyorum.Sabah ayazında yollardayız grubun afyonu patlamadı henüz.
Dün gecelediğmiz bu kasabaya girerken görüpte soramadığım yolun ortasına dizilmiş daire seklindeki telin içine doldurulmuş sütunların yakında gelecek heykellerin kaideleri olduğunu ögrendim.Ünlü Bolivyalı heykeltraşın heykelleri gelecekmiş bu günlerde kasaba turistik olduğundan çok yakışacağına eminim.Heykeltraşın adı Ugala imiş.
Bir saat sonra volkan lavlarının külleri -çöplerinin olduğu bölgeye geldik. Bahsi de las rocas deniyormus bu bölgeye.Volkan lavları sanki çesitli insan, hayvan ,ev figürlerini andırıyor,çok rüzgar ve ayaz var dolaştık burayı özellikle bir tanesi tahta benziyordu üzerinde resim çektirdim.
Yolumuza çikan başı karlı sıra dağların isimleri yokmuş ve bu bölğe de lo sandez diye anılıyor .Hemen kendi isimlerimizle adlandırdık dağları.
Fernanda yol boya mate ikram etti, sırayla mate tasını metal çubuklu süzgeciyle bilikte elden ele dolastırarak yudumluyoruz ve ısınıyoruz.
Fena alıştık mteye Bolivya ve ötesinde mate malzemeleri satılmıyormuş.
Yolumuz yükseklere tırmanıyor.
Hugoya göre dört bin metredeyiz.Ve sonunda 4800 deyiz.
Hugonun ikram ettiği koko yaprağını çiğniyorum hiç fena değil,buralarda her derde deva.
Dağların arasındaki ilk gölün adı laguna kanyopa .Etrafı bembeyaz boraksla çevrili ve volkanik kalıntılar, küller var.Gölün renginin yeşil olması volkanik serpintiden kaynaklanıyormuş.Uzakta bir sürü flamingo.
Dün daha yakından gördüğümüz flamingoları görüntülememizi daha sonra çok göreceğiz diye aracı durdurmamıştı Hugo,şimdi ise çok uzaktalar.Grubun fotoğrafa en düşkün elemanı Thomas” Hugo giy pembeleri poz ver flamingo gibi bize “ diye dalga geçiyor.
Bu gölün derinliği sadece 10 metre.
Bir saat sonra la guna Eduardo dayız.
Bursı da beyaz boraksla kaplı ama flamingo yok,
daha sonra laguna Ondada dayız anlamı derin göl ama en derin yeri 15cm.
Hava ayaz ama güneş yakıyor.
Öğle yemeği yine cipin arkasında ,sonrasında çöle ilerlemeye başladık.
Çölün girişindeki gölde flamingolar kaynıyor o kadar çoklarki gölün rengini pembeye çevirdiler.
Saat iki gibi Bolivya Nacional parktayız.
Hugo giriş işlemlerini yaptırdı biletlerimizi bize verdi ve turun sonuna dek saklamamızı istedi.
Nasyonal parkın girişinde laguna Colorada (kırmızı göl),
genişliği 2 km derinliği 15 cm.
Bu gün son durağımız konaklayacağımız San Cristóbal.Bir öncekine benzer basit bir ev.avlunun etrefını camla çevirmişler bu gece buradayız yarın saat dört buçukta kalkacağız.

http://www.imgnets.com/viewer.php?id=57883140.jpg
http://www.imgnets.com/viewer.php?id=57883140.jpg




resim


02 şubat

Yine buz gibi havada alacakaranlıkta uykulu uykulu yol alıyoruz taa ki yaklaşık üç metre yüksekliğe fişkıran suyu görene dek ,hepimiz uyandık meğerse su değil gazmış.Olimpusta çikan metan gazlarını gecenin karanlığında nasıl yaktığımızı anlattım arkadaşlara.
Güneş doğduğunda Geyzers lerdeydik. Burada volkanik deliklerden kaynayan sularda yumurta pişirmek( ne klişe ama) mümkün.Fokur fokur kaynayan suların kenarında ısındık biraz ama Hugo endişeli fazla yaklaşmayın diyor,haklıda burada zemin yumuşak ve kaygan.


http://www.imgnets.com/viewer.php?id=2564176.jpg
http://www.imgnets.com/viewer.php?id=2564176.jpg

Iki saat sonra termaldeyiz..Sıcak doğal suyun etrafını taşlarla çevirmişler havuz olmuş.Hava beş derce su 44 derce ve biz dört gündür yıkanmıyoruz.Mayolarımızı giyip atladık suya.Bi çok turist var ama hava soğuk olduğundan havuzu kullananlar bir kaçımız. Termalin etrafında onlarca turist arabası var.
Kahvaltı hazır hadi diyen Hugoyu kızdırmamak için ancak yarım saat kalabildik havuzda.Manzaramız muthişti ,hemen yanımızdaki akarsuyla birleşen gölette flamingolar ve etrfimızı çevreleyen karlı dağlar...
Saat 12 gibi volkanik dağın eteğindeki laguna verdeye geldik.Dağın adı Cancabur ve kasım ayında İnkalar bu dağda kurban törenleri yaparmış ,kurban edilenlerse çocuk ve bakire güzel kızlarmış ama kemikleri bulunamamış bir türlü,kemikleri hala arayan arkeologlar varmış. Buna karşın Saltadaki dağda kurban törenlerine ait kemikler bulunmuş ama arjantinliler bu kemiklerin buradan götürüldüğünü Saltada hiç bir zaman kurban törenleri yapılmadığını iddia ediyorlarmış.
Laguna Verdenin dibi mercanla kaplıymış.. Güneş vurunca yeşil oluyormus gölün rengi, ondan adı yeşil göl.
Bu gün her yerde boraks kalıntıları var.Bolivya boraks bakımından en zengin ülkesi dünyanın.Boraks burada çıkıyor ama işlenmesi yurt dışında luyormuş.Bolivyadaki yabancı şirketler işcilerine daha çok maaş ödüyormuş.
Bir süre yollarda kocaman taşlar vardı,kimi zaman taşlar yol kıyısına toplanmış .Pek inanılacak gibi değil ama Hugo taşların rüzgarla geldiğini söylüyor,yaklaşık 10 ile 30 kilo arasında taşlar.Boraks şirketleri bu yolu boraksı Şili ye ulaştırmak için kullanıyormuş yollarıda taşlardan temzileyen boraks maden isletmeleriymiş yani bu toprak yol uluslar arası bir yol ve Şiliye bağlanıyor.Eskiden borks trenlerle taşınırmış, yer yer eski tren raylarıyla karşılaşıyoruz.
Dali Tralası evet Bolivyanın bu çölünde Dali Tarlası.
Daha Hugo söylemeden ben aklımdan geçirmiştim ama bu ad tam onikiden vurmuş,yaratıcısı yine volkanik lavlar.
Pukaradayız(geçen sene Hindistana giderken Pukara adlı bir kasabasından geçmiştik Nepalin) festival var.Kadınlar sırtlarındaki torbalara yeşil dallar koymuş şarkı söyleyerek dansediyorlar,erkekler sarhoş.
Yarım saat sonra San Cristobaldeyiz buradada festival var,Paça mama-toprağa şükran festivali.Kadınlar hep olduğu gibi kalçalarına dek uzanan iki örgülerinin ucunda renkli tokalar(yöreye göre renkler değişiyor)başlarında şapkaları sırtlarında yeşil ağaç dalları dansediyor toprağın berketine şükrediyorlar.Kadınların etekleri büzgülü parlak renkli ve kısa.Meydanda masa sandalyeler dizilmiş yaşlı adamlar yerel biralarını içiyorlar,kimileri şimdiden sarhoş.yaklaşık yetmiş kadar Bolivyalı toprağa teşekkürlerini sunuyor yaşasın Pacha Mama….


Yol boyunca gördüğümüz lamaların tüyleri boyanmış ve kulaklarına renkli bezler takılmış,bu renkli kumaş parçaları hem onları süslüyor hemde sahiplerini belirliyor.
Son molamızı verdik ve Hugo son yemeğimizi hazırlıyor,turun burada bittiğini söyledi,yemekte benim yiyebildiğim tek şey elmaydı.
Göz boncuklu anahtarlıklardan hem yol arkadaşlarımıza hemde sürücümüze ve Hugoya ,öteki jipte babasıyla giden Hugonun küçük kız kardeşinede göz boncuğu bilekliği hediye etim,belki onların bende bıraktığı kadar değil ama izlerimi bırakmıs oldum .
Dört gündür termale girmenin dışında banyo yapmadık, pisiz.
Saat altı gibi Uyunideyiz.-
Hugo patronunun verdigi bir formu doldurmamızı istiyor.formda yemekler arac ve rehberle ilgili düşüncelerimiz ,beğenip beğenmediğimiz soruluyor.Thomas pek karşı çıktı ama ben turun tamamına on tam puan verdim.
Bizim önce polise gitmemiz gerektiğini söylüyoruz.fransiska bici birakmiyor hep beraber gidelim diyor.tomas cok uzun surer dedi ve alman muhalefetini koydu.hugi ve pablada bizden yana polis istasyonuna gittik.rapor asir degilmis tomas soylene soylene Internet kafeye gitti.
Hep beraber Serpilin kaybolan cep telofonu raporu için polis karakoluna gittik.Thomas vakit kaybı olacağını söylüyor ve sinirli.Raporu aldıktan sonraFrensiskayla beraber lonly planetten aldığım Oruro otellerini aradık sadece birinde bir sonraki güne yer bulduk,festival nedeniyle tüm oteller dolu gidince şansımızı deneyeceğiz.
Saat 20 ye bilet aldik.Thomas Pablo ve Fransiska bir gece daha kalacaklar burada.
Fransisikaya kendi ellerimle yaptığım incili gümüş kolyeyi hediye etim o da mate takımını verdi bize.
Ağlamaklı vedalaştık internet üzerinden haberleşmeye söz verdik.
Oruro aracında yaklaşık on turistiz. Uyuni turunda diğer jipteki arjantinli çiftte bizimle berber otobüste onunda adı Frensisca ve bize yolun soğuk ve kötü olduğunu söyledi.Biraz korktuk ama tam tersine kaloriferler cayır cayır yanıyor giydiğim fazlalıkları yolda çıkardım.
Iki saat sonra ihtiyaç molası ve insanlar sağa sola çömelmiş ihtiyaç gideriyor allahtan karanlık.
Onlara katılmaktan başka çare yok
Bir sonraki mola bir köyde tam önümdeki kadın iki çocuğunu bıraktı gitti.10 dakika boyunca bir yaşlarındaki küçük kız durmaksızın ağladı,altı yaşlarındaki abisi susuturmaya çalısyor ama mümkün değil.Çocuk ağlamaktan çatlayacak ben, üzüntüden çatlayacağım.
Önce kadını aramak için lokantaya girdim içeride iki kadın var Fransiskayla ikisinede sorduk ikiside üslenmediler ,otobüse geri döndüm çocuk sıcaktan ve kat kat giydirilmiş olmaktan ve de ağlamaktan ter içinde.
Kucağıma alıp soydum yer yer sustu ama çoğunlukla dikkatle yüzüme bakıp annesi olmadığımı anlayınca aglamsını artırarak devam etti Ben çaresiz sırtını patpatlıyor hoplatıyorum.Anne çocukarı terketti diye düşünmeye başladık, araba hareket edince biraz önce çocuğunuz ağlıyor dediğimiz kadınlardan biri gülerekten yaklaştı teşekkür edip çocuğu aldı.çocuk hemen sustu,kadın yirmisinde ya var ya yok.
Arkamdaki koca adamın ayakları koltuğuna sığmadı ben tekemeliyip duruyor.
Yol pürüzsüz asvalt, bu supriz oldu bana.Her şeye rağmen sekiz saatlik yolun yedi saatíni mışıl mışıl uyuyarak geldik.


03 şubat Oruro

Saat altı demişlerdi ama her zamanki gibi erkenden 4:30 da Oruro terminalindeyiz.Arjantinli çiftle beraber emanet baktık valizleri koymak için ama altıda açılacakmış.zifiri karanlık terminalin dışına çıktık benim yer ayırttığım otel hemen karşıda bir ümit gittik ama yerleri yok yarın a dek.Uzaktan canlı müzik sesi geliyor. Iki genç yola oturmuş bir naylon torbanın içinden tavuk yiyorlar,onlara sorduk kalacak yer nasıl buluruz diye.Saat sekizden sonra bakın bu günün son festival saaatleri ancak saat 7 gibi dönerler sarhoş olarak,şimdi her yer kapalıdır dediler.
Biz yine şansımızı deneyelim dedik.Şehir merkezine doğru yol boyunca kızlı erkekli sarhoşlar kusuyorlar, kimileri yerlerde sızmış. kimseye bişi sorulacak gibi değil.
Yılmıyoruz her hostelin otelin zilini çalıyoruz ama açan yok.Bir hostelin önünde bekleyen uç sarhoş var burada kalıyorlarmış,ısrasla zili çalıyorlar ve otelde yer olduğunu syluyorlar.Onlara inanıp yarım saat bekliyoruz hep birlikte.Biri Başını duvara dayayarak ayakta durmaya çalışıyor diğeri yan tarafa kusuyot bir tek kız uyanik adı Mintik olmalı.
Israrla çalan zile komşu evlerin pencerelerinden çikanlar oldu ama bizim kapı ancak yarım saat sonra acıldı.
Açanda zil zurna sarhoş bu gün yer olmadığını yarın gelmemizi söylüyor.
Dönüp valizleri emanete vermeye karar verdim festivale katılıp akşama la Paza devam etmek en iyisi.
Terminale geri döndük arladaşlar kalacak yer aramaya devam etmeye gittiler biz valizleri emanete bırakıp merkeze yürüdük.
Güneşle beraber havanın soğuğu kırıldı.yürüyerek festival sokağına geldik.
Kentin en uzun caddesine yaklaşık iki km boyunca üç dört katlı portatif türbünler kurulmuş ,seyyar stadyum haline getirilmiş şimdilik kimseler yok etrafta .Plazaya(doğal olarak kent merkezine) yürüdük ,yavaş yavaş insanlar çıkmaya başladı pek çoğu dünden kalma sarhoş.Kavga ediyor iki tane sarhoş kemerlerini çıkarmış birbirini dövmeye çalışıyor ama vuruşlarını tutturamıyorlar bir türlü., sağa sola savrulup tekrar sarılarak ayrılıyorlar,çok komikler.
Yolda sızanları polisler ayıltmaya çalışıyor.
Lonly planetin önerisiyle meyve kokteyli kahvaltımızı festival yolunun plazaya bakan merketinde yaptık.Çok lezzetliydi ben iki tabak yedim. Kahve içemedik kafeler 10 dan sonra açılacakmış.
Festival caddesine döndük,sadece bir saatin içinde türbünlerin yarısı dolmuş ve festival geçidi başlamış biz elimizde kameralar kortej bandındayız,fotoğraf çekiyoruz önce çocuklar gruplar halinde sırayla geçtiler bazıları sevimli hayvan kılığındalar.
Gerçektende anlattıkları gibi görkemli bir geçit töreni.Mini etekli yüksek topuklu parlak renkli giysili aşırı makyajlı ellerinde çubuklarla aynı ritmik hareketlerle dansederek yürüyorlar.Korkunç maskeli koca adamlar tamtamlar eşliğinde çizmelerindeki zillerin çıkardığı seslerle dansederek geçti.Yüzlerce grup birbirini takip ediyor ve festival katılımcılarının yaşı yok,iki yaşından 70 yaşına kadar aynı grupta kadın ve erkekleri görmek mümkün.
Kızılderili giysileriyle yarı çıplak gençlerin oluşturduğu grup en çok beğendiğimdi.
İki saat festival alanında yürüdük ve sonununa geldigimizde bir o kadar grubun da geride olduğunu elimize verilen broşurden öğrendik.Broşürde detaylarıyla grupların sıralarını ve özellikleri anlatılıyor.Oruro festivali Bolivyanın en büyük festivaliymiş(brezilyadan sonra güney amerikanın en önemli festivali)
Üç saat kalıp ayrıldık terminale doğru.Sokak lokantaları tıklım tıklım ,her yerde bira reklamaları,bira firmaları üçretsiz dağıtıyormuş biraları bu gün,erişkinlerin çoğu sarhoş.
Terminalde giriş ve çıkıslarda kapılardaki kadınlar ellerinde makbuzlar hesap soruyor nereye diye, ama ben anlamadığımdan söylene söylene geçiyorum ,meğerse her yolcu bireysel olarak vergi ödemek ve makbuzunu almak zorundaymıs burada.Bizde önce biletlerimizi ( 3 euro) alıp terminal vergisini ödeyip La Paz arabasına biniyoruz.
Yol asvalt biz mutlu ve yorgunuz.
Hemen bir vidyo koydular.Asvalt yolda tırmanıyoruz.
Uzaktan kent göründü ,dağlar arasında uzanıyor la Paz.
Terminale ulaşmamız bir saati buldu,burdada festival var ve trafik aksıyor.
Terminal sevimli. TI dan harita ve bilgi aldık.
Internetten ögrendiğim kaktus hostele taksiyle yola çiktık,cok yavaş ilerliyoruz ,kadın kılığında erkekler perukları ellerinde, dudakları rujlu el sallıyorlar bize.Çocuklar yaramaz ,ellerindeki küçük balonlara su doldurmuşlar önüne gelene atıyorlar ,siprey köpükleri sıkıyorlar.Çamlarımızı kapadık yirmi dakikada hostelin önündeyiz,Serpil beğenmedi oteli , daha iyi bir yer bulmak umuduyle yan caddeye geçtik ve yepyeni tertemiz bir hostel bulduk fiyatı iki katı ama yorgunuz iyi bir yerde yatmayı hakettik.
Sagarnata cad casa de huespades montanesotelin sahibi kadın çok titiz hiç pazarlık yapmadı dört yıldızlı otel konfor ve temizliğine sahip odamıza çıkıp yıkandık.Serpil ıslak havlusunu koltuğun üzerine sermiş döndüğümüzde otel shibi onu almış balkona asmıs havlularıi koltuğa asmayın diye uyardı bizi.Odamıza neden girdiniz diye soramadık o kadar temizki otel, peki demekle yetindik.
Giysilerimizi yıkanması lazım ve 10 kilolar.yakındaki camasırhaneler kapalı otel sahibinin önerisiyle bir çamşırhane bulduk yarın saat üçe hazır edeceklermiş..
Kaldığımız sokakta pek çok lokanta var biriside çorba içtik ve lomo ızgara yedik.
Bankalar başta olmak üzre pek çok yer dört gün kapalı hatta turizm büroları bile.
Çamasırhanenin olduğu ana cadde seyyar satıcılarla dolu ve çocuklar köpükler , su dolu balonlarla taciz ediyor yürüyenleri.Bizde nasibimizi aldık.
Otele döndüğümüzde sahibi kadın yine mızmız pasoportların kopyalarını almsına rağmen adımızdan emin değil tek tek adlarımızı ,pasoport numaralarımızı kendi el yazılarımızla yazdırdı 15 dakika sürdü bu işlem.biz yine sabır doluyuz.
Yarın 12 de ayrılmak üzere tv seyredderek yattık.

04 şubat

Sabah uzun uzun duş aldık karda, kışta ,sıcakta her dem güneşten yanan rengimiz açılmıyor bir türlü.Aynaya bakınca ilk geldiğimizde otel sahibi kadının biz Türkiyeliyiz deyince Afrikada değilmi ?demesinin sebebini anladık.Afrikalı gibiyiz.Kadın hala ikna olmuş değil Türkiyenin Avrupada olduğuna…
Valizleri otelde bırakıp Copacabana ya kaçta araç olduğuna bakmaya gittik iyiki valizleri bırakmışız.Copacabanaya bu gün festival nedeniyle araç yokmuş terminaldan ısrarlı arayışlarımız geçte olsa sonuç verdi ,başka bir mahalleden dolmuşlar gidiyormuş Copacabanaya, (Zona Comentano)terminalden .
Terminal çıkışında festival kortejiyle karşılaştık.
O kadar hoşumuza gittiki Serpille berbirimizi kaybettik.
Bir saat kadar dolandıktan sonra terminale geri döndüm turist polis ofisi kapanmış , pencerenin camına Serpile not yazıp yapıştırdım,yanımda ne harita ne pasaport ne de para var. Taksiye binip otele dönüyordumki adresi bilmediğimi hatırladım sadece Cactus hosteli hatırlıyorum,onu söyledim ikinci taksinin şöförü biliyormuş.Otelin kapısına geldik, adama bir sonraki sokağa gideceğimizi söylüyorum ama adam güvensiz otelin kapısını gösteri
yor burası diye.Çaresiz bekle işareti yaptım içeri girdim resepsiyondaki çocuk ingilizce biliyor ona çevirmesini söyledim,durumu anladı söför , fazla ödeyeceğime söz verdim ama yanımda para yok Serpil yoksa ve otelci kadından borç alamazsam yandım.
Otelin ana giriş kapısı kapalı yan girişin zilini çalıyorum şöför köşede inanmaz bana bakıyor.Ben merak etme burdayım diyorum.Nice sonra kapıyı kadının kocası açtı anlattım durumu ama anlamadı karısını çağırdı o da anlamadı, kızını çağırdı ve nihayet…Şöför kapıya dayanmış otel sahibi kadından borç aldığım on beş bolivanos şöföre ödedim kadına kameramı rehin bıraktım 10 dakika sonra Serpil geldi kameramı alıp kadının parasını ödedik.
La Pazda gençler modern dediğimiz biçimde giyiniyor sadece yaşlılar yerel giysilerle.
Saat üçte çamaşırhaneye gidip temiz giysilerimizi aldık taksiyle (9 bol) Comenteno ya gittik, bir dolmuşta kalan iki kişilik yere oturduk ve hareket ettik,yol asvalt ve yemyeşil,festival görüntüleride cabası.
La Paz ı dağların tepelerine dek uzanmış evleriyle geride bırakıyoruz.Çetin bir kent La Paz.
Sağımız başı karlı dağlar solumuz dümdüz yemyeşil verimli ova. Yolboyu festivalciler keyifli ,sarhoş ve evcil hayvanlar sağda solda...
İki saat sonra göl kenarındayız,karşıya gölden geçeceğimizi bilmiyorduk,biz motorlu bir kayıkla ücret ödeyerek araçlarımız ise elle idare edilen sallarla karşıya geçti.10 dak aracın geçmesini bekledik ve açlığımızı sokaktaki tezgahta kızarmış yumurtayla bastırdık.
Bir saat daha göl kenarından dolanarak alacakaranlıkta Copacabanaya vardık.Terminal yok.girişte bıraktı bizi şöför bu arada yolda tanıştığımız ingilizlerin lonly planetinden otel adresleri almıştım, benim programmda Oruro ve Copacabanada konaklamak yoktu.
Serpil valizlerle kaldı her zamanki gibi ben orel aramaya koştum ve beş otel gezdikten sonra Lonly planetin onerdiği Hotel Utamaya karar verdim.
Otelin aracıyla Serpili aldık.bir çok Fransiz var bizden baska otelde(12euro)kahvalıi dahil.
Hava nemli ve serin,merkezde iki parelel sokakta şirin mağzalar var ve bir çok lokanta kafe.
Para bozdurduk ve yarın adalara nasıl gideceğimizi araştırdık,tur yerine yerel halkında kullandığı katemaranla gitmeye ve dönüşte bir gün adanın güneyinde Isla del Sol(güneş adası,güneşin burdan doğduğuna inanılıyor)
kalmaya karar verdik.
Akşam yemeğininde ilk kez salata yedim , endişeliyim.

05 şubat

Sabah otelin kahvalti salonundayız.oldukca zengin bir menú ve servis bu fiyatta görere çok iyi.Akşamda burada yiyeceğiz.Saat 7:45 te ayrıldık.
Titicaca firmasından adalara gidiş bileti aldık , dönüşte adalardan birinde konaklayacağız bir gece.
Yaklaşık iki saat botla gittik,titikakak dünyanın en yüksek ve en büyük volkanik gölü.
Manzara muthiş gölün rengi masmavi.
Ilk durağımız museo del oro(altın müze)ama içerde altına dair hiç bişi yok.Rehber sadece ispanyolca konuşuyor coğu turist ispanyolca biliyor.Hareketlerden bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum ama nafile.
Adaya giriş 1 euro
Tırmanarak muhteşem manzara eşliğinde Roca Sagrada ya gittik, pisada del sol laberinto,chinchana harabelerini gezdik.puma ya benzeyen kayayı kurban törenlerinin tarihcesini anlattı rehber uzun uzun ama isapanyolca.
Bot 13 te diğer adaya hareket edecekt ucu ucun
A yetiştik, bir sonraki adada konaklayacağız bir gece.
Yolda karın ağrısı kusma başladı.Başımı kaldıramadım sürekli kusuyorum dünkü salatadan olmalı.
Kalmayı planladığımız adadayız ama bu koşullarda kalmak tehlikeli durumum kötüye gidiyor ve isal başladı.
Serpilin meyve koyarız diye yanına aldığı buzdolabı poşetleri başka bir amaç için kullanıldı pekte ergonometrikmiş.
Serpilin yanında taşıdığı bilimum mide barsak ilaçlarını yuttum.İki saat sonra biraz sakinleştimkarnım.
Adadaki tuvaletlerin biçareliğide cabası,
adam göl suyunu kovayla taşıdı durdu tuvaletlere.
Benim adada konaklama planlarım hevesim yattı tabiii, hatta yürüyerek geçmeyi planlamıştım adanın kuzeyinden güneyine doğru (üç saatlik yol).Yatagıma ulaşmaktan başka isteğim yok şu anda.


Bu arada botun biletcisi kalavakmisiniz diyor beninim eller karnimda hayir diyebiliyorum,bir yaniyorum bir donuyorum.ker kes keyifli adayi gezdi ben sahilde tuvalete yakin sandalyede kalakaldim
Saat 6 gibi geri donduk.karaya vardigimizda inanilmaz aclik icindeyim.LP in onerdigi restorana gittik.garson ne geldiniz der gibi amam iki masada daha instalar var.rica minnet menuyu getirttik garsona.bu arad 20 dakika felan gecti ve bizden oncekilere hic aservis yapilmadi bindan biraz killandik amam LP bu…10 dakika sonra bir cocuk asir dometes corbasi paketiyle iceri girdi.yarim saat once biz ismarlamistik dometes corbasini.biraz daha killandik bu arada diger uc masa da doldu.bizden once gelen israilli iki kiz beklemekten sikilip Yemen remeden ne yesinler gelmiyorki sinirlke terkettiler.yeni gelenlere kahve servisi yapildi ama kahvenin nesi varsa garsonu cagirip a<zarladilar ve icmeen onlarda ayrildi.yaklasii, 40 dakika bekledik ve servil mutfaga Bassin uzatti biizm corba yeni kayniyor mus daha.bizde terkettik otel yeni gelenler neden guldugumuzu anlamadan bekleme devam ediyorlar.
Otele geri donduk otel sahibi pek memnun bu sabah belki adada kaliriz diye ayrilmistik.bu kez daha guzel bir oda verdi bize.
Otelin guselim yemekleriyle yemegimizi yedik.menu Standard tavuk yada balik corba tatli ve cay.Baligin adi tacha…gayet lezzetli,
Yarin ayriliyoruz burdan .disari ciktik sokaklarda festival devam editor.bir minusbusun icinde uc kisilik orkestra caliyor ve halk bir elinde biralari hem iciyor hem oynuyorlar.onalar katildik birs ure.
Yarina 10 30 punoya biletlerimiiz aliyoruz.titicacayi bir de oradan ziyaret edeceğiz,
Küçük el işi örtüler aldık .

06 şubat
Saat altıda uyandım,duşun suyu buz gibi havada öyle resepsiyondaki adam suyu ayarladı be bizi minubüsüyle otobüs durağına bıraktı.
Dün bize bilet satan kadın cin gibi ama üzgün.otobüs şöförünün yolda alkolden sızdığını öğlen bir buçuk otobusüne bizi aktarabileceğini ,yada paramızı iade edeceğini söyledi.
Bir buçuk otobüsüyle gidiyoruz.
Tekrar plazaya döndük hava güneşli bir şeyler yiyip bira içtik.Tekrar kadının ofisine döndüğümüzde fernandez(otobüsün muavini)valizlerimizi taşıdı otobüse kadar.
Otobüste muavin bize ve diğer turistlere Punoda otel pazarlamaya çalışıyor .
Pek ilgilenmiyoruz çok ısraracı adam.Yolda Peru için giriş formlarını doldurduk.Yeşil pasaportlarımıza güvenerek vize almadık baklım ne olacak.
Bolivyadan çıkış yaptık.Peru girişinde koşa koşa en öne geçtik çünki sorun çıkarabilirler.Netekim 10 dakika kadar üç görevli birden pasaportlarımızı inceledi ama anlayamadılar.Bilsayara bakıp vize alamalısınız dediler.Onlara bunun özel pasaport olduğunu anlattım uzun uzun ama neyin özel pasaportu olduğunu bir türlü anlayamadılar.Bir yandan ingilizce bilen kadın görevli bir yerleri arayıp duruyor,diğer iki görevli tüm otobüse vize verdi ama biz hala bir bilenden gelecek sonucu bekliyoruz otobüstekilerde bizi...
Bir saate yakın zaman geçti otobüs bir ileri bir geri gelip gidiyor yernde duramıyor.Fernandezin bize sempatisi kalmadı ,artık sinirli problem ne diyor.Bende bizim değil memurların problemi diyorum.Pasaport görevlisi kadın sürekli birileriyle konuşuyor telofonda her seferinde lütfen geri dönüp vize alın diyor.En sonun da geri döneriz ama Peruya bir daha dönenmeyiz siz kaybedersiniz turistiz ve her turist gibi para harcayacağız Peruda,eğer bu pasaportlarla vize alırsak hükümetimiz buna kızar dedik,sonunda ikircikli onayladılar.
Otobüse döndüğümüzde suratlar asılmış...
Yan taraftaki ingiliz çiftten Lonly Planetlerini aldım ve Punoyla ilgili notlar aldım .
Üç saat sonra Punodayız Fernandez bizimle barıştı tavladığı diğer 10 turistle beraber bir otobüse yükledi eşyalarımızı.Kent merkezine 5 - 6 km terminal.Yol boya hostellere girdik her birinde bir kaç kişi bıraktık.
LP ni aldığım çiftte bizim gibi titizleniyor kalınacak yerler konusunda ve beğenmiyorlar.En son en güzel otel burası dedí Ferannadez Americann inn .Girdik resepsiyonda oda fiyati 25 dolar yazıyor eğreti bir kağıtta belliki biz gelmeden hemen önce asılmış.Biraz daha bakınalım diyorum ingilizlerde bana katılınca fiyatı düşürüyorlar 18 usd ye ve kalıyoruz,kaşla göz arasında yarın için urus –tekila ,amanti adásı turu satıyor Fernandez ingilizlerle bize70usd ,bir gece amanti adasında konaklayacağız
Kent meydanı yürüyerek 10 dakika, hoş bir parkı var ağaçlar çeşitli figürlerde kesilmiş.trafiğe kapalı caddesi cıvıl cıvıl.Tİ dan bilgi ve harita aldık.


Bisiklet arabalarla terminale gidip(10 sol)bir gün sonraya Cuzcoya biletlerimizi aldık (25 sol)turdan döner dönmez ayrılacağız Punodan.
Söförümüz başlangıçta dediğinin iki katı para istedi kırmadık ödedik.
Yemek için dışarı çıktık trafiğe kapalı caddede ellerinde menüleri turistlerin gözüne sokuyor teşrifatcı gençler,bir tanesi ısrarla bir lokantaya götürdü bizi,içerde odun fırını var ve dumanl altıyız.Spesialitesi olan etli ızgarayı yedik.
Resepsiyondan yedek battaniye alarak yattık.

07 şubat

Sabah 7:30 da kahvaltıdayız.Sekizde tura götürecek aracımız içinde diğerleriyle 12 kişiyiz.Fernandez bize başka turlarda satmak istiyor, biz gönüllü değiliz.
Ve limanda bota bindik.Botumuz oldukca konforlu bu kez rehber ingilizcede konuşuyor ama pek anlaşılır değil.
Yaklaşık 40 dakika sonra Orus adalarındayız,bir çok küçük adacık topluluğu burası, zemin balçık olduğundan köylüler zemini şeker kamışlarıyla donatmışlar.Zemin ve tüm evler şeker kamışı saplarından sallar bile sazdan.
Rehber bize buradaki hayatı anlatıyor.Bu arada şeker kamışı getirdi ve nasıl yeneceğini gösterdi bir yerli kadın.Hepimiz birer tane aldık kabuklar doğruca zemine atıldı.Adanın yegane lokantasıda şeker kamışından örülmüş, tuvalette aynı şekilde...Evler yaklaşık on kiloymuş.birisini oracıkta kaldırarak gösterdiler.Evler istenildiği zaman sallara konarak diğer adalara taşınabiliyormuş.
Etrafta benzer 40 ada daha var.
Bu ada 10 hanelik digerleride yaklaşık aynı büyüklükte.
Iki adada da yaklaşık yarımşar saat kaldık ,bir adadan diğerine isteyenler ki biz istedik sazdan sallarla geçildi.
Çocuklar ısrarla dileniyor para vermeden gülümsersek kaşlarını çatarak önce para diyorlar.
Kadınlar el emeklerini sergiliyorlar.
Salların önünde canavar figürleri var.
Bir sonraki adada yerleşim yok ve biz yemeği burada yedik.Punodan getirilen koca tencerelerin içinde haşlanmıs sebze ve tavuk var, bir de kola.Fena değil hatta lezzeti.
Iki saatlik bot yolculuğundan sonra Titicaca gölünün en büyük adası Amantideyiz , burada konaklayacağız bu gece.
Adada bizi evinde misafir edecek aileler bekliyor.Eski üsul listeden adlarımızı okuyor rehber adları okunanlar meydana çıkıyor ve ailelerden biri talip oluyor.Güldürdü bu sisitem bizi ,ingilizlerle ayni evde konaklayacağız ev sahibimiz Flora adında güleç bir kadın.Tırmanarak köye varıyoruz nefes nefese yolda Flora bize muya ddeikleri bitki yapraklarını koklatıyor nefesimiz açılıyor biraz ve evdeyiz.Odalarımız minicik yataklar berbat elektirik yok.
Flora muya çayı yapıyor bize buradada ikram edilen çayı geri çevirmek çok ayıpmış.Muya fesleğen, nane karışımı bir güzel bitki .Eskiden kurban da içinde olmak üzre tüm törenlerde kullanılırmış muya,bir çeşit iksir ,her hastalığa deva imiş
Flora çaydan sonra eldiven ,atkı ,bere gibi şeyleri döktü ortaya ama o kadar kötülerki alan olmadı .Andrea ve Juli odalarına çekildi,biz bahcede güzelliği seyrediyoruz.Floranın babası Salvador ve annesi geldi Salvador tek tek elimizi sıktı,sanırım Flora bekar ve çocuksuz.
Herkes nereli olduğunu söyledi Salvadora.
Sonra Flora bizi plazaya götürdü öbür arkadaşlarda burada.Rehber saat sekizde köylülerin bize parti hazırladığını saat sekizde burada olacağımızı söyledi ve rehber önde biz arkada en tepedeki eski tapınağa doğru yola çıktık.Soğuk, rüzgar, tırmanış derken sayımız giderek azaldı,yükseldikce manzara daha güzelleşmeye başladı 3800 ve 4000 metredeyiz ,oksijen yetmiyor,ellerimizde muyalar iki adımda bir soluklanıyoruz.
İki km lik bir azılı tırmanıştan sonra tapınağı gördük geri dönenler kapalı olduğunu söyledi taa oraya dek gitmeketen vazgeçtik.Muhteşem Titicaca manzarasına doyamayarak yokuş aşağı plazaya yürüdük.Flora bizi bekleyecekti ama ortalıkta yok diğer ev sahipleri misafirleriyle ayrıldı,hava kararıyor ve fenerimiz yok daha fazla beklemeyerek eve döndük,yolda bacası olan küçük odacıkları fırın sandık meğerse tuvaletmiş.Sanırım bu tuvaletler yasal olarak yapılmak zorunda ama çoğunun kapısı kilitli halk yerel yöntemi kullanıyor.
Rehberin dediğine göre Titikakanın en büyük adasından Tekila erili Amanti ise dişili temsil ediyormuş.
Bir çeşit sarmaşığın pembe çiceği ve coca yaprağı ayinlerde tüm törenlerde kullanılırmış.
Tepedeki iki Tpınaktan biri yağmuru(su) diğeri toprağı temsil ediyormuş.Coca çayı misafire mutlaka ikram edilirmiş ve içmemek nezaketsizlik olarak algılanırmış.
Polis yada hükümet bu adaların hiç bir şeyine karışmazmış.Adanın dört kapısı var bu kapılar hem yönleri hem mevsimleri temsil ediyor ama sadece birisinden giriş çıkış yapılıyormuş.
Ada halkını ilgilendiren bir karar alınacağında halk seçtiği yöneticileriyle bu alanda tolanır ve karara bağlarlarmış.Buradaki kadınlar yada erkekler şapka takmıyor.Şapkalı olanlar seçilmiş yöneticileri ifade ediyormuş.Kadınlar bir çeşit siyah(etekleriyle aynı renkte) şalla örtüyorlar başlarını.
Herhangi bir suç işlendiğinde yine halk toplanıp cezasını verirlermiş ve her oylama el kaldırarak açık yapılırmış.Amanti adası önemli bir patates yetiştirme bölgesi yer gök patates tarlası,ama tarlalara ulaşmak oldukca zor, biz şuncacık yolda tıkandık bu pateteslerin ekilip toplanması bayağı bir emek.
Döndük eve Flora yok suratsız bir cadı mutfakta ateşte bir tencereyi karıştırıyor yemek ne zaman olur dedim ,tersledi beni yok dedi, bir yandanda elindeki tabaktan tıkınıyor,yarım saat daha bekledik hala ne Flora var ne yemek.Açlıktan ölüyoruz ve saat yedi olmuş.Sekizde parti var.
İngilizlerde gelip gidip mutfağa bakıyorlar.Sonunda kıza ekmek varmı dedim bu arada Floaranın annesi geldi patetes soyuyor,daha o patetesler pişecek...Yemek memek istemediğimizi sadece bir dilim ekmek alıp yatacağımızı söyledim ama cadı kazanın başında pis pis gülüor.Floranın annesi bozuldu ben yatağa girdim 15 dakikak sonra Flora geldi odaya masa hazırlayacakmış,sinirle saati gösterdim O güler yüzüyle ikna etti beni kız toz oldu,Flora masaya berbat bir patetes çorbası koydu,yenecek gibi değil eline tutuşturdum tası gerisin geri ekmek ekmek diye söylendim.
Başka bir tabakta bir kaşık pilav ve patates kızartması var Flora üzgün.Beş saatte bunları hazırlamışlar,biraz atıştırdım.
Saat sekiz ingilizlerle parti yapılacak alana gittik ama in cin yok,on dakika geç geldik sanırım burası buluşma noktasıydı ve insanlar buluşup partinin yapılacağı yere gittiler.İngilizler fenerlerinden birini bana verdi yol zifri karanlık.
Yolda kocaman bir taratula gördük Juli çığlık çığlıga
Flora bizi evin girişinde yakaladı pişkin parti başka bir yerde sizi götüreyim hadí dedi ama kızgın aç ve üşümüzüz yüzüne bakmadan yattım, gece soğuktan bir kaç kez uyandım.

08 şubat

Sabah yedide kalktık.
Akşamki azardan sonra Flora gülüyor ve ilgili, pişi yapmış bize .Pişi ve muya cayı…Yanımızdaki sallama çaylarla pişileri yedik artan ikisinide yanımıza aldık.
Flora o berbat şeyleri tekrar ortaya döküp satmaya çalıştı grupta tık yok.
7:30 da limandan ayrıldık.Yarım saat sonra Tekila adasındayız yine, tırmandık durduk, nefes almakta zorlanıyoruz,güneş yakıyor bir yandan.Nihayet plazaya ulaştık.Buranın yönetimide Amanti adasına benziyormuş.
Amanti adsının nufusu 4500 buranın 2500.
Burada gördüğümüz erkeklerin ellerinde şiş ve ip bir şeyler örüyorlar.
Adada sapkayı padece yöneticiler takıyor sadece bir tane sapkalı adam gördük.
Meydandaki kooperetifte el ürünleri satılıyor geliri halka eşit olarak bölüştürülüyormuş.
Plazadan gölün manzarası müthiş.Seyyar satıcıdan peynir karpuz alıyoruz ve ingilizlerle sahile yüzmeye gidiyoruz,gölde yüzmeden gidersem içimde ukte kalacak biliyorum.Andrew de yüzmeye kararlı,diğerleri yemek yemeye köy lokantasına gitti.Su buzzz gibi ama güneş var.
Islak giysilerimizi orada bıraktık-güneşlenerek kuruduk, karpuz peynirimizi yedik.Dönerken yolda bir yılan gördük.
Saat 14 de bottayız artık dönüyoruz,ama üç saatlik yol motorun sık sık stop etmesiyle 5 saate çıktı.
Servisle bizi otellerimize dağıttılar otele varır varmaz Juli koltuğa attı kendini baygın gibi.Yol boya üst katta rüzgar ve güneşin altındaydı keşke uyarsaydım.Ağlıyor ateşi ve ağrısı var, yeni evliler ve evlenir evlenmez işten ayrılıp bir yıllığına dünya turuna çıkmışlar.Andrew i biraz sakinleştirdim aspirin almalarını önerdim.Juli ağlayarak sarıldı yine karşılaşmak üzere ayrıldık.Onlar Aerekipaya biz Nazcaya gidiyoruz.Plazaya yakın tradiones del logo da nefis bir yemek yedik.
Meydanda askeri bando çalıyor halk biraz sonra başlayacak gösteriyi bekliyor.Hava karanlık ve soğuk.Yandaki binada 15 dakika öğrencilerin sergilediği tiyatro oyununu seyrediyoruz,konu yöneticilerin acizlik serüveni.
Yine motobisikletle bavullarımızı otelden alıp garaja gittik.

09 şubat

Sabah altı demişlerdi ama biz 4:30 da Cuzcodayız
Hava aydınlanana dek bekledik terminalde.
Andrewin kitabından aldığım otel el arqualoga ya taksiyle gittik ama otel taşınmış.Bir üst bir alt sokağı taradım bir çok otel var.Sonunda alto carmen caddesinde andes san blas oteli yarı (düşük sezon) fiyatına bir odasını bize kiraladı,oda kahvaltı 20usd.
Dışarı çıktık yarım günlük şehir turu aldık.Müzeler için toplu bilet aldık bu biletle pek çok yere giriliyor Maca Pucu hariç(35euro). Tİ in hemen yanında satılan bu bilet turistico biletto diye anılıiyor,biz otobüse bindik ve sağınak başladı ve ısı aniden 6 derece düştü.
Styturk, sacsayhugman, Quengo,pucapucara,tombomachay, ve koricanca ya gittik.Pek çoğu açık müze hava yağmurlu olduğundan kısa kestik o bölgeleri,İinkaların en önemli yerleşim merkezi Cuzco.
Qorikancha kapalı bir müze,İnkalardan kalma antik kent,ama depremden zarar görmüş ve restore edilmiş,buraya girmek için bileto turisticodan haric bilet almak gerekiyor(5euro).
Taş kalıntılardan altın ve gümüşü eriterek çalıştıkları anlaşılıyor,penceleri simetrik,tonlarca ağırlıktaki taşlar 10 20 km uzaktan yüzlerce köle tarafından taşınmış,kimi taşlar o kadar kocaman ve birbirine geçirilerek inşa edilmiş kent.
Astrolojik çizimler çok ilginçti,bu günküne yakın astrolojik çizimler var.Cuzco arjantinden sonra kotolikliğin hissedildiği ilk durak benim için yer gök kilise.
Dönüşte kenti seller götürüyordu.İnce giysili bir çift yolda mont satın almak zorunda kaldı.
Her yerde satıcılar ürünlerinisatmak için yüzümüze doğru uzatıyor.Haşlanmış mısır ve peynir yedik.
Ertesi gün için gizli vadiye tam gün tur alarak sırılsıklam otele döndük.

10şubat

Secret valleye doğru küçük aksaklıklardan sonra 8:30 da yola çıktık.
İlk durak pazarıyla ünlü Pisaq,burada inka kalıntılarını gezdik,pazar için sadece yarım saat verdiler.Rehberimiz pek şirin buradan alacağımız her şeyi Cuzuco yada limadan yarı fiayatina alırsınız dedi samimiyetle,bir şey alacak zamanda yoktu zaten.
Urumbabada yemek molası verdik,açık büfe (7usd)temiz ve lezzetliydi.
Biz Yemek yerken yerli bir orkestra çalıyordu,konser sonrası, bize cd lerini sattılar.
Urumbaba ollantaytambo arası 15 dakika.
Ollantaytambo İnkalara ait kalıntıları yerleşim düzenini hala koruyan bir kent ve Macha Pichu ya çıkarken son otoyol durağı.buradan Macha Pichuya tren dışında ulaşım yok.
Kent hala İnkalardan kalma atık su sisitemini kullanıyor ve bir kaç inka evi hala kullanılıyor,çok şirin mutlaka kalınması gereken bir kent.
Yağmura rağmen yukarıya İnka köyüne tırmanıyoruz 40 dakika nefesimiz yine daralıyor,kocaman bir kilise var ve içindeki resimde İsanın annesi nakış işliyor, şaka gibi.
Tepedeki kayalardan bazıları manyetik enerjiye sahip,kolumdaki saatin pili yeni olmasına rağmen saatim çalışmıyor belki taşlar işe yarar diye iyice yanaştım.
Pusula burada calısmıyor.Manzara harika.
Chinchero üzerinden geri dönüyoruz,yollar asvalt .
Demekki yarın Macha Piccuya kendi başımıza gidebiliriz.
Macha Piccuya gitmenin tek yolu tren ya Cuzcodan yada Ollantaytambadan.Üç çeşit tren var ve yerliler turist trenine turistler yerli trenine binemiyor turist treni (wistomda) yer kalmamış yarın için tek seçenek ikinci sınıf turist treniyle Ollantaytambadan gitmek.Ödeme sadece dolar olarak kabul ediliyor. Ollantaytamba Macca Picco 34 usd.Bileti satan şirin kız bize nereden Ollantaytamboaya otobüs bulacağımızı yazıyor kağıda.

11 şubat

Valizleri otele bırakıp saat yedibuçukta yola çıktık.
Av.Grau daki yerel otobüs terminalinden direk Ollantaytamboaya araba yok,Urumbabadan aktarma yapacağız, ilk otobüse biniyoruz yol iki saat( 1 usd)
Urumbabadan Ollantaytambaya küçücük bir dolmuşta sıkış tepiş gittik.
Bi çok turistle beraber tren garındayiz,içeri almıyorlar ve kapıda polisler bekliyor sanki her an saldırıya uğrayacakmış gibi korunuyor.
Hareket saatine yarım saat kala içeri alındık gardaki tek oturma salonu tertemiz sanki havalanı.
Üç vagon var trenimizde ve doğal olarak hepimiz turistiz etrafta şık giyimli hostesler var ama ne işe yaradıklarını anlamadım.
Tren tertemiz, tırmanarak yalçın kayalıkları aşıyoruz.
Son durağımız Aguacaliente.Burdan yarın ya yürüyerek ya servislerle Macha Piccuya çıkacağız.Düşük sezon ama ortalık turist kaynıyor.Tİ dan bilgi alıyoruz Macha Piccu giriş 60 euro.
Yolda bir çok insan yolumuzu keserek otel satmaya çalışıyor internetten aldığım otel çok pahalı ,dolaşarak 20 dolara aynı kalitede nehir manzaralı bir otel bulduk,
Kahvaltı yok.
Pizaları meşhurmuş buranın düşük sezon olmasına karşın oldukca pahalı Agua Caliente, piza yedik ve çorba içtik,
yarın için Macha Pcicu servislerini sorduk,ilk araç saat 5:30 da ve gidiş geliş 12 usd.
Otel sahibine bizi saat 4:30da uyandırmasını söyleyerek yattık.

12 şubat

Sabah 4:30 heycanla uyandım. Türk çayımız nerdeyse bitiyor.Peynir domatesle kahvaltı ettik.Bırakın bizi uyandırmayı kapıyı açtırmak için biz otelciyi zor uyandırdık.
5:40 da servis aracındayız hava soğuk ve yağışlı ve sisli.Yirmi dakikada kapıdayız hava aydınlandı ama sisten göz gözü görmüyor.
Halbuki erkenden gelme sebebimiz güneşin doğuşunu seyretmekti.
Tüm biletlere isim ve imza zorunlu yazılmadıysa girişte yazdırıyorlar.
Kapıyı geçtik 50 metre yürüdük karşımıza sevimli bir lama ailési çıktı,hava muhalefetine olan üzüntüm biraz hafifledi.İnka bekci kulubesinden sonra yanlış yoldan ormana doğru yürüyerek tırmandık yağmur sağanağa çevirdi.Meğer bu yol ormandaki kamp alanına gidiyormuş onca yolu geri yürüdük.
Inka köprüsüne ,oradan eski kentin balkonuna çıktım balkon tam balkon,kent ayaklarımın altında ,bütünü görecek kadar, uzak detaları yakalayacak kadar yakınım.30 dakika yağmura aldırmadan oturdum Macha Piccuyu seyrettim. Sis bir dağılıyor bir kapanıyor,kent bir var bir yok.Rüyadayım,masaldayım.Henüz kenti gezecek kalabalık ulaşmadı ,İnka sokakları boş ,sessiz neredeyse İnkalar birazdan sokaklara dökülecek,yarım saat sonra tek tük turistler kenti doldurmaya başladi inkalarla yer değiştirdiler.Sis dağıldı bende Macha Picuyu yakından görmek üzre aşagı indim.
Ana kapıdan geçip tapınaklara doğru yürüdüm, üç pencereli tapınak tepede, buradan manzara harika, sonra astrolojik gözlemlerin yapıldığı bölge var, güneş saati kullanmışlar,güneş takvimi daha dogrusu.
Kraliyet ailesinin yaşadığı yerlerden sonra kulelere ulaştım,kuleleri geçip Waynapiccu kapısına geldim ,ama harita gözümü korkuttu gidiş iki buçuk geliş iki buçuk saat toplam beş saat tırmanamayacağım.Girişte ad soyad gibi bilgileri yazmamız gerekiyor. Ben yazdıktan sonra vazgeçtim ama görevli ilk balkonun 15 dakilalık bir mesafede olduğunu (huayna piccu)söyleyerek beni ikna etti tekrar geri döndüm.13 dakika tirmandım ama son iki dakika ancak dağcıların işi, o çift oraya nasıl tırmandı aklım almıyor.Benden bu kadar deyip geri döndüm,girişte adımı bulup karşısını imzalattılar,böylelikle kimin dönüp kimin kaybolduğunu anlıyorlar ve önlem alıyorlar.Saat altıda girdiğim Macha Piccodan saat onda ayrıldım hava muhalefetine rağmen iy.iki gelmişim.
Yürüyerek gelen bir adam yolun o kadarda zor olmadığını söylüyor,40 dakikada çıkmış o.
Biz yavaş yavaş yürüyerek kah ıslanıp yağmurdan, kah kuruduk güneşten .Serpilin dizi iyi değil kestirme yoldan değil otobüs yolundan dönmek zorundayız.Benim bir haftadır ağrıyan şişen dizim bu gün daha iyi,yol manzaraları muhteşemdi.
Nihayet Agua Calientedeyiz,bizi termal paklar diye havluları kapıpıp doğru termale( 5 usd)pis bir yer,havuzlar küçük ve kalabalık su pis.havuzda bira içiyorlar o biralar nereye gidiyor bilmem.hoş olmasada kirli havuzlara girdik beşer dakika kalıp muslukata akan sıcak suyla arındık ve dışarı attık kendimizi,burnumuzda havuzun pis kokusu.
Yarın sabah beş buçuk trenine bilet aldık bu kez fiyat 31 usd.Oteldeki arjantinli komşularımız yarın sabah Macha Piccuya çıkacak bizide saat 4:45 de kaldırmalarını istedik

13 şubat

Komşularımız tam saa 4:45 de kapımızı çaldılar. Ollantaytamba’da trenin çıkışında taksiler bekliyor ve bir buçuk saatte sadece 3 euroya Cuzcoya götürüyorlar.Şilili bir çifle bir taksiye bindik ve bir buçuk saatte Cuzcodayız.
Elimizdeki bileto turisticoda daha önce gidemediğimiz tüm müzeleri gezdik, son olarak bu biletle folklor gösterisine girecegiz.ama gösteri 7 de başlıyor bizim otobüsümüz 8 de yani sadece yarım saat izleyebiliriz.Gösteri salonuna giderken yol üzerinde Davorino adlı pastanede dondurmalı kapicino içtik.,içersi çok kalabalık ve ikramlar lezzetli,saat yediye dek oyalandık tam yedide gösteri basladı.Gösteride daha önceki turlarda sık karşılaştığımız arjantinli çifle karşılaştık.Bize Arekipada mutlaka termale gitmemizi ve Nazcada uçağa kesinlikle sabah binmemizi önerdi.onlar geçen hafta gitmişler oralara diğer bilgileride aldıktan sonra sarıldık vedalaştık.Gösteri bolivya halk dansları hoştu. gösteriden 7:30 da çıktık trafik sıkışık otobüsünü son anda yakaladık.


14 şubat Areuquipa

Saat altıda Aerquipa terminalindeyiz.terminalden iki gün bir gecelik tur aldık colca kanyonuna(23usd)yemek ve girişler hariç.ama daha yola çıkmadan araç bozulmuş iki saat aracı tamir etmelerini yada yeni araç bulmalarını bekledik.
Valizleri turizm sirketine bıraktık ,araçta yer yokmuş ve bunu pek sevmedik.
10 kişiyiz minübüste avusturalyalı iki adam hariç kalanı şilili ve bolivyalı.
Yolumuz 4 saat,yavaş yavaş tırmanıyoruz.
3800 metredeyiz ,alıştık artık zorluk çekmiyoruz.
Yolda lama ve alpago sürülerine rastladık.birde ceylana benzer bir hayvanları var adına şarkılar yakılmış.
And dağlarının eteklerinde ve soğuklardayız.
Dağların yükseklikleri beş ile sekiz bin metre arasında değişiyor,sadece bir tane aktif volkan varmış.
Civa’ya vardık girişte lezzetli yemeklerin olduğu açık büfe lokantaya girdik(7 usd ).Otelimiz pis ,hava soğuk,yağmur gök gürültüsüyle yağıyor oda nem kokuyor cçrşaflar pis.
Iki saat sonra 4:30 da Sesilya(rehberimiz) bizi otelden aldı termale götürdü gerçektende kocaman iki havuz var, tertemiz su bir yandan akıyor bir yandan boşalıyor.Havuzun birinin üstü kapalı birinin açık,bir saat kaldık dahada kalasımız var ama grup bizi bekliyor.
Saat 7:30 da bizi otele bırakırken akşam eğlence olacağını söyledi Sesilya ama havamızda değiliz gitmedik.

15şubat

Sabah altıda otelci bizi uyandırdı kahvaltıya indik,Sesilya 6:40 da aldı şilili genç çift içkiyi fazla kaçırmış ve kanyona gelemiyorlar, uyandıramamışlar.
Onları öğlen dönüşte alacağız.
Aracla yavaş yavaş tırmanıyoruz.etrafta patates tarlaları,bu bölge Perunun en önemli patates üretim bölgesi etrafta preinka dönemi kalıntıları ve tırmanma İnka terasları var ki vadi muhteşem görünüyor,bu teraslarda gördüğü manzaranın haritasının kazılı olduğu kayalar var.Bu taş haritalardan bazıları depremde çökmüş.Kanyonun başlangıcına vardık,Kolca kanyonu dünyanın en uzun ve en yüksek kanyonuymuş.yükseklik 4800 uzunluk 450 km etrafımızda uçan komodor kuşları kanatlarının uzunluğu iki metreymiş.
İki dağın arasına bulut kümeleri köprü yapmış çok değişik bir doğa olayıydı bu benim için.
Yolda aracımız bozuldu merkezi arayıp yeni araç istediler.Sesilya diğer sekiz kişiyi araçları durdurarak kanyona gönderdi,bir biz kaldık bu arada başka bir aracın söförü bizim bozulan motora baktı meğer kir tıkamış onu açınca motorda açıldı.beceriksiz söförümüz şimdi pek mutlu.
Buranın kültürü Copagabanada yaşayanlara benzermiş,oyunları ve giysileri aynıymış.
Dönüşte sürekli sağnak yağdı.
Akşam kalmamaya karra verdik Nazcaya gidiyoruz .Aereqıpa büyükbir kent üniversiteleri var.Plazada çok güzel bir park var etrafını dolaştık,bir kuaförde kaşlarımı aldırdım ip ve cımbız kullanmıyorlar ağdayla alıyorlar kaşı.
Nazcaya yolumuz 10 saat tam yataklı diye en pahalı otobüse bilet aldık (20 euro)yemekte var dediler yanımıza ne yemek aldık ne su…ORMENO adlı şirket amam dikkatYolcular için içinde şık kızların dolandığı vip salonu var ama otobüs ve servis berbat,aç ve susuz kaldık.


16 şubat

Berbat bir yolculuktan sonra Nazcadayız. Kenti sel götürmüş terminal felan yok,firmaların kendi garajları var iner inmez yetkiliyi sorduk,bu gün gelmeyecekmiş yetkili.
Sinirleniyorum ve inadım tuttu karşıdaki turist polisi bürosuna gittim orasıda kapalı, yandaki nasyonal polis bürosundakiler şimdi açılır dediler.
Serpil valizlerle Kaldı.
Yollar su içinde, islanmamak mümkün değil evleri sel basmış insanlar suyu dişarı atmaya calışıyor.Bir kaç yerden uçak turunu sordum 40usd .dönüşte polis bürosuna uğradım ama hala kapalı,bekledim ama gelen giden yok.turu tammalayıp kaçmayı düşünüyoruz burdan.
Serpille tekrar plazaya gittik ve tur aldık, uçakta beş kişiyiz iki japon kız bir arjantinli adam.
Ünlü Panamerikan yolundaki çizgileri hayretle izledik, uçak küçük ve çok rahatsız öğleden sonra daha çok sarsılıyormuş insanlar.Otuz dakikada bitirdik Nazka çizgilerini.,detaylar fotoğraflarda.

17 şubat Lima

Lima modern dedikleri türden bir başkent.
Çimlere firamalar reklamalarını yazmışlar.Bella vista otelde kaldık ilk gün 35 usd ikinci gün 30 usd ödedik.
Ilk gün plaza mayor bando da güneslendik,burdada festival var ilk gece festivale gittik tabiiki kırsal kesimden oldukca farklı ...
Otel ve kahvaltı güzeldi.

18 şubat
Ikinci gün Tumbete bilet ararken acentadaki sekreter cruz del surun adresini verdi gizlice oradan daha ucuza alırsınız bileti dedi , taksiyle gidip 130 sol a yataklı otobüs biletlerimizi aldık,uçaklar çok pahalıydı Quito ya( 400usd)
Tekrar deniz kıyısında güneşlendik sörfcüleri seyrettik.

19 şubat

Resepsiyonistin önerdiği indian marcedoya yürüdük, güzel ve ucuz,biraz alışveriş yaptık saat iki buçkta taksiyle cruz del surun terminaline gittik,lüks sayılacak bir kabulleri var otobüste konforlu ve yemek servisi güzel ama su yok, inca kola içtim ve kaymamıs kahve suyunu soğutarak içtim,yanımızdaki koltukta amerikalı iki kız var.
Akşam üç film izlettiler ardarda.18 saatlik yol iyi geçti kahvaltıda hiç fena değl.
Tumbes yaklaşırken kıyı şeridinde bi çok kondor gördük(galiba çaylak bunlar) bir köpek leşini didikliyorlardı ve her yeri sel basmış,yılın en yağışlı ayı bu ay.

19 şubat

Tumbesteyiz Peru çıkışını yaptık oradan Machalaya bilet aldık ama içine gitmiyor iki km dışında bırakıyormuş ve başka araç yokmuş bu gün ,çaresiz bindik.Ekvator sınırında otobüs vize işlemleri(Zapatilloda) için bekledik.iki saat dedikleri Machala sınırına ancak beş saatte ulaştık.yolda beş kez araç durduruldu polisler arama yaptı.
Otobüsteki geveze adam ingilizce biliyor ha bire bizimle konuştu durdu,pek meraklı.
Saat beş gibi Machaladayız ve saat altıbuçuğa Cuencaya bilet bulduk ,beş saatmiş burdan.Gece 12 de ordayız diyorduk ama öyle yağıs vardı ki yolları götürnmüş,yolun asvaltı güzel ama kayalar yağmur nedeniyle yolu kapamış köylerin elektirikleri kesilmiş.bizim beş saatlik yol oldu 25 saat şöför ve iki muavini genç delikanlılar ve araca her binen genç kızları şöför mahalline alıyorlar,alkol aldıkları belli, endişeliyiz.
İki saat sonra ancak 30 km lik yol katedebilmiştik.Adım başı birileri inip biniyor,ve bu köyden sonrasından haber alınamadığından burada sabahlayacakmışız.Aç üşümüş sinirli ve umutszuz yine zifri karanlıkta bir kuytuda satılan tek yiyecek olan odunsu muzlar alıyoruz. alıyoruz tadı berbet bir odun bunlar, mideme oturdu.Gün ağırana dek otobüste yarı uyukladık.

20 şubat

Sabah yedi gibi tekrar hareket ettik.Sık sık toprak kayması var koca ağaçlar yolu kapamış grayder yolu açmaya calışıyor ama çoğunlukla insanlar çalışıyor,şöför yolda çalışanlara bozuk para veriyor.
Saat 11 gibi Cuencada terminaldeyiz.Tİ dan harita ve bilgi alıyoruz,taksiyle 2usd merkeze Orquidea ya gittik.Önce (16 usd) olan otel ücreti biz yerleştikten sonra vergi eklenerek 22 usd yapıldı sesimiz çıkmadı ses çıkaracak halimiz kalmadı yatağa attık kendimizi.Zevkli eski büyük bir bina burası temiz üstelik.Bir sürümlük marmelat ve margarin, bir dilim ekmek bir bardak çaydı kahvaltı dedikleri onca açlıktan sonra.
Uyuduk biraz öğlenden sonra kenti gezdik,eski tarihi şirin bir kent buarsı ama sürekli yağmur yağdı (en yağışlı dönemi yılın)yemek yiyip döndük otele.
Otelin tavanı çok yüksek ve ahşap bir bina gece üst kattakilerin her sesine uyandık.

21 şubat

Öğlen terminale gittik akşam saat ona Quitoya bilet aldık.aylaklik ettik kentte akşam parkta canlı klasik müzik vardı dinledik ve üşüdük.Aslında buradan orman doğa turları almak istiyorduk ama hava koşulları kış kış yaptı bize.
Tüm tişortlerimi üsüste giydim ve eşofmanlarımı ,hava çok soğuk.


22 şubat

Başkent teminalindeyiz ama Tİ haftasonları kapalıymış.Pazartesi gelin dediler,sağanak yağıs var valizleri emanete bıaraktık.
Dünyanın en yüksek başkenti Quitodayız.
Hava yine soğuk,ilk iş internetten aldığım ispanyolca kursunu bulmak.bunun için avenue amaozonasa gidiyoruz ama her yer cumartesi olduğundan kapalı.Yarın pazar yine kapalı.Otelleri dolaştık ve 15 usd ye bir oda bulduk. Çantalarımızı almaya terminale gideceğiz ,otobüs durağına dek iki dakikada sağanak bizi sırılsıklam etti.Valizleri emanetten alıp taksiye binene dek yine ıslandık.Terminalden otele 5usd ödedik,yağış giderek hızlanıyor.Otel soğuk buralarda ısıtma sisetemi diye bişi yok.
Yatağa girip ısınmaya çalıştık Serpil grip oldu.

23 şubat

Saati 4 dolara günde iki saat ispanyolaca aynı fiyata günde bir saat salsa kursu için anlaştım.
Üstelik bu gün şanslı günüm yepyeni bir hostel bulduk kahvaltı dahil iki kişilik oda 11 usd,daha iyisi şamda kaysı.
Hafta sonumuz kiralık mobleli ev aramakla geçti ama burası zaten hem çok yeni, temiz sıcak suyu ve zengin bir kahvaltısı var.
Ekvatorlu baba alman annenin oğlu işletiyor oteli,çok nazikler bende , mutluyum en az üç hafta kalacağız burda.Serpil hala grip...
Beş günüm kurslarda geçti.hostelin sahibi sadece bize yemek yapmaya izin verdi ,mutfak tertemiz yepyeni keyifle yemekler yapıyoruz.