Mesajı Okuyun
Old 07-12-2003, 14:51   #35
aytenagirdemir

 
Varsayılan

Yazmış olduğum yazının kapsamı nedeniyle tekrara kaçmadan bazı konuların altını çizmek istiyorum.

Aslında verilen kimi cevaplar cevap dahi değil. Konu başka yönlere çekilerek ve konuyla ilgisi olmayan hukuktaki başka suç tipleriyle eşit düzeye indirilmeye çalışılmakta ve kafa karıştırmaktan öteye gitmemektedir.

Kadın olmak ve evlilik içi tecavüzün suç olmasını istemek, tecavüzcüye karşı kadınların yanında olmak ve pozitif ayırımcılık yapmak beni ya da bu görüşte olan kadın/erkek hukukçuları neden objektiflik dışına atıyor bunu anlamış değilim.

Toplumdaki örf ve adetler ile ataerkil düzenin şekillendirmesi dışında kalmak, o düzenin çemberini kırıp/kırmaya çalışıp farklı fikirler ileri sürmek duygusal bir yaklaşım değil bilakis bilimsel bir yaklaşımdır. Hatta bana göre kadını ev içi köle görerek erkeğin her türlü isteğinin boyuneğme aracı olarak kabul eden örf adet ve törelerin, ataerkil bakış açısının bu yüzyılda dahi savunucusu olabilmek/kalabilmek bana göre duygusal bir yaklaşımdır.

Evlilik içi tecavüzün normal bir tecavüzden farkı bulunmaktadır. Katılıyorum ama sizin karşı pencerenizden sayın Admin. Siz " eylemin özü ile evlilik ilişkisinin özü arasında bir paralellik vardır" diyorsunuz. Bunu açıklamanız gerekiyor. Nasıl bir paralellik bu? Bakın hiçbir duygusal yaklaşımda bulunmaksızın hukukun genel prensiplerine uygun ilkelerle hareket ederek şunu söylüyorum : Hakkın özünden hak doğmadan feragat edilmez. Evlilik akdinin imzalanması ile kadın ve/veya erkek ilanihaye cinsel ilişkiye baştan rıza vermiş olmaz. Bu hak cinsel ilişkiye girmeme hakkıdır. Her iki taraf için de. Ama ataerkil anlayış kadının cinsel ilişkiye girmesini kocasına o karşı bir vazife olarak görmektedir.
Evlilik içi tecavüz dışarıdan birinin tecavüzüne göre daha ağırdır. Çünkü bir insanın en yakın bildiği kişilerden kendisine yönelik herhangi bir şiddet eylemi daha yaralayıcıdır. İnsanın sevdiklerinden gelen şiddet onun herkese karşı güvenini sarsar. Ve aile içi şiddet aynı çatı altında yaşayan kişilerin ilişkilerini bu çatı altında kaldıkları müddetçe hayatın her alanında etkiler.

Ayrıca tecavüz konuşulurken neden sürekli iftira ile yanyana getiriliyor onu da anlamış değilim. Tecavüzden bahsediyoruz kolay iftira atılacak bir suçtan değil. Mağdur yerine tecavüzcü hep korunmaya çalışılıyor. Her tecavüz vak'asında tecavüz eden (küçüklere yönelik tecavüz hariç) fail kadın benimle para karşılığı birlikte oldu, kadın istedi gibi kadını tecavüze uğradığını söylediğine ve faili şikayet ettiğine bin pişman eden savunmalar geliştirilmektedir. Bir yargıtay kararına göre de, tecavüze uğramış eşinden boşanmanın erkek için bir hak olduğu kabul edildiği yüce kararların gölgesinde kaldığımız hukuk sistemimizde bırakın kadının iftira atmayı kadının şikayeti bile büyük bir mucize.

Çok yakın zamanlı bir olayı anlatmak istiyorum. İBir arkadaşım İSt. Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'nde nöbet tuttuğu sırada bir kadın aramış ve konfeksiyonda çalışan komşusunun kızı geçen sene (yaşı o sırada 16) patronunun tecavüzüne uğramış. Kız Siirtli bir ailenin çocuğu. Eğer patronunun kendisine tecavüz ettiğini söyleye töre cinayetinden öldürülecek. Söyleyemiyor kimseye. Adam da bu durumdan yararlanıyor bir sene içinde tecavüze devam ediyor. Kız ancak bu sene komşusuna korkuyla söyleyebiliyor tecavüze uğradığını ve büyük bir travma içinde. Komşusu bu durumun ailesine duyurulmadan ve kızı koruma altına alarak şikayet edip edemeyeceklerini sormuş? Sizce bu mümkün mü?
Yargılama aşamasında kıza şunu diyecekler : Sen bir sene boyunca niye şikayet etmedin? Bugün şikayet edebildiğine göre o gün de edebilirdin vs. vs. Bu durumda adamın savunmasıl da şu olacak, kendisi istedi ve şimdi benden para sızdırmak için yapıyor bunları. Ve fail mağdur olacak. Bu gerçekleri görelim lütfen.

Bu konuyla birlikte sığınakların önemi ortaya çıkıyor bir kez daha. Kadınların çeşitli şiddet vak'alarından dolayı sığınabilecekleri ve can güvenliklerinin korunabileceği sığınaklar zaruri.

Bu gerçekler ışığında pozitif ayırımcılık yapmak duygusal değil bilimsel bir tavırdır. Hukuk güçlüye karşı zayıfın haklarını korumak, güçlünün iktidarının sınırlarını çizebilmek için vardır. Düz bir eşitlik anlayışının yüzyıllar içinde yetersizliği ortaya çıktığı için pozitif ayırımcılık geliştirilmiştir.
İnsancıl hukuk olaya duygusal mı yaklaşıyor sizce?