Mesajı Okuyun
Old 14-06-2010, 14:41   #4
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/6050
K. 2004/2357
T. 1.3.2004
• ORMAN TAHDİT ALANI ( İçerisinde Kalan Taşınmazın Özel Mülkiyete Konu Olamayacağı - Belediye Tarafından Satılan Taşınmaz Orman Tahdit Alanı İçerisinde Kaldığı ve Satış Sözleşmesi Geçersiz Olduğundan Satış Bedelinin Sebepsiz İktisap Kurallarına Göre İadesi Gereği )
• SEBEPSİZ İKTİSAP ( Belediye Adına Tescil Edilmiş Olmasına Rağmen Orman Tahdit Alanı İçerisinde Kalan Taşınmazın Satışının Hukuki Sonuç Doğurmayacağı /Orman Arazisi Olduğu - Geçersiz Sözleşmeden Kaynaklanan Haksız İktisabın Akit Tarihindeki Miktarla Aynen Tazmininin Hakkaniyete Aykırı Olduğu )
• İYİNİYET KURALI ( İade Hakkını Kullanmakta Geciken Alacaklı Kendi Kusuru ile Artan Zararını İade Borçlusundan İsteyemeyeceği - Haksız İktisap Alacaklısının Geçersiz Sözleşmesinin İfa Edilemeyeceğini Öğrendikten Sonra İade Hakkını Kullanmakta Gecikmesi Halinde Kusurlu Olduğunun Kabulü Gereği )
818/m.61
ÖZET : Orman tahdit sınırları içerisinde kaldığı duraksamasızdır. Ormanlar nitelikleri itibariyle kamu malı olup hiçbir zaman özel mülke konu olmazlar. Böylesine yerlerin her nasılsa özel mülke konu olabilecek şekilde tapuya tescil ettirilmeleri o yerlerin özünde yatan kamu malı olma olgusunu ortadan kaldırmaz, hal böyle olunca dava konusu taşınmaz bölümlerinin imar uygulaması ile belediye adına tescil edilmesi de hukuki sonuç doğurmaz.

Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı Belediye Başkanlığı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalı Belediye Başkanlığından satın aldığı Antalya Merkez Kütükçüde bulunan 7334 ada, 17, 7337 ada 11, 7338 ada 2 parsel sayılı taşınmazlar üzerine, aynı belediyeden 30.12.1992 tarihli inşaat ruhsatını alarak inşaat yaptığını, dava dışı Orman idaresinin 7338 ada 2 parselin tamamı, 7334 ada 17 parselin 8712 m2'lik kısmı, 7337 ada 11 parselin ise 10.901 m2'lik kısmının orman tahdit sınırları içerisinde kaldığından bahisle aleyhlerine açtığı tapu iptal, meni müdahale ve kal davasının aleyhlerine sonuçlanarak Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 5.10.1999 tarih, 999/618 E-1999/990 K. Sayılı kesinleşmiş bulunan ilamı ile bu yerlerin kendi adlarına olan tapularının iptali ile devlet ormanı olarak maliye hazinesi adına tesciline ve buralardaki muhtesatların kal'ine karar verildiğini, bu yüzden zarara uğradıklarını, bu zararlarına davalı belediyenin sebebiyet verdiğini belirterek, fazlaya ait hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000.000.000 TL tazminata hükmedilmesini istemiş, davacı 1.9.2002 tarihli ıslah dilekçesiyle de 540.950.000.000 TL arsa bedeli 637.149.700.000 TL yapı bedeli olmak üzere 1.178.099.700.000 TL.nın tesbit tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini dilemiştir.

Davalı, dava konusu taşınmazların kendi adlarına tescil edilip davacıya satılmasında iyiniyetli olduklarını ortada bir kusur varsa bunun Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde olduğunu belirterek davanın Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne ihbarını ve davanın reddini istemiştir.

Mahkemece orman tahdit alanı içerisinde kalan ve Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince tapusunun iptaline karar verilen taşınmaz bölümleri ve bu bölümlerde kalan kal'ine karar verilen davacı muhtesatları dolayısıyla davacının oluşan zararına davalı belediyenin sebebiyet verdiği gerekçesiyle bilirkişi raporuna dayalı olarak dava tarihine göre tesbit edilen değerler esas alınarak davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Toplanan delillerle, davalı belediyenin imar uygulaması sonucunda Encümen kararı alıp orman tahdit alanı içerisinde kalan bir kısım taşınmazları adına tapuya tescil ettirdiği ve bu taşınmazları davacıya sattığı ve daha sonra bu taşınmazlar üzerine inşaat yapmak üzere davacıya ruhsat verdiği, davacının aldığı inşaat ruhsatına dayanarak bu taşınmazlar üzerine inşaat yaptığı ancak bu safhada dava dışı orman idaresinin davacı aleyhine açtığı dava sonucunda Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince dava konusu 7338 ada 2 parselin tamamının, 7334 ada 17 parselin 8712 m2'lik kısmının 7337 ada 11 parselin 10.901 m2'lik kısmının orman tahdidi içerisinde kaldığı gerekçesiyle tapularının iptaline, devlet ormanı olarak maliye hazinesi adına tesciline, davacının müdahalesinin men'ine ve tapusu iptal edilen yerlerde kalan davacıya ait inşaatların kaline karar verildiği, bu suretle davalı belediyenin davacının zararına sebebiyet verdiği açıkça anlaşılmaktadır.

Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 5.10.1999 tarih ve 1999/618-990 sayılı kararına konu olan taşınmaz bölümlerinin kesinleşmiş orman tahdit sınırları içerisinde kaldığı duraksamasızdır. Ormanlar nitelikleri itibariyle kamu malı olup hiçbir zaman özel mülke konu olmazlar. Böylesine yerlerin her nasılsa özel mülke konu olabilecek şekilde tapuya tescil ettirilmeleri o yerlerin özünde yatan kamu malı olma olgusunu ortadan kaldırmaz, hal böyle olunca dava konusu taşınmaz bölümlerinin imar uygulaması ile belediye adına tescil edilmesi de hukuki sonuç doğurmaz. Belediye tarafından davacı kooperatife yapılan satış, halen orman tahdidi içinde kalan taşınmaz bölümlerinin mülkiyetinin orman olarak hazineye ait olması nedeniyle geçersiz olup davacı geçersiz olan bu satıştan dolayı verdiğinin istirdadını sebepsiz iktisap kurallarına göre isteyebilir.

Ne varki hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tesbitteki ilke ve esasların açıklanmasında zaruret vardır.

Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.

Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri ( alım gücü ) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.

Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata çağın gereklerine uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekçe öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır.

Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, M.K.nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği hallerdeki zarar kavramları, hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.

Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalı tapulu taşınmazları 14.5.1991 tarihinde davacıya satıp teslim etmiş ve satış bedelini almıştır. Bu para satış bedelindeki alım gücü ile davalının mal varlığına girip kalmıştır.

Diğer yandan, iadenin kapsamını belirlemede geçersiz sözleşmenin artık ifa edilemeyeceğinin öğrenildiği zamanda önem arz eder. İade hakkını kullanmakta geciken alacaklı kendi kusuru ile artan zararını iade borçlusundan isteyemez.

Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davacının 14.5.1991 tarihinde ödemiş olduğu taşınmaz bedellerinden tapusu iptal edilen taşınmaz kısımlarına isabet eden bedelin tesbit edilip bu paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle ( azalan alım gücünün ) ( Enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs. ) ortalamaları alınmak suretiyle tapu iptal davasının kesinleştiği tarihteki ulaşacağı alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında ve gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmeli, bu yolla belirlenecek miktara istemle ve kazanılmış haklarla bağlı kalınarak hükmedilmelidir.

Bundan başka davalı belediye kamu hizmeti veren bir kurumdur. Orman olan taşınmazları imar kanunu hükümlerine göre kendi adına tescil ettirdikten sonra davacı kooperatife satıp inşaat ruhsatı vermek suretiyle davacının taşınmazlara inşaat yapmalarına sebebiyet vermiştir. Hal böyle olunca Asliye Hukuk Mahkemesince tapusunun iptaline karar verilen taşınmazlar üzerine yapılan binaların tapu iptal kararının kesinleştiği tarihteki asgari levazım bedellerinden de sorumludur.

Mahkemece bu konuda da konusunda uzman bilirkişi kurulu aracılığıyla araştırma yapılıp, üzerindeki muhdesatların tapu iptal kararının kesinleştiği tarihteki asgari levazım bedelinin belirlenmesi ve ayrıca ilaveten bu miktar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu ve somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1. bentte belirtilen nedenle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte belirtilen nedenle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 1.3.2004 oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Davacının bozma kararında açıklandığı şekilde tamamen davalının kusuru neticesinde zarara uğradığı ve bu zararını Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin tapu iptal ve kal kararının kesinleştiği tarihe göre davalıdan B.K. 217. md. Delaletiyle aynı kanunun 189/1 ve 192. maddelerine göre talep edebileceği konusundaki görüşe aynen katılmakla birlikte davacının yapmış olduğu muhtesatlar dolayısıyla ancak asgari levazım bedeli talep edebileceği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Davacının sözkonusu muhtesatları tapu siciline güvenerek davalıdan satın aldığı taşınmazlar üzerine yine davalının verdiği inşaat ruhsatına dayanarak yapmış olması nedeniyle kötüniyetinden bahsedilemiyeceğinden, dava tarihinde yürürlükte bulunan M.K. 931. maddesi gereğince davacının hüsnüniyetinin korunması gerekeceğinden sözkonusu tapu iptal ve kal kararının kesinleşme tarihine göre tapusu iptal edilen yerlerdeki muhtesatların yapı maliyetini zararına sebebiyet veren davalıdan talep edebileceği görüş ve kaanatinde olduğumdan bu yönden çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

yarx