Mesajı Okuyun
Old 06-12-2017, 16:36   #8
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tegese
Cevaplardan edindigim izlenimle bu taleplerle ikame edeceğim davanın red edilme ihtimali yüksek. Sizce bağış yapilan tüzel kişiliğin iyiniyetinin sorgulanması mümkün müdür
Sayın Meslektaşım,
Davanızı miras payı oranında tapu iptal tescil ve mümkün görülmezse tazminat talebiyle birlikte terditli olarak açmalısınız.
Eklediğim kararda dikkat ederseniz, tapu maliki üçüncü kişinin iyiniyeti peşinen kabul edilmiş ve davacı davasını muvazaanın tarafı olan davalıya karşı "doğrudan tazminat" olarak açmıştır. Bu ayrıksı durumda Yargıtay tazminat istemi için zamanaşımı definin süresi içinde sürülmüş olduğunu da gözeterek davanın zamanaşımı açısından reddi gerektiği kanaatine varmıştır.
Alıntı:
Davacılar H. Hüseyin D___r vd. vekili Avukat H____ tarafından, davalı P____ M____ aleyhine 20/5/1999 gününde verilen dilekçe ile muris muvazaası nedeniyle tazminat istenmesi üzerine
En azından benim karardan anladığım bu.
Sayın Meslektaşım'a yukarıda kararı ne şekilde yorumladığını sormaktaki amacım da buydu. Değişik görüş ve aynı yönde görüş alabilmek.
Alıntı:
Yazan Av.şükrü söğüt
Sayin meslektasim,muvazaali islemlere karsi sure kaydi olmadan tapu iptali ve tescil davasi acilabilir ise de bu durum tasinmazin halen muvazaali islemle uzerinde bulunmasi halinde mumkundur.eger diger kardes(cocuk)tasinmazi elden cikarmis yani mulkiyetini devretmis ise devir alan kisi (vakif)iyiniyetli ise vakfa karsi tapu iptali ve tescil davasi acamazsiniz.ozetle olunceye kadar bakma akdi muris ile evlat arasinda muvazaali olarak yapilmissa ve tasinmazi devir alan vakif iyiniyetli ise davaci kardes, ancak miras payi oraninda tasinmaza iliskin olarak diger kardesinden tazminat isteyebilir.saygilarimla.av. sukru sogut
Buradaki söyleme göre az yukarda izah ettiğim durum tehlikesi ortaya çıkıyor.

Dava her ne olursa olsun tapu iptal tescil ve olmadığı taktirde taşınmazın değerinden miras payına düşen kısım kadar tazminat talebiyle açılmalı diye düşünüyorum. Nasıl olsa üçüncü kişi vakıf iyiniyetli diye Doğrudan tazminat talebi hatalı olacaktır. Vakıfın iyiniyeti veya kötüniyeti için yönetim kurulu/ mütevelli heyetinde görevli kimselerin muris ve mirasçısı ile yakınen ilişkileri var mıdır yok mudur, ispatlayabiliyor musunuz noktasında çözülür.

Yukarıda Sayın Meslektaşım Aybars Karakırık'ın eklediği kararda İSE; murise teban açılan bir davadan bahsediliyor. Bu tür davalarda davacılar kendilerinden mal kaçırıldığını ileri sürmeden, muvazaanın tarafları arasında yapılan işlemin gerçeği yansıtmadığından bahsedip iptalini istiyorlar. Ve bu davalarda ispat için yazılı delil aranmaktadır. Nitekim ilgili kararda da davacılar kendilerinden değil, üçüncü kişi "alacaklılardan" mal kaçırılmak istendiğini belirtmektedirler.


Ancak bu karar iyi ki eklendi ve ben muris muvazaası yönünden de ZAMANAŞIMI'na ilişkin Yargıtay değerlendirmeleri gördüm..


Örneğin;
Alıntı:
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2013/4778
Karar: 2014/2186
Karar Tarihi: 11.02.2014
Dava: Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;

Davacılar, mirasbırakan T. A. G.'in, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 15 ada 23 parsel sayılı taşınmazı oğlu davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, satışın gerçek olmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, dava konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, muvazaa iddialarının asılsız olduğunu, davanın kötü niyetle açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Asıl ve birleşen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; “somut olayda, dosya kapsamına ve dinlenen tanık anlatımlarına göre, temlikin mal kaçırma amaçlı yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki; miras bırakanın, davacılardan mal kaçırmasını gerektirecek bir sebep gösterilmediği gibi, Karataş Özel İdare Gelir Memurluğu’na bizzat miras bırakan tarafından dilekçe verilerek çekişmeli taşınmazın rayiç değerinin sorulduğu ve bildirilen değer üzerinden satış işleminin gerçekleştirildiği görülmektedir. Kaldı ki, değerler arasındaki farkın tek başına muvazaanın delili olamayacağı da tartışmasızdır. Tüm bunların yanında, dinlenen tanıklar olay hakkında bazı bilgiler vermişler ise de, temlik tarihinden itibaren aradan bu kadar uzun süre geçmesine rağmen olayı tüm yönleriyle hatırlamaları hayatın olağan akışına terstir. Öte yandan, her ne kadar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davalar hak düşürücü süre ya da zamanaşımına tabi değil ise de, miras bırakanın 15.02.1955 tarihinde öldüğü halde, aradan 55 yıl geçtikten sonra dava açılmasının da Türk Medeni Kanununun 2. maddesine aykırılık teşkil edeceği de açıktır. Hal böyle olunca, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru değildir” gerekçesiyle bozulması üzerine bozma ilamına uyularak asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, asıl ve birleşen davanın davacıları tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.02.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat Tankut Taner ile temyiz edilen vekili Avukat Mehmet Fatih Doğan geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Emine Solmazlar tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar ve Sonuç: Hükmüne uyulan bozma kararında, gösterildiği şekilde işlem yapılarak karar verilmiştir. Asıl ve birleşen davanın davacıların temyiz itirazı yerinde değildir. Reddi ile usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edilen vekili için 1.100.00. - TL. duruşma avukatlık parasının ve aşağıda yazılı 0.90.-TL bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 11.02.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.

Görüldüğü üzere karar eski tarihli falan da değil.
Bir diğer karar:
Alıntı:
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2013/21600
Karar: 2014/1631
Karar Tarihi: 30.01.2014
Dava: Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.07.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat Hanife Özdin ile temyiz edilenler vekili Avukat Ramazan Işıklar geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Gamze Ünal tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişmeye konu taşınmazlardan 546 parsel sayılı taşınmazın senetsizden H. K. adına tespit edildiği ve kadastro tutanağının 15.03.1982 tarihinde kesinleştiği, 419 parsel sayılı taşınmazın ise Şubat 1954 tarihli 60 nolu tapu kaydı ile miras bırakan adına kayıtlı iken 1969 yılında oğlu H. K.'a bedeli mukabilinde devrettiği belirtilmek suretiyle kadastroda H. adına tespitinin yapıldığı ve kadastro tutanağının 15.03.1982 tarihinde kesinleştiği, diğer çekişmeye konu 59 ve 159 nolu parsellerin ise kadastro tespiti sırasında yarı payının Mart 1335 tarihli 71 ve 72 sıra nolu tapu kayıtları ile A. oğlu Y., yarı payının da Mayıs 1950 tarihli 68 ve 69 sıra nolu tapu kayıtları ile 24 hisse itibariyle 6 hissesinin Ö. karısı Z. ve 3'erden 18 payının Ö. evlatları P., F., Z., M., N. ve E. adlarına kayıtlı olup, adı geçenlerin aralarında yapmış oldukları harici ve rızai taksimde 59 ve 159 nolu parsellerin Z. ile onun çocukları olan P., F., Z., M., N. ve E.'ye isabet ettiği, Z.'in 1959 yılında dul olarak ölümü ile anılan çocuklarının mirasçı olarak kaldıkları, paydaşlardan miras bırakan F.'nın kendi adına asaleten N., P., Z. ve M.'e vekaleten hareket ederek paylarını Silivri Noterliği'nin 22.01.1979 tarihli 2008 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi ile bedeli mukabilinde H. K.'a sattığı belirtilerek ¾ payının H. K. adına, ¼ payının ise Ö. kızı E. adına tespitinin yapıldığı ve miras bırakan F.'nın bu yerleri sattığına ve tespite muvafakat ettiğine dair imzasının alındığı, kadastro tutanaklarının ise itiraz edilmeden 15.03.1982 tarihinde kesinleştiği, paydaş H. K.'ın bu taşınmalardaki E.'ye ait olan ¼ payları da 31.12.2001 tarihinde satın alarak parsellerin tamamına malik olduğu, 1911 doğumlu olan kök miras bırakan F. K.'ın 06.04.1991 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı çocukları E., M., N., 26.03.2005 tarihinde ölen oğlu H.'in eşi olan davacı gelini C., torunları H. ve C. ile 07.04.2003 tarihinde ölen oğlu H.'nin eşi davalı N. ile torunları olan diğer davalıların kaldığı görülmektedir.
Davacılar, mirasbırakanları F. K. tarafından davalıların murisi olan H. K.'a yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece; miras bırakanın diğer çocuklarından mal kaçırmak amacıyla çekişme konusu taşınmazlarını davalıların murisi olan oğlu H.'ye muvazaalı olarak devrettiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ne var ki; yargılama sırasında davacı taraf 16.05.2011 havale tarihli dilekçesi ile çekişme konusu taşınmazlardan 546 parsel yönünden davalarını atiye terkettiklerini bildirdiği ve davalı vekilinin hazır olduğu 22.06.2011 tarihli oturumda bu dilekçe okunmasına rağmen 546 parselle ilgili davanın atiye terkedilmesine davalı tarafça karşı çıkılmadığına göre anılan parselle ilgili olarak atiye terk nedeniyle hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken anılan taşınmazın kabul kapsamına alınmış olması doğru değildir.
Çekişmeye konu yapılan diğer taşınmazlar yönünden ise; 419 nolu parselin tamamı ile 59 ve 159 nolu parsellerin ¾ payının kadastro tespiti sırasında davalılarında murisi olan Hamdi Köksal adına tespit edildiği ve kadastro tespitlerinin 15.03.1982 tarihinde kesinleştiği, kök miras bırakan F. K.'ın ise öldüğü 06.04.1991 tarihinden dava tarihi olan 10.02.2010 tarihine kadar dava açılmadığı, her ne kadar muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü süre sözkonusu değil ise de; aradan bunca zaman geçtikten sonra dava açılmasının Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi hükmü ile bağdaşmadığı açıktır.
Hal böyle olunca; 546 parsel yönünden atiye terk nedeniyle hüküm tesisine yer olmadığına, diğer taşınmazlar yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalılar vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince bozulmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 30.01.2014 tarihinde oyçokluğuyla, karar verildi.

KARŞI OY YAZISI
1) Dava konusu 546 parsel sayılı taşınmaz yönünden Dairenin bozma kararına iştirak ediyorum.
2) Ancak; 59, 159 ve 419 parsel sayılı taşınmazlar yönünden dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre mahkemenin temliklerin muvazaalı olduğu yönündeki tespiti doğrudur.
Olayda davalılar murisi adına oluşan tapu kayıtları muvazaa ile illetlidir. Muvazaa en kısa olarak irade ile beyan arasında üçüncü kişileri aldatmak amacıyla kasten yaratılan aykırılıktır. Muvazaanın müeyyidesi sözleşmenin butlanıdır. O itibarla da sözleşmenin icra olunduğu tarihten itibaren muayyen bir sürenin geçmiş olması veya sözleşmeye icazet verilmesi veya akitlerin yükümlülüklerini ifa etmeleri muvazaalı sözleşmeye geçerlilik kazandırmaz. Bu nedenle, muvazaa hukuksal sebebine dayalı tapu iptal davalarının açılması herhangi bir süreye tabi değildir.
Ancak, bir hakkın doğduğu anda hemen veya kısa bir süre sonra kullanılması, talep veya dava olunması zorunlu değildir. Hakkın kullanılması bir zamanaşımı veya hak düşürücü bir süreye bağlıysa bu sürenin dolmasından önce harekete geçilmesi yeterlidir. Böyle bir sürenin bulunmadığı hallerde ise hak sahibi hakkını her zaman, hatta uzun yıllar geçtikten sonra dahi kullanabilir. Davacılar hukuk düzeninin kendilerine tanıdığı bir hakkı kullanmışlardır. Dolayısıyla TMK 2.maddeye aykırılık yoktur. İşin esası yönünden sayın çoğunluğun bozma görüşüne iştirak etmiyorum.
Ne var ki; 59 ve 159 parsel sayılı taşınmazlarda miras bırakandan intikal etmeyen paylarında kabul kapsamına alınması doğru olmadığından davalıların temyizi 59 ve 159 parsel sayılı taşınmazlar yönünden bu nedene hasren kabul edilmelidir.
2014'de Yargıtay 1.Hukuk Dairesine bir şeyler olmuş.

Benim görüşüme göre ise, bu iki karar da hatalıdır. Muris muvazaasında, zamanaşımına bakılmaz.

Son olarak soru sahibi meslektaşım için;
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/13253
Karar: 2016/77
Karar Tarihi: 11.01.2016

Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, miras bırakanları ...'nın, 17 parsel sayılı taşınmazını mal kaçırmak amacıyla davalı 2.eşine satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini, davalının bu taşınmazı satarak elde ettiği para ve murisin katkıları ile 1 parsel sayılı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümü satın aldığını ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptali, tescil veya tazminat isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, çekişmeli taşınmazın bedeli karşılığı 3.kişiden satın aldığını, alım gücü bulunduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, çekişmeli taşınmazın davalıya intikalinin gizli bağış suretiyle yapıldığı, davada tenkis isteği bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, Dairece ' öncelikle taşınmazın davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olup olmadığının tespiti, şayet yapılacak olan araştırma sonucunda gerçekten de miras bırakanın temlikteki amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kanaatine varılır ise davada tazminat isteminde de bulunulduğu gözetilerek, anılan taşınmazın gerçek satış değeri belirlenerek, bu değer üzerinden davacıların miras payları oranında bedelin hüküm altına alınması gerektiği' gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulup soruşturma tamamlandıktan sonra bedel isteğinin kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Sonuç: Hükmüne uyulan bozma kararında, gösterildiği şekilde işlem yapılarak karar verilmiştir. Davalının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddi ile usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 3.143.80.-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 11.01.2016 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


Saygılarımla,