Mesajı Okuyun
Old 25-02-2009, 16:23   #13
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Asena
Sayın Eren,

Haciz sırasında alınan tahhüdün geçerliliği konusunda sıkıntılar var. Ankara'da mesleğimi icra ettiğim sırada taahhüt ile ilgili sorunlar yaşadım. Mahkeme, haciz sırasında menkul malların muhafazası baskısı altında kaldığı (kanunun tanıdığı yetki ile işimizi yapmamıza rağmen), taahhütte bulunan borçlunun dosya borcunu oluşturan tüm kalemleri ve miktarları bilmesi gerektiği, bu hususların tutanağa yazılması gerektiğinden bahisle ceza vermiyordu. Cebri icra hukuku diyorsunuz, kesinlikle katılıyorum. Borcunu ödemeyen borçluya karşı yasal yollara müracaat etmek, devletin yardımını almak, borcun devletin cebri ile ödenmesini sağlamak için girişilen bu yolda maalesef -ben denk geldim belki- hakimler, "haciz sırasındaki psikolojik baskı" nedeniyle -sanki yapılan icra takibi baskı değilmiş gibi- taahhüt verildiğini, bu taahhüdün geçersiz olduğunu, o nedenle ceza verilmeyeceğini belirtiyorlardı. Sebep? Bu işte! Taahhüdü kendi iradesi ile vermemiş olduğunu beyan etmesi, baskı altında kaldığını ifade etmesi hakimler-dediğim gibi, ben denk geldim sanırım- tarafından kabul gören bir açıklama.. Ben de bu yüzden taahhüt almamaya karar verdim. Ama hala ceza verilebiliyorsa denemeye değer Kararları da en kısa zamanda buraya aktarırım.



Bu arada, mesajımı yazarken es geçtiğim ve fakat "bir düşünce" olarak nitelendirdiğim kısım için, üstadlarımın mesajlarını okuyunca fark ettiğim bir hususu belirtmek istiyorum. İcra kefili olan kişinin, dosya borcunda kefil olarak yer alabilmesi için kesinleşme şartı gerekmektedir. Dolayısıyla, bu kişinin o an vereceği taahhüdün bir anlamı yoktur. Zira kefilliği kesinleşmemiştir. Sayın Saim Beyin düşüncesine katılıyorum. İşbu sebeple, 2 numaralı mesajda yazdığım beyanlarımı düzeltiyorum.

O icra hukuku ki, yeri geldiği zaman kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakıyor, "haciz esnasında baskı"dan bahisle taahhüdü geçersiz saymak akıl alır gibi değil.

Bahsettiğiniz yönde yerel mahkeme kararları ben de duydum (görmedim) ama Yargıtay'ın böyle bir hukuksuzluğa ortak olacağına ihtimal vermiyorum.

Bu arada, alacağın tüm fer'ilerini kapsar şekilde taahhütte bulunma şartı bazen yanlış anlaşılıyor.

Sanki borçluya "senin asıl borcun şu kadar, faizi şu kadar tahsil harcı şu kadar vs." gibi bir açıklamanın tefhimi zorunlu imişçesine yorumlar yapılıyor.

Halbuki önemli olan borçlunun taahhütte bulunurken toplam rakamın bu fer'ileri de kapsamış olması; daha doğru bir ifade ile taahhüt alınmadan önce "kapak hesabı"nın yapılmış olmasıdır.

Bu yapılmış ise şart yerine getirilmiştir.

Tüm üyelere selam ve saygılarımla...