Mesajı Okuyun
Old 04-11-2008, 11:37   #2
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Merhaba,

Gündemdeki cinsel istismar – tecavüz vakalarıyla ilgili olarak küçük bir derleme yaptım.
Yargıtay kararlarının analizini yapabilir, tartışabilir ve yapılması gereken hakkında öneri ortaya atabiliriz.

Saygılar.

Yürürlükteki TCK’nın ilgili maddesi aşağıdadır:
“Çocukların Cinsel İstismarı
MADDE 103 - (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
Anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
Bu madde kapsamında Yargıtay kararlarından birkaç örneklemeyi de aşağıya alıntılıyorum :

T.C.
YARGITAY
7. CEZA DAİRESİ
E. 2006/13316
K. 2007/1470
T. 22.2.2007
5237/m.103/6
KARAR : Mağdur çocuğun dinlenmesi sırasinda psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi bulundurmamak suretiyle CMK.nun 236/3. maddesine aykırı davranılması,
Kabule göre de;
... Devlet Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanı doktoru, ... tarafından mağdure hakkında düzenlenen ... tarih, ... sayılı raporda "... kızlık zarının bütünlüğünün bozulmamış olduğu, ancak vajina giriş kısmında yarım ay şeklinde saat kadranı hesabıyla 04-07 arasında zorlama ile oluşmuş izlenimi veren mukoza yüzeyi tahriş olmuş hiperemik lezyonlar tespit edildiği" yine anal muayenede "ekimoz ve fissür gözlenmediği, anüs çevresinde yaklaşık 3 cm çaplı hiperemik ödemli saha tespit edildiği" şeklindeki bulgular ve mağdurenin ırzına geçildiğine dair iddiası karşısında; mevcut bulguların ırza geçmenin tıbbi delili olup olmadığı, ayrıca suçun sonucunda mağdurenin beden ve ruh sağlığında bozulma olup olmadığının Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan görüş alınarak saptanması yerine Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Sağlık Kurulu raporu ile yetinilerek eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2007/1215
K. 2007/1207
T. 19.2.2007
5271/m. 170, 174
5237/m.103
ÖZET : İddianamenin iadesine dair karara itiraz edilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda iddianamede nelerin gösterileceği ve hangi hallerde iddianamenin iadesine karar verileceği ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. çocuğun cinsel istismarı suçundan dolayı yapılan soruşturmada, tıp fakültesi sağlık kurulundan rapor alınmıştır. Adli Tıptan rapor alınmadığı gerekçesiyle iddianamenin reddine karar verilmesi hatalıdır. Açıklanan nedenlerle itirazın kabulüne karar verilmelidir.

T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2006/21
K. 2006/382
T. 30.1.2006
• IRZA GEÇME ( Kızlığın Bozulması - Mağdurenin Beden ve Ruh Sağlığının Bozulduğunun Adli Tıp Kurumundan Sorularak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gereği )
• KIZLIĞIN BOZULMASI ( Mağdurenin Beden ve Ruh Sağlığının Bozulmasına Neden Olup Olmadığının Adli Tıp Kurumundan Sorularak Tespiti Gereği - 5237 Sayılı TCK'nunda Öngörülen Beden ve Ruh Sağlığının Adli Tıp Kurumu Raporu ile Sabit Olmadan Karar Verilmesinin Yasaya Aykırı Olduğu )
5237/m. 103/6
ÖZET : Kızlığın bozulmasının 5237 sayılı kanunun 103/6.maddesinin uygulanmasını gerektirecek biçimde mağdurenin beden ve ruh sağlığının bozulmasına neden olup olmadığının Adli Tıp Kurumundan sorularak saptanması gerekir.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2005/17325
K. 2006/262
T. 26.1.2006
• FER'İ İŞTİRAK ( Kızlığı Bozulan Mağdurenin Suçun Sonucunda Beden veya Ruh Sağlığında Bozulma Olup Olmadığının Belirlenmesi İçin Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesinden Görüş Alınması Gereği )
• IRZA GEÇME ( Kızlığı Bozulan Mağdurenin Suçun Sonucunda Beden veya Ruh Sağlığında Bozulma Olup Olmadığının Belirlenmesi İçin Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesinden Görüş Alınması Gereği )
• ZORLA KAÇIRIP ALIKOYMA ( Kızlığı Bozulan Mağdurenin Suçun Sonucunda Beden veya Ruh Sağlığında Bozulma Olup Olmadığının Belirlenmesi İçin Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesinden Görüş Alınması Gereği )
5237/m.103/6
5252/m.9/3
5271/m.34,230,234
765/m.29
ÖZET : 5252 sayılı Yasanın 9/3 ve CMK'nın 34 ve 230. maddelerinin amir hükümleri uyarınca, lehe olan hükmün önceki ve sonraki kanunların bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçlarının birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi ve her iki kanunla ilgili uygulamanın gerekçeleriyle birlikte denetime olanak verecek şekilde kararda gösterilmesi gerekir.
Zorla kaçırıp alıkoyma, ırza geçme ve bu suçlara fer'i iştirak suçlarından sanıklar hakkında 5237 Sayılı Yasanın 103/6. maddesi gereği suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde hükmedilecek ceza lehe olan yasanın saptanmasına etkili olacağından; kızlığı bozulan mağdurenin suçun sonucunda beden veya ruh sağlığında bozulma olup olmadığının belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Dairesinden görüş alınmalıdır.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 1993/3040
K. 1993/3280
T. 22.9.1993
• PSİKOSEKSÜEL OLGUNLUK ( Sekiz Yaşındaki Kız Çocuğunun Irza Tasaddinin Sonuçlarını Kavrayabilecek Yeterlilikte Olup Olmadığı )
• CİNSELLİĞİ KAVRAMA ( Yaş Sınırına İlişkin Değişik Raporlar Arasındaki Çelişkinin Yeni Raporla Giderilmesi )
• SEKİZ YAŞINDAKİ MAĞDURENİN IRZINA TASADDİ ( Mağdurenin Yaş İtibariyle Fiilin Ahlaki Redaetini Kavrayabilecek Yaşta Olup Olmadığı )
765/m.415
ÖZET : Dosyada, Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulu'nun mağdurenin ırza tasaddi suçunun ahlaki redaetini idrak ve mukavemete muktedir bulunduğu hususunda 24.8.1992 tarihli raporu mevcutsa da, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu 18.3.1993 gün ve 1149-930111-45/19 sayılı kararı ile görüş değişikliği yaparak, ahlaki tecavüze uğrayan çocukların ancak 11 yaşın bitiminden ve 12 yaştan gün almalarından sonra mağduru bulundukları olayın ahlaki kötülüğünü müdrik ve ruhsal yönden mukavemete muktedir olacaklarına dair rapor verdiğinden, suç tarihinde sekiz yaşın içersinde bulunan mağdurenin yaşı nedeniyle Adli Tıp Kurumu'ndan yeniden görüş sorulmalı, müdrik ve muktedir değilse sanık hakkında TCK.nun 415. maddenin 2. cümlesi uygulanmalıdır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1990/5-101
K. 1990/156
T. 4.6.1990
765/m.415
ÖZET : Sanığın; çıplak olarak mağdurenin odasına girmesi, pijamasını çıkarıp cinsel organı ile mağdurenin cinsel organına tazyikte bulunması ve kendiliğinden odadan çıkarak gitmesi eylemi, ırza tasaddi suçunu oluşturur.
DAVA : Sanık M'in TCY.nın 415/son, 417. maddeleri gereğince 4 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, ( .... Ağır Ceza Mahkemesi )nce verilen 13.11.1.989 gün-153/135 sayılı hükmün, sanık vekili ve Cumhuriyet Savcısı tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi, 28.2.1990 gün 180/1114 sayı ile;
"Mağdurenin kızlık zarının tabii yapısı ve duhule müsait oluşu, doktor raporuna göre olaydan sonraki cinsel organındaki bulgular, mağdurenin duhulun kısmen vaki olduğu şeklindeki devamlılık arzeden anlatımı karşısında ırza geçme fiilinin tamamlanmış olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması",
İsabetsizliğinden bozulmasına; "Mağdurenin beyanlarının ırza geçme eyleminin tamamlandığını kabule yeterli bulunmadığı ve olay sonrasında tesbit edilen bulguların teşebbüs veya tasaddi sırasında da meydana gelebileceği yolundaki Adli Tıp Kurumu raporu gözetilerek, sanığın icrai hareketlerini mağdurenin devamlı ve ciddi mukavemeti karşısında tamamlayamaması nedeniyle eyleminin zorla ırza geçmeye eksik teşebbüs suçunu oluşturduğu" ve "evde ikisinden başka kimsenin bulunmadığı olay gecesi saat 03.00 sıralarında 1959 doğumlu olan sanığa karşı 14 yaşı içerisinde olan mağdurenin mukavemetinin ciddi nitelikte olamayacağı ve kırılmasının mümkün olduğu, sanığın eyleminden kendi isteği ile vazgeçtiği nazara alınarak tamamlanan kısmın, hoyratça tasaddi niteliğinde kaldığı ve hükmün onanması gerektiği yönündeki değişik iki karşı oyla ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı, 29.3.1990 gün 26 sayı ile;
Mağdurenin beyanları çelişkili olup sanığın lehine olan duruşmadaki ifadesi hükme esas alınmalıdır.
Adli Tıp İkinci İhtisas Kurulu; mevcut bulguların, ırza geçme, ırza geçmeye teşebbüs, tasaddi sırasında oluşabileceği, tıbben tefrikinin mümkün olmadığı mütaalasında bulunmuştur.
Evde kimse olmadığına göre, mağdurenin mukavemeti ciddi olmayıp, sanık tarafından kırılması mümkündür. Sanık kendi arzu ve iradesiyle vazgeçtiğinden, tamamlanan eyleminden sorumlu tutulacaktır. Sanığın eylemi hoyratça tasaddi suçunu oluşturur" gerekçesiyle itiraz ederek, bozma kararının kaldırılmasını ve hükmün onanmasını talep etmiştir.
Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Olay günü, gittikleri gezide içki içen sanık; eşinin tanıdıklarında kalması üzerine, beş yaşından beri bakıp büyüttükleri akrabalarının kızı olan 14 yaşındaki mağdure ile eve gelmişlerdir. Gece saat 03.00 sıralarında, evde kimse yokken odasına girerek mağdurenin zorla ırzına geçtiği iddiasıyla sanık hakkında açılan davada, suçun işlenip işlenmediği hususunda bir ihtilaf yoktur. Sanığın eyleminin zorla ırza geçme suçunu mu, yoksa zorla tasaddi suçunu mu oluşturduğu, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlığın konusunu oluşturmaktadır.
A- Irza geçme, iki kişi arasındaki bir ama fiilidir. Aktif failin cinsel organını, diğerinin vücuduna normal veya anormal bir şekilde menisini boşaltacak şekilde kısmen ya da tamamen ithal etmesi, sokmasıdır.
Olayımızda görgü tanığı yoktur. Sanık yüklenen suçu inkar etmiştir.
Mağdure, C. Savcılığında; sanığın üzerine abanarak zorla ırzına geçtiğini, kurtulamadığını, duruşmada ise; ırzına geçmeye çalıştığını, karşı koyduğunu, sanığın tenasül uzvunu organına sokamadağını, ucunun hafifçe girdiğini söylemiştir.
Mağdurenin muayenesine ilişkin 10.7.1988 günlü raporda, cinsel bölgede yer yer ekimozların görüldüğü, Adli Tıp Kurulu İkinci İhtisas Kurulu'nun 27.2.1989 günlü raporunda ise, mağdurenin anotomikman bakire olduğu, ilk rapordaki ekimozların ırza geçme, ırza geçmeye teşebbüs veya tasaddi sırasında meydana gelebileceği belirtilmiştir.
Mağdurenin beyanları ırza geçme suçunun tamamlandığını kabule yeterli bulunmamaktadır. Çelişkili beyanlarından sanığın lehine olan duruşmadaki ifadesine itibar edilmesi ve Adli Tıp Kurumu ikinci İhtisas Kurulu mütalaası ile birlikte değerlendirilerek ırza geçme suçunun tamamlanmadığının kabulü gerekmektedir.
B- Sanığın eyleminin ırza geçmeye kalkışma suçunu teşkil edip etmediğinin saptanması için, teşebbüsün koşulları incelenmelidir.
Eylemin tamamlanmadığı ve teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü için;
a ) Belirli bir suç işleme kastının varlığı,
b ) Suç işleme kararının icraya başlanılması,
c ) Suç işlenirken elverişli vasıta kullanılması,
d ) Elde olmayan engel nedenlerle sonuca ulaşılamaması gerekir.
Engel nedenlerle yapıcı davranışlar ( İcrai hareketler ) bitirilememiş ise "eksik kalkışma" yapıcı davranışlar bitirildiği halde engelleyici sebeplerle sonuç alınamamışsa "tam kalkışma" sözkonusudur.
a ) Belirli bir suç işleme kastının varlığı:
Kast genel olarak bir cürmü, sonuçlarını bilerek ve isteyerek işleme iradesidir. Failde belirli bir cürmü işleme kastı bulunmalıdır. Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs derecesinde bırakma kastı olmayıp sözkonusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasıttır. Bu itibarla teşebbüs kastından sözedilemez. Tamamlanmış suç için ayrı, teşebbüs derecesinde kalmış suç için ayrı kasıt düşünülemez.
b ) Suç işleme kararının İcraya başlanılması:
Ceza Yasası, sonuca götüren hareketler arasında bir ayırımda bulunmakta ve ancak icraya başlamayı belirten hareketlerin yapılması halinde teşebbüsün cezalandırılmasını kabul etmektedir.
Öğretide ve uygulamada icraya başlamayı belirten hareketler icra hareketleri, ( yapıcı davranışlar ) bu anlama gelmeyen hareketlere de ihzari hareketler ( hazırlık hareketleri ) denilmektedir. Hazırlık hareketleri cezalandırılmamaktadır. Çünkü, bu tür hareketler, suçu işleme konusunda hazırlık yapıldığını belirtmekte olup failin suç işlemek hususundaki kesin iradesini yansıtmamaktadır. Suçu işlemekten vazgeçilmesi, her an mümkündür.
Hazırlık hareketinin nerede bittiği, icra hareketinin nerede başladığı, subjektif kıstasları hareketle bunu objektif kıstasla bütünleştirerek bulunur. Bu itibarla failin belirli bir suçu işlemek kastını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyan hareketler icra hareketleri olup hareketlerin dışında kalan hususlarda örneğin failin ikrarı, geçmişi, kişisel durumu, takındığı tavır da nazara alınarak hangi suça yöneldiğinin saptanması gerekir.
c ) Suç işlenirken elverişli vasıta kullanılması:
Fail tarafından kullanılan vasıtanın, sonucu almaya kesin olarak elverişli bulunması gerekir. Vasıtanın elverişli olup olmadığının tesbiti için işlenmek istenen suç, suçun işlendiği yer ve zaman, mağdurun durumu ve tüm koşullar nazara alınmalıdır.
d ) Elde olmayan engel nedenlerle sonuca ulaşılamaması:
Yapıcı davranışların failin iradesi dışında olan nedenlerle yanda kalması veya sonucun gerçekleşmemesi gerekir. Bu sebepler maddi manevi olabileceği gibi üçüncü kişinin fiilinden de kaynaklanabilir. Eylemin yarıda kalması veya sonucun alınmaması, harici engel nedeniyle olmayıp, failin iradesine bağlı ise ihtiyarile vazgeçme veya faal nedamet sözkonusudur. Faile teşebbüsten dolayı ceza verilemez.
Olayımızda, sanık 29, mağdure ise 14 yaşındadır. Olay, gece saat 03.00 sıralarında evde kimse yokken vukubulmuştur. Sanığın ırza geçme kastıyla icra hareketlerine başlaması yalnız başına teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için yeterli değildir. Ancak, açıklanabilir ve kabul edilebilir bir engelin bulunması halinde teşebbüs hükümleri tatbik olunabilir. Sanık harici bir müdahale ve ciddi bir engel olmadan ırza geçme eyleminden vazgeçmiştir. Olayın vukubulduğu ortam ve koşullar nazara alındığında, mağdurenin direnmesi kabul edilebilir ciddi bir engel değildir. Sanığın eylemini sonuçlandırmak olanağı varken sürdürmeyerek kendiliğinden vazgeçmesi nedeniyle teşebbüs hükümlerinin uygulanması için gereken dördüncü koşul gerçekleşmemiştir. TCY.nın 61. maddesinin son fıkrası nazara alınarak sanığın engel hal olmadan vazgeçtiği zamana kadar olan eylemin suç teşkil etmesi halinde, bu suçtan cezalandırılmasına karar verilmelidir.
C- Irza geçme suçu geçitli ( müterakki ) suçlardandır. Bu suçta fail ırza tasaddiyi ifade eden hareketleri yaparak, bununla da yetinmeyip daha ileri aşaması olan ırza tecavüz suçunu işlemektedir. Fail burada, hareketleriyle daha hafif sonuçtan daha ağırına geçmektedir. Halit sonuç yani tasaddi suçu, daha ağır sonuç yani tecavüz suçu içinde erimekte ve faile ağır olan sonuçtan ceza verilmektedir.
Geçitli suçun bu özelliği nedeniyle daha ağır suçun icrai hareketlerinin başlamadığı hallerde hareketlerin oluşturacağı daha hafif suçtan failin cezalandırılması gerekir.
Tasaddi, ( ırz ve namusa sataşma ) mağdur üzerinde izlenen ve cinsel birleşme kastı taşımayan, devamlılık gösteren şehevi davranışlardır. Mağdurenin cinsel organlarını okşama, öpme, kendi uzvunu okşatma, emme, emdirme, ırza geçme kastı olmaksızın cinsel organını sürtme, mağdurenin vücudunu okşayarak öpme gibi hareketlerdir.
İncelenen olayda sanık, çıplak olarak mağdurenin odasına gelmiştir. Pijamasını çıkardığı mağdurenin cinsel organına kendi organı ile tazyikte bulunmuş ve kendiliğinden odadan çıkarak gitmiştir. Sanığın, bu şekildeki eylemi, ırza geçme kastı olmadan şehvet duygularını tatmine yönelik olup zorla ve hoyratça tasaddi suçunu oluşturmaktadır. Bu itibarla itirazın kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Üyeler; "Sanığın icrai hareketlerini, mağdurenin devamlı ve ciddi direnmesi karşısında tamamlayamaması nedeniyle eyleminin zorla ırza geçmeye eksik kalkışma suçunu oluşturduğu" gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü, ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün ( ONANMASINA ), 14.5.1990 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlamadığından 4.6.1990 günü yapılan ikinci müzakerede çoğunlukla karar verildi.


T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
E. 1939/13
K. 1941/13
T. 16.4.1941
• PARMAKLA KIZLIK BOZULMASI ( Kapsamına Girdiği Suç )
• KIZLIĞIN PARMAKLA BOZULMASI ( Kapsamına Girdiği Suç )
• IRZA TECAVÜZ NİTELİĞİNDE BULUNUP BULUNMAMA ( Parmakla Kızlık Bozulması )
• MÜESSİR FİİL NİTELİĞİNDE BULUNUP BULUNMAMA ( Parmakla Kızlık Bozulması Eyleminin )
765/m.415,416,418
ÖZET : İçtihatların birleştirilmesine yer olmadığına ilişkin: parmakla kızlığın bozulmasının etkili eylem olup olmadığı konusunda iki ilam arasında aykırılık görülmemiştir.
DAVA : Parmak ile kızlık bozmak keyfiyetinin Temyiz 1. Ceza Dairesi'nin 17.2.1938 tarih ve 3608/600 numaralı ilamıyla ırza geçmek ve 2. Ceza Dairesi'nin 13.7.1938 tarih ve 1675/9005 numaralı ilamıyla fiili müessir olarak kabulünden mütevellit her iki daire kararları arasında husule gelen mübayenetin tevhidi içtihat suretiyle halli lüzumu Cumhuriyet başmüddeiumumiliği yüksek memuriyetinin 4.3.1939 tarih ve 877 numaralı müzekkeresiyle bildirilmiş olmakla 16 nisan 1941 tarihinde toplanan Heyeti Umumiye'ye 49 zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten ve mezkur müzekkere ile ihtilafın mevzuunu teşkil eden ilamlar okunduktan ve hadise bir kere de 1. Reis İhsan Ezgü taraından izah edildikten sonra söz alan:
Halil İbrahim : İlamlar arasında bir mübayenet göremedim. Hakikaten maddi fiil itibariyle bir aykırı halin olup olmadığı ancak evrakların tetkiki ile anlaşılabilir.
1. Reis : Hadiseler arasında mutabakat yoktur. Çünkü hadiseler itibariyle tatbik edilen maddeler başka başkadır.
İbrahim Ethem : Tecavüz bilhassa aleti tenasüliye üzerinde vukua geldiğine göre artık maksadı aramağa lüzum yoktur. Buna fiili müessir diyemeyiz, ihtilaf vardır.
Halil İbrahim : Irza geçmek kastına mukarin olmaksızın hasıl olan ma'yubiyettir.
Akil : Hadiseler ayrı ayrıdır. İhtilaf yoktur.
Başmüddeiumumi : Tatbik edilen maddelere göre ihtilaf yok gibi ise de fiilin mahiyetinde ve nakızlarda vahdet vardır. Telakki noktai nazarından 1., 2. ve 4. Ceza Daireleri görüşlerinde fark vardır. İlamlarda vuzuh yoktur. Bu ihtilaf İstanbul Temyizi'nden beri devam etmektedir. Parmakla kızlık bozmak fiili şeni'midir, fiili müessirmidir? Böyle fiilin tasaddi addedilmesi lazımdır.
Halil İbrahim : Evraklar olmadığına göre daha fazla izahat veremiyoruz. Celbedilse daha iyi olur.
Şefkati : Hadiselerin vasıflarını anlayamadık ki bu vasfa doğru mana verip vermediklerini anlamış olalım.
Fahreddin : Evrakları getirsek, aralarında mütabakat da olsa bi kaide koyamayız. Çünkü hadiselerin şekli ikaına göre değişir, demeleriyle neticede:
KARAR : İlişik ilamlarda yazılı hadiseler arasında mutabakat olmadığı 1. Ceza Dairesi'nin 600 numara ve 17.2.1938 tarihli ilamda mağdure kızlığının parmakla bozulduğunu söylediği cihetle hadisede Ceza Kanunu'nun 418. maddesinin tatbikinin yolsuzluğundan bahsedilerek hüküm bozulmuş ve 2. Ceza Dairesi'nin 9005 numaralı ve 13.7.1938 tarihli ilamında da parmakla kızlığın bozulmasından naşi Ceza Kanunu'nun 416. maddesinin son fıkrasına tevfikan verilen hüküm nakız kılınmış olmasına göre parmakla kızlığın bozulmasının fiili müessir olup omadığı hususunda iki ilam arasında ihtilaf görülmemiş olduğundan tevhidi içtihada mahal olmadığına 16.4.1941 gününde ittifakla karar verildi.