Mesajı Okuyun
Old 12-09-2009, 08:54   #4
Bugrahan Dikici

 
Varsayılan

Benim bu konu hakkında yaklaşık 6 ay önce yazdığım bir makale vardı. Bu makalede Yargıtay kararları, bilirkişi raporları bulunmakta. Gerekirse bunların orjinali de tarafınıza sunulabilecektir.

CEP TELEFONU BAZ İSTASYONLARI


Gelişen teknolojinin insan sağlığına verdiği zararlar artarak devam ediyor. Bu zararların en somut ortaya çıktığı konulardan biri ise cep telefonlarını konuşulabilir kılan baz istasyonları. Bilgi aktarımı ve haber alma özgürlüğünü tartışılmayacak derecede hızlandıran ancak toplum hayatıyla iç içe olmasının insan sağlığı yönünden eleştirildiği cep telefonları ve bunun ayrılmaz bir parçası olan baz istasyonları acaba katlanılması gereken teknolojik bir ihtiyaç mı, yoksa insan sağlığında kapatılamayacak yaralar açan teknolojik bir hastalık mı?

Baz İstasyonlarını insan hayatına sokan Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanan 04.08.2000 tarihinden 24130 numaralı resmi gazetede yayınlanan Mobil Telekomünikasyon Şebekelerine Ait Baz İstasyonlarının Kuruluş Yeri, Ölçümleri, İşletilmesi ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmeliktir. Yönetmelik kabaca baz istasyonlarının kurulacağı yerleri, şikayet merciini ve ölçüm değerlerini belirtmekle beraber bir teknik şartnameden öteye geçememiştir.

Konusu baz istasyonunun kaldırılması olan davalar Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmektedir. Dava konusu baz istasyonunun faaliyetini durdurmasıdır. Davacı taraf, konutuna yakın yerde bulunan baz istasyonunun çevre ve insan sağlığı açısından tehlike yarattığını, genellikle davalı taraf olan telekomünikasyon şirketleri ise istasyonun ilgili yönetmelik kurallarına uygun biçimde kurulup işletildiğini, iddia edilen zararın gerçekleşmediğini, geniş bir halk kitlesine kamu hizmeti sunulduğunu ve baz istasyonunun radyasyona sebebiyet vermediğini ileri sürmektedirler. Her iki tarafın görüşlerini destekleyen birçok mahkeme kararı ve bilirkişi raporu bulunmaktadır. Ancak bu karar ve raporlar neticesinde bir sonuca ulaşmak nesnel bir inceleme olmayacaktır. Her somut olayın ayrı değerlendirilmesi faydalı olacaktır. Bu nedenle bazı başlıklar altında kıyaslamalar yapmak doğru olacaktır.

1- Kamu Yararı Mı, İnsan Sağlığı mı?

Gerçek şu ki her birimiz zaman içerisinde kapsama alanı dışında kalmaktan ya da günlük hayattaki kullanım şekliyle telefonlarımızın çekmemesinden şikâyetçi olmuşuzdur. Bununla beraber her ne kadar iletişim için bireysel olarak yüksek faturalarla karşı karşıya kalsak da telekomünikasyon şirketlerinin bir kamu hizmeti verdiğini kabul etmek zorundayız. Ancak tüm bunları kabul ederek insan sağlığını göz ardı etme ihtimal ya da lüksümüz var mıdır? Daha önce de belirttiğimiz üzere baz istasyonlarının kuruluş ve işleyişini düzenleyen hususlar Ulaştırma Bakanlığı tarafından yayımlanan bir yönetmelikle belirtilmiştir. Buna karşın insan sağlığı ve temiz – sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile teminat altına alınmıştır. Anayasamızın 56/I. maddesi ; “ Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. ” 56/II. maddesi “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. ” demektedir. O halde kıyaslama yapmamız gereken hususlar Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelik ve T.C. Anayasasıdır. Normlar hiyerarşisinden açıkça bileceğimiz üzere Anayasa bütün kanun, yönetmelik, genelge vs.nin üzerindedir. Hal böyle olunca kamu yararı da olsa bir yönetmeliği Anayasa üzerinde tutmak hukuk kuralarına aykırı olacağı gibi mantık kurallarına da uygun olmayacaktır.

2- Fayda – Zarar İlişkisi

Hiçbirimiz cep telefonlarının hayatlarımıza kattığı faydalardan şikâyetçi değilizdir. Her ne kadar zamanla birer cep telefonu bağımlısı olsak da sağladığı zaman tasarrufunu göz önüne aldığımızda cep telefonları olmadan önce insanlar nasıl yaşıyormuş sorusu herkesin aklına gelmiştir. Ancak acaba sağlanan menfaat baz istasyonlarının topluma verdiği zarardan daha mı önemli ya da bu zarar haberleşme hürriyeti adına katlanılabilinir mi?
Açıkçası iletişim imkânları adına sağlıktan ödün verilmesinin kabul edilebilir bir yanı bence yok, bununla beraber cep telefonu kullanmayan yüz binlerce insanın – ki hiçbir bebek henüz cep telefonu kullanmıyor – da varlığını kabul etmemiz gerekirken toplumun büyük bir kısmını teşkil etse de cep telefonu kullananlara fayda sağlasın diye tüm toplumun sağlığını tehlikeye atmanın haklı bir durum olmadığını söylemek için sanırım herhangi bir kanun maddesi veya Yargıtay kararına da lüzum olmasa gerek.

3- Yayılan Elektromanyetik ( EM ) Diğer Elektronik Aletlerin Yaydığından Çok Azdır.

İnsan hayatında EM yayan birçok alet vardır. Ütüden mikrodalga fırına, televizyondan cep telefonuna kadar birçok cihaz insan sağlığını tehdit eden EM’ler yaymaktadır. Bu cihazlardan baz istasyonların yaydığı EM’lerin birkaç kat fazlasını yayan bile mevcutken insanların baz istasyonlarına bu kadar tepki göstermesinin nedeni söz konusu cihazların belirli kısa sürelerle çalışması ve insanların kendi iradeleriyle bu cihazları kullanmalarıdır. Örneğin, cep telefonun da EM yaydığı malumdur ancak kişi eğer kendi isterse cep telefonuyla konuşur. Mikrodalga fırınlar baz istasyonun yaydığı EM’den onlarca kat fazlasını yayar ancak kimse mikrodalga fırının önünde saatlerce oturmaz. Yani hayatımızın içinde olan birçok cihaz da baz istasyonları gibi insan sağlığını tehdit eder niteliktedir ancak bunların tamamı kısa süreli çalıştırılan ve kullananın iradesine tabi cihazlardır. Oysaki baz istasyonları 24 saat EM yayan, hiç kesilmeyen ve tamamen insan iradesi dışında ortaya çıkan bir durumdur.

4- Baz İstasyonların Kurulduğu Yerler

Mobil Telekomünikasyon Şebekelerine Ait Baz İstasyonlarının Kuruluş Yeri, Ölçümleri, İşletilmesi ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 15. maddesi, “ Baz istasyonlarının kuruluş yerleri, İşletmecinin, Bakanlıkça onaylı yatırım plan ve programına uygun olarak belirlenecek ve düzenlenecektir.”, 16. maddesi “Baz istasyonları, sağlık kurumları ile okul öncesi eğitim, temel eğitim ve orta eğitim kurumlarına ait alanlara, kurumun yetkilisi ve istasyonun kurulacağı il veya ilçenin mülki amirinden izin alınmak suretiyle kurulacaktır.” , 19. maddesi “Müsaade edilen limit değerlerin aşıldığı mesafeler içinde meskun mahal bulunuyor ise bu yerlere baz istasyonu kurulmayacaktır. İşletmeci kuracağı baz istasyonlarına ait antenlere serbestçe erişimi engellemek için gerekli tedbirleri almakla ya da aldırmakla yükümlüdür.” demektedir.

Anılan yönetmeliğin lafzından anlaşılacağı üzere okul, kreş, hastane ayrımı yapılmaksızın gerekli izinler verildiği taktirde her yere baz istasyonu kurulabilecektir. Ancak şu bir gerçektir ki 2000 yılında yapılan yönetmelik, yönetmeliğin yayımlanmasından bu güne kadar geçen süre içerisinde yayımlanan bilimsel yayınlar ve bilirkişi raporlarının çok gerisinde kalmaktadır. Bu konuda daha baskın görüş veya uzmanlarca uzlaşılan görüş; baz istasyonun kurulan çevredeki en yüksek binanın üzerine dikilecek 3-4 metre yüksekliğindeki bir direğe kurulması gereğidir. Ancak örneklerden de kolayca görüleceği üzere maddi kaygılar, mülk sahibiyle anlaşabilme ve teknik zorlukları göz önüne alınca yönetmeliğin telekomünikasyon şirketlerine sağladığı kolaylıklar en seri şekilde kullanılmaktadır.

5- BİLİMSEL GÖRÜŞLER

Baz istasyonlarının insan sağlığına etkileri konusunda birçok makale, bilimsel yayın, bilirkişi raporu hazırlanmıştır. Bunların bazılarından özetle;

Baz istasyonlarının yerleşim yerlerine, özellikle okul gibi çocukların topluca yaşadığı yerlere konulması önlenmelidir. [1]
… Ancak EM alanlarının özellikleri dolayısıyla etkileri konusunda tam bir fikir birliğine varıldığı söylenemez. Bununla birlikte Uluslararası Kanser Ajansı’nca insanda kanser yapması olası etken olarak sınıflandırılmaktadır… Laboratuarda ve canlılar üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda EM alanlarının birçok sistemde olumsuz etkileri olduğu bildirilmektedir. Bunlar arasında bağışıklık sistemini baskılaması, sinir sistemi etkileri, lökosit sayısında düşüş gibi kan yapım sistemi bozuklukları, kalp atım hızında artış ve azalma kalp ritminde bozulmalar, solunum sayısında artış gibi nöroendokrin sistem etkileri, fetus ağırlığında düşüklük ve doğum sonrası bebek ölüm hızında artış gibi büyüme gelişme etkileri sayılabilir. Ayrıca çocukluk çağı kanserlerine ve beyin tümörlerine yol açabilir.[2]
… Damlardaki cep telefonu antenleri uzun süre tehlike sınırları altında Mikrodalga ( MD ) verebilir ve bu bakımdan çok tehlikelidir. Ne yazık ki resmi makamlar MD tehlike sınırlarını dokuları 1oC ısıtan doz olarak belirlemekte, MD’lerin eşik altı kimyasal etkilerini dikkate almamaktadır. Bu nedenle bugün resmi tehlike sınırları gerçek tehlikeyi yansıtmaktan uzaktır. Örneğin MD’lerin kanser yapıcı etkisi kronik düşük dozlara ( tehlike sınırı altı dozlara ) bağlıdır ve resmi tehlike sınırlarının yetersizliğini ortaya koymaktadır. Kronik düşük doz MD’lerin kanser yaptığına ilişkin birçok yayın vardır.[3]
MD’ler Alzheimer’i 5 kat arttırıyor. MD’ler beyinde melatonini azaltarak uyku ritmini bozuyor, uykusuzluk yapıyor. Hayvanlarda MD’lerle davranış bozuklukları, beyin gelişmesinin yavaşlaması, biliş bozuklukları ( bellek, dikkat, öğrenme, ayırt etme ve zaman algılama azalışı ) ve labirent testlerinde başarının azalması görüldü.[4]
Damlara Dikilen Cep Telefonu Antenleri ( Baz İstasyonlar ) : … Tepenizde anten falan değil, küçük bir radyo vericisi var gibidir. Şirketler bu antenleri 100 W’lık ampulle bir tutarlar ve “ evinizdeki ampulden korkuyor musunuz? ” derler. Oysa ampulün frekansı 50, anteninse 1 milyar kadardır. ( 1 GHZ ) … Şirketler 3 katlı binanın damına anten dikiyor; bu antenin dar huzme dalgaları yolu üstündeki 4,5,6,7… katlı binaların içine girmeyecek ve onlardan yansımayacak mıdır? Telefon konuşmaları arttıkça güç yükselir. Elektrik alan antenden 30-250m uzaklıkta maksimumdur. Şirketler bunun 0.5 m. olduğunu söyler. Düz damların üstündeki antenlerde üst kattaki MD düzeyi 0.65 mW/cm2’dir, yani New York’ta kabul edilen MD tehlike sınırının ( 0.05 mW/cm2 ) 13 katı! Şirketler MD şiddetinin mesafenin karesiyle ters orantılı olarak azaldığını söylerler. Azalan elektromanyetik alan şiddetidir; kanser yapıcı etki mesafeyle azalmaz…[5]
Dünyada Cep Telefonu Antenleriyle Savaş: ABD’de 1995’de Başkan Clinton bir genelgeyle evlerin ve okulların damına cep telefon anteni dikilmemesini istedi. ABD’de 1996’da çıkarılan bir yasayla antenin nerelere dikileceğini belirleme yetkisi eyalet otoritelerine ve kent konseylerine verildi… Batıda antenli evlerin satış fiyatı % 30 düşüyor, çünkü bilinçlenmiş halk kanserden korkuyor. Aynı nedenle kiralar da düşüyor. Bu antenler zararsızsa şirketler evlere, okullara neden yüksek paralar ödeyerek anten yeri kiralıyorlar? Şirketler ya da şirket çalışanları neden kendi damlarına anten dikmiyorlar?...[6]
… Trafo üzerindeki baz istasyonun 3. katta ikamet etmekte olan Dr.D.. beyin evinden uzaklığı yaklaşık 11 metredir. Ayrıca baz istasyonunun tam karşısında insanların ikamet ettiği evler mevcuttur. Bölgede sokak araları yaklaşık 6-8 metredir ve bu uzaklıkta insanlar yaşamaktadır… Ölçüm sonuçları içinde en yüksek ELF manyetik alan değeri, Dr. D…’nin evinde büyük salonda 4.758 mG değerinde ölçülmüştür. Bu değer salonda TV ve müzik sistemi açıkken gözlemlenmiştir. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı ev sahipliğinde Dünya Sağlık Örgütü ( WHO ) ile birlikte 7-11 Haziran 2004 tarihinde İstanbul’da yapmış olduğu “ Sensitivity of Children to Electromagnetic Fields – Çocukların Elektromanyetik Alanlara Hassasiyeti ” toplantısında Oldukça Düşük Frekans ( ELF ) aralığında çocuk lösemi riskini arttıran manyetik alan değerleri açıklanmıştır. ELF manyetik alan ölçümlerinin en yüksek değeri olan 4.758 mG manyetik alan değeri Dünya Sağlık Örgütü ( WHO ) verilerine göre Oldukça Düşük Frekans ( ELF ) manyetik alanlar için lösemiye neden olabilecek manyetik alan değerinden yüksek bulunmuştur.[7]
… Geçtiğimiz yıllarda Yargıtay 4. HD, komşu binadan kurulu bulunan baz istasyonunun sökülmesi için açılan davada, “ hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve önem taşımaz. Yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insan ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez ” gerekçesi ile baz istasyonunun sökülmesine karar vermiştir.[8]
Kurulumuz komisyonu tarafından hazırlanan raporda; ilmi incelemeler, yüksek yargı kararları, tıbbi araştırma sonuçları, başta İngiltere olmak üzere uluslar arası uygulamalar, hukuki değerlendirmeler ve tüketici örgütleriyle demokratik kitle örgütlerinin çalışmalarında önemi vurgulanan baz istasyonlarının kaçınılmaz olduğu; ancak, bu önemin yanında toplumun beden ve ruh sağlığı ile toplum huzuru açısından da büyük bir sorun olduğu belirtilmiştir. Ayrıca beden ve ruh sağlığı tehlikesinin yanında, yerleşim alanlarında insanlar arasında anlaşmazlıklar doğurduğu, bunun sonucunda hukuk ihlalleri ortaya çıkmaktadır. Öyle ki: Baz istasyonların yerleşim alanı içinde bulunduğu nokta itibariyle 250 m. yarıçaplı bir daire alanı içindeki tüm ailelerden muvafakat name alınması gerekirken alınmadığı dile getirilmiştir…. İl İnsan Hakları Kurulunca, hazırlanan Baz İstasyonları Raporuna göre yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı Kurulumuz tarafından İNSAN HAKKI İHLALİ olarak değerlendirilmiş ve oy birliği ile bu karar alınmıştır.[9]
… Hatırlanması gereken önemli nokta, cep telefonu ile sadece zorunlu olduğunda konuşulması ve konuşma süresinde ve kişinin isteğe bağlı olarak radyasyona maruz kalındığıdır. Oysa baz istasyonları, besleme üniteleri ve trafo gibi diğer birimlerden günde 24 saat, sürekli ve isteğimiz dışında radyasyona maruz kalınmaktadır. İşte bu önemli kriter yaşam alanlarının içine zorunlu olmadıkça baz istasyonu ve ilgili birimlerinin kurulmamasını, bunun yerine bölgedeki en yüksek binanın tepesine birkaç metrelik çıkıntı dikilerek üzerine baz istasyonunun kurulmasını gerekli hale getirmektedir. Ölçüm değerleri standartların altında bulunmasına karşılık mevcut RF standartlarının ısı etkisi temel alınarak oluşturulduğu, Radyo Frekans Radyasyonunun ısısal olmayan etkilerinin de olabileceği hala Biyofizik Anabilim Dalı Başkanımız ve GNRK Merkez Müdürümüz Prof. Dr. Nesrin SEYHAN’ında katıldığı WHO ( Dünya Sağlık Örgütü ) toplantılarında tartışılmaktadır. Dolayısıyla bu konuda net bir yaklaşıma gidilene kadar ihtiyatlı davranmak adına baz istasyonlarının yerleşim ve çalışma mekanlarına yakın mesafelerde kurulması uygun değildir.[10]

6- Yargı Kararları.

Söz konusu konu hakkında Yerel Mahkemeler ve Yargıtay tarafından bir çok hüküm kurulmuştur. Bu hükümlerden özetle;

· Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın bulunup bulunmadığı varsa bu zararın hangi durumlarda söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiği konusunda toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne var ki bu hizmetin verilmesinde ve hizmetin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, davalıların işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır… Davalıya “ Telekomünikasyon Kurum Güvenlik Sertifikası ” adı altında bir kullanma belgesi verilmiştir. Sertifikada kullanımla ilgili limitler belirtilmiştir. Bilirkişiler tarafından yapılan incelemeler sonunda, sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikle belirtilen limitlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu belirtilmiştir. Ne var ki yapılan bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Yönetmelik ve bu yönetmelikteki ölçülere göre verilen sertifika, soyut bir belirtmeyi içermektedir. Bu bağlamda, o anda o yerde ve belirtilen güçte kurulacak istasyonun değerlerini belirtmektedir. Nitekim sertifikada bu nitelikleri içermekte olup, kurulan istasyonun çevresindeki binaların ve giderek konumunu belirtmemektedir. Bu da sertifikadaki ölçülerin tüm bilimsel verilere uygun olduğu ve zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki, hukuk kurallarındaki norm düzenlemesi itibariyle yönetmelik ve yönetmeliğe uygun bir işlem yapılsa bile, buna karşın çevreye verilen zarardan, eylemde bulunanın sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz. Ayrıca yargıç, uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorundadır. Bunun içindir ki, yerel mahkemenin yönetmeliğe ve yönetmeliğe göre verilen sertifikayı bağlayıcı olarak kabul etmemelidir. Bilirkişiler de, dava konusu istasyondaki ölçümlerin yönetmelikteki limitlerin altında olduğunu; ancak kurulan istasyonun davacının binasının çok yakınında bulunduğunu, uzun sürede insan sağlığı için tehlike yarattığını ve yerleşim yerlerine uzakta kurulması gerektiğini belirtmişlerdir. Yapılan şu bilimsel açıklamalar itibariyle, tek başına ölçüm sonuçlarının düşük olması, zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Diğer koşulların bu bağlamda, tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve davacının evine olan yakınlığı ile davacının eşi ile birlikte sürekli evde oturup küçük yaştaki toruna bakmakta olduğunun da göz önünde tutulması gerekir. Bu olayda bilirkişiler, davacının da bulunduğu binada uzun süreli kalındığını ve böylece kısa sürede etkili olmasa da yıllar itibariyle zarar doğurmasının her zaman olanaklı bulunduğunu belirtmişlerdir. Davalı, kamu yararına hizmet verdiklerini savunmuştur. Gerçekten yukarıda da açıklandığı üzere davalı tarafından bu ve benzeri tesislerin işletilmesi sonucu geniş bir halk kitlesinin yarar sağladığı bilinen bir olgudur. Ne var ki, bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi hoş görülemez. Bu bakımdan gerek hizmetten elde edilen yarar ve bunun karşısında verilen zararın dengelenmesi gerekmektedir. Hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve önem taşımaz. Diğer bir anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. İnsan yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin, kişi yaşamının önüne geçmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım olarak düşünülemez. Kaldı ki somut olayda, bu hizmetin aynı yerde verilmesinde zorunluluk da bulunmamaktadır. Muhtemelen fazla bir giderle de olsa, başka bir yerde aynı sonuçları sağlayacak bir istasyonun kurulması ve hizmet vermesi olanaklıdır. Bu nedenle davalının bu yöndeki savunma ve itirazları da yerinde değildir. Dosyada ayrıntılı olarak hazırlanan raporlardan da anlaşılacağı üzere, bu istasyonun yaratacağı tehlikeler bilimsel ölçü ve verilerle sunulmuştur. Bilirkişiler kendi alanlarında ve bu konuda uzman olan kişilerdir. Bu bakımdan raporları yeterlidir. Davalılar tarafından somut olayla ilgili bulunan raporların aksini belirttiği iddiasıyla sunulan bilimsel düşünceler genel bir nitelik taşıyıp, doğrudan somut olayla ilgili bulunmadığı gibi, bu konuda aksi düşünceleri içeren görüşler olarak da düşünülmemelidir. Davalıların sunduğu yazılardaki bilimsel düşünceler, genel bir nitelik taşıyıp somut olaya özgü bir içerik taşımadığından bunlara da itibar edilemez. Bir diğer konu da; bilirkişiler tarafından da belirtildiği üzere, bu tür tesislerin konuşmanın yoğun olduğu yerlere yakın kurulmasıdır. Kendilerinin de bu teknik kuralı gözeterek kurulacak yeri belirlemiş olmasıdır. Davalılara konuşmacılara sağlanan yarar bakımından bu belirleme doğru olabilir. Ancak tesisin böyle bir yerde ve bu konumu ile kullanılmasının da özellikle yakın çevresine zarar verdiği de açıktır. Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı da yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi genel bir hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise, insan sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci değere önem verilmesi gerekmektedir. [11]
· Bir baz istasyonu yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa dahi zarar verdiği takdirde yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması ve kullanıma devam etmesi sonucunu doğurmaz[12]
· Dava, cep telefonu baz istasyonunun kaldırılmasının istemidir. Kullanılan istasyonun konumu itibariyle uzun sürede kişi ve çevreye zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gereklidir. Bu belirlemeler itibariyle dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacıların oturmakta olduğu binada yaşayanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, bu yerde oturanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı, bu haliyle de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde oturmanın olumsuz hale geleceği göz önünde tutulduğunda, davacının, zarar gördüğü kabul edilmeli ve davanın kabulüne karar verilmelidir.[13]

7- Bireylerin Başvurabileceği Hukuki Yollar

Şahıs ve / veya tüzel kişilerin muhtemel bir baz istasyonu sorununda başvurabileceği hukuki yollar şu şekildedir.

· Şikayet: Mobil Telekomünikasyon Şebekelerine Ait Baz İstasyonlarının Kuruluş Yeri, Ölçümleri, İşletilmesi ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 21. Maddesi gereğince, sistemin işletilmesiyle ilgili şikayetler, bir kamu hizmeti niteliğindeki mobil telekomünikasyon hizmetlerinin verimli ve kesintisiz verdirilmesi ile görevlendirilen Bakanlığa yapılır. Yargı kararları haricinde, baz istasyonlarına Bakanlığın izni dışında müdahalede bulunulamaz.
· Kat Mülkiyeti Açısından: Kat mülkiyeti yasasına göre ortak alanların apartman sakinlerinin ortak kullanımı dışında bir kullanıma tahsis edilebilmesi için bu konuda bütün kat maliklerinin oy birliği ile almış oldukları karara ihtiyaç vardır. Kat maliklerinden biri dahi baz istasyonunun apartmana kurulmasına karşı çıkarsa ve buna rağmen baz istasyonu apartmanda kurulursa, geçersiz bir hukuki işlem yapılmış olur. Baz istasyonunun ortadan kaldırılması amacına yönelik olarak alınan kat malikleri kurulu kararının iptali için Sulh Hukuk Mahkemesine başvurulabilir.[14]

· Kiracı Açısından: Borçlar Yasası hükümlerine göre ( Madde 249, 250, 251 ) kiraya veren gayrimenkulü kiracının kullanımına elverişli bir şekilde tutmaya zorunludur. Eğer akdin yapıldığı sırada veya sonradan kiracının veya ailesinin sağlığını tehlikeye düşürecek bir ayıp var ise bu durumda kiracı akdi feshetmek ve / veya kira bedelinin indirimini talep etmek hakkına sahiptir. Ayrıca bu sebep kiralayanın kusurundan kaynaklanmış ise kiracının zararını tazmin etmekle yükümlüdür. Böylece baz istasyonu kurulduğu sırada kiracı olarak apartmanda oturan kişiler, akdin feshini ve uğradıkları zararın tazminini oturdukları evin maliklerinden talep edebilirler.[15]


· Medeni Kanun Açısından : Medeni Kanun komşuluk hukuku bakımından kişilerin gayrimenkulü kullanmasına sınırlamalar getirmiştir. Medeni Kanunun 661. Maddesine göre bir kimse mülkünü kullanırken hele sınai işler yaparken komşusuna zarar verecek her türlü taşkınlıklardan çekinmeye mecburdur. Medeni Kanunun bu maddesine göre bireylerin komşuluk hakkına dayanarak komşularından bu istasyonu kaldırılmasını istemeye hakkı vardır.[16]

8- Sonuç.

Şunu kabul etmek gerekir ki söz konusu husus tarafları çok güçlü olan iki kesim arasında çözümü çok da kolay olmayan bir husumet yaratmıştır. Bir yandan maddi ve sosyal imkanları çok geniş ( mobese kamerası üzerine veya Atatürk heykeli içerisine baz istasyonu yerleştirecek imkanlara sahip ) telekomünikasyon şirketleri diğer yanda sağlık konusunda ciddi endişeleri olan halk ve sivil toplum kuruluşları. Yerel Mahkemelerin verdiği çelişik kararlar ile her somut olayın ayrı değerlendirilmesi mecburiyeti ise davaları biraz daha çözülemez yapan diğer unsur. Şu bir gerçek baz istasyonları insanlara ciddi sağlık sorunları yaratacak ama insanlar bunu ancak yıllar sonra anlayabilecek. Tıpkı sigaranın insan sağlığına zararlı olduğunun bilinmesi ancak kısa vadede herhangi bir sağlık sorunu yaratmaması gibi. Çözüm Yargıtay ve Ulaştırma Bakanlığında gözüküyor. Ya Yargıtay mevcut boşluğu içtihadı birleştirme kararlarıyla dolduracak ya da Ulaştırma Bakanlığı hâlihazırdaki sorunları göz önüne alarak yeni bir yönetmelik hazırlayacak.



Stajyer Avukat Buğrahan Dikici
Bağdat Caddesi 458 / 3
Suadiye / Kadıköy İstanbul
Tel: 0216 3724163








[1] Kirleticiler – 3 ELEKTROMANYETİK ALANLAR. ÇEVRE VE SAĞLIK BİLGİ İLETİŞİM AĞI ÇEVRE İÇİN HEKİMLER DERNEĞİ Sayfa 1

[2] Kirleticiler – 3 ELEKTROMANYETİK ALANLAR. ÇEVRE VE SAĞLIK BİLGİ İLETİŞİM AĞI ÇEVRE İÇİN HEKİMLER DERNEĞİ Sayfa 2

[3] CEP TELEFONLARININ SAĞLIĞA ZARARLARI – Doç. Dr. Selçuk ASLAN İç Hastalıkları Uzmanı Tübitak Başkanlık Tıp Danışmadı Başuzmanı Sayfa 1

[4] CEP TELEFONLARININ SAĞLIĞA ZARARLARI – Doç. Dr. Selçuk ASLAN İç Hastalıkları Uzmanı Tübitak Başkanlık Tıp Danışmadı Başuzmanı Sayfa 2

[5] CEP TELEFONLARININ SAĞLIĞA ZARARLARI – Doç. Dr. Selçuk ASLAN İç Hastalıkları Uzmanı Tübitak Başkanlık Tıp Danışmadı Başuzmanı Sayfa 6-7

[6] CEP TELEFONLARININ SAĞLIĞA ZARARLARI – Doç. Dr. Selçuk ASLAN İç Hastalıkları Uzmanı Tübitak Başkanlık Tıp Danışmadı Başuzmanı Sayfa 7

[7] Yrd. Doç Dr. Ayşe G. CANSEVEN KURŞUN GNRK Merkez Müdür Yardımcısı Sayfa 11-12

[8] Tüketiciler Birliği Genel Başkan Vekili Üstün Bol Basın Açıklaması 26.12.2007

[9] T.C. Konya Valiliği İl İnsan Hakları Kurul Başkanlığı Kurul Kararı Karar Tarihi:12.09.2007 Karar No:2007/09

[10] Yrd. Doç Dr. Ayşe G. CANSEVEN KURŞUN GNRK Merkez Müdür Yardımcısı Sayfa 2

[11] T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2004/2954E, 2004/10516K

[12] T.C. Yargıtay 4. HD 2003/16434E, 2004/971K 29.01.2004

[13] T.C. Yargıtay 4. HD 2008/1554E, 2008/11727K 13.10.2008

[14] İzmir Barosu Kent ve Çevre Komisyonu CEP TELEFONU VE BAZ İSTASYONU RAPORU Sayfa 7

[15] İzmir Barosu Kent ve Çevre Komisyonu CEP TELEFONU VE BAZ İSTASYONU RAPORU Sayfa 7


[16] İzmir Barosu Kent ve Çevre Komisyonu CEP TELEFONU VE BAZ İSTASYONU RAPORU Sayfa 7