Mesajı Okuyun
Old 20-03-2007, 14:11   #2
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın Yiğit,

Kural olarak uzamış zamanaşımı haksız fiili işleyenler ve onların fiiline katılanlar için sözkonusu olup, istihdam eden ve malen sorumlu olanlara uygulanamaz.Bu esas kural olmakla beraber, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/2. maddesinde "Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir." hükmü vardır.Bu hükmün doktrin ve kararlar ışığıda yorumu bana göre şöyledir.

KTK'da tazminat yükümlüsü, sürücü ve araç işletenidir.(+Yargıtay Kararlarına göre istihdam eden) Bu nedenle 109/2'yi yukarıdaki prensibin istisnası özel hüküm olarak değerlendirmek ve trafik kazalarından doğan ve suç teşkil eden haksız fiillerde uzamış zamanaşımını malen sorumlu olanlar açısından da genişletmek gerekir.Ayrıca Bu konuda bir karar ekliyorum.


Alıntı:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2001/4-472
K. 2001/547
T. 27.6.2001
• HAKSIZ FİİL NEDENİYLE MALEN SORUMLUK ( Zamanaşımı-Ceza Zamanaşımının Uygulanıp Uygulanmayacağı)
• ZAMANAŞIMI ( Haksız Fiili İşleyeni İstihdam Eden İçin)
• CEZA ZAMANAŞIMI ( Haksız Fiilden Malen Sorumlu Olanlar Hakkında Uygulanıp Uygulanmayacağı)
• İSTİHDAM EDENİN SORUMLULUĞU ( Zamanaşımı-Ceza Zamanaşımı)
818/m.55,60
765/m.102,455,459,465
ÖZET : Tazminat davasına konu olayın üstünden bir yıl geçmiş olup, uzamış ( ceza) zamanaşımının uygulanması mümkün bulunmamasına TCK 465. maddesindeki malen sorumlu olanların haklarında devam eden bir ceza davası bulunmamasına göre, davanın zamanaşımına uğradığının kabul edilmesi gerekir.

Temyiz eden: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralanmadan doğan zararın, daha önce açılan davada saklı tutulan bölümü ile ilgilidir.

Davalı idare, öteki itirazlarının yanında zamanaşımı savunmasında da bulunmuştur.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, Borçlar Kanunu'nun 60. maddesi ile düzenlenen ceza zamanaşımının adam çalıştıran yönünden uygulanıp-uygulanmayacağı konusunda bulunmaktadır.

Yerel mahkemece, davalı Tedaş Genel Müdürlüğü'nün istihdam eden sıfatı ile Borçlar Kanunu'nun 60. maddesindeki gönderme sebebi ile TCK.nun 102. maddesinde belirtilen 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Her ne kadar 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun zamanaşımına ilişkin 109/2. maddesinde: Davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve Ceza Kanununun bu fiil bakımından daha uzun bir zamanaşımı süresini öngörmesi halinde, bu sürenin adam kullananlar için istenen maddi tazminat talepleri yönünden de geçerli olduğu öngörülmüş ise de, bu kural somut olayla örtüşmemekte ve uygulama olanağı bulunmamaktadır.Hukuk sistemimize göre zarara kim veya kimler sebep olmuşsa zararın gideriminden de onlar sorumludur. Birden fazla kişinin zarardan sorumlu olması halinde; bunun sonuçlarını ikiye ayırmak mümkündür.

Birinci halde: Birden fazla kişiler; müşterek kusurları ile zarara sebep olmuşlardır. Bu durumda zarara sebep olmuş olanlar arasında tam teselsül bulunduğundan sözedilir ( BK. 50). Aralarında tam teselsül olanlarda suçu işleyenle bu suça iştirak etmiş olanlar arasında fark gözetilmeksizin zarar görene karşı müteselsilen sorumlu durumdadırlar.

İkinci halde ise; birden fazla kişilerin, müşterek kusurları ile sebep olmadıkları, ancak: zarardan çeşitli hukuki sebeplerle sorumlu tutuldukları durumda eksik teselsül ( BK. 51)sözkonusudur.

Tam teselsül ile eksik teselsülün sonuçları farklıdır. Nitekim, aralarında tam teselsül bulunanlardan biri hakkında zamanaşımının kesilmesi, diğeri hakkında da zamanaşımının kesilmesi sonucunu doğurduğu halde, eksik teselsül durumunda bu kesilme diğerini etkilememektedir ( BK. 134).

Somut olayda, davalı idare çalışanı, haksız fiili işleyen olarak sorumlu olduğu halde, idare; haksız fiil işleyeni çalıştıran olarak sorumlu bulunmaktadır. Bu nedenle sorumluluk sebepleri farklı olduğundan aralarında tam teselsül değil, eksil teselsül bulunmaktadır.

Burada uygulanacak esas zamanaşımının Borçlar Kanunu'nun 60/1. maddesinde düzenlenen bir yıllık zamanaşımı süresi olduğunda tereddüt yoktur. Aynı maddenin 2. fıkrasındaki uzamış ( ceza) zamanaşımının burada uygulanmasının mümkün olup olmadığı konusuna gelince; gerek uygulamada ve gerekse bilimsel görüşlerde duraksama bulunmadan kabul edilen yön, ceza zamanaşımının ancak suç işlemiş olan veya onun fiiline bir şekilde katılmış olanlara karşı uygulanacağı, adam çalıştıran ve malca sorumlu olanlara uygulanamayacağı hususudur ( Tandoğan, Mesuliyet Hukuku. 1961, sh.. 363) Kemal Reisoğlu-İstihdam Edenlerin Mesuliyeti).

Ancak; Türk Ceza Kanunu'nun 465. maddesi ile bu kurala bir istisna getirilmiş bulunmaktadır. Bu madde düzenlenmesine göre; bir kimsenin veya bir şirketin hizmetinde- bulunanlar tarafından vazife ve hizmet sırasında işlenen 455 ya da 459. maddelerde yazılı cürümlerden dolayı hükmedilecek tazminattan o kimse veya şirket malen mesuldür. Bu hükme göre, istihdam edilen kişilerin anılan maddede belirlenen suçlardan birini işlemeleri halinde, bu kişilerin fiilinden zarar görenler, onlar hakkında açılan davaya müdahale yoluyla katılarak malca sorumlu olan şirket-idareden kişisel hak talep etmeleri veya ceza davası devam ederken ayrı bir hukuk davası açarak zararlarını malen sorumlu olan bu idareden talep etmeleri gerekir.

Haksız fiili işleyenler aleyhine kullanılabilecek bu dava hakkı, TCK. 465. maddesinin verdiği imkanla malen sorumlu olanlar hakkında kullanılabilecektir.

TCK. 465. maddesinin verdiği bu imkan sonucu ceza davasının devam ettiği sürece Borçlar Kanunu'nun 60/1. maddesindeki bir yıllık sürenin dolduğundan söz edilemeyecektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ceza davasının varlığı nedeniyle uzamış olan zamanaşımının ( uzamış) zamanaşımı süresi kadar olmayıp, haksız fiil sorumlusu hakkındaki ceza davasının süresi ile sınırlı olduğudur.

Bilimsel görüşler yukarıda yazılanları doğrulamaktadır ( Andreas von Tuhr. C. Edege çevirisi Sh. 436, Oser - Schönenberger Borçlar Hukuku. R. Seçkin Çevirisi: sh. 890, Haluk Tarıdoğan, Mesuliyet Hukuku Ankara 1961, sh, 383.); Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop. Borçlar Hukuku Genel Hükümler 1993 baskısı sh. 722 vd.).

Hukuk Genel Kurulu'nun 11.5.1977 gün, 1976/4-3068 Esas, 1977/468 Karar sayılı kararıyla: "Zamanaşımının malca sorumlu olan şirket hakkında kesilmesi sözkonusu olmadığına, ayrıca istihdam edilen hakkında devam eden ceza davasına, TCK.nun 465. maddesi hükmünce müdahale ile malca sorumlu olan şirketten kişisel hak istenmediğine ve malen sorumlu olanlar hakkında uzamış zamanaşımının uygulanmayacağına göre, şirket hakkındaki tazminat davası zamanaşımına uğramıştır." denilmektedir. Özel dairenin kararları da 1999 yılına kadar benzer görüşleri sürdürmüş iken son zamanlarda değişik düşüncelerinde sergilendiği gözlenmektedir.

Yukarıda yazılanların ışığında eldeki davaya gelince: Zarar doğuran olay 31.7.1996 tarihinde gerçekleşmiş, olaya sebebiyet veren kişi. hakkındaki ceza davası TCK.nun 459. maddesi uyarınca cezalandırılması ile sonuçlanıp, karar 30.12.1998 tarihinde kesinleşmiş, eldeki davada 29.4.1999 günü açılmıştır. Olayın üstünden bir yıl geçmiş olup, uzamış ( ceza) zamanaşımının uygulanmasının mümkün bulunmamasına TCK.nun 465. maddesindeki malen sorumlu olanların sorumluluğu için haksız fiili işlemiş olanların haklarında devam eden bir ceza davası da bulunmamasına göre, davanın zamanaşımına uğradığının kabul edilmesi gerekir.

O halde tarafların iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.6.2001 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Konu, bir kimse ya da bir şirketin hizmetinde bulunan kişi hakkında açılan ceza davasının, beş yıllık zamanaşımı süresinin dolmasından önce ceza davasının bitmesi durumunda kalan süre içerisinde tazminat davası açılıp açılamayacağıyla ilgilidir.

Bir kimse ya da şirketin hizmetinde çalışanlar birden çok ve bunlardan yalnız bir bölümü hakkında ceza davası açılmışsa geri kalanlar için her an zamanaşımı süresi içerisinde dava açılması olanaklı olduğu için zarar gören ya da görenler, kalan süreden yararlanarak dava açabilirler. Aksine, tüm kusurlular için ceza davası açılmış ve dava sonuçlanmışsa kalan süreden yararlanma olanağı ortadan kalkar.

Somut olayda, ceza mahkemesinin belirlediği olguya göre davacı 2/8, olaya neden olan S.G. 2/8 kusurlu bulunmuş ve geri kalan 4/8 ise kaçınılmazlığa verilmiştir. Yargılama sürecinde beş yıl dolmuş ve davalının çalıştırdığı herhangi bir kişi hakkında da ceza davası açılmış değildir. O nedenle bozma kararı, sonuç olarak doğrudur. Bu gerekçeyle direnme kararının bozulması gerektiği oyundayım. 27.6.2001

Erbay TAYLAN

19. Hukuk Dairesi Üyesi

KARŞI OY

Dava, davalı kurum elamanlarının tedbirsizlik dikkatsizlik ve gerekli emniyet önlemlerinin alınmaması nedeniyle davacının gözünün tedavi edilemez bir şekilde körlüğüne sebebiyet verilmes'ınden ötürü tazminat istemine ilişkindir.

Olay 31.7.1996 günü meydana gelmiş olup olay tarihinde davalı kurumda elektrikçi olarak çalışan sanığın arızalı olan sokak lambasını değiştirdiği sırada tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu davacının gözünden yaralanmasına sebebiyet verdiği olayda 2/8 oranında kusurlu olup hakkında TCK 452. maddesi uyarınca açılan ceza davasının 26.11.1988 tarihinde sonuçtandığı ve kararın 30.12.1998 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Davacı vekili tarafından açılan ilk davada fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak suretiyle 4 milyar TL. maddi tazminat istenmiştir. İlk dosyada verilen bilirkişi raporunda, davacının sol gözünde tam görme kaybının olduğu ve meslekte kazanma gücünde %32,3 oranında kayıp olacağının belirtilmesi üzerine bakiye miktar için ek dava açıldığı ve yerel mahkemece tarafların kusur durumlarırıa göre istem kısmen kabul edilmiştir.

Yerel mahkeme kararı temyiz aşamasında dairemiz kurulunca oybirliği ile onanmıştır. Ancak karar düzeltme aşamasında ise davalı kurum bakımından zamanaşımı gerçekleşmiş olduğundan bahisle karar bu kez oyçokluğu ile bozulması uygun görülmüştür. Yerel mahkeme eski kararda direnmiş olduğundan dosya Hukuk Genel Kuruluna intikal etmiştir.

Yerel mahkeme kararının onanması görüşünde olduğumuzdan Hukuk Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından verilen bozma kararına katılamıyoruz.

Zamanaşımı alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edebilme niteliğinden yoksun kalmaktır. Hakkın özü ve esası devam etmekle birlikte talep hakkı ortadan kalkmaktadır. Zamanaşımı gerçekleşmiş olsa dahi, borçlunun serbest iradesi ile borcunu eda etmesi hallerinde bu geçerli bir ödeme niteliğindedir. Haksız füllerle ügili zamanaşımı süreleri BK.nun 60. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin ilk fıkrasına göre zarar ve failin öğrenme tarihinden itibaren bir yıl içinde ve her halükarda on yıl içinde dava açılması gerekir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ise haksız fül aynı zamanda suç niteliğinde ve ceza kanunlarında dava açma süresi daha uzun ise tazminat davasında o zamanaşımı uygulanacaktır.

Bu kısa açıklamadan sonra somut olayın irdelenmesine gelince; uzamış zamanaşımı çalışanlar içinde uygulanır mı? Uygulanmaz mı? uygulanıyorsa, hangi hallerde uygulanır. Uzamış ( Ceza) zamanaşımı ilke olarak fail hakkında uygulanır. Özel hüküm olmadıkça çalıştıranlar hakkında uygulanmaz. Örneğin Trafik Yasasının 109. maddesine göre aracın işleteni durumunda olan ve aynı zamanda çalıştıran niteliğini taşıyan hakkında uzamış zamanaşımı uygulanır. bu doğrultuda TCK.nun 465. maddesinde özel bir düzenleme yapılmıştır. bu madde uyarınca bir kimsenin veya şirketin hizmetinde bulunanlar tarafırıdan vazife ve hizmet sırasında işlenen TCK. 455 ve 459. maddelerinde yazılı cürümlerden dolayı hükmedilecek tazminatları o kimse veya şirket malen sorumlu olup sorumluluk hukuku ile ilgili bir düzenlemenin ceza yasasında yer almış olmasının özel bir anlam ve amacının olması icap eder. Bu madde de çalıştıranların sorumlululuğu sınırlı tutulmuştur. Sadece TCK.nun 455 ve 459. maddelerinde yazılı cürümlerden ötürü zarar görenlerin fail ile birlikte çalıştıranlar hakkında tazminat isteme hâklarının mevcut olduğu kabul edilmiştir.

Bu özel hüküm nedeniyle, zarar görenlerin mağdur olmamaları için uzamış zamanaşımının hem çalışanlar ve hem de çalıştıranlar için uygulanması gerekir. Bu düzenleme ceza yasası içinde yer aldığına göre, fail için ayrı, çalıştıran için ayrı zamanaşımı süreleri düşünülemez. Sayın çoğunluğun görüşüne göre, zarar gören şayet ceza davasında müdahil olmuş ise bu takdirde ceza davasının kararlanmasına kadar tazminat isteminde bulunabilir. Ceza davasının bitiminden sorira artık kişisel hak isteminde bulunamaz. Ancak haksız fiil aynı zamanda bir suç niteliğinde olmasına rağmen her nasılsa ceza davası açılmamış olması hallerinde çalıştıranlar hakkında uzamış zamanaşımı sürelerinin uygulanacağı kabul edilmektedir. Bu bir çelişki değil midir? tam ve eksik teselsülü düzenleyen BK.nun 50 ve 51. maddeleri; birlikte zarar ika edenlerin aralarındaki sorumluluk durumları ile rücu gibi genel nitelikli hukuksal sorunlarla ilgili olup özel bir hüküm olan TCK. 465. maddesi ile bağlantısı yoktur. Özel nitelikli hükümlerin, genel hükümlerden örıce uygulanacağı bilinen bir olgudur.

Sanık hakkında açılan ceza davasında zarar görenin müdahale hakkı bulunduğu gibi, burada kişisel hak isteminde de bulunabilir. Ancak ceza mahkemelerinde müdahale yolu ile maddi iazminata ilişkin talepler için genellikle hukuk mahkemesine başvurmakta muhtariyetine biçiminde karar verilmektedir. Bu gibi durumlarda ceza mahkemesi kesinleştikten sorıra ancak hukuk mahkemesine başvurulabilir. O halde ceza davası sonuçlanmış olmasına rağmen açıklanan nedenlerden ötürü kişisel hakların sağlanması zımnında hukuk mahkemesinde dava açma olanağı vardır. Uygulama bu doğrultuda olduğuna göre, uzamış zamanaşımının çalıştıranlarada uygulanacağı sonucuna varılmaktadır.

Bu durumda;

Olay 31.7.1996 günü meydana gelmiştir. Ceza davası 26.11.1998 günü sonuçlanmış ve karar da 30.12.1998 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki dava ise 29.4.1999 tarihinde açılmıştır. Olay tarihinden dava tarihine kadar 5 yıllık uzamış zamanaşımı gerçekleşmemiş olduğu gibi ceza kararının kesinleşmesinden itibaren de 1 yıl dolmadan eldeki dava açılmıştır.

Tüm bu durumlar birlikte değerlendiritdiğinde TCK. 465. maddesindeki özel düzenleme nedeniyle aynı Yasanın 455 ve 459. maddesinde yazılı cürümlerden dolayı hükmedilecek tazminattan ötürü fail ite birlikte çalıştıranlarda malen sorumlu oldukları kabul edilmiş olduğundan uzamış zamanaşımı da yine aynı şekilde çalıştıranlara da uygulanması yasa yapıcının amacına uygun düşmektedir. Bu nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyoruz.

Yüksel ACUN

4. Hukuk Dairesi Üyesi

Mustafa KICALIOĞLU

4. Hukuk Dairesi Üyesi x