23-06-2005, 21:52
|
#108
|
|
uyku arası yaşam
ne kadar kısaldı günler ve geceler
ne kadar azaldı
kamçılanıp dört nala koşan atlara benziyor soluk soluğa
döngüsü dört mevsimin ve ayların
ve kayarak yok olan yıldızlar gibi akan yılların
ve boyun eğdiğimiz maskeli süvari
sırtımızda tüm ağırlığıyla hiç durmaksızın
kamçılayıp koşturuyor bizi çığlık çığlığa
yorgun ve yaralı
ve nalları kopmuş ve ayakları kanayan
atlar gibi tükenen tükenen zamanın ardından
ve düşler yıldızlar kadar uzak olsa da halâ
bir zamanlar ufku bile seçilmeyen o meçhûl kıyılar şimdi
bir adım ötede sanki
eller uzansa tutacak
ve tükeniş kadar yakın
bilinç özgürlüğe aşık
duygu yaşama tutsak
duygu özgürlük istiyor
bilinç yaşamın kölesi
ve benlerle savaşını seyrediyor onların
benlerin en büyüğü hükmeden efendi
yılların akışında gizlenmiş mağrur ve sinsi
ve korkak ve zavallı ve hiçliğe tutsak
ne kadar küçüldü dünya
öğütür gibi yaşamı
hızlı trenler raylarda
ve daralmış zamanlar gibi
daracık sokaklarda sıkışmış
ve daralmış içimizle nefessiz
tıklım tıklım bir kaosta koşmaca
uçaklar ses üstü uçuyor
uzayı fethedecek
ve bir kuzuyla tanışmamış
ve bahar sabahları yeşillik üstündeki çığa yabancı
multimedya çocuklarımızın olacak
hızlanan döngü ve çıldırtan kaosta
umut vaad ettiğimiz gelecek
ve dijital saatler sayıyor zamanını
parça parça un ufak
ve robot ve yalnız
iki uyku arasında sıkışmış
sayısal yaşamlarımızın
sırtımızı güneşe dönüp yürüdüğümüzde
rehberimiz olur önümüzde gölgemiz gözleri olmayan
korkularımızı gizler ışıktan kimse görmesin diye
ve çıplaklığımızı
güvende hissettirir kendimizi böylece
ve iyi gelir bize
böyle yaşamak
oysa hiç fark etmediğimiz bir gölge
ve adını yok saydığımız
son hamleyi o yapacak
ve dijitaller sonsuza dek duracak
ve kim biliyor söyler misiniz
geriye ne kalacak
o “zaman”
-tekerrürden ibaret olduğu söylenen tarih
hiç değişmeden çünkü hep böyle yazıldı-
ne kadar kısaldı günler ve geceler
ve ne kadar azaldı
değil sevmeye şimdi
konuşmaya zaman yok…
merhaba
|