Mesajı Okuyun
Old 26-12-2004, 21:48   #50
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Namus Adına Şiddet Odaklı Kadına Yönelik Ataerkil Şiddetle Mücadele Konferensı

Namus Adına Şiddet Odaklı Kadına Yönelik Ataerkil Şiddetle Mücadele Konferensı

Feride Acar: ’Kadınlar çok yönlü ayrımcılığa uğruyor’


“Namus Adına Şiddet Odaklı Kadına Yönelik Ataerkil Şiddetle Mücadele” Konferansı 7-8 Aralık tarihlerinde Stockholm’de yapıldı. BM CEDAW Komite Başkanı Prof. Feride Acar da konferansa konuşmacı olarak katıldı.

Tülin Uygur’un haberi.

Uçan Süpürge Haber Merkezi- İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen “Namus Adına Şiddet Odaklı Kadına Yönelik Ataerkil Şiddetle Mücadele” konulu konferans, 7-8 Aralık 2004 tarihlerinde yapıldı. Konferansta kadına yönelik şiddet bütün boyutlarıyla tartışıldı.

Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre; her yıl dünyada 1500 ile 5000 civarında kadın, “geleneklere uygun davranmadıkları” gerekçesiyle namus adına şiddet sonucu aile bireylerinden veya akrabalarından birisi tarafından öldürülüyor.

Erkek çocuk doğurmayan Pakistanlı kadınların intihar etmesi bekleniyor, hatta bu kadınlar intihara teşvik ediliyor. 7 yaşındaki kız çocuklar 50-60 yaşındaki erkekler ile evlendirilmek isteniyor; kabul etmezlerse, aile, kız çocuğunu öldürüyor. Afganistanlı kadınların insan hakları diye bir şeyden haberdar olmadıkları belirtiliyor. Ürdün’de kadınları namus adına şiddetten koruyabilmek için hapishaneler sığınma evi gibi kullanılıyor. Müslüman, Musevi, Katolik, Ortodoks ve Protestan liderler suskun.

Kendi ülkesindeki baskılara dayanamayarak başka ülkelerden sığınma istemek zorunda kalan kadınların özellikle Avrupa ülkelerinde ataerkil düzen adına bir kez daha sorgulanması çok zor, ve nadiren oturma izni alabilmeleri konferansta sık sık dile getirilen bir konu. Bu kadınların ve genel olarak korunma için devlet kurumlarına başvuran kadınların ikinci kez mağdur durumuna düşürüldüğü ve bunun kadınları suskunluğa ve kabullenmeye ittiği gerçeği defalarca belirtiliyor.


Konferansın havası ağır


Konferansın ev sahibi İsveç’te geçen yıl 16 kadın, yakını olan bir erkek tarafından uğradığı şiddet sonucu hayatını kaybetti. Mevcut kadın sığınma evleri belediyeler yeterli ekonomik desteği sağlamadığı için kapanma tehdidi altında. Göçmen kızların ve kadınların ataerkil baskılara başkaldırmasını destekleyebilecek, onlara her türlü kısa ve uzun vadeli psikolojik, hukuksal, ekonomik güvence sağlayabilecek şartlar mevcut değil; tartışmalar sürüyor, problemin boyutu ile ilgili sorular var. Sosyal hizmet görevlileri, polis, hakim, savcı, sağlık personeli gibi, kadına yönelik ataerkil şiddet ve namus adına şiddet konusunda doğrudan çalışan meslek gruplarında eğitim açığı çok fazla. Sorunu tanımlamakta ve ortak dil kullanımında, çözüm üretmekte çok fazla yol alınmadı. Sorunun “İslam” sorunu olduğu veya belli gruplarda yaygın olduğu anlayışı var. Hükümetin bu konular ile ilgili sivil toplum kuruluşlarına ayırdığı bütçe çok az. Göçmen Dairesi çalışanları kadına yönelik şiddeti tanıyabilmekten ve adını koymaktan çok uzaklar, hatta namus adına şiddeti küçük, belli bir etnik gruba bağlı sorun gibi görerek kavram olarak dahi soruşturmalarında kullanmıyorlar.
Bütün olumsuzluklara rağmen İsveç’in konferans ile birlikte esas çabası uluslararası bir grubun oluşturulması ve bu konuda çalışma yapılması şeklindeydi ve bu yaklaşım, kulislerde bazı katılımcılar tarafından “prestij kazanma” olarak nitelendirildi. Konferans salonunda da böyle bir çalışmanın zaten CEDAW olarak yapıldığı vurgulandı.

Konferansın birinci günü BM Din ve İnanç Özgürlüğü Raportörü Asma Jahangir’in konuşması ile devam etti. Asma Jahangir kadın haklarının ve adaletin her şeyden önce demokratikleşme sorunu olduğunu belirtti ve dinî liderlerin suskunluğunu eleştirdi. Pakistan’da yürürlüğe giren yeni yasayı da eleştirerek yasanın mahkemelerde uzlaşma kapısını açtığını söyleyen Jahangir, “kadının iffeti” tartışmalarına son verilmesi gerektiğini ve kadının yaşama hakkının merkezî ve vazgeçilmez bir hak olduğunu belirtti. Kadınların karar mekanizmasında yer almadığı sürece bunun gerçekleşmesinin güç olduğunu, örneğin canını kurtarmak için devlete sığınan kadınların bu kez de devlet baskısı altına girdiklerini ve devletin sığınma evlerinde bu kadınlara tutucu bir yaklaşımla bakıldığını vurguladı. Sorunun kadının sorunu olmaktan çıkarılıp erkeklerin mutlaka aydınlatılmasının gerekli olduğunu, demokratikleşme önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini ve siyasi yapının bu mücadeledeki önemini anlattı. Dinin hiçbir şekilde bu tür cinayetlere onay vermediğini, ancak, “canilerin hep aynı gerekçeyi öne sürdüklerini” belirtti.


‘Şiddet konusu sivil toplum kuruluşlarına bırakılıyor ama...’





Konferans, BM CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) Komitesi Başkanı Prof. Dr. Feride Acar, Toronto Üniversitesi Kadın Çalışmaları ve Cinsiyet Enstitüsü’nden Prof. Shahrzad Mojab, İnsan Hakları İzleme Komitesi’nden LaShawn R.Jefferson ve Ürdünlü gazeteci Rana Husseini’nin katıldığı ikinci bir panel ile devam etti.

BM CEDAW Komitesi Başkanı Prof. Feride Acar, dünya çapında kadınlara yönelik şiddetin büyük bir sorun olduğunu, buna rağmen CEDAW’ın birçok ülkede ilerleme sağladığını ve birçok ülkenin de reformlar yaptığını belirtti. CEDAW’ın üzerinde durduğu cinsiyet temelinde şiddet tanımını açıklayan Prof. Acar, kadınlara yönelik şiddetin henüz ulusal düzeyde, hükümet masasında gereken yeri alamadığını, yeterli kamuoyu bilinci yaratılamadığını söyledi. Birçok ülkede kadınların toplumsal hayattan soyutlandığını kadın özgürlüklerinin ve kişisel seçim yapma haklarının ciddi bir şekilde kısıtlandığını da sözlerine ekledi. Birçok ülkedeki ekonomik, sosyal ve kültürel yapıda kadınların geleneksel rollerinin ağırlıkla vurgulanmasının sonucu olarak erkeklerin “ailenin reisi veya eve ekmek getiren” olarak tanımlandığını ve kalıplaşmış kadın-erkek tanımlamasının kadını bazı meslek gruplarının ve dolayısıyla iş piyasasının dışına ittiğini ifade etti. Aynı zamanda kadının hem ırksal, etnik, ulusal veya azınlık durumununa göre hem de göçmen kadınlar, iltica talebinde bulunan kadınlar, mülteci kadınlar, yerinden edilmiş kadınlar durumununa göre daha fazla cinsiyete bağlı şiddete uğradığının CEDAW Komitesince tespit edildiğini, üstelik bu kadınların çok yönlü ayrımcılığa uğradıklarını belirtti. Ayrıca, CEDAW Komitesi’nin çokkültürlü ve etnik çeşitliliğin olduğu ülkelerde “azınlıkların geleneklerine, kültürüne ve dinlerine saygı” adına kadının insan haklarının engellendiğini ve yanlış yönlendirilen “kültürel relativizm” tartışmalarının da Komitece eleştirildiğini sözlerine ekledi.

Prof. Acar, hâlâ birçok ülkede kadınlara yönelik şiddet konusunun sivil toplum kuruluşlarına bırakıldığını ve uluslararası alanda kopan fırtınaların ulusal düzeyde etkin olmadığını söyledi. Ülkelere göre farklılıklar gösteren şiddet uygulamalarının tanımlanması, izlenmesi ve bilgi akışının sağlanması ile CEDAW’ın veri tabanının güçlendirilmesi gerektiğini belirtti. CEDAW’ın kadınlar üzerinde her türlü baskı ve kontrolüne, egemenliğine karşı çalışmalarını sürdüreceğini belirterek halen birçok ülkede kralların, kraliçelerin, önemli kişilerin bu konuda açık tavır almadıklarını ve kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığını ve şiddeti lanetlemediklerini vurguladı.

Ürdünlü gazeteci Rana Husseini ise ülkesindeki kadınların sesini duyurmaya çalıştığında herkesin kendisini “boşuna uğraşıyorsun” diyerek engellemeye çalıştığını, ancak, şimdi kadın sorunlarının Ürdün’de tartışılan bir konu haline geldiğini daha yapılması gereken çok şey olduğunu belirtti. Ürdün’de 2004 yılında 18 kadının öldürüldüğünü ve erkeklerin de sistemin kurbanı olduğunu vurgulayan Rana Husseini, bu erkeklerin suça neden ve nasıl itildiklerini mutlaka anlamak zorunda olduğumuzu, ancak o zaman mücadele imkanlarımızı arttırabileceğimizi söyledi. Sadece Müslüman değil, Hıristiyan ailelerde de namus adına şiddet uygulandığını, artık toplumsal tartışmaların bu tür şiddeti tanımaya yardımcı olduğunu ve hükümetinde bu konuda çalışmaya istekli olduğunu belirtti. Din görevlilerinin bu tür şiddete karşı mutlak tavır almasının gerekli olduğunu, şimdilik Ürdün’de birkaç imamın tavır aldığını ve bu konuda konuştuğunu söyleyen Husseini, din insanlarının sorunun boyutunun farkında olduklarını ama sorun yokmuş gibi davrandıklarını sözlerine ekledi.

İnsan Hakları İzleme Komitesi’nden LaShawn R.Jefferson, konuşmasında, kanunların gerekli ama yeterli olmadığını vurgulayarak bu konuda uluslararası ve ulusal seviyede sessizliğin kırılması gerektiğini, kadın haklarına saygı göstermeden, kadınlara yönelik ataerkil şiddete son verilmesini ve kadın-erkek eşitliğini savunmadan politika yapılamayacağını belirtti. İnsan Hakları İzleme Komitesi’nin her türlü bilgiyi kaydettiğini ve kendilerine bilgi ulaştırılmasını istediklerini sözlerine ekledi.

Toronto Üniversitesi Kadın Çalışmaları ve Cinsiyet Enstitüsü’nden Prof. Shahrzad Mojab ise konuşmasına, kendisinin “feminist ve ırkçılık karşıtı bir eğitmen” olduğunu söyleyerek başladı. Eğitim ve öğrenmenin en önemli unsurları ve mekanizmalarının farkında olma, dayanıklılık ve önleyici politikalar geliştirme olduğunu ve bunun toplumun her düzeyine yayılması gerektiğini belirtti. Kısaca toplumun ırkçılık karşıtı, homoseksüel- islam- korkusu karşıtı, feminist bir eğitim sistemine ihtiyacı olduğunu vurguladı. Bu tür çalışma guruplarının kurulmasının zorunlu olduğunu belirterek ırkçılık karşıtı, homoseksüel- İslam- korkusu karşıtı, feminist bir eğitim sisteminin 5 temel unsuru olduğuna değindi. Prof. Mojab, hükümetlerin yeniden organize edilmesi, toplumun mobilize edilmesi gerektiğini belirtti ve CEDAW’ın elde ettiği ilerlemelerden ve ülkelerdeki bazı kanunsal değişikliklerden söz ederek, kanunların tanımına uygun olarak otomatik olarak kamu politikaları haline gelmediğini ve yine otomatik olarak aksiyon haline dönüşmediğini ve bu tür bir aksiyonun yalnızca bürokrasi dışında harekete geçebileceğini ve ilerleme için bunun şart olduğunu sözlerine ekledi.

Konferans daha sonra çalışma grupları kurularak devam etti ve bu çalışma gruplarının raporlarını konferansın ikinci günü tartışmaya açmaları ile devam etti. (TU/SD)


Cuma, 17 Aralık 2004

www.ucansupurge.org sayfasından alınmıştır