Mesajı Okuyun
Old 10-05-2012, 14:49   #2
yılmazkan

 
Varsayılan

Aşağıdaki HGK kararı birebir olayınıza uymasada işinize yarayacaktır:
T.C. YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas :2002/4-640
Karar:2002/830
Tarih:16.10.2002

Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 7.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.06.2000 gün ve 1996/67 E- 2000/498 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 4.Hukuk Dairesinin 15.02.2001 gün ve 2000/10388-2001/1547 sayılı ilamı ile; (...Davacı Medeni Kanun'un 917 nci maddesini dayanak göstermek suretiyle tapu sicilinde yapılan hatalı işlem nedeniyle zarar gördüğünü belirterek ödetme kararı VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davalı tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.

Dosyadaki iddia ve savunmaya göre davalının süresinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı definde BULUNDUĞU ANLAŞILMAKTADIR. Mahkeme eldeki iş bu davadan önce davacı tarafından tapu sicil müdürlüğü aleyhine sicilin düzeltilmesi davası açtığını, bu davanın reddedildiğini, böylece o davadaki hükmün kesinleşmesinden sonra zamanaşımının başlayabileceğini kabul ederek zamanaşımı savunmasını KABUL ETMEMİŞTİR.

Dosyada bulunan tapu kaydı üzerinde yapılan incelemede davacı adına olan paylı tapunun çeşitli zamanlarda devirler gördüğünü, son olarak 19.03.1982 tarihinde tapudaki 5731/23909 hisseden 346 payın devredildiği geriye 5385/23909 pay kalması gerekirken hatalı olarak 2385/23909 pay olarak YAZILDIĞI ANLAŞILMIŞTIR. Daha sonra yerde imar planı uygulaması yapılmış, davacının imar planı uygulaması sonunda payı tapudaki devirden sonra geriye kalan 464/23.909 üzerinden İŞLEM GÖRMÜŞTÜR. Ancak imar planından önceki hatalı ve eksik pay devri üzerinden İŞLEM YAPILMIŞTIR. İmar planı uygulamasına ilişkin tapu kaydı 1.6.1987 tarihinde kesinleşip TAPUYA DEVREDİLMİŞTİR. Davacı imar planındaki bu işlemlerin kesinleşmesinden sonra 7.12.1992, 27.1.1993 ve 17.5.1993 tarihlerinde kayıt üzerinde devir İŞLEMLERİ YAPMIŞTIR. Böylece davacının 19.3.1982 tarihinde tapu sicilinde yapılan hatalı işlemi 1987 tarihinde kesinleşip tapuya tescil edilen imar uygulamasından sonraki tapu kaydı üzerinde yapılan devir işlemleri sırasında öğrendiği bu tarihin 07.12.1992 olduğu kabul EDİLMEK GEREKİR.

Açıklanan şu duruma göre 19.03.1982 tarihinde tapuda yapılan ve davacının zarar görmesine neden olan usulsüz işlemin en geç 07.12.1992 tarihinde davacı tarafından öğrenilmiş olmasının KABULÜ GEREKİR. Borçlar Kanununun 60. maddesinde zararın ve zarar verenin öğrenilmesinden itibaren açılacak tazminat davalarındaki SÜRE BELİRTİLMİŞTİR. Davacının talebi itibarıyla zarar tapu sicilinin TUTULMASINDAN KAYNAKLANMIŞTIR. Borçlar Kanununun 60. maddesinde zararın meydana gelmesinden itibaren on yıl ve öğrenilmesinden itibaren de bir yıl içerisinde bu tür işlemlerin zamanaşımına UĞRAYACAĞI ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR.

Somut olayda zarar 19.03.1982 tarihinde meydana gelmiş ve bu haksız eylem davacı tarafından 07/12/1992 tarihinde tapu kaydı üzerinde yapılan İŞLEMLE ÖĞRENİLMİŞTİR. Eldeki dava ise 15/01/1999 TARİHİNDE AÇILMIŞTIR. Açılan davaya karşı davalı süresi içinde usulüne uygun olarak zamanaşımı SAVUNMASINDA BULUNMUŞTUR.

Açıklanan şu duruma göre davacının isteminin zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekirken bu yön gözetilmeden işin esası hakkında hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup kararın bu nedenle BOZULMASI GEREKMİŞTİR...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dava; Tapu Sicil Memurları tarafından yapılan hata nedeniyle uğranılan zararın tazmini İSTEMİNDEN İBARETTİR.

Davacı; tapuda yapılan, 19.03.1982 tarihli satış işlemi sırasında, kayıtlara 3000 payının eksik geçirildiğini, 1987 tarihli imar uygulaması sonucunda bu payının tamamen kaybolduğunu, bu payı geri alabilmek için açtığı tapu iptali ve tescil davasının sonunda, hatalı işlem yapıldığının kabul edildiği, ancak kaybolan parsellerin hangi parsellere gittiğinin saptanmasının mümkün olmadığı belirlenerek, tazminat davası açma hakkı saklı tutulup, davanın reddine karar verildiğini, bu nedenle bu yanlış işlem nedeniyle uğradığı 25.000.000.000 TL. tazminatın davalılardan tahsiline karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.

Davalı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü vekili; yapılan hatalı işlemde davacının da imzasının olduğunu, bu tarihten imar uygulaması yapıldığı tarihe kadar yanlışlığın düzeltilmesi yada tazminat konusunda bir dava açılmadığını, davada zamanaşımı süresinin dolduğunu, yapılan hatanın bir idari işlemden kaynaklanması nedeniyle davanın idare mahkemesinde açılması gerektiğini, tazminat koşullarının da oluşmadığını savunup, davanın husumet ve zamanaşımı nedeniyle reddine karar VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.

İhbarda bulunulan memurlar ise; zarardan kendilerinin sorumlu olmadıklarını, nedensellik koşulunun oluşmadığını belirterek davanın REDDİNİ İSTEMİŞLERDİR.

Mahkemenin; tapu iptali ve tescil davasının 17.12.1998 tarihinde kesinleşip, tazminat davasının, 15.02.1999 tarihinde açılması nedeniyle zamanaşımının geçmediği, zararın tapuda yapılan işlemden doğduğu, zarardan tapu sicil müdürü ve memurunun sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan GEREKÇELERLE BOZULMUŞTUR.

Mahkeme zamanaşımının kayıt düzeltilmesine ilişkin davanın kesinleşme tarihinden başlayacağı gerekçesiyle önceki, HÜKÜMDE DİRENMİŞTİR.

Uyuşmazlık, tapuda yapılan yanlışlık nedeniyle zamanaşımı hangi tarihte başlayacağı NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR.

Burada yeri gelmişken, Tapu Siciline hakim olan temel ilkelere DEĞİNMEK GEREKİR. Bunlar, kayıt ilkesi, illiyet ilkesi, açıklık ilkesi, güven ilkesi ve devletin SORUMLULUĞU İLKESİDİR.

Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin oluşturulmasında devletin sorumluluğu o kadar önemlidir ki, 743 sayılı Medeni Yasa 917 nci maddesinde, hazinenin tapu sicillerinin tutulmasından doğan bütün zararlardan sorumlu olduğu, Hazinenin kusurlu memurlara rücu etme hakkının var olduğu KABUL EDİLMİŞTİR. Ancak, madde içeriğinde bu konuda zamanaşımının söz konusu olup olmadığı ve hangi zamanaşımının uygulanması gerektiği yönünde bir AÇIKLIK YOKTUR.

Öğretide ve uygulamada benzetme yoluyla Borçlar Yasasının 60. maddesindeki zamanaşımının uygulanması gerektiği SONUCUNA VARILMIŞTIR.

Medeni Yasanın 917 nci maddesine dayanan sorumluluktan doğan dava hakkının Borçlar Yasasının 60. maddesi hükmünce bir ve on yıllık ZAMANAŞIMINA TABİDİR. Burada üzerinde durulması gereken konu zamanaşımının hangi TARİHTE BAŞLAYACAĞIDIR.

Eğer zarar bir ayni hakkın varlık veya sona ermesinden ibaretse, hak sahibi herşeyden önce aynen geri alma olanaklarını arayacak ve sonunda tapu iptali ve tescil davası reddedilip kesinleşince, oluşan zararın tazminini bu kurala dayanarak DEVLETTEN İSTEYECEKTİR.

Devletin tapu sicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı fer'i değil, aynen İsviçre'de olduğu gibi asli bir sorumluluk yüklenmiştir (Prof.Dr.Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer Gayrimenkul tasarrufları 1969 Basım s:512 vd. Prof.Dr.Jale Akipek Eşya Hukuku ikinci bası 1972 s:303).

Bu kurala aykırı olarak zarar doğurucu eylemin işlendiği gün de, dava açılması zorunluluğunun kabulü durumunda henüz zarar doğmadan veya gerçekleşmeden açılan bu davanın REDDİ GEREKECEKTİR. Çünkü, tazminat davası malvarlığında oluşan bir eksiltmenin giderilmesini sağlama amacını güder. Şayet zararının gerekleşmesi beklenirse, bu durumda zamanaşımı gerçekleşecek, giderek bir kısım zarar doğrucu işlemlerin Devletin tazmini yükümlülüğü dışında bırakılması SONUCUNA ULAŞTIRACAKTIR. Bu ise öğreti ve yargısal inançlarda benimsenen ve Devletin bu konuda geniş kapsamlı sorumluluğunu öngören yasa koyucunun amacına aykırı düşer. Bu sürenin başlamasında tapu sicilinde yapılan yanlış işlem tarihi değil, maddi zararın meydana gelmesine sebep olan işlem tarihinin esas alınması gereklidir (Prof.Dr.Safa Reisoğlu Türk Eşya Hukuku Üçüncü Baskı 1969 C:1. s:212 vd., Esat Şener YARGITAY 100.yıl Armağanı sh: 583, 584).

Medeni Yasanın 917 nci maddesi gereğince hazinenin sorumlu tutulabilmesi için, tapu sicilinin tutulmasından zarar doğmuş bulunmasını memurun hukuka aykırı eylemi olması zararla eylem arasında nedensellik bağının BULUNMASI ZORUNLUDUR. Zarar doğmadıkça Hazinenin sorumluluğundan söz edilemez. Tapu kaydının düzeltilmesi olarak içinde bulundukça da zarardan söz edilemeyeceğinden, Hazineye karşı tazminat DAVASI AÇILAMAYACAKTIR.

Mülkiyet hakkına dayanılarak açılan bir davada zamanaşımının söz konusu olmayacağı 16.05.1956 gün ve 1956/1-7 sayılı İnançları Birleştirme KARARI GEREĞİDİR.

Medeni Yasanın 933 üncü maddesi gereğince haklı bir gerekçe olmaksızın yapılan bir tescil, tek başına mülkiyet hakkını sona erdiren bir NEDEN DEĞİLDİR.

15.03.1944 gün ve 1943/13 E. ve 1944/8 K. sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; tapuda yapılan bir yanlışlık başlı başına bir hukuki varlık ifade etmeyip, ancak neden olduğu zarar itibarıyla hukuki varlık kazanır. Bunun doğal sonucu ise zamanaşımının kayıt düzeltilmesine ilişkin davanın reddine dair kararın kesinleşme tarihinden İTİBAREN BAŞLAMASIDIR. Aksinin kabulü MK.917 nci maddesinin konuluş amacına ters düşer. Nitekim Hazinenin yanlış işlemde kusuru olan memurlarına karşı açacağı rücu davasında da zamanaşımının, tapudaki yanlışlık tarihinden değil, ödeme tarihinden başlayacağı yerleşik bir uygulamadır (Aynı yönde YARGITAY HGK.nun 20.01.1982 gün ve 1979/4-584 E. ve 1982/46 K: sayılı ilamı).

Bu açıklamaların ışığında somut olaya baktığınızda; Davacıya ait payın satışı sırasında 19.03.1982 tarihinde 933 yevmiye nosuyla yapılan satış sonucu 5.388/23.909 pay kaldığının yazılması gerekirken yanlışlıkla, 2.385/23.909 pay kaldığı yazılarak, davacıya ait 3000/23.909 pay EKSİK GÖSTERİLMİŞTİR.

Daha sonra burada Islah İmar Planı uygulaması yapılırken bu hatalı ve eksik pay üzerinden işlem yapılmış, imar planı uygulamasına ilişkin tapu kaydı 01.06.1987 tarihinde kesinleşip TAPUYA DEVREDİLMİŞTİR.

Davacı bu imar uygulamasından sonra da 07.12.1992, 27.01.1993 ve 17.05.1993 tarihlerinde tapudan SATIŞLAR YAPMIŞTIR. Burada zararın hangi tarihte oluştuğu konusu üzerinde DURULMASI GEREKİR. Tapu kaydının düzeltilmesi olanak dahilinde bulundukça zarardan söz edilemeyeceği YUKARIDA AÇIKLANMIŞTIR. Davacı da 21.01.1994 tarihinde İzmir 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde 1994/86 esas sayılı dosyayla Tapu Sicil Müdürlüğüne izafeten Maliye Hazinesine DAVA AÇMIŞTIR. Burada yapılan yargılama sonunda; "davacının payının imar uygulaması sonucu diğer parsellerden de alınan düzenleme ortaklık paylarının arasında kalıp, yeni parseller oluştuğundan, bu hissenin hatasının düzeltilmesinin mümkün olmadığı, ancak tazminat hakkının saklı tutulduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar YARGITAY 1.Hukuk Dairesinin onamından geçerek 13.12.1998 TARİHİNDE KESİNLEŞMİŞTİR.

O halde, zarar Tapu İptali ve Tescil davasının kesinleşme tarihi olan 13.12.1998 TARİHİNDE OLUŞMUŞTUR. Eldeki dava da 15.01.1999 tarihinde açıldığından dava süresinde olup mahkemenin direnme KARARI YERİNDEDİR. Ne var ki, davalı vekilinin dosyanın esasına ilişkin temyiz itirazları Dairesince incelenmediğinden, bu yönlerin incelenmesi için dosya Özel DAİRESİNE GÖNDERİLMELİDİR.

SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerden dolayı yerel mahkemenin direnme kararı yerinde ise de işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 16.10.2002 tarihinde OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.
Kaynak: Corpus