Mesajı Okuyun
Old 20-02-2005, 14:08   #2
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sayın Hakan Eren,

Önemli bir konuya dikkat çekmiş ve yerinde bir uyarıda bulunmuşsunuz. Ancak
aşağıda anlatacağım hadiseden sonra bu uyarının yalnızca İzmir'deki hakim ve
savcılara yöneltilmiş olmasının eksikliğini siz de göreceksiniz.

Hadise 2004 yılının son günlerinde başıma geldi.
Günümüz İstanbul'unda vaka-i adiyeden kabul edilen ve tam Kadıköy/Bahariye
Caddesi üzerinde adliye önünde gerçekleşen bir olay nedeniyle akşam saat 21.00
sıralarında şikayette bulunmak üzere Kadıköy Adliyesi'ne gittim.

Adliye'nin kapısına yaklaştığımda içerideki yaşlıca bir bekçiye avukat kimliğimi
de göstererek nöbetçi savcı ile görüşmek istediğimi belirttim.

Bekçi bana önce kaç yıllık avukat olduğumu sordu. Ben de konuyla ne ilgisini
olduğunu sorunca "Bu saatte savcının ne işi olur adliyede?" diye cevap verdi.

"Yahu bu adamın işi bu, bu saatte daha ciddi bir hadise olsa nasıl ulaşacağız bu
adama?" diye söylenirken bekçi bana cep telefonu olduğunu söyledi. Savcının
telefonunu istedim ama kendisini rahatsız edemeyeceğini belirtti bana.

Bizim bekçi bana rahatsız etmeyeyim diye Savcı Bey'in numarasını vermedi ama
eksik olmasın akıl vermeyi ihmal etmedi : "Senin elinde yazılı dilekçe de yok.
Dilekçesiz başvuru kabul edilir mi, nasıl avukatsın sen?"

Hadi o akşam ben ulaşamadım Savcı Bey'e/Hakim Bey'e, nihayetinde çok da önemli
bir mesele değildi benimkisi. Peki ya o akşam Hakim/Savcı Beyi rahatsız etmemek
için ulaşması zorunlu olan polisler, vatandaşlar da ulaşamadıysa ?... Buna bağlı
bir sürü varsayım üretebiliriz hepimiz.

Sonuç itibarıyla, yalnızca İzmir'de görev yapan hakim ve savcılar değil en
azından benim anlattığım hadisenin gerçekleştiği akşam Kadıköy'de
görevli/nöbetçi olan hakim ve savcılarda görevlerinin başında değildi.

Saygılarımla,

Av. Hüseyin Altaş
İstanbul Barosu