Mesajı Okuyun
Old 13-01-2011, 12:06   #12
AV.SEDAT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan hewal65
değerli meslektaşlarım yanıtlarınız için şimdiden teşekkürler;
müvekkilim ocak 1969 yılında belediyede işçi olarak çalışmaya başlıyor. 1990 yılına kadar aralıksız çalışıyor. daha sonra o dönem gelen belediye başkanı işten çıkarıyor. 1994 te tekrar işe alınıyor. ve 1999 da işten çıkarılıyor.

bu arada işveren belediye yalnızca 1989 yılında 254 gün prim yatırmış. müvekkil emeklilik için gidip baktığında sadece 254 günlük hizmeti gözükmektedir.

hizmet tespit davalarında hak düşürücü sürenin hizmetin bittiği yıldan sonra 5 yıl içerisinde (hak düşürücü süre) açılması gerektiği tartışmasızdır. fakat 1989 yılında işe giriş bildirgesinin verilmiş ve kısmi prim yatırılmış olması;
1- hak düşürücü süreyi keser mi?
2- hak düşürücü süreyi keserse 1989 dan önceki 20 senelik çalışma da tespit edilebilir mi?

(ayrıca elimizde 0cak 1969-ekim 1973 tarihlerinde çalıştığına dair dönemin belediye başkanının imzası bulunduğu bir belge var)

506 nın 79/10 maddesi, "belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, kurumca tespit edilmeyen sigortalılar" gibi bir ifade getirmiş... Sizin müvekkiliniz açısından kuruma bildirge verildiği için bu hak düşürücü sürenin başlamasını da bitmesini de engelliyor. Yani süreyi sadece kesmiyor, başlamasına da engel oluyor.

2 mesaj yukarıda 2008 yılında yazdığım görüş ise tamamen şahsıma aittir ve yerleşmiş uygulamaya göre "yanlıştır"

Herhangi bir belgesi herhangi bir tarihte kuruma ibraz edilmiş olan sigortalı istediği zaman, hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın dava açabiliyorken, bildirgeleri hiç verilmemiş olanlar, hizmetin sona erdiği tarihten itibaren 5 (daha önce 10 du) yıl içinde dava açmak zorundalar.

Bana göre bu hüküm; devletin, hayali hizmetlere ilişkin tespit davalarının önünü almak ve sigorta kurumlarını hiç prim tahsil edemeden bir sürü insanı emekli etmekten kurtarmaya yönelik getirdiği bir koruma...

Yani devlet burada şunu demiş: "hiçbir bildirgede adınız geçmemişse 5 yıl içinde dava açın ki, ssk da tespit edilecek muhtemel hizmetinize ilişkin prim alacaklarını henüz ortada olması muhtemel işverenden tahsil etme imkanı bulsun". Bir yönüyle hatalı bir madde... En azından 5 yıllık süre geçtikten sonra ispat şartı ağırlaştırılarak (belki resmi belgelerle ispat gibi şartlar getirilerek)davaların dinlenmesine cevaz verilebilirdi... Neticede re'sen tescil gibi bir görevi var kurumun, ve onun görevini savsamasının ceremesini işçiye çektirmek pek mantıklı gözükmüyor.

Mesela sizin müvekkilin hiç verilmiş bildirgesi olmadığını düşünelim; yine de ilgili dönemlerin belediye muhasebe kayıtlarında kendisine ödenen maaşları görmek mümkündür. Ne bileyim, başkan tarafından başka bir kuruma yazılmış bir yazıda görevli olarak ismi geçmiş olabilir. yani hepsi de resmi pek çok belgeyle hizmet ispat edilebilir, ama işte hak düşürücü süre hakkın özünü ortadan kaldıran, resen dikkate alınan birşey deyip geçiyorlar.

Bu veriler ışığına müvekkilinizin kuruma verilmiş belgeleri mevcut olmakla, 79/10 kapsamında değildir ve 1969 yılından bu yana ilgili belediyede çalışmakta olduğuna ilişkin tespit talebinizi şu anda da 10 yıl sonra da dava edebilirsiniz.

Edit: Mesajınızı tam okumamışım. 69-90 yılları arasında kesintisiz çalışma konusunda yukarıda yazdıklarım geçerli, ancak 94-99 dönemi için - o dönemde kuruma verilmiş hiçbir belge olmadığından - ayrı bir hak düşürücü süre hesabı yapılıp yapılmayacağı konusunda tereddüt doğabilir.

İşe giriş bildirgesinin (işçinin imzasını taşısa dahi) verildiği tarih öncesindeki çalışmaların kesintisiz olduğu sürece hak düşürücü süreden etkilenmeyeceğine dair, (yukarıdaki 2004 tarihli yine 21 HD kararına ters yönde) yine 21 HD tarafından verilmiş yeni tarihli karar ise aşağıdadır:


T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/9842
K. 2009/7830
T. 4.6.2009
• ÇALIŞMANIN TESPİTİ ( İşe Giriş Bildirgesi Aylık Sigorta Primleri Bildirgesi Dönem Bordrosu Belgelerinden Birisinin Dahi Kuruma Verilmiş Olması veya Kurumca Fiilen ya da Kayden Sigortalı Çalışma Olgusunun Tesbiti Halinde Hak Düşürücü Süreden Söz Edilemeyeceği )
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Çalışmanın Tespiti - İşe Giriş Bildirgesi Aylık Sigorta Primleri Bildirgesi Dönem Bordrosu Belgelerinden Birisinin Dahi Kuruma Verilmiş Olması veya Kurumca Fiilen ya da Kayden Sigortalı Çalışma Olgusunun Tesbiti Halinde Söz Edilemeyeceği )
• SİGORTALI ÇALIŞMA OLGUSU ( Çalışmanın Tespiti - İşe Giriş Bildirgesi Aylık Sigorta Primleri Bildirgesi Dönem Bordrosu Belgelerinden Birisinin Dahi Kuruma Verilmiş Olması veya Kurumca Fiilen ya da Kayden Sigortalı Çalışma Olgusunun Tesbiti Halinde Hak Düşürücü Süreden Söz Edilemeyeceği )
• KURUMA VERİLEN BELGELER ( Belgelerinden Birisinin Dahi Kuruma Verilmiş Olması veya Kurumca Fiilen ya da Kayden Sigortalı Çalışma Olgusunun Tesbiti Halinde Hak Düşürücü Süreden Söz Edilemeyeceği )
506/m.79/1
ÖZET : Davacı, davalı işveren nezdinde çalıştığının tespiti ile işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir. İşverenin, sigortalılara ilişkin hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde, işverence Kuruma verilecek belgeler; işe giriş bildirgesi, aylık sigorta primleri bildirgesi, dönem bordrosu vs. şeklinde sıralanmıştır. Bu belgelerden birisinin dahi Kuruma verilmiş olması veya Kurumca, fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tesbiti halinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir.

DAVA : Davacı, davalı işveren nezdinde 1.12.1998-31.5.2004 tarihleri arası çalıştığının tespiti ile işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Sultan Namazcı tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

KARAR : Dava, davacının davalıya ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen 01.12.1998-31.05.2004 tarihleri arasında sürekli çalıştığından bildirilmeyen sürelerin tespiti ile işçilik alacaklarının davalı işverenden istemine ilişkindir.

Mahkemece işçilik alacaklarına yönelik talebin kısmen kabulüne, 21.4.200 tarihli işe giriş bildirgesinin verilmesinden önceki süreye yönelik davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.

Uyuşmazlık; davada hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

Çalıştırılanlar, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3. maddesinde belirtilen istisnalardan olmamak kaydıyla, 2. maddede öngörülen koşulların varlığı halinde kendiliğinden sigortalı sayılırlar.

Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümlerinin sigortalının işe alındığı tarihten başlayacağına ilişkin norm, sigortalının kayıt altına alınabilmesi ile sonuç doğurur.

Bildirimsiz geçen çalışmaların tespitine ilişkin dava koşullan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10. maddesinde tanımlanmıştır. Bunlar; 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılma, yönetmelikte tespit edilen belgelerinin Kuruma verilmemiş ya da çalışmaların Kurumca saptanamamış olması ile anılan davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması şeklinde sıralanabilir.

Sigortalı, bildirimsiz kalan çalışmalarının tespitini hak düşürücü sürenin işlemeye başladığı, hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl içerisinde isteyebilir. Hak düşürücü süre, bildirimsiz kalan çalışmalar yönünden öngörülmüştür.

İşverenin, sigortalılara ilişkin hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde, işverence Kuruma verilecek belgeler; işe giriş bildirgesi, aylık sigorta primleri bildirgesi, dönem bordrosu vs. şeklinde sıralanmıştır. Bu belgelerden birisinin dahi Kuruma verilmiş olması veya Kurumca, fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tesbiti halinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir.

Kesintili çalışmanın varlığı halinde ise, kesintinin öncesi ve sonrasında oluşacak her çalışma devresi için dava koşullarının varlığı yukarıda belirtilen olgular dikkate alınarak belirlenecektir.

Somut olaya bakıldığında; davalı işveren tarafından çalınmalarının bir bölümünün Kuruma bildirilerek, kayda geçtiği; dosya içeriği ve bordro tanık beyanlarına göre Kuruma bildirilmeyen, iddia konusu devrede aralıksız çalışma olgusunun kanıtlanmış olması karsısında, hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2003 gün ve 2003/21-44-98; 23.06.2004 gün ve 2004/21-369-371 sayılı Kararlarında da bu hususlara değinilmiştir.

Yapılacak iş; Davacının 01.12.1998-31.05.2000 tarihleri arasında çalışmalarının sürekli olduğu ve bu çalışmaların 21.04.2000-31.05.2000 tarihleri arasındaki dönem davalı Kuruma tam olarak bildirildiğinden bu dönemin yeniden tesbitinde hukuki yarar olmadığı gözetilerek 01.12.1998 tarihinden bildirimin yapıldığı 21.04.2000 tarihine kadar tesbite yönelik istemin kabulüne karar verilmesi gerektiği düşünülerek davacının isçilik alacakları bilirkişiye hesaplattırılarak sonuca gitmekten ibarettir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile davanın kısmen kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelemesine, şimdilik yer almadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 04.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.