Mesajı Okuyun
Old 28-08-2009, 14:57   #14
Hasan Bahadır Büyükavcı

 
Varsayılan

HGK "sabit ücret" hukuka uygundur.


YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

Esas Numarası: 2009/13-122

Karar Numarası: 2009/189

Karar Tarihi: 13.05.2009



TARİFELERİN DÜZENLENMESİ

TÜKETİCİ SORUNLARI HAKEM HEYETİNİN GÖREV VE YETKİLERİ



406 s. TelefonTelgrafK/Ek18

2813 s. TelsizK/4, 7

4077 s. TüketiciK/22

5809 s. ElektronikHaberleşmeK/13



ÖZETİ: Herkesin makul bir ücret karşılığında telekomünikasyon hizmetlerinden ve altyapısından eşit şekilde yararlanması ilkesinden hareketle, Türk Telekomünikasyon A.Ş tarafından yapılan enerji tüketimi, teknik donanım, bakım ve yönetim gibi masrafların karşılığı olarak, Telekomünikasyon Kurumu tarafından onaylanan tarife uyarınca alınan sabit ücretin, yasal ve hakkaniyete uygun bir uygulama olduğu; bu bağlamda, yasal ölçütler yerine direnme kararında sözü edilen sübjektif esaslara göre değerlendirme yapılamayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır. Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen ve davanın kabulü ile Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptaline karar verilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, hatalı teşhis ve değerlendirme sonucu davanın reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.



Taraflar arasındaki “Karar İptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir Asliye 2. Hukuk Mahkemesince (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) davanın reddine dair verilen 27.06.2008 gün ve 2008/137-301 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 18.12.2008 gün ve 2008/10943-15049 sayılı ilamı ile; (...Davacı, telefon abonesi olan davalının sabit ücret alınmaması gerektiğinden bahisle yaptığı başvuru sonucu Balıkesir Tüketici Sorunları Hakem Heyetince, sabit ücret alınmamasına karar verildiğini, bu kararın hukuka aykırı ve yersiz olduğunu, sabit ücretin 4502 sayılı kanunun 12. maddesi, 406 sayılı Kanunun ek 18. maddesine eklenen fıkra uyarınca alındığını, yasaya uygun olduğunu, hattın aboneye tesisi karşılığında yürütülen asgari hizmetler karşılığında alındığını bildirip, Balıkesir Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 24.3.2008 tarih ve 2008/99 sayılı kararının iptalini istemiştir.

Davalı, davaya cevap vermediği gibi, duruşmalara da katılmamıştır.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davalının başvurusu üzerine Tüketici Sorunları Hakem Heyetince, davacının abonelerinden almakta olduğu sabit ücretin alınmaması gerektiğine karar vermesi üzerine, bu kararın iptali talebiyle açılmış olup, davalının yaptığı başvuru ile yarattığı çekişmenin giderilmesine yöneliktir. Her ne kadar davacının aldığı sabit ücretler miktar itibariyle, gerek 4077 sayılı kanunun 22. maddesinde, gerekse HUMK'nun 427. maddesinde belirtilen kesinlik sınırının altında kalmakta ise de, yaratılan çekişme ve verilen hüküm bir yıla mahsus olmadığından ve ileriki yıllara da yönelik olduğu anlaşıldığından, kararın kesinlik sınırlarının dışında kaldığı da açık ve belirgindir. Davacının hem sabit ücret hem de konuşma ücreti talep ettiği, sabit ücretin hangi hizmetlerin karşılığı olduğunun açıklanmadığı, her aboneden aynı miktar sabit ücret istendiği, 406 sayılı kanunun ek 18. maddesindeki tanıma uygun olmadığı, eşitlik, iyiniyet ilkelerine aykırı, haksız uygulama olduğu belirtilerek, Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin kararı yerinde görülerek mahkemece davacının davası red edilmiştir. Bu sonuca varılırken, sabit ücretle ilgili yasal düzenlemeler tartışılmamış ve herhangi bir araştırma ve incelemede yapılmamıştır,

Her şeyden önce konunun aydınlanması için, davacının abonelerinden alabileceği ücretle ilgili yasal düzenlemelerin ne olduğunun açıklanması gerekir. 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu'nun dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan, 4. maddesi ile telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesinde veya telekomünikasyon alt yapısı işletilmesinde ve bu hususlarda yapılacak düzenlemelerde gözönünde tutulacak ilkeler belirtilmiş olup, bunlar özetle; herkesin, makul bir ücret karşılığında telekomünikasyon hizmetlerinden ve alt yapısından yararlanmasının sağlanması, aksini gerektiren objektif nedenler bulunmadıkça eşit şartlardaki aboneler arasında ayırım gözetilmemesi ve hizmetlere benzer konumdaki her kişi tarafından eşit şartlarla ulaşılabilir olması, hizmetlerin belli teknik ve ekonomik koşullar çerçevesinde makul surette karşılanabilecek bir bedelle sağlanması, teknolojik yeniliklerin uygulanması ve araştırma geliştirme yatırımlarının desteklenmesi, hizmet kalitesi standartlarına uygunluk sağlanması, ücretlerin yatırım işletme maliyetlerini ve genel masraflarından ilgili payını, amortisman ve makul ölçüde karı mümkün olduğu ölçüde yansıtması v.s. gibi belirtildikten sonra, kanunun 4. faslında “Telekomünikasyon hizmetlerinin ücret esasları” başlığı altında 29. maddesi ile özetle telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesi ve/veya altyapı işletilmesi karşılığında alacakları ücretleri ilgili mevzuat, tabi oldukları görev ve imtiyaz sözleşmesi, telekomünikasyon ruhsatı veya genel izin ve kurul düzenlemelerine aykırı olmayacak şekilde serbestçe düzenleneceği hangi hallerde Telekomünikasyon kurumunun ücret belirleyebileceği belirtilmiş, 30. madde ile de, ücret düzenlenmesinde gözönünde tutulacak ilkeler belirtilmiş, bu meyanda öncelikle; ücretlerin adil olması, benzer konumdaki kişiler arasında haklı olmayan nedenlerle ayırım gözetilmemesi, yatırım ve işletme maliyetleri de dahil olmak üzere, mümkün olduğunca ilgili hizmetin maliyetlerini yansıtacak şekilde belirlenerek tarifelerin dengelenmesinin esas olduğu, bir hizmetin maliyetinin diğer bir hizmetin ücreti yoluyla desteklenmesinden ve karşılanmasından kaçınılması, haklı gerekçelerin varlığı halinde, ücretlere zorunlu maliyetleri ve makul ölçüde kârı da yansıtılarak, üst sınır konulabileceği belirtilmiş olup, ek 18. maddesine 4502 sayılı yasanın 12. maddesi ile eklenen fıkrada “Bir iş ve hizmetin karşılığı olarak alınan ücret abonman ücreti, sabit ücret, konuşma ücreti, hat kirası ve benzeri kira ücretler ve bunlar gibi değişik ücret kalemlerinden birisi veya bir kaçı olarak tespit edilebilir” hükmü getirilmiştir. Yine, 2813 sayılı Telsiz Kanununun 4. maddesi ile kurulan Telekomünikasyon Kurumunun, aynı yasanın 7/h maddesi ile Türk Telekom ve diğer işletmecilerin hazırladıkları tarifeleri onaylayacağı ve ondan sonra tarifelerin yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. Dava açıldığında mevcut olan ve belirtilen yasal düzenlemeler dava karara bağlandıktan sonra, dairemizce temyiz incelemesinden önce 5.11.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5809 sayılı yasa ile 406, 2813 sayılı kanunlarda değişiklik yapılarak bu maddeleri iptal edilmiş olup, iptal edilen maddelerdeki düzenlemeler, aynen yeni yasada yer almıştır. 5809 sayılı yasada ücretlendirme ile getirilen 13 ve 14. maddelerdeki düzenlemeler iptal edilen 406 sayılı ve 2813 sayılı yasanın ilgili maddelerindeki aynı hükümleri taşımaktadır.

Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, dava konusu sabit ücret, yasa ile belirlenen bir ücrettir. Türk Telekom tarafından yapılan tarife Telekomünikasyon Kurumu tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmekte ve uygulanmaktadır. Bu ücretin Anayasaya aykırı olmadığı, Anayasa Mahkemesinin 10.2.2004 tarih ve 74-9 sayılı kararı ile de belirlenmiştir, Sabit ücretin, yapılan görüşmeler dışında, abonenin telefon görüşmesini sağlamak üzere bütün yıl boyunca telefon hattının görüşmeye hazır tutulması için, işletmeci şirket tarafından yapılan enerji tüketimi, teknik donanımı, bakım ve yönetim ile personel çalıştırılmasından doğan masrafların karşılığı olduğu, bu uygulamanın yurt dışındaki telekom firmalarınca da yapıldığı, daha önce Dairemizce temyiz incelemesi yapılan dava dosyalarından bilinmektedir, Sabit ücretin alınmaması, bu kalem masrafların konuşma ücretlerine yansıtılması da aboneler arasında adaletsizlik yaratacaktır. Zira çok konuşandan bu masraflar çok fazla olarak alınacak az konuşandan az, başkasını aramayan, arandığında konuşan aboneden ise, hiç sabit ücret alınmaması sonucunu doğuracaktır. Bu sonuç hakkaniyete uygun olmadığı gibi adil ve yasada öngörülen ücretin belirlenme kurallarına uygun değildir, O nedenle, telefon abonesi olan herkesin, hiç başkalarını aramasa, telefonla hiç konuşmasa dahi, hattın kendisine tahsis edilip bağlı kalması, her an başkalarını araması veya başkalarınca aranarak konuşması için hazır bulundurulmasının karşılığı bir sabit ücret ödenmesi yaptığı konuşmaların sayısına göre de, ayrıca ücret ödenmesi aklın, mantığın ve hakkaniyetin gereğidir, Dairemizin uzun süredir uygulaması da sabit ücretin yasal ve hakkaniyet gereği olduğu yönündedir. Kaldı ki ücret tarifeleri hizmet veren kurum tarafından hazırlanmakta ise de, bunun yürürlüğe girip uygulanabilmesi, bağımsız bir kurum olan Telekomünikasyon kurumunun uygun görüp onaylamasına bağlıdır. Nitekim Telekomünikasyon Kurumu aleyhine onayladığı tarifelerin iptali talebiyle davalar açıldığı hususu da taraflarca bilinmektedir. Açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, davacının abonelerinden almakta olduğu sabit ücretin alınmaması gerektiğine dair Tüketici Sorunları Hakem Heyetince verilen kararın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemenin, “davacı tarafından sabit ücret alınması konusunda yapılan uygulamanın, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu'nun 18. maddesindeki tanıma uygun bulunmadığı, eşitlik ve hüsnüniyet ilkelerine de aykırı olduğu, alınan sabit ücretin hangi hizmetin karşılığı olduğu da açıklanmadığından davacı yönünden haksız kazanç teşkil ettiği” gerekçesiyle ve 4077 sayılı Kanun'un 22. maddesine göre kesin olduğu belirtilmek suretiyle verilen ilk karar; Özel Daire'ce, yukarıda tam metni alınan bozma ilamıyla, mahkemece verilen kararın temyiz ve inceleme kabiliyeti bulunduğu kabul edildikten sonra esasa ilişkin nedenle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, “dava konusu sabit ücret tutarının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda belirlenen temyiz sınırının çok altında bulunduğu ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22. maddesine göre kesin olarak verilen ilk kararın temyiz kabiliyetinin bulunmadığı; sabit ücret konusunda ise, Kanun ve davacı şirketin uygulamalarını aşar şekilde konuya yorum getirilemeyeceği” gerekçesiyle usule ve esasa ilişkin nedenlerle, direnme kararı verilmiştir.

Telefon abonesi olan davalının, 31.12.2007 tarihli fatura ile tahakkuk ettirilen “10,64 YTL sabit ücretin iptali, 01.01.1995-21.02.2008 tarihleri arasında kendisinden tahsil edilen miktarın hesaplanarak iadesi ve takip eden aylarda da “sabit ücret bedeli” adı altında ücret tahakkuk ettirilmeyerek fatura düzenlemelerinin yapılması” talebiyle başvuruda bulunduğu Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'nce “talebin kabulü ile sabit ücretin alınmaması gerektiğine” dair verilen kararın iptali istemiyle Türk Telekomünikasyon A.Ş. tarafından açılan eldeki davada; gerek 15.04.2008 dava tarihi, gerek 18.12.2008 bozma tarihi ve gerekse 27.01.2009 direnme tarihleri itibariyle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nu 427. maddesinin 5219 ve 5236 sayılı Kanunlar ile yapılan değişiklikten sonraki hükmü yürürlükte olup davacı tarafından alınan sabit ücretin anılan Kanunlar uyarınca belirlenen temyiz (kesinlik) sınırının altında kaldığı anlaşılmaktadır,

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, esasın incelenmesine geçilmeden önce; davanın niteliği ve müddeabihi itibariyle, direnme kararının temyizinin mümkün olup olmadığı, bir başka ifadeyle direnme kararının kesin olup olmadığı bir usulü ön sorun olarak tartışılmış ve şu sonuca varılmıştır:

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427/2. maddesinde, miktar veya değeri belirli bir tutarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararların kesin olduğu dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığı hükme bağlanmıştır.

Yasa koyucu bu hükümle açık bir biçimde, bir kararın temyiz kabiliyetini haiz bulunup bulunmadığını belirlerken, davanın miktar veya değeri yanında temel ölçü olarak davanın türünü de esas almıştır.

Dava, davacının abonelerinden almakta olduğu sabit ücretin alınmamasına dair Tüketici Sorunları Hakem Heyetince verilen kararın iptali istemiyle açılmış; davalının yarattığı çekişmenin giderilmesi talep edilmiştir.

Her ne kadar, davacının davalıdan aldığı sabit ücret miktar itibariyle 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22. maddesinde ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırının altında bulunmakta ise de; sabit ücretin alınıp alınmaması hususunda verilen hükmün salt alınan sabit ücrete münhasır olmayıp, sonraki yıllara da yönelik olduğu ard etkisinin bulunduğu kuşkusuzdur.

Yine, sabit ücret uygulaması nedeniyle eldeki dosyada tek bir abone uyuşmazlığı yargıya taşımış olmasına karşın, ortada tüm aboneleri ilgilendiren, toplu bir hak uyuşmazlığının bulunduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

Bu itibarla, sabit ücretin yasada öngörülen ücret tespit kurallarına uygun olduğu yönünde tespit istemini de içeren böyle bir davada verilen karar, bir kanun hükmünün ileriye dönük uygulanıp uygulanmaması yönünde de sonuç doğuracağından, temyiz incelemesinde 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22. maddesi ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427. maddesinde belirtilen kesinlik sınırının gözetilmemesi gerektiğine, dolayısıyla bu davanın miktar ve değerine bakılmaksızın temyizinin olanaklı bulunduğuna oybirliğiyle karar verilmiş ve işin esası incelenmiştir.

Esas yönünden, direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davacı Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin telefon abonelerinden almakta olduğu sabit ücretin yasal ve hakkaniyete uygun olup olmadığı; bu bağlamda, sabit ücretin alınmaması gerektiğine dair Tüketici Sorunları Hakem Heyetince verilen kararın iptaline karar verilmesinin gerekip gerekmediği, noktasındadır.

Öncelikte, davacı Türk Telekom A.Ş. tarafından, telefon abonelerinden alınmakta olan “sabit ücretin” yasal dayanağının açıklanmasında yarar vardır:

Bilindiği üzere; 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu'nun ek 18. maddesine 27.01.2000 tarih ve 4502 sayılı Kanunla ilave edilen son fıkrasında, “Bir iş ve hizmetin karşılığı olarak alınan ücret; abonman ücreti, sabit ücret, konuşma ücreti, hat kirası ve benzeri kira, ücretler ve bunlar gibi değişik ücret kalemlerinden birisi veya birkaçı olarak tespit edilebilir.” hükmü öngörülmüştür.

Anılan Ek 18. maddenin son fıkrasında yer alan “...sabit ücret…” sözcüğünün Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali talep edilmişse de, Anayasa Mahkemesin 11.05.2004 tarih ve 25459 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 10.02.2004 tarih ve E:2000/74, K:2004/9 sayılı kararıyla, sabit ücretin abone tarafından ödenmesinin, Anayasa'nın 5. maddesinde temel amaç ve görevleri belirtilen sosyal hukuk devleti ve adalet ilkelerine aykırılık oluşturmayacağı ve kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını zedelemeyeceği gibi, Anayasa'nın 22. maddesindeki haberleşme hürriyetini de engellemeyeceği sonucuna varılarak, sabit ücretin Anayasa'ya aykırı olmadığına, hükmedilmiştir,

Öte yandan; 2813 sayılı Telsiz Kanunu'nun 4. maddesi ile kurulan Telekomünikasyon Kurumu'na aynı Kanun'un 7/h maddesi ile, “Telekomünikasyon hizmetlerinden ve altyapısından yararlanacak kullanıcılara ve telekomünikasyon şebekeleri arasındaki ara bağlantılar bakımından diğer işletmeden uygulanacak ücret tarifelerine ve sözleşme hükümlerine ve teknik hususlara ilişkin genel kriterleri ve görev alanına giren diğer konularda uygulama usul ve esaslarını belirlemek, tarifeleri incelemek değerlendirmek, gerekenleri onaylamak ve bunların uygulanmasını izlemek...” görevi yüklenmiştir.

Nihayet; yargılama aşamasında, 10.11.2008 tarih ve 27050 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 05.11.2008 tarih ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ile az yukarıda açıklanan 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu ile 2813 sayılı Telsiz Kanunu'nda değişiklik yapılmıştır.

Mahkemece verilen ilk karardan sonra yürürlüğe giren, 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun Tarifelerin düzenlenmesi” başlıklı 13/1. maddesinde, Tarife; abonman ücreti, sabit ücret konuşma ücreti, hat kirası ve benzeri değişik ücret kalemlerinden birisi veya birkaçı olarak tespit edilebilir” hükmüne yer verilerek, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu'nun Ek 18/son fıkrasına paralel bir düzenlemeye gidilmiştir.

Tüm bu açıklamaların ortaya koyduğu sonuç; 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu'nun Ek 18. maddesinin son fıkrası ile daha sonra yürürlüğe giren 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu'nun 13/1. maddesinde açıkça düzenlenen ve Telekomünikasyon Kurumu tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe giren “sabit ücret” uygulamasının, yasal dayanağı bulunan bir uygulama olduğudur.

Uyuşmazlığın çözümünde üzerinde durulması gereken bir başka yön ise; sabit ücretin yine yasal kapsamda hakkaniyete uygun olup olmadığı ve karşılığının belirlenmesine ilişkindir.

Bu noktada, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu'nun, “Telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesinde veya telekomünikasyon alt yapısı işletilmesinde ve hu hususlarda yapılacak düzenlemelerde nitelik ve nicelik itibariyle gözönünde tutulması gereken ilkelerin” sıralandığı 4. maddesinde, herkesin, makul bir ücret karşılığında telekomünikasyon hizmetlerinden ve alt yapısından yararlanmasını sağlayacak uygulamaların teşvik edilmesi, aksini gerektiren objektif nedenler bulunmadıkça eşit şartlardaki aboneler, kullanıcılar ve işletmeciler arasında ayırım gözetilmemesi ve hizmetlerin benzer konumdaki her kişi tarafından eşit şartlarla ulaşılabilir olması, evrensel hizmetlerin belli teknik ve ekonomik koşullar çerçevesinde makul surette karşılanabilecek bir bedelle sağlanması, ilgili mevzuat, imtiyaz sözleşmesi veya telekomünikasyon ruhsatında açıkça belirlenen durumlar haricinde, ara bağlantı ücretleri ile hat ve devre kiraları da dahil telekomünikasyon hizmetleri karşılığı alınacak ücretlerin, yatırım ve işletme maliyetlerini ve genel masraflardan ilgili payını, amortismanı ve makul ölçüde karı mümkün olduğu ölçüde yansıtması gerektiği vurgulanmıştır.

Aynı Kanunun, “Telekomünikasyon hizmetlerinin ücret esasları” başlığı altında düzenlenen 29. maddesinde; işletmecilerin, telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesi ve/veya altyapı işletilmesi karşılığında alacakları ücretleri, ilgili mevzuat, tabi oldukları görev ve imtiyaz sözleşmesi, telekomünikasyon ruhsatı veya genel izin ve kurum düzenlemelerine aykırı olmayacak şekilde serbestçe belirleyebileceği vurgulandıktan sonra; Telekomünikasyon Kurumu'nun, ücretlerin hesaplanma yöntemleri ile üst sınırlarını tayin ve tespite yetkili olduğu durumlar, ayrıca sıralanmıştır.

Anılan Kanun'un, Ücretlere ilişkin düzenlemeler yapılırken göz önünde tutulması gereken genel ilkelerin açıklandığı 30. maddesinde ise, ücretlerin adil olması ve benzer konumdaki kişiler arasında haklı olmayan nedenlerle ayırım gözetilmemesi, yatırım ve işletme maliyetleri de dahil olmak üzere mümkün olduğunca ilgili hizmetin maliyetlerini yansıtacak şekilde belirlenerek tarifelerin dengelenmesi gerektiğine dair ilkeler konularak, bir hizmetin maliyetinin diğer bir hizmetin ücreti yoluyla desteklenmesinden ve karşılanmasından kaçınılması ve haklı gerekçelerin varlığı halinde, ücretlere zorunlu maliyetlerin ve makul ölçüde karı da yansıtmak kaydıyla üst sınır konulabileceği belirtilmiştir.

Şu açık ilkeler karşısında; Kanunda bir iş veya hizmetin karşılığı olarak alınan ücret çeşitleri arasında yer alan “sabit ücret”in, telekomünikasyon hizmetleri ve alt yapısının abonenin kullanımına, sürekli hazır bulundurulması, telefon hattının hiç konuşma yapmadan gelen aramaları cevaplandırması ve çalışır durumda olmasının sağlanması, belli teknik donanım, bakım ve yönetim ile buna dair personel çalıştırılmasından kaynaklanan benzeri masrafların karşılığı olduğu ve eşit şekilde abonelere yansıtıldığı kuşkusuzdur. Bu haliyle sabit ücretin, salt konuşandan alınması, konuşma yapmayandan alınmaması durumunda, konuşmayan abone belirtilen hizmetlerden yararlandığı halde ücret ödemeyecek ve yukarıdaki yasal ilkelere aykırı olarak aboneler arasında eşitsizlik doğacaktır.

Sonuç olarak; herkesin makul bir ücret karşılığında telekomünikasyon hizmetlerinden ve altyapısından eşit şekilde yararlanması ilkesinden hareketle, Türk Telekomünikasyon A.Ş tarafından yapılan enerji tüketimi, teknik donanım, bakım ve yönetim gibi masrafların karşılığı olarak, Telekomünikasyon Kurumu tarafından onaylanan tarife uyarınca alınan sabit ücretin, yasal ve hakkaniyete uygun bir uygulama olduğu; bu bağlamda, yasal ölçütler yerine direnme kararında sözü edilen sübjektif esaslara göre değerlendirme yapılamayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen ve davanın kabulü ile Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptaline karar verilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, hatalı teşhis ve değerlendirme sonucu davanın reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın iadesine, 13.05.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.